“Tanıştığımıza çok memnun oldum.”
Etkilenmiştim, sanırım biraz fazla etkilenmiştim.
Elimi elinden kurtararak kendime çektiğimde dizlerimin üzerinde ellerimi birleştirdim. Elimi çekmemle bedenini geriye doğru yasladı, bacakları rahat bir şekilde açık duruyordu. Ne ahlaksız sayılabilecek kadar ayrık ne de rahatsız gözüküyormuş gibi kapalıydı bacakları. Tadında bir aralıkta, açıkçası benim sığabileceğim bir aralıkta duruyordu.
İçimdeki o kudurmuş kadının sesini bastırıp susturdum. O konuşmaya devam ederse hiç iyi şeyler olmayacağının bilincindeydim.
“Aynı şekilde, tanıştığımıza memnun oldum, Vincent. Ben de Beatrice.” Suratımda arsız bir tebessüm oluşurken buna dur diyememiştim. Ona adıyla hitap ettiğimde gözlerinde yanan ateşlere şahit olmuştum. İşte şehvet dedikleri şey tam olarak mavi gözlerinde yanan o kıpkırmızı alevlerdi.
“Hadi o zaman, masaya geçelim artık.” Hepimiz masaya geçerken babam ve annem masanın başlarına oturmuştu. Bay Raphael babamın sol yanına, Leon babamın sağ yanına oturmuştu. Vincent babasının yanına geçerken ben de Leon’un yanına yerleşmiştim. Vincent tam karşımda duruyordu ve bu biraz sıcak hissettirmişti.
“Yanlış anlamanızı istemem Bay Raphael ama hangi dine mensup olduğunuzu sormak istiyorum.” Annem sorusunu yönelttiğinde Bay Raphael sakince gülümsedi.
“Asla yanlış anlamadım Bayan Sloane, Hristiyan bir ailede büyüdük. Ortodoksuz.” Annem derin bir iç çekti, yemek duası edecekti ve onların katılıp katılmayacağını ölçecek nezakete sahipti ama görün ki kızına sahip çıkamayacak annelikten yoksundu. Onun adına tam anlamıyla üzülüyordum.
“Gerçekten sevindim, o zaman izninizle yemek duası etmek istiyorum.” Leon’un göz devirdiğine adım kadar emindim. İnaçlı bir çocuk sayılmazdı, onu pek suçlamıyordum açıkçası çünkü dini sadece kitaptan ibaret sanan ve dinlerini hareketleriyle tamamlayamayan ebeveynlere sahip olunca inanç kavramı sizden pek fazla uzaklaşıyordu. Görüp büyüdüğüm ev bu değildi çünkü. Şayet zannetmiyorum ki hiçbir dinde evladını satmak bu şekilde doğru olsun.
“İşte yine başlıyoruz.” Leon’un sözleri beni güldürdüğünde benimle birlikte o da aynı şekilde gülümsemişti. Vincent’in bakışlarını üzerimde hissediyordum. Bu biraz tuhaftı. Birbirimizi tanımıyorduk ve bana bu kadar kitlenmesi garibime gidiyordu. Açıkçası aramızdaki cinsel gerilimin farkındaydım evet ama şu an biraz daha masum kızı oynamak istiyordum.
Gülüşmemiz annemin sert bakışlarıyla bölünürken daha fazla gülmeden ellerimizi birbirine kenetleyerek başımızı önümüze eğdik ve annemin duaya başlamasını bekledik.
“Bize bu yemeği sağladığı için Dünya kutsanmıştır, onun büyümesine yardım ettiği için Güneş kutsanmıştır, suyun sevgi dolu akışı için tohumlar, kuşlar kutsanmıştır...” Annem duayı okumaya devam ederken asla dinlemeye odaklanamıyordum. Vincent’in ayağı şu an bacağıma temas ediyordu.
Bakışlarımı tabağımdan çekip yüzüne çevirdim. Dudakları kıvrılmıştı. Ellerini sıkıca birbirine kenetlenmişti, parmak boğumları beyazlaşmışken kemikli elleri gözlerimin önündeydi. Eteğim midi boy olmasa direkt olarak bacaklarıma temas edecekti belkide. Yutkundum. Eteğimse onu durdurmadı.
Ayağını eteğimin alt kısmından içeriye soktu, dudakları hafifçe aralıktı bakışlarını asla gözlerimden çekmiyordu. Eteğimin içine girerek baldırımın iç kısmına değdirdi ayağını, ayakkabısını çıkarmıştı ve tanrı aşkına! Kimse bunu fark etmiyor muydu?
Vincent sadece bacağımla yetinmedi, parmak uçları iç çamaşırımın üzerinden kadınlığıma ulaştı. Ufak dairesel hareketler yaparken ayak ucu klitorisime çok yakın bir noktadaydı ve ben inlememek için zor tutuyordum kendimi. Birbirine kenetlediğim ellerimden birini ayağına götürüp sıktım, itelemeye çalıştığımda bir nebze de olsa onun temasından kurtulmuştum. Yüzüm kızarmış, ağzım kurumuştu. Kendimi biraz geri çektim annem duasını bitirdi.
“Amin!” Hep bir ağızdan söylediğimiz kelimeden sonra Vincent ayağını tamamen çekti, öne doğru eğilerek anneme çevirdi başını.
“Bayan Sloane, lavabo ne tarafta acaba?” Annem direkt olarak başını bana çevirdiğinde Vincent’a yolu benim göstereceğimi anlamıştım. Vincent’a dönerek konuşmaya başladı.
“Beatrice sana yolu gösterebilir, Vincent,” anlık duraksamasından sonra tekrar bana baktı, “…Vincent’a yolu göster tatlım.” Hiçbir şey demeden ayaklandım, onu beklemeden yürümeye başladığımda peşimden geldiğini biliyordum. Üst kata çıkıp tuvaletin önünde durduğumda hızlı adımlarla bana doğru ilerledi. Pek de gerimde kalmamıştı.
Tamamen yanıma yaklaştığında aramızdaki boy farkı onu daha iyi gösteriyordu. Omzunu duvara yaslamıştı, mavi gözleri kısılmış öylece bana bakıyordu. Dolgun dudaklarındaki gülümsemeden bahsetmiyordum bile. Tanrım, inanılmaz kokuyordu!
Bir şey deme gereği duymadan başımla tuvaleti işaret ettim. Arkasına baktı, tuvaletin lambasını açtı. Çok hızlı bir şekilde beni kavrayıp ikimizi de içeriye soktu. Sırtımı kapıya yaslayıp aramızda hatrı sayılır bir mesafe bıraktığında deja-vu geçiriyor gibi hissettim.
“Ne yaptığını sanıyorsun, nasıl böyle bir şeye cüret edersin Vincent?” Dudaklarını yalayarak elini boynuma yerleştirip hafifçe sıktı ve başımı kapıya yaslayarak çenemin biraz daha yükselmesini sağladı. Dudaklarımızın arasında sadece milimler vardı.
“Gerçekten deli gibi seviştiğin adamı hatırlamıyor musun, Beatrice?” Bakışlarım dudaklarına kaydığında benimle alay ettiğine emindim. Onunla sevişmemiştim, onunla sevişseydim bunu asla unutmazdım çünkü unutulacak gibi durmuyordu.
“Derhal benimle alay etmeyi kes, yaptığın bu edepsizliğe kılıf uydurmayı aklından bile geçirme! Seni tanımıyorum ve şu an bana karşı bu tavrın midemi bulandırıyor.” Asla midemi bulandırmıyordu. Hatta boğazımdaki elleri daha fazla sıkılaşsın, dudaklarıma yapışsın diye kıvranabilirdim.
Dediklerimin arkasında durmak adına ellerinden kurtulmaya çalıştığımda boynumdaki elli biraz daha sıkılaştı. Tutuşu ellerinin altından kurtulamayacağım kadar sıkı ama nefes almamı zorlaştırmayacak kadar gevşekti. Yutkundum, biraz sonra ağzımdan yanlış şeyler çıkabilirdi.
“Asıl edepsizlik ne biliyor musun, Beatrice?” Benden bir cevap beklemeden kulağıma doğru eğildi. Dudakları tam olarak kulağımın dibindeydi ve kulağıma temas ediyordu. İçimde tanıdık bir ürperti uyandı. Nabzım ağzımda atmaya başlamıştı, hareketleri teması ve duruşu işte bu kadar heyecanlandırmıştı beni.
“Çok cesur bir şekilde aletimi ağzına alıp emmen, bu da yetmezmiş gibi o güzel kadınlığını ağzıma dayayıp tüm zevk suyunu yüzüme akıtman… İşte edepsizlik budur, güzelim.” Anlattıklarıyla nefesim kesilirken dudaklarını boynuma bastırdı. Onu ağzıma aldığımdan bahsediyordu, dahası… Yüzüne oturup ona kadınlığımı emdirdiğimden de bahsediyordu. Kasıklarım ihtiyaçla sızlarken o anları hatırlayabilmek için birçok şeyi feda edebilirdim.
“Bu izleri kim bıraktı sanıyorsun? Dün benim altımda benim adımla haykırıyordun.” Ellerim kollarına tutunurken tırnaklarımı gömleğimin üstünden etine batırdım. Bacaklarım boşalmış gibi dengemi kaybetmiştim.
“Dün geceki adam sen olamazsın.” Tane tane nefeslene nefeslene konuştuğumda onun olduğunu adım gibi biliyordum. Asla hatırlamıyordum ama dün biriyle seviştiğimi biliyordum. Bunun o olması, tanrım! Ne düşüneceğimi bile bilmiyordum ama şu an bile yeniden içime girmesi için deliriyordum.
“Bendim. Seni defalarca kez boşaltan, içine sertçe girip çıkarken kalçalarını tokatlayan, göğüslerini ve boynunu eme eme bu hâle getiren tam da karşında duran adam,” sadece anlık bir duraksama yaşadı ve hemen sözlerine devam etti,
“…dün gecenin tekrarını istiyorum,” dilini boydan boya boynuma sürterek tekrar konuştu, “…dün gecenin tekrarını hayvan gibi istiyorum.” Dudakları dudaklarımı bulacakken başımı yana doğru çevirdim.
Dudaklarını yanağıma temas ettiğinde bundan gocunmak yerine oraya bir öpücük kondurdu. Dudaklarını parçalayacak güçte bir öpüşme ihtiyacıyla yanıp tutuşuyordum ama annemlerin yanına inmemiz gerekiyordu. Şayet öyle bir zorunluluğumuz olmasaydı onu burada klozetin üzerine oturtur yavaş yavaş içime alırdım. Bundan hiç şüphem yoktu.
“Gitmek zorundayız,” dedim sakin kalmaya çalışarak. Ben sakin kalmaya çalışıyordum fakat kalbim göğüs kafesimi yırtacak kadar sert çarpıyordu. Başıyla beni onayladı, bakışları dudaklarımda dahi olsa kendini benden geri çekti ve beni serbest bıraktı. Kasıklarına baktığımda kocaman olmuş erekte hâlini görmek bir közü benim kadınlığıma bırakmıştı. Klitorisim bir nabız gibi atarken kendime gelmek adına ondan ayrılarak lavaboya ilerledim ve boynuma su çarptım.
Onunla seviştiğime inanamıyordum!
İkimiz de toparlanıp çıktığımızda tekrar masaya döndük, biraz vakit kaybetsek bile kimse bizi umursamamıştı.
Kahvaltımızı yaptık, Vincent o süreç boyunca asla benimle uğraşmadığı için rahatça yemeğimi yiyebilmiştim. Bir süre daha bizimle kaldıktan sonra Bay Raphael ve Vincent evlerine gitmek üzere yanımızdan ayrıldı.
Çok değil, aradan yaklaşık iki üç saat geçtiğindeyse telefonumda ondan bir mesaj vardı.
Bilinmeyen numara: Merhaba Beatrice, ben Vincent.
Bilinmeyen numara: Sana bir şey göstermek istiyorum.
Bilinmeyen numara: *Fotoğraf (tek oynatım)
Bilinmeyen numara: Sabahtan beri senin için bu hâlde, içinde olmak istiyorum.
Fotoğrafı açıp baktığımda bana o büyük erkekliğini attığını gördüm. Dün gece onu neden ağzıma aldığımı anlayabiliyordum. Büyük, fazlasıyla da güzel bir aleti vardı. Kadınlığımdaki ıslaklık artarken dudaklarımı ısırdım. Sanırım onunla oynayacaktım. Hızlıca Vincent’ı rehberime kaydettim.
Beatrice: Üzgünüm Bay Vincent, sizinle ilgilenmiyorum.
Mr. Vincent: Ama ben seninle tahmin bile edemeyeceğin şekilde ilgileneceğim.
Sabırsızlıkla bekliyordum, bunun çok eğlencel ve seksi olacağına da emindim.