Ayla’nın nefesi düzensizdi. Gitmek istediğini söylüyordu ama ayakları yerinden kıpırdamıyordu. Luke, gözlerini Ayla’nın üzerine dikmiş, sabırla bir cevap bekliyordu.
“Eğer gerçekten gitmeme izin vereceksen neden bu kadar rahatsın?” diye sordu Ayla, meydan okurcasına.
Luke hafifçe gülümsedi. “Çünkü gitmeyeceğini biliyorum, minik kuşum.”
Ayla sinirle gözlerini devirdi. “Bu kadar kendinden emin olma.”
Luke bir adım daha attı, Ayla’nın yüzüyle arasındaki mesafeyi iyice kapatarak. “Kendimden eminim çünkü sen de benim gibi hissediyorsun.” diye fısıldadı. “Sana dokunduğumda kalbinin nasıl hızlandığını biliyorum. Benim yanımdayken hissettiklerini inkâr edemezsin.”
Ayla yutkundu, yüzü kızarmıştı. “Beni bırak, Luke.”
Luke başını yana eğdi. “Bıraksam ne olacak? Gidecek misin?”
Ayla cevap veremedi. Gitmek istiyordu ama aynı zamanda burada kalmak… Luke’un yanında olmak istiyordu. Kafasını karıştıran hisler içini kemiriyordu.
Luke, elini Ayla’nın belinden çekti ve iki adım geri gitti. “Tamam, minik kuşum. Eğer gitmek istiyorsan, kapı orada.” dedi soğukkanlılıkla. “Ama eğer kalırsan, bu benimle bir hayat kurmayı kabul ettiğin anlamına gelir.”
Ayla Luke’a baktı. Gitmek mi? Kalmak mı? Seçim yapması gerekiyordu ama kalbi ve zihni farklı şeyler söylüyordu.
Ayla gözlerini kaçırdı. Luke, başını iki yana sallayarak kahkaha attı.
“Beni sevdiğini itiraf etmek bu kadar zor mu?”
Ayla dişlerini sıktı. “Sana âşık olduğumu söylemeyeceğim.”
Luke göz kırptı. “Bunu söylemene gerek yok, minik kuşum. Zaten biliyorum.”
Ayla öfkeli bir şekilde ona döndü ama Luke aniden beline sarılıp onu kendine çekti.
Luke, kahkahasını bastırmaya çalışırken Ayla’nın saçlarını okşadı. “Alışsan iyi edersin, çünkü bundan sonra daha fazlası olacak.”
Ayla, ellerini yumruk yaparak geri çekildi. “Sana âşık olmamı istiyorsan, bunun yolu bu değil!”
Luke gözlerini kıstı. “O zaman yolu sen göster, prenses.”
Ayla, Luke’un meydan okuyan bakışlarını görünce, içindeki karmaşanın giderek büyüdüğünü hissetti. Seçim yapma vakti çoktan gelmişti…
Ayla derin bir nefes aldı. İçinde büyüyen karmaşayla mücadele etmeye çalışıyordu ama Luke’un kendinden emin tavrı onu daha da sinirlendiriyordu.
“Sana âşık olacağımı nereden çıkardın?” diye sordu meydan okurcasına.
Luke kollarını göğsünde kavuşturarak ona yaklaştı. “Çünkü her seferinde beni terk etme şansın varken kalmayı seçiyorsun.”
Ayla gözlerini devirdi. “Belki de gitmemi engelleyen sensin?”
Luke başını yana eğerek sırıttı. “Eğer gerçekten gitmek isteseydin, seni hiçbir şey durduramazdı.”
Ayla dudaklarını ısırdı. Onun haklı olduğunu kabullenmek istemiyordu. Kendi kalbinden kaçamazdı ama bunu ona göstermeye de niyeti yoktu.
“Sana âşık olsam bile bu, seni affettiğim anlamına gelmez.” diye mırıldandı.
Luke bir an duraksadı, gözlerindeki hafif alay kayboldu. “Affetmen için sana yalvarmamı mı bekliyorsun, minik kuşum?”
Ayla, Luke’un gözlerindeki gölgeyi fark etti ama bunu umursamadan devam etti. “Belki de gerçekten pişman olup olmadığını görmek istiyorum.”
Luke başını yana eğdi, gözlerinde sinsice parlayan bir ışık vardı. “Beni affedersen, seni sevdiğimi söylememi ister misin?”
Ayla ona ters ters baktı. “Öyle bir şey duymaya ihtiyacım yok.”
Luke kahkaha attı. “Tabii ki yok, çünkü zaten biliyorsun.”
Ayla sinirle kollarını göğsünde bağladı. “Gerçekten bazen seni öldürmek istiyorum.”
Luke gülümseyerek ona doğru eğildi, yüzü Ayla’nın yüzüne o kadar yakındı ki nefesi tenine çarpıyordu. “Ama bazen de beni öpmek istiyorsun, değil mi?”
Ayla öfkeyle elini kaldırıp ona tokat atmak üzereydi ama Luke hızla bileğini yakaladı.
“Ah, prenses… Beni cezalandırmak için daha yaratıcı yollar bulmalısın.” diye fısıldadı.
Ayla elini kurtarmaya çalışırken Luke aniden onu belinden yakalayıp kendine çekti. “Seni daha ne kadar kandırmam gerekecek, ha?”
Ayla nefes nefese kalmıştı. “Beni kandıramazsın, Luke.”
Luke gözlerini kısarak başını hafifçe eğdi. “Kandırmam gerekmiyor, çünkü sen zaten bana ait olduğunu biliyorsun.”
Ayla'nın kalbi hızlandı, ama yüzüne meydan okuyan bir gülümseme yerleştirdi. “Beni kazanmadan bu kadar emin olma.”
Luke başını yana eğip gülümsedi. “Minik kuşum, ben seni çoktan kazandım. Senin farkında olmaman benim sorunum değil.”
Ayla bu sözler karşısında suskun kalırken Luke, onun şaşkınlığından faydalanıp dudaklarına sıcak bir öpücük kondurdu. Ayla hızla geriye çekildi ve nefes nefese ona baktı.
“Yeter artık, Luke! Dudaklarımı morarttın!” diye çıkıştı.
Luke kahkahasını bastırmaya çalışırken Ayla'nın çenesini nazikçe tuttu. “Senin dudaklarını morartmak en sevdiğim şey oldu, prenses.”
Ayla pes edercesine iç çekti, Luke’un ne zaman geri adım atacağını merak ediyordu. Ama içinde beliren kıpırtıları da inkâr edemiyordu.
Gerçekten ondan nefret ediyor muydu? Yoksa Luke haklı mıydı?
Ayla, Luke’tan uzaklaşmaya çalışırken kalbindeki ağırlık adımlarını yavaşlatıyordu. Kendi kendine tekrarlıyordu: Onu sevmiyorum. Bu sadece bir yanılsama. Onun beni kontrol etme oyunlarından biri... Ama içindeki ses inatla gerçeği haykırıyordu.
Birden durdu. Parmaklarını yumruk yaparak derin bir nefes aldı ve gözlerini kapattı. Luke’un sesi hala kulaklarında yankılanıyordu.
"Neden kaçıyorsun, Ayla?"
Luke’un sesi beklediğinden de yakından geldiğinde Ayla irkildi. Döndüğünde Luke’un hemen arkasında olduğunu fark etti. Gözleri, her zamanki gibi alaycı ama içinde gizlenen bir merakla ona bakıyordu.
"Sana kaçtığımı kim söyledi?" diye tersledi Ayla, ama sesi kendine bile zayıf geldi.
Luke gözlerini kısmıştı. "Kaçmadığını mı söylüyorsun? O zaman neden böyle titriyorsun?"
Ayla yutkundu. Çünkü seninleyken aklımı kaybediyorum. Ama bunu söyleyemezdi. Söylememeliydi.
Luke bir adım daha yaklaştı, Ayla'nın çenesini hafifçe kaldırarak gözlerinin içine baktı. "Sana ne yaptığımı söyleyeyim mi, prenses?" diye fısıldadı. "Seni korkutuyorum. Çünkü sen de biliyorsun... Artık bana aitsin."
Ayla’nın kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Kaçmalıydı, inkar etmeliydi. Ama içindeki fısıltılar onu durdurdu. Artık yalan söyleme. Kabul et.
Gözlerini sımsıkı kapattı, sonra derin bir nefes alarak açtı.
"Seni seviyorum."
Sözler, titreyerek ama kararlılıkla döküldü dudaklarından. Luke’un ifadesi anında değişti. Şaşkınlık, ardından yerini büyülenmiş bir ifadeye bıraktı.
Ayla devam etti, gözleri dolmuştu ama geri adım atmıyordu. "Evet, seni seviyorum! Ama senden nefret ettiğim kadar seviyorum. Kendimden nefret ettiğim kadar!"
Luke bir an sessiz kaldı, sonra yavaşça gülümsedi. "İşte beklediğim itiraf buydu, prenses."
Bir anda Ayla'yı kendine çekti ve dudaklarına acımasızca sahip çıktı. Öpücüğü hem zafer dolu hem de özlemle yoğrulmuştu. Ayla önce ona karşı koymaya çalıştı, ama sonra kendini bıraktı. Luke’un parmakları beline sıkıca dolanırken, Ayla titreyerek ona karşılık verdi.
Öpücük bittiğinde Luke, nefes nefese Ayla’nın yüzünü inceledi. "Seni sevdiğini söylemenin bedelini biliyorsun, değil mi?"
Ayla başını salladı. "Evet."
Luke kaşlarını kaldırarak başını eğdi. "Benden asla kaçamayacaksın, Ayla."
Ayla gözlerini kapattı. "Biliyorum."
Ve işte o an, kaderini tamamen kabul etti.
Luke, Ayla’nın belini sıkıca kavrayarak onu kendine daha da yaklaştırdı. Ayla nefes almakta zorlanıyordu, ama Luke’un gözlerindeki zafer dolu parıltıyı görünce hırslanarak ellerini onun göğsüne koyup hafifçe itti.
"Tamam, söyledim işte. Şimdi ne olacak?" diye sordu, sesi titremese de içinde fırtınalar kopuyordu.
Luke başını yana eğerek sırıttı. "Şimdi mi? Şimdi, sevgili prenses, senin tamamen benim olduğundan emin olacağım."
Ayla kaşlarını çatıp derin bir nefes aldı. "Ben zaten seninim, Luke." Sözleri söyledikten sonra gözlerini kaçırdı. Bu gerçeği kabul etmek zor olsa da, artık inkar etmeye gücü yoktu.
Luke’un gülümsemesi bir an için kayboldu. Gözleri ciddileşmişti. "Bunu tekrar söyle."
Ayla kaşlarını çattı. "Ne?"
Luke’un sesi alçaldı ama içindeki tehlikeli ton netti. "Tekrar söyle, Ayla. Söylediğin şeyi tekrar et."
Ayla, Luke’un kendisini nasıl büyük bir dikkatle izlediğini fark edince yutkundu. "Ben… seninim." dedi, sesi bu kez daha netti.
Luke bir an duraksadı, sonra gözlerinde koyu bir tutku parladı. "Bunu duymak çok hoşuma gidiyor, prenses." dedi ve aniden Ayla’yı kollarına aldı.
Ayla şaşkınlıkla çığlık attı. "Luke! Ne yapıyorsun?!"
Luke kahkaha atarak onu kollarında taşımaya devam etti. "Sana ait olduğumu söylediğine göre, artık kutlama yapmanın zamanı geldi. Düğün hazırlıkları hızlandırılacak!"
Ayla gözlerini kocaman açtı. "Ne?! Düğün hazırlıkları zaten başlamıştı!"
Luke keyifle başını salladı. "Evet ama ben sabırsız bir adamım, sevgilim. Artık benim olduğunu itiraf ettiğine göre, seni bir an önce karım olarak görmek istiyorum."
Ayla ona sinirle baktı, ama içten içe kalbi hızla atıyordu. "Sana her şey bu kadar kolay olmayacak, Luke."
Luke durup ona göz kırptı. "Seninle hiçbir şeyin kolay olmayacağını biliyorum, prenses. Ama ben zorlukları severim."
Ayla derin bir nefes aldı. "Beni hafife alma."
Luke eğilip Ayla’nın boynuna kısa ama iddialı bir öpücük kondurdu. "Seni asla hafife almam, sevgilim. Ama unutma… Artık benim oldun."
Ayla iç çekerek başını iki yana salladı. Kendi kaderini kabul etmişti. Ama Luke’un onu bu kadar kolay ele geçirdiğini düşünmesine izin vermeyecekti.
"Bunu göreceğiz, Luke." diye fısıldadı, kendi içindeki savaşın henüz sona ermediğini bilerek.