Değerlisin

1173 Words
Lale Alışveriş merkezinin devasa cam kapılarından içeri adım attığımda boğazım düğümlendi. Daha önce böyle yerlere sadece temizlik için ya da satış elemanı olarak gelebilecegimi hayal ederdim. Parası olan insanlar için yapılmış bu ışıl ışıl cennet bana hep yasaklı bir diyar gibi görünürdü. Şimdi ise el ele kara prensle giriyordum bu yasaklı diyara. Ben... Lale. Üstümde bir kuruş yokken binlerce liralık ederi olan kıyafetlerin arasında giderek küçülen ben... Bir köşede duran büyük aynada ikimizi gördüm. Yanında ben, tül gibi zayıf, ucuz çiçekli elbisemle; yanında o, siyah gömleğiyle dimdik yürüyen, gözü kararlı, yakışıklı adam. Bir an içimden 'Yanlışlık var, beni neden istesin ki? Kesinlikle bir yanlışlık var ' diye geçirdim. "Ne istiyorsan bak, al" dedi sert ama yumuşak tınısıyla. "Ben... ben sadece bakayım." Kaşını kaldırdı. "Bakıp bırakmak yok. Seç, giy, al." İçimden 'Bu kadarına ne gerek var ki? Bir elbisem var işte. Hem bu paralar benim değil. Ben kimim ki...' diye söyleniyordum. Ama sesim çıkmadı. Onun kararlı bakışı karşısında küçülüyordum. Mağazaya ilk girdiğimizde gözlerim kamaşmistı. İpek elbiseler, pırıl pırıl ayakkabılar, çantalar... Benim gibiler için değil bunlar. Etiketlere bakmaya cesaret edemedim bile. O ise elleriyle elbiseleri tek tek seçiyor, bana tutuyordu. "Bu sana çok yakışır." Gözlerim kocaman açıldı. "O çok pahalıdır, ben..." "Lale." Yalnızca ismimi söyledi. Ama öyle bir söyledi ki, devam etmem mümkün değildi. Denedim. Üzerime geçirdiğim her şeyle aynanın karşısına çıktığımda gözlerim doldu. İlk kez kendimi güzel görüyordum. İlk kez bir elbiseye benim üzerimde olmalı dedim. Ama sonra o ses... İçimdeki fakir kızın sesi: Burası senin yerin değil. O elbise senin değil. Sen, ikinci el pazarında üç liraya bulduğun hırkalarla yaşayan birisin. Hayal kurma, yakışmaz sana. Gözlerimden yaş süzülmeden kafamı çevirdim. "Bunlar bana fazla," dedim fısıltıyla. O ise derin derin soluyarak sustu. Ama suskunluğunun içinde öyle bir sabır, öyle bir kararlılık vardı ki... Birden üzerime eğildi, alnıma kadar geldi yüzü. "Sen hâlâ anlamadın mı? Sana fazla olan hiçbir şey yok. Senin için az olan çok şey var." Yutkundum. Boğazımdaki düğüm çözülmedi ama yine de ard arda yutkundum Kasaya gitti tüm itirazlarima rağmen aldığı poşetler dolusu kıyafetlerle. Çıkışta kalabalığın arasında yürürken hâlâ ayağıma pahalı ayakkabı değil de çivi batmış gibi bir tuhaflık hissi vardı; sanki bu dünyaya ait değildim. O ise yanımda duruyor, sanki tüm bunlar normalmiş gibi davranıyordu. "Daha bitmedi," dedi. "Şimdi bir yere gidelim. Karnın açtır, değil mi?" Başımı salladım. Açlıktan çok, utanma duygusu ağır basıyordu. Ama o umursamadı. Yol boyunca ellerim poşetlerde, gözlerim cadde vitrinlerine takılıyordu. İçimde garip bir heyecan, tedirgin bir mutluluk vardı. İnsan ayni anda kaç farklı duyguyu hissedebilir, ben cok farklı duyguları aynı anda hissediyordum. Restorana girdiğimizde sıcak bir ışık, hafif caz müziği ve masaları dolduran insanların sohbeti içimi rahatlatmisti. Garson bizi masaya yönlendirip oturur oturmaz menüyü uzattı. "Ne istersin?" diye sordu. Ne isterim? Gözüm menüdeki yabancı yazılara takıldı. Bu kadar sessiz harf nasıl bir aradayken okunur ki? "Ben... ben bir şey bilmem," dedim. "Her şey çok pahalı görünüyor." Ne zaman böyle itiraz etsem ne saçmalıyorsun sen der gibi gülümserdi ve yine öyle yapti. Gülümsedi, o hafif ama keskin gülümseyişle. "Seçmekte zorlanıyorsan bana birak." Zorlanmak mi? hayır doğru kelime bunlar Türkçe değil ve ben tek kelime anlamıyorum olabilirdi olsa olsa. İçimden Ben burada ne arıyorum? diye geçirdim. Ama garson siparişi aldıktan sonra bana baktığında, yüzümde istemsiz bir gülümseme belirdi. İlk kez kendimi ayrıcalıklı, değerli hissetmiştim. Yemekler geldiğinde, elim titreyerek çatalı aldım. O, sohbeti başlattı. Günlük şeylerden, ama bana özelmiş gibi anlattı her şeyi. Sesindeki samimiyet, bakışlarındaki güven bana bir kale gibi hissettirdi. "Bak Lale," dedi bir ara, "Bugün sadece senin günün. Kendine izin ver, rahat ol." Bir an durdum, garip bir huzur çöktü içime. Çocukluğumdan beri alışık olmadığım bir duygu bu: değer görmek, önemsenmek. Gözlerimi onun gözlerinden ayırmadan, yavaşça gülümsedim. Yemek boyunca poşetlerden seçtiğim birkaç elbiseyi denemek için sabırsızlandığımı fark ettim. Ama asıl hissettiğim şey, yanımda bu adam varken bir korku ya da utanç hissetmemekti. Bir kız gibi, sadece giyinip, güzel görünmenin tadını çıkarabilmek... Masadan kalkarken, elini uzattı. "Dönelim. Daha yapacak çok şeyimiz var." O bana öyle bir güç asiliyordu ki sanki dünyaya kafa tutabilirmisim gibi Donus yolunda derin bir sessizlik vardı, ama öyle gergin bir sessizlik değil; daha çok, kelimelerin gereksiz olduğu bir sessizlik. Ellerim hâlâ poşetlerin üzerinde titriyordu, kalbim hızlı hızlı atıyordu. Direksiyondan elleri ile parmaklarıyla ritim tutarak, gözlerini yoldan ayırmadan bana baktı. "Bugün senin için farklı bir gün olduğunu biliyorum," dedi. Sesi, yol boyunca çalan hafif müziğin arasına karışıyordu. "Ama bilmeni isterim, her şeyin normal olduğunu hissettirmek istedim. Hiçbir şeyi zorlamadan kendini mecbur hissetmeden yaşamanı istiyorum" Başımı öne eğdim. İçimde bir karmaşa vardı; bir yandan minnettarlık, bir yandan suçluluk… "Ben bunu hak etmiyorum. Ben hep eksik, hep yetersiz oldum. Bu... bu bana fazla geliyor." Elini hafifçe uzattı, avucumu tuttu. "Bana bak, Lale," dedi. "Senin fazlalığın yok. Sadece sen varsın. Ve bu, bana yeter." Gözlerim doldu. Kötü prens dediğim, ondan ölümüne korktuğum adam bana böyle bakıyor, böyle söylüyordu. İçimdeki duvarlar, uzun zamandır unuttuğum bir sıcaklıkla eriyordu. "Ben… ben alışık değilim," dedim, sesim titreyerek. "Farkındayım," diye yanıtladı. "Ama dene. Sadece dene. Bugün kendin ol, Lale." Kendim olmak, kim ki kendim... İnsan nasıl kendi olur? Bir an durakladık. Arabadaki sessizlik bu kez icimdem o akan bir şeyin, isimsiz bir yakınlığın sessizliğiydi. Avucunda ellerim güvenle duruyor, kalbim hızını arttırıyordu. Belki de hayatımda ilk kez, biri bana değer veriyordu, sadece ben olduğum için. Ve o anda, arabada, alışverişin ve yemeklerin ötesinde bir şey hissettim: güven, kabul ve… küçük ama gerçek bir mutluluk. Sessizlik yavaş yavaş yumuşadı. İkimiz de ara sıra göz göze geldik, bazen de sadece dışarıya bakıp düşüncelere daldık. " Söyle bakalım, en çok hangi elbiseyi beğendin?" diye sordu birden, hafif bir tebessümle. "Sanırım… mavi olan," dedim, poşetlerden birini işaret ederek. Sesim hâlâ biraz titriyordu ama artık utanma duygusu yerine, garip bir gurur vardı içinde. "Ah, o... evet onu ben de sevdim," dedi. "Üzerinde mükemmel duracak." Bir an için göz göze geldik, gülümsemelerimiz birbiriyle karıştı. İçimde bir sıcaklık yükseldi; yıllardır hissetmediğim bir tür… hafif, güvenli bir heyecan. Uzun ve yer yer tuhaf hissettiren bir yolculuğun sonunda nihayet eve gelmiştik. Aracı kapatıp bana döndü. "Bugün nasıldın? Kendini… özel hissettin mi?" Başımı salladım, kelimeler boğazımda düğümleniyordu. "Evet… bir şekilde, evet." "Bunu duymak güzel, Unutma Lale… sen bunu hak ediyorsun. Sadece sen olduğun için." defalarca tekrarladi, sanki zihnime kazımak istiyor, içimdeki değersizdir duygusunu söküp atmak istiyordu. Poşetleri bana uzattı. "Bir dahaki sefere, sana sadece bakmakla yetinmeyeceğim," dedi hafifçe, göz kırparak. Kalbimi hızlandırmisti sesindeki o tını, imasi. Arabadan inerken, içimde bir şeyler değişmişti: utangaç, eksik ve yetersiz hissettiğim kız artık biraz daha cesur, biraz daha kendine güvenli hissediyordu. Kapıya yaklaştığımda, kısa bir an için durdum. Ona baktım, o da bana bakıyordu. Gözlerimizde sözcüklere gerek bırakmayan bir anlaşma vardı: Bugün bir adım attım. Ve belki, bundan sonra başka adımlar da gelecek. Asıl korkutucu olan ise artık attığım adımlar değil o adımların çıkacağı yollardi. İki seçenek var önümde. Elimde pahalı kıyafet torbaları ile kapı ağzında bakarken kendi kendime tekrarladim Her adımına dikkat et, ya bu evden ucuz bir mal olarak kullanilip atılarak çıkacaksın altı ay sonra ya da bu evde bas köşede kurulacaksin altı yıl sonra bile ! Olabilir mi, basarabilir miyim? Herkes beni kullanmak istiyor... Gözlerinde gördüm bana karşı bir şey var... hissediyorum. Başarabilir miyim?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD