8. EVLATLARIMI KİMSEYE KURBAN ETMEM

1887 Words
‘’Beyim Karabeylilerin konağından gönderdiler.’’ Cabbar Bey adamının uzattığı kimliği alıp Seymen’e göstererek salladı. ‘’Ya al hallet ya da kimliğini ver halledeyim.’’ Seymen ağzının içinde çiğnediği tükürüğüyle cebinden çıkardığı kimliğini amcasının önüne bıraktı. ‘’Beni uğraştırma ne yapıyorsan yap.’’ ‘’Sen de akşam kınaya gittiğinde kimseyle kavga etme.’’ Cabbar Bey, Belkıs Hanım’a uyarısını yaparken kimlikleri cebine yerleştiriyordu. ‘’Giderim.’’ dedi Belkıs Hanım isteksiz sesiyle. ‘’Gelinliği de nereden nasıl alacaksan al göndert Karabeylilerin konağına.’’ ‘’Hallederim.’’ dedi yine Belkıs Hanım. Bütün nefretini iki günlüğüne içine saklamıştı ve yapması gerekeni yapacaktı. ‘’Kızı bu kadar kısa sürede nasıl ikna etmişler?’’ diye soran Zühre’ydi sorusunun ardından diğerlerine bırakmadan cevabını verdi. ‘’Kesin zorlamışlardır. Almaya gittiğinizde gelmeyeceğim diye konağı başınıza yıkacaktır. Önden gideyim de eğlenceyi seyredeyim.’’ ‘’Gül sen gül düğünümü yapayım sonrasında çok geçmeden seni evlendireceğim.’’ Seymen’in sözleriyle genç kız oturduğu yerden kalktı. Gidecekken söylenen sözleri duydu. ‘’Senin amcama duygu sömürüsü için kullandığın öksüz, yetim kız ayakları bana sökmez çeyizini hazırla.’’ Zühre cevap vermeden gitmişti. ‘’Bir sana batıyor bu kızın evde olması.’’ Cabbar Bey giden yeğeninin ardından bakıyordu. ‘’Yirmi yedi yaşında kız neden bekar önce sen bunun hesabını ver amca? O ağabeyinin emanetiyse ben de ağabeyinin emanetiyim ama babamın katilinin kızıyla evlendirmeyi biliyorsun.’’ ‘’Onunla kendini bir mi tutuyorsun?’’ ‘’Ben bir tutmuyorum sen ayrım yapıyorsun.’’ Seymen, amcasının yüzüne ölüm gölgeleriyle dolu gözleriyle dik dik bakıyordu. ‘’Bırak Zühre’yi şimdi de akşama bekarlığa veda yapıyor muyuz, ayarlayayım mı ortamı?’’ diye sordu Boran. ‘’Yapacağım ama benim farklı planlarım var o planlar arasında da siz yoksunuz tek başınıza takılın.’’ Seymen yanlarından uzaklaşıp konağı terk etti. ‘’Atalarımız soyadımızı bunun yüzünden kabul etmişlerdir.’’ diyen Azat giden kuzeninin ardından gülmüştü. ‘’Boşuna adı Delibaş diye kalmadı kim bilir o deli aklında yine ne düşünceler dönüyor?’’ Boran kahkaha attı. ‘’İki gün önce konuştuğum adama Seymen dedim, O kim dedi. Delibaş dedim, haa O mu dedi. Millet gerçek ismini unuttu artık.’’ ‘’Eee hadi Seymen öyle ya da böyle evleniyor peki siz?’’ diye sordu Cabbar Bey. ‘’Gelin getirin artık bu eve de bana bir torun verin yoksa gelininizi sizin yerinize ben seçeceğim.’’ ‘’Seymen ağabey haklı Zühre ablam dururken babam bize takmış kafayı.’’ Azat, babasının yanında kaçarcasına gitmişti. ‘’Bende düğün hazırlıklarına bakayım.’’ diyen Boran, kardeşinin ardından gitti. ~~~~ ‘’Anasını gönderelim gitsin.’’ Aziz sakallarını sıvazlarken düşünceliydi. ‘’Gönderelim baba da düğün bitene kadar beklesek daha iyi olmaz mı? Gidip geri polisle dönerse ne olacak?’’ ‘’Ben o yönden düşünmemiştim. Ne yapalım kına için gelen misafirler olacak odada saklayamayız?’’ Burhan araya girdi. ‘’Annesini bırakın da siz bu kızı kına yakmaya nasıl ikna edeceksiniz? Dünden beri odayı yıkıyor, gücü olsa kapıyı parçalayıp çıkacak dışarı. Bütün gece gürültüsünden uyku uyuyamadım. Yorulmuyor da.’’ ‘’Annesini köydeki eve götürelim, Özleyiş’e de zorluk çıkarırsa annesini bir daha göremeyeceğini söyleyelim. Onun korkusuyla boyun eğer.’’ Aziz’in önerisini babası kabul etmişti. Nazime Hanım elindekiyle içeri girdi. ‘’Bindallısıyla gelinliği geldi.’’ ‘’Önden biz konuşalım.’’ diyen Hamza Bey yanında Aziz ile genç kızın kilitli olduğu odaya geldi. Özleyiş elinden alınan telefonuyla, bilgisayarıyla dış dünya ile bağı kopmuş haldeydi ve annesinin durumunu bilmediği için tamamen delirmişti, ağlamaktan gözleri şişmişti, dağıttığı odada kırılmadık eşya kalmamıştı. Açılan kapıyla içeri girenleri görünce olduğu yerde geriledi. ‘’Açık konuşacağım.’’ dedi amcası. ‘’Zorluk çıkarmadan dediklerimizi yapacaksın aksi durumda kıymetli annene zarar veririz.’’ Özleyiş çenesine doğru kıvrılan gözyaşını sildi. Düşüncelerini toparlamaya çalışıyor, olduğu durumdan çıkış arıyordu. ‘’Bu düğünden kaçmam için hiç yol bırakmayacaksınız değil mi?’’ ‘’İmkanı yok.’’ diyerek Aziz konuştu. ‘’Evleneceksin senin için tek yol bu.’’ ‘’O zaman annemi yanımda istiyorum. Aranızda olmak çok korkutucu ve annemin iyi olduğunu görmezsem asla dediklerinizi yapmam.’’ ‘’Annenden güç alıp…’’ Amcasının sözünü yarıda kesti. ‘’Söz veriyorum zorluk çıkarmayacağım ama annem yanımda olacak. Tansiyon hastası bu kadar stresi kaldıramaz siz zarar vermeseniz bile sağlık durumundan dolayı hayatı tehlikeye girer.’’ Baba oğul bir süre birbirlerine baktıktan sonra Hamza Bey, ‘’Tamam.’’ demişti. ‘’Evden dışarı adım atmayacaksınız, telefonlarınız düğün bitene kadar bizde kalmaya devam edecek, kaçmaya çalışmayın evin etrafına adamlarımızı yerleştirdim.’’ Genç kız sessiz kalıp başını önüne eğdi. Nazime Hanım elindekilerle içeri girdiğinde, ‘’Hadi güzel kızım seni hazırlayalım.’’ dedi. ‘’Annem yanıma gelmeden söylediklerinizi asla yapmayacağım.’’ Müge Hanım kilitli olduğu odada ayakta durabilmek için ilaç üstüne ilaç alıyordu. Kapı açıldığında Aziz, ‘’Kızının yanına git.’’ dedi. Tek kelime etmeden hızlı adımlarla kızının olduğu odaya girdi ve aynı anda boynuna kollar sarıldı. ‘’Kızım.’’ dedi uzun saçlarını okşayarak. ‘’Anne!’’ Genç kız bir kez daha ağlamaya başlamıştı. ‘’Özür dilerim.’’ Müge Hanım, kızını kurtaramamanın verdiği suçluluk duygusuyla kıvranıyordu. ‘’Özür dileme senin suçun yok.’’ Özleyiş sarılmayı bırakıp geri çekildi. ‘’Kızım üzerini giy misafirler gelmeye başlar.’’ Nazime Hanım, anne kızın arasına girdi ve bindallıyı kılıfından çıkardı. ‘’Dışarı çık annemle hazırlanacağım.’’ diyerek tersledi genç kız. Nazime Hanım’ın bakışları değişmişti ama sessiz kalıp dışarı çıktı. ‘’Özleyiş evlenemezsin.’’ Müge Hanım bindallıya bakarken çaresizlik içindeydi. ‘’Anne beni iyi dinle.’’ dedi genç kız. ‘’Ben Umut’u biraz olsun tanıdıysam dün biz onu aramadığımız için buraya gelip kınayı öğrenecektir ve bir şekilde bu konağa girecektir. Kaçacağız planımız değişmedi ama doğru zaman gelene kadar boyun eğelim.’’ ‘’Gelir mi?’’ ‘’Gelir anne, ben Umut’a güveniyorum.’’ Özleyiş gözlerindeki yaşları silip üzerindeki tişörtü ve pantolonu çıkarıp annesinin yardımıyla bindallıyı giydi. Üzeri simli tülle çevrelenmiş kırmızı bir bindallıydı. Göğüs kısmı kalp şeklinde açık yakaya sahipti ve kollarından uzanan ince tül her hareketiyle yere doğru salınıyordu. Müge Hanım gücünü toplayıp saçlarına tel tokalarla kırmızı duvağını tutturdu. Kızının omuzlarını kavrayıp başına başını dayadı. ‘’Normalde olsa şu an güzelliğin karşısında övgüler sıralıyor olurdum ama yapamıyorum.’’ ‘’Yapma da boşver.’’ dedi Özleyiş. Makyaj malzemeleriyle ağlamaktan şişmiş gözlerini ustaca gizleyen makyajını yaptı. Bindallısına uygun ayakkabıları giydiğinde topuğunun kısa olmasından dolayı şükretmişti. Odanın kapısı açıldığında Nazime Hanım içeri girdi. ‘’Bitti mi?’’ dedi. ‘’Bitti.’’ diyen genç kız oturduğu yerden ayağa kalktı. ‘’Melek gibi olmuşsun.’’ diyen kadına yaklaştı ve kendisiyle aynı renk gözlere sahip gözlerinin içinden ruhuna baktı. ‘’Bu üzerimdeki senin oğlunun akmayacak kanıyla kırmızıya boyandı. Bütün ömrünce senden nefret edeceğimi ve asla annem olarak kabullenmeyeceğimi bilerek yaşayacaksın. Oğlunun her kahkahasını duyduğunda kalbin benim gözyaşlarımın yağmuruyla ıslansın ve acımı misliyle hisset.’’ ‘’Kızım yapma böyle kardeşinin ölmesini sen de istemezsin.’’ Nazime Hanım dolan gözlerini kırpıştırıyordu. ‘’İsteyip istemediğimi bana sormadınız. Belki de ölmesini istiyorumdur.’’ Özleyiş arkasını döndüğünde dışarıdan gelen sesleri duymuştu. Davul zurna çalınıyordu ve biten hayatını ilan ediyordu. İçinden, ‘Lütfen Umut beni yüzüstü bırakma.’ dedi. ‘’Dışarı çıkacağız.’’ diyen Nazime Hanım ile tek kelime etmeden yanındaki annesiyle avluya çıkıp gösterilen yere oturdu. Gelen konukların meraklı bakışlarının ağırlıkları altında eziliyordu. Hava kararmaya başladığında bakışları erkeklerin olduğu taraftaydı. Dikkatini çeken bıyıklı, sakallı yaşlı adama gözlerini kısarak bakmaya devam etti. Kaş göz işareti yapıyordu. En sonunda elindeki bastonuyla ileriyi işaret etti ve eve doğru yürümeye başladı. Özleyiş yürürken eliyle gel işareti yaptığını fark etmişti. “Anne tuvalete gidelim.” “Gidelim kızım.” Müge Hanım, kızının kalkmasına yardım ederken Hamza Bey yanlarında belirdi. “Nereye?” “Tuvalete ona da izin mi alayım?” Genç kız tersleyerek konuşmuştu. “Fazla oyalanmayın.” Anne kız eve girerken Zehra Hanım da yaşlı adama denk gelmişti. “Nereye gidiyorsun amca?” diye sordu. Sesini değiştiren Umut, “Tuvalete kızım.” demişti titrettiği sesiyle. “Bak tam düz git karşına çıkacak oradakini kullan yanlışlıkla odalara girme.” “Allah razı olsun evladım.” Bastonuna dayanarak titrek bedeniyle yavaş yavaş adımladı. Ağır adımlarına Özleyiş kolaylıkla yetişmişti ve etrafta birinin olmamasını fırsat bilip genç kızı, annesiyle beraber tutup yanındaki odaya çekmişti. Odada biri var mı diye bakındığında rahat bir nefes verdi. “Siz iyi misiniz?” dedi takma beyaz sakalını aşağı çekerek. Özleyiş beklediği umudun gelmesinin sevinciyle sıkıca sarıldı. “Geleceğini biliyordum.” “Seni bırakamazdım.” dedi Umut. “Vaktimiz yok evin her tarafına baktım yürüyerek çıkılacak her yere adam yerleştirmişler ama bir çıkış yolu buldum.” “Polise haber versek daha kolay olmaz mı?” dedi Müge Hanım. “Telefonumu almalasardı şimdiye çoktan aramıştım.” Özleyiş başını olumsuz yönde salladı. “Bu insanlar polisten, jandarmadan korksaydı o kadar kolay can almazdı. Çıkış yolu nereden kaçalım bir an önce?” “Evin avlusunun arka tarafına geçmenin yolunu bulun sizi oradan alacağım.” Umut gideceği zaman Özleyiş dışarı baktı ve biri görmeden çıkmasını sağladı. Kalabalığın arasına karışan genç adam yavaş adımlarla bastonuna dayana dayana konaktan tamamen çıktı. Arabasının olduğu yere geldiğinde üzerindeki saçma kıyafet ve saç sakaldan kurtuldu. Bagaja sığdırdığı katlanır merdiveni çıkarıp yüksek duvara dayadı. Bütün konuklar evin ön tarafında olduğu için arka taraf görünmez alan olarak kalmıştı. Özleyiş, annesiyle beraber avluya çıktığında etrafına bakındı. Çöken karanlıkla avlunun üzerine çekilen küçük ambullerde renkli ışıklar yanıyordu. Davul zurnayla oynayan kalabalığın kendi içindeki eğlencelerinden faydalanıp sessizce avlunun arka tarafına doğru giden yolda ilerlediler. Barlas’ı gördüğünde, “Anne bekle!” deyip kardeşinin olduğu yere adımladı. “Abla!” diyen Barlas gelene bakıyordu. “Benimle gel.” dedi genç kız. Tam yürümek üzereyken Aziz karşılarına çıkmıştı. “Sen neden yerinde değilsin?” Sesi sertti, emir doluydu. “Kardeşimle konuşuyordum.” dedi Özleyiş. “Gözüm üzerinizde.” Aziz, anne kıza bakarken ileriden ismini seslenen misafire doğru yöneldi. Özleyiş üzerinden bakışlar çekilene kadar bekledi sonra kardeşinin elinden tutup arka tarafa doğru ilerledi. Umut duvara dayadığı merdivenden duvarın üstüne çıktı ama merdiven tam yetmediği için kalan kısmı duvarın üstünden tutarak kendisini yukarı çekip aşmıştı. Gelenleri görünce, “Acele edin!” dedi. Davul zurna sesi sesini bastırmıştı. “Abla, bu adam kim?” Barlas huzursuz olmuştu. Özleyiş, kardeşinin kollarını tutup yüzüne baktırdı. “Ben tanımadığım o adamla asla evlenmeyeceğim ama seni de ölüme terk etmeyeceğim. Benimle gelirsen onlar bizi bulana kadar biz seninle güvenli bir yere ulaşmış oluruz.” “Bu söylediğin imkansız nereye gidersek gidelim bizi bulurlar. Amcamı çağıracağım.” Barlas gidecekken Özleyiş engel oldu. “Yapma! Ben seni koruyacağım ama sen de ablanı koru. Kardeş olmak böyle olur. Tek taraflı kendini düşünmekle olmaz.” “Gitmeliyiz.” diyerek Müge Hanım araya girdi. Barlas, Umut’un oldukları tarafa indirdiği merdiveni gördü. “Beni koruyacak mısın?” dedi. Ablasına bakışları korku doluydu. “Söz veriyorum koruyacağım.” Özleyiş, kardeşini önden göndermişti ve kendisi de arkasından çıkmıştı. Annesi de geldiğinde merdiveni diğer tarafa indirdiler. “Yanında getirdiğin kim?” diye sordu Umut. “Başımıza bela olur mu?” “Kardeşim, burada bırakırsam dava için öldürecekler.” Umut bu konuda daha fazla konuşmadan elini uzattı. “Seni tutacağım.” Özleyiş uzanan eli sıkıca tuttu ve ayağı merdiveni bulana kadar boşluktaki bedenini hissetti. İlk basamağa bastığında bindallısına takılan topuğuyla düşmek üzereyken Umut’un bileğinden sıkıca kavrayan eline tutunmuştu. Sağlam basmayı başardığında dikkatlice aşağıya indi. Merdivenlerden inerken Umut ve Barlas Müge Hanım'ı beraber tutarak merdivenin üst basamağına basana kadar sarkıtmıştı. Son olarak Umut, Barlas'ın inmesine yardım etti ve kendisi indi. Hepsi yere adım atar atmaz hızlıca arabaya doluştular. Umut gaza bastığında gecenin karanlığında ilçenin çıkışına doğru ilerledi. Özleyiş korkuyla atan kalbini tutmuş ardında bıraktığı karanlık sokağa bakıyordu. Aşina olduğu hayata dönene kadar asla güvende hissetmeyecekti. Tekrar karşılarına çıkana kadar kardeşini ve annesini alıp yurtdışına kaçmalıydı. İzini kaybettirmeliydi. Müge Hanım yanında oturan ve etrafına tedirgin bir şekilde bakınan Barlas’ın elini avucunun içine aldı. “Korkma, ablan da yanında ben de yanındayım. Evlatlarımı kimseye kurban etmem.” Annesinin sözleriyle Özleyiş hıçkırıklara boğuldu. Son birkaç gün içinde yaşadığı korkuyu, hayal kırıklığını, ümitsizliği bütün ömrünce yaşamamıştı. “Geçti.” Umut omzunu sıvazlayıp, yanağından akan yaşı sildi. “Buradan çok uzağa gideceğiz.” Özleyiş tamam anlamında başını salladı. Gözlerinden akan yaşı sildiğinde önünde uzanan karanlık yola bakıyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD