16.Bölüm

1874 Words
Luke, Ayla’yı yavaşça yere bıraktı ve yüzünde zafer dolu bir gülümsemeyle ona baktı. "Peki prenses, şimdi ne yapacağız? Düğün hazırlıklarını mı hızlandıracağız, yoksa benimle kaçma planları mı kuracaksın?" diye sordu, sesi alaycıydı ama gözleri ciddiydi. Ayla derin bir nefes aldı, Luke’un gözlerine dik dik bakarak "Ben… ben sadece her şeyin bu kadar hızlı olmasına alışkın değilim." diye itiraf etti. Luke başını yana eğerek onu dikkatle inceledi. "Alışacaksın." dedi sakince. "Sonuçta, artık benimsin. Ve ben seni bir an önce eşim olarak görmek istiyorum." Ayla ona meydan okurcasına kollarını göğsünde kavuşturdu. "Sana ait olduğumu kabul ettim, ama bu her şeyin senin istediğin gibi olacağı anlamına gelmiyor, Luke." Luke kaşlarını kaldırdı, dudaklarının kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. "Demek hala savaşmaya niyetlisin?" Ayla gözlerini kısmıştı. "Eğer bir savaş bekliyorsan, evet. Çünkü beni tamamen elde ettiğini sanıyorsan, yanılıyorsun." Luke kahkaha attı ve ona doğru bir adım attı. "Seni tamamen elde etmek… Şimdi bu kulağa çok güzel geliyor, prenses. Ama şunu bilmelisin ki, ben her zaman istediğimi alırım." Ayla, Luke’un gözlerindeki karanlığı fark ettiğinde bir an için yutkundu ama sonra kendini toparladı. "Beni bir süs eşyası gibi görüyorsan, yanılıyorsun." Luke gülümseyerek Ayla’nın çenesini hafifçe tuttu, onu kendine yaklaştırdı. "Hayır, seni bir süs eşyası olarak görmüyorum. Sen benim kraliçemsin. Gücünle, cesaretinle ve inatçılığınla… Ve en önemlisi, benim olmanla." Ayla bir an için Luke’un gözlerine baktı, içindeki çelişkiyi hissediyordu. Onu sevdiğini itiraf etmişti, ama bu hâlâ bir oyun gibiydi. Gücünü kaybetmiş olsa bile, teslim olamazdı. "Sana kolay lokma olmayacağım, Luke." diye fısıldadı. Luke başını eğerek onun dudağına hafif bir öpücük kondurdu. "Tam da bu yüzden seni seviyorum, prenses." dedi. "Ve unutma, ne kadar kaçarsan kaç, sonunda yine bana döneceksin." Ayla derin bir nefes alarak gözlerini kapattı. "Göreceğiz, Luke. Göreceğiz." Luke, Ayla’yı kollarında taşırken gülümsemesi daha da genişledi. "Düğün hazırlıklarını hızlandıracağız dedim, prenses. Neden bu kadar şaşırdın?" Ayla kaşlarını çattı, kollarını göğsünde kavuşturdu. "Belki de bu kadar acele etmen hoşuma gitmediğindendir." Luke gözlerini kısarak ona baktı. "Hoşuna gitmedi mi? Az önce benim olduğunu itiraf eden sen değil miydin?" Ayla hızla yüzünü çevirdi, yanaklarına yayılan sıcaklığı saklamaya çalışarak. "Ben… sadece doğruyu söyledim." Luke kaşını kaldırdı. "Ve bu doğruyu artık değiştiremezsin. Kaçmayı düşünme bile, Ayla." Ayla, Luke’un gözlerine meydan okurcasına baktı. "Senden kaçmayı düşünmüyorum." Luke hafifçe gülümsedi, ama içindeki şüphe hâlâ gözlerinden okunuyordu. "Öyleyse neden hâlâ bu kadar gerginsin?" Ayla iç çekerek yere bakındı. "Belki de tüm bunların gerçek olduğuna inanamıyorum. Birkaç hafta önce senden nefret ediyordum." Luke gülerek başını eğdi. "Ve şimdi?" Ayla dişlerini sıktı, söylemek istemediği o kelimeleri yutkunarak içinde tuttu. Ama Luke’un kendisini izlediğini fark ettiğinde daha fazla kaçamayacağını anladı. "Şimdi… seni sevdiğimi kabul ediyorum." dedi, sesi neredeyse bir fısıltı kadar kısıktı. Luke’un gülümsemesi yavaşça soldu, yerine daha derin, daha ciddi bir ifade aldı. Ayla’nın yüzüne yaklaştı, gözlerini onun gözlerine kilitledi. "Bunu bir daha söyle." Ayla nefesini tuttu. "Luke, gerçekten seni—" Ama cümlesini bitirmeden Luke’un dudakları aniden onun dudaklarına yapıştı. Tutkulu, iddialı bir öpücüktü bu, sanki Ayla’nın sözlerini mühürlemek ister gibi. Ayla hafifçe sendeledi ama Luke’un güçlü kolları onu sıkıca kavramıştı. Öpücük bittiğinde Luke, nefes nefese bir şekilde gülümsedi. "Bunu duymak hoşuma gidiyor, prenses. Ama bir şartım var." Ayla kaşlarını kaldırdı. "Ne şartı?" Luke parmaklarını Ayla’nın çenesine dokundurdu, başını hafifçe yana eğdi. "Bunu sadece bana söylediğinden emin olmalıyım. Başka kimseye ‘seni seviyorum’ demek yok. Anlaştık mı?" Ayla gözlerini devirerek Luke’u hafifçe itti. "Kıskançsın." Luke kahkaha attı. "Evet, kıskancım. Çünkü sen benimsin, Ayla." Ayla iç çekti, ama yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. "Sanırım bununla yaşamayı öğrenmem gerekecek." Luke başını onaylarcasına salladı. "Kesinlikle." Ayla derin bir nefes aldı ve Luke’a meydan okurcasına bakarak ellerini onun göğsüne koydu. "Ama unutma, ben de özgürlüğüme düşkünüm. Senin olmak, sana tamamen boyun eğeceğim anlamına gelmez." Luke, gözleri parlayarak gülümsedi. "Biliyorum, prenses. İşte bu yüzden seni daha da çok seviyorum." Ayla bir an duraksadı. Luke’un dudaklarından dökülen o kelimeler… Kalbinin hızla atmasına engel olamadı. Ama onun oyununa hemen düşmeyecekti. "Bakalım bu sevgin ne kadar sürecek, Luke." diye mırıldandı. Luke başını eğip onun kulaklarına fısıldadı. "Ömür boyu, prenses. Ömür boyu." Büyük gün sonunda gelmişti. Strigoi Krallığı’nda yapılan düğün töreni, ihtişamıyla herkesin dikkatini çekmişti. Siyah ve koyu kırmızı süslemelerle donatılmış büyük salon, büyülü alevlerle aydınlatılmış, davetlilerin fısıldaşmaları arasında gergin ama büyüleyici bir atmosfer yaratılmıştı. Ayla, uzun, zarif ama içinde hafif bir karanlık barındıran kan kırmızısı bir elbise giymişti. Siyah dantel detaylarıyla işlemeli bu elbise, onun hem masumiyetini hem de artık yeni dünyaya ait olduğunu simgeliyordu. Luke ise klasik bir Strigoi asilzadesi gibi siyah ve koyu gri tonlarında şık bir kıyafet giymişti. Ayla derin bir nefes aldı, kalbi hızlı atıyordu ama bu artık korkudan mı yoksa başka bir histen mi, emin değildi. "Hâlâ zaman varken kaçabilirim," diye mırıldandı kendi kendine. Luke, onun bu fısıltısını duyarak eğildi ve alaycı bir gülümsemeyle, "Evet, kaçabilirsin. Ama biliyorsun ki seni her yerde bulurum," dedi. Ayla gözlerini devirdi. "Sana ‘Evet’ demeden önce biraz rahat bırakır mısın?" Luke başını yana eğerek onu süzdü. "Senin için bu kadar sabırlı olduğuma şükretmelisin, prenses." Törenin başladığını belirten davul sesleri yankılanınca, Ayla ve Luke dikkatlerini önlerinde bekleyen Strigoi rahibine verdiler. Rahip, soğuk ama güçlü bir sesle konuşmaya başladı. "Bugün, Krallığımızın güçlü varislerinden biri olan Lord Luke ve seçilmiş eşi Ayla'nın birlikteliğini kutlamak için buradayız. İkisi de birbirine kanlarıyla bağlanacak, birbirlerini koruyacak ve bu krallığın kaderinde önemli bir rol oynayacaklar." Ayla yutkundu, Luke’un yüzüne baktığında adamın ifadesinin kararlı ve kendinden emin olduğunu gördü. Rahip, elindeki keskin hançeri kaldırarak devam etti. "Birbirinize bağlılık yemini etmeye hazır mısınız?" Luke, gözlerini Ayla’nınkine kilitleyerek hiç tereddüt etmeden, "Hazırım," dedi. Ayla iç çekti. "Hazırım," diye fısıldadı. Rahip önce Luke’un avucunu kesti, ardından Ayla’nın. İkisi de ellerini birleştirirken, kanları birbirine karıştı. Bu, Strigoi düğünlerinde kutsal kabul edilen bir gelenekti—iki ruhun ve kaderin birleşmesini simgeliyordu. Luke, Ayla’nın elini sıkarak ona yaklaşırken hafifçe fısıldadı. "Sonsuza kadar benim olduğunu biliyorsun, değil mi?" Ayla ona meydan okurcasına bir bakış attı. "Bu seni benim yapar mı, Luke?" Luke hafifçe gülümsedi. "Çoktan oldum, prenses." Rahip, kanlarının birleştiğini gördüğünde başını salladı ve törensel kelimeleri söyledi. "Bugünden itibaren, bu iki ruh, kaderin çizdiği yolda birbirine bağlıdır. Krallığın tanıkları önünde, Luke ve Ayla artık eş olarak kabul edilmiştir." Salondaki Strigoiler alkışlamaya başlamıştı ama Ayla’nın dikkati tamamen Luke’daydı. Luke eğilip alaycı bir sesle, "Şimdi resmi olarak benim eşimsin, prenses," dedi ve bir an bile tereddüt etmeden Ayla’nın belini sararak onu dudaklarından öptü. Ayla nefesini tuttu ama geri çekilmedi. Luke’un dokunuşu alışkın olduğu gibi sert ve iddialıydı ama bu kez içinde farklı bir şey vardı… bir sahiplenme, bir aidiyet. Luke, dudaklarını Ayla’nınkinden ayırıp fısıldadı. "Düğünden sonra kutlama için sabırsızlanıyorum." Ayla, başını yana eğerek hafifçe gülümsedi. "Önce bir düşünmem gerek… belki de seni biraz cezalandırmalıyım." Luke kaşlarını kaldırarak ona yaklaştı. "Beni cezalandırmaya cesaret edemezsin, prenses." Ayla, ona meydan okurcasına göz kırptı."Göreceğiz, Luke. Düğün sonrası, Ayla ve Luke’un odası Görkemli düğün bitmiş, Strigoi Krallığı’ndaki herkes bu yeni birlikteliği konuşur olmuştu. Ayla ve Luke, sarayın en üst katındaki özel odalarına çekilmişlerdi. Odanın içi gotik detaylarla süslenmiş, koyu renkli şamdanlarla aydınlatılmıştı. Ayla yorgun bir şekilde yatağın kenarına oturdu, elleriyle yüzünü ovuşturdu. Luke kapının önünde kollarını göğsünde kavuşturmuş, onu izliyordu. Hafifçe başını yana eğerek gülümsedi. “Ne oldu prenses? Yoksa evliliğin ilk günü pişman mı oldun?” Ayla ona ters bir bakış attı. “Daha ilk günden sinirlerimi zorlamaya başlama, Luke.” Luke kahkaha attı, yavaşça ona doğru yürüdü. “Sinirlerini zorlamayı sevdiğimi bilmiyor musun? Seni öfkelendirmem tam bir sanat eseri.” Ayla derin bir nefes aldı ve ayağa kalktı. Luke’un karşısına geçerek ellerini beline koydu. “Peki ya sen? Başka kadınlarla konuşmayı sevdiğini mi söyleyeceksin?” Luke kaşlarını kaldırdı. “Ne diyorsun sen?” Ayla kollarını göğsünde kavuşturarak gözlerini kıstı. “Düğün sırasında bir kadınla konuştuğunu gördüm. Eğilip kulağına bir şeyler fısıldıyordun.” Luke'un yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. “Kıskandın mı?” Ayla kaşlarını çattı. “Bana böyle sinir bozucu sorular sorma, Luke. Ne konuşuyordunuz?” Luke bir adım daha yaklaşıp Ayla’nın çenesini hafifçe tuttu. “Bir Strigoi olarak, kıskançlık sana çok yakışıyor.” Ayla elini hızla çekerek ona ters ters baktı. “Soruma cevap ver.” Luke derin bir nefes alıp gözlerini devirdi. “Saray entrikaları hakkında konuşuyorduk. Rahat ol prenses, senden başkasına bakmam bile.” Ayla hafifçe başını çevirdi, dudaklarını büzdü. “Pek ikna edici değildin.” Luke kaşlarını kaldırıp alaycı bir sesle, “O zaman seni ikna etmem için bir sebep ver,” diyerek bir anda Ayla’nın beline sarıldı ve onu kendine çekti. Ayla aniden nefesini tuttu, Luke’un kokusu ve sıcaklığı onu sarmıştı. “Luke! Yine ne yapıyorsun?” Luke dudaklarını ona yaklaştırarak fısıldadı. “Sana, sadece benim olduğunu hatırlatıyorum.” Ve aniden Ayla’nın dudaklarına kapanıp onu sert bir şekilde öptü. Ayla önce şaşkına döndü, ama sonra yavaşça gözlerini kapattı. Luke’un öpüşü her zamanki gibi iddialıydı, ama bu sefer içinde garip bir duygu vardı—bir aidiyet, bir tutku. Ayla bir an için kendini kaybetti, ama sonra hızla geri çekildi. “Yeter! Dudaklarımı morartacaksın.” Luke kahkaha attı. “Bence mor dudaklar sana yakışır, prenses.” Ayla gözlerini devirerek arkasını döndü, ama yanaklarının kızarmasını gizleyemedi. Luke onu izlerken hafifçe gülümsedi. “Bu gece uzun olacak, prenses. Seni neyin beklediğini bilmiyorsun bile.” Ayla kaşlarını çatarak başını çevirdi. “Beni rahat bırak, Luke!” Ama Luke sadece sırıtarak ona yaklaştı. “Asla.” Strigoi Sarayı – Ayla ve Luke’un Odası Ayla, Luke’un alaycı sözleri karşısında gözlerini devirdi ve yatağın kenarına oturdu. Düğün günü boyunca maruz kaldığı bakışlar, fısıldaşmalar ve entrikalar onu yoruyordu. Ancak en çok yorulduğu şey Luke’un bitmek bilmeyen oyunlarıydı. Luke, Ayla’nın bu sessizliğini bir fırsat bilerek ona yaklaştı. “Ne oldu prenses? Düğünden sonra tatlı bir koca bekliyordun ama seni hayal kırıklığına mı uğrattım?” Ayla ona ters ters baktı. “Tatlı bir koca beklentim yoktu zaten. Ama en azından biraz ciddiyet bekleyebilirdim.” Luke hafifçe gülümsedi, yatağın yanına gelip Ayla’nın yanına oturdu. “Ciddiyet mi? Prensesim, ben sana ciddiyeti ancak yatakta gösterebilirim.” dedi göz kırparak. Ayla, Luke’un sözleri karşısında afalladı, yanaklarına bir sıcaklık yayıldı ama hemen toparlandı ve ona hafifçe vurdu. “Kes şunu, Luke!” Luke kahkaha atarak eğildi ve Ayla’nın saçlarına hafifçe dokundu. “Şu sinirli halin bile hoşuma gidiyor, biliyor musun?” Ayla, gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. “Eğer beni daha fazla sinir edersen, düğün gecemizi zehir edebilirim.” Luke, çenesini eline dayayarak ona baktı. “Beni tehdit mi ediyorsun, minik kraliçem?” Ayla kaşlarını çattı. “Buna tehdit değil, uyarı diyelim.” Luke, eğilip Ayla’nın kulağına fısıldadı. “O zaman ben de seni uyarayım… Bu gece seni rahat bırakmayı düşünmüyorum.” Ayla gözlerini devirdi ama bir şey söylemedi. Luke’un bu özgüvenli halleri her zaman sinir bozucu olsa da, içten içe onun haklı olabileceğini kabul etmek zorundaydı. Ancak bunu itiraf etmek mi? Asla. Luke, Ayla’nın sustuğunu fark edip gülümsedi. “Bakıyorum da itiraz etmiyorsun… O zaman doğruyu söylüyorum.” Ayla, derin bir nefes aldı ve Luke’un gözlerine bakarak hafifçe gülümsedi. “Belki… Ama sakın şımarma.” Luke, bir kahkaha attı ve aniden Ayla’yı belinden tutup kendine çekti. “Çok geç, prenses. Ben zaten doğuştan şımarığım.” dedi ve onu kollarına aldı. Ayla, şaşkın bir şekilde “Luke! Ne yapıyorsun? Bırak beni!” diye bağırdı. Luke, onu yatağa yatırıp üzerine eğildi. “Sana ait olan her şeyi alıyorum, prenses. Bu gece sadece benim olacaksın.” dedi, gözlerinde tehlikeli ama bir o kadar da büyüleyici bir ışıkla. Ayla, nefesini tuttu. Luke'un oyunları bitmek bilmiyordu, ama bu sefer kaçmaya niyeti yoktu. Çünkü içten içe, belki de artık kaçmak istemiyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD