Ayla, Luke’nin büyünün etkisinden kurtulmak üzere olduğunu hissederek hızla geri çekildi. Ayaklarını toprağa bastığı gibi tüm gücüyle koşmaya başladı. Ağaçların arasından geçerken dallar yüzüne çarpıyor, dikenler ayak bileklerine batıyordu ama duramazdı. Arkasından gelen adımları duyuyordu.
Nefesi düzensizdi, kalbi deli gibi çarpıyordu. O kadar hızlı koşuyordu ki bir an dikkatini kaybedip sert bir şeye çarptı. Çarpmanın etkisiyle yere düştü, kolları çizilmişti.
Başını kaldırıp baktığında gözleri kocaman açıldı. Karşısında Emma ve Arın vardı.
"Ayla?" diye sordu Emma şaşkınlıkla.
Ayla titreyen eliyle arkasını gösterdi, sesi kesik kesik çıkıyordu. "Arkamda… Luke… O… O etkiden kurtulmak üzere. Gidelim!"
Emma hemen Ayla’nın kolundan tutup ayağa kaldırdı. "Buradan hemen çıkıyoruz! Başka bir şehre gideceğiz. Orada yeni bir hayata başlayacağız."
Ama Arın kaşlarını çattı, sert bir sesle konuştu. "Saçmalama, Ayla’yı Kral’a teslim etmeliyiz! Orada krallıkta daha güvende olur."
Emma hışımla Arın’a döndü. "Asıl tehlike orada! Ayla kendini korumayı bilmiyor. Yanına yaklaşmamıza bile izin vermezler. Onu kaçırdığımız için sürgün ediliriz ya da öldürülürüz!"
Ayla, nefesini toparlamaya çalışarak araya girdi. "Kendimi korumayı öğrendikten sonra döneceğim."
Arın kaşlarını çattı ama sonra derin bir nefes alıp başını salladı. "Peki… Ama bu uzun sürmeyecek. Eğer bir şeyler ters giderse, onu krallığa götüreceğiz."
Emma gözlerini devirdi. "Sonsuza kadar kaçamayız Arın, ama en azından Ayla güvende olmayı öğrenene kadar biraz zaman kazanmamız gerekiyor."
Arın istemeyerek de olsa kabul etti. "Tamam. Ama hızlı olmalıyız. Luke herhangi bir iz sürücüyle bizi takip edebilir."
Ayla son bir kez arkasına baktı. Luke’nin ne kadar güçlü olduğunu biliyordu. Ama artık kaçmak zorundaydı.
—
Birkaç hafta sonra…
Üçü de başka bir şehirde, ormanlık alanın kenarında küçük bir ev tutmuşlardı. İnsanlar arasında sıradan biri gibi yaşamak zorundaydılar. Ayla’nın kimliğini gizlemesi gerekiyordu.
Emma, mutfakta yiyecek bir şeyler hazırlarken içini çekti. "Hâlâ inanamıyorum. Kraliyet soyundan gelen biri olarak burada sıradan bir insan gibi yaşamak zorundasın."
Ayla omuz silkti. "Sıradan biri olmak kötü bir şey değil. En azından burada bir süre saklanabiliriz."
Arın, camdan dışarıyı izliyordu. "Ne kadar sürecek peki? Sonsuza kadar insan gibi yaşayamayız."
Emma kaşlarını çattı. "Ayla gücünü kontrol etmeyi öğrenene kadar."
Ayla derin bir nefes aldı. "Ve bu sandığınızdan daha kısa sürecek. Bir an önce güçlenmek zorundayım."
Arın kafasını salladı. "Umarım düşündüğün kadar kolay olur."
O sırada kapı vuruldu. Üçü de birbirine baktı.
"Biri bizi buldu mu?" diye fısıldadı Emma.
Ayla hızla yerinden kalktı ve kapıya doğru yürüdü. Elini kapının tokmağına koyduğunda içindeki sezgiler ona bir şeylerin ters gittiğini söylüyordu…
TEHLİKE KAPIDA
Ayla’nın eli kapının tokmağında terlemişti. İçindeki huzursuzluk büyüyordu. Arkasından Emma'nın alçak sesi duyuldu.
"Açma Ayla. Kimin olduğunu bilmiyoruz."
Arın, gölgelerin arasından pencereden dışarı baktı. Gözleri şüpheyle kısıldı. "Sadece sıradan biri olabilir. Şüpheli bir hareket görmüyorum."
Emma hışımla başını çevirdi. "Sıradan biri mi? Bizi arayanların insan kılığına giremeyeceğini mi sanıyorsun?!"
Ayla, tokmağı kavrayarak derin bir nefes aldı. Kapıyı aralayarak dışarı baktığında, yaşlı bir adamın endişeli yüzüyle karşılaştı. Adam titreyerek konuştu.
"Affedersiniz, yolumu kaybettim. Şehre gitmeye çalışıyordum ama yönümü şaşırdım. Yardım edebilir misiniz?"
Ayla adamı dikkatle inceledi. Kirli kıyafetleri ve yorgun bakışları vardı ama ona karşı bir tehdit hissetmiyordu. Tam cevap verecekti ki Emma, onu kolundan tutup içeri çekti ve kapıyı hızla kapattı.
"Emma! Ne yapıyorsun? Sadece yardım isteyen biriydi."
Emma gözlerini kıstı. "Gerçekten mi? Burası şehirden kilometrelerce uzakta. O adamın bu kadar tenha bir yerde ne işi var?"
Arın kaşlarını çattı. "Emma haklı olabilir. Kimliğimizi gizlememiz gerekiyor. Eğer biri bizi arıyorsa, sıradan insanları kullanarak bizi tespit etmeye çalışabilirler."
Ayla iç çekti. "Ama birine yardım edemeyecek miyiz?"
Emma kollarını göğsünde kavuşturdu. "Şu an hayır. Önce güvende olmalıyız. Ayrıca..." Duraksadı, sesi biraz alçaldı. "Dışarıda başka biri daha var."
Ayla ve Arın aynı anda başlarını kaldırdı.
"Ne?!" diye sordu Ayla, kalbi hızlanmıştı.
Emma, perdenin arkasından dışarı baktı. "Kapıdaki adam bir dikkat dağıtıcı olabilir. Birisi ya da birileri bizi izliyor olabilir."
Arın derin bir nefes aldı, gözlerini kapatıp büyüyle çevreyi hissetmeye çalıştı. Sonra gözlerini açtı, ifadesi sertleşmişti.
"Evet, Emma haklı. En az iki kişi daha ormanda saklanıyor."
Ayla’nın içini korku kapladı. "Bizi buldular mı?!"
Emma başını iki yana salladı. "Henüz değil. Ama izleniyoruz. Burada kalmamız güvensiz."
Arın dişlerini sıktı. "O zaman ne yapıyoruz? Eğer kaçarsak, peşimize düşecekler."
Emma derin bir nefes aldı. "Bir plan yapmamız gerekiyor. Ama önce buradan sessizce uzaklaşmalıyız. Eğer savaşmak zorunda kalırsak, bu evin içinde sıkışıp kalmayalım."
Ayla titreyerek başını salladı. "O zaman ne bekliyoruz? Hemen çıkalım!"
Arın, Emma ve Ayla hızla eşyalarını toparlamaya başladılar. Dışarıdaki gölgeler hareketlenirken, kaçmak için saniyelerinin kaldığını biliyorlardı.
KAÇIŞ PLANI
Emma, hızlıca küçük bir çanta hazırlarken Arın camdan dışarı bakıyordu. Gözleri dikkatle ormanı tarıyordu. "Henüz hareket etmediler ama çok uzun sürmez. Bir şekilde buradan sessizce çıkmalıyız."
Ayla ise eliyle kalbini tutmuş, nefesini düzenlemeye çalışıyordu. İçindeki huzursuzluk artıyordu. Fısıltılar zihnine dolmaya başlamıştı.
"Prenses, dikkatli ol… Tehlike çok yakın…"
Başını sallayıp fısıltıları kovmaya çalıştı. Ama Luke’un o korkunç kahkahası kulaklarında yankılanıyordu.
Emma, Ayla’nın dalgın olduğunu fark edip onun koluna dokundu. "Ayla, burada değilsin. Dikkatini topla! Şu an panik yaparsan başımıza bela açarsın."
Ayla, Emma’nın gözlerine baktı ve başını salladı. "Haklısın. Ama buradan nasıl çıkacağız?"
Arın derin bir nefes alarak yere çömeldi ve parmaklarını tahtanın üzerine koydu. Hafif bir ateş ışığı parladı. "Şu an dört kişi var. İkisi ormanın içinde, biri ön kapıda, biri ise biraz uzakta bekliyor. Dışarı çıkınca ne yapacağımızı bilmeliyiz."
Emma hafifçe gülümsedi. "Benim bir fikrim var. Ama riskli olabilir."
Arın kaşlarını kaldırdı. "Ne kadar riskli?"
Emma göz kırptı. "Ölebiliriz."
Ayla endişeyle atıldı. "Bu komik değil!"
Emma kahkaha attı. "Ciddiyim ama işe yarayabilir. Ayla, seninle biraz yürüyeceğiz. Seni açık hedef haline getireceğiz. Onların dikkatini çekeceğiz."
Ayla gözlerini kocaman açtı. "Ne?! Ben açık hedef falan olmak istemiyorum!"
Arın da başını salladı. "Emma, bu çok tehlikeli. Ayla kendini savunmayı bilmiyor."
Emma alaycı bir şekilde güldü. "Biliyorum, işte bu yüzden asıl plan ben ve seninle ilgili."
Arın kollarını göğsünde kavuşturdu. "Dinliyorum."
Emma eğilip çantasından küçük bir şişe çıkardı ve içindekini yere döktü. Hafif bir duman yükseldi. "Ben ve sen onların dikkatini dağıtırken Ayla kaçacak. Birkaç illüzyon yapabilirim, onların kafasını karıştırabiliriz."
Ayla hemen karşı çıktı. "Sizi orada bırakıp kaçamam!"
Emma gözlerini devirdi. "Bunu tartışacak zamanımız yok. Ya kaçarsın ya da hepimiz yakalanırız."
Arın iç çekerek Ayla’ya baktı. "Emma haklı. Seni koruyamıyorsak en azından kaçmanı sağlamalıyız."
Ayla istemese de başını salladı. "Peki… Ama size bir şey olursa sizi kendi ellerimle öldürürüm."
Emma sırıttı. "Sıramızı bekleyelim, önce düşmanları atlatalım."
Arın dış kapıyı hafifçe araladı ve karanlığa bir göz attı. "Tamam… 3… 2… 1… Şimdi!"
Emma ve Arın fırlayıp karanlığa karışırken, Ayla derin bir nefes alıp planın ikinci aşamasını bekledi. Ama bir his, içini kemiriyordu… Sanki bir şeyler ters gidecekti…