2.Bölüm

1305 Words
Hava bir anda daha da soğuyor. Nefesim kesiliyor. Karşımızdaki Strigoi’nin sesi buz gibi. “Seni almak için buradayız, prenses.” Emma hızla kollarını açıp önümde duruyor, vücudunu kalkan gibi kullanıyor. “Benden önce tek bir adım bile atamazsın.”** Sesindeki tehdit apaçık ama Strigoi sadece gülümsüyor.** “Ne kadar sadık bir küçük dhampir.” Gözlerini Emma’nın üzerine dikiyor. “Ama seninle işim yok.” Bacaklarım kilitleniyor, kalbim deli gibi çarpıyor. Bir adım geriliyorum ama çatının kenarında olduğumu hatırlayınca duruyorum. Altımızda boşluk var. Kaçacak fazla yerimiz yok. Emma tıslayarak bıçağını çekiyor. “Buradan sağ çıkamayacağını biliyorsun, değil mi?” Strigoi başını yana eğip gözlerini kısıyor. “Emin misin?” Bunu der demez, gölgelerin arasından iki kişi daha beliriyor. Aynı soluk cilt, aynı kana susamış kırmızı gözler. Emma’nın nefesi kesiliyor. “Lanet olsun.” Strigoi’nin sesi alaycı çıkıyor. “Evet, işler pek de lehine görünmüyor, küçük dhampir.” Korku damarlarıma işlerken Emma’nın duruşu daha da sertleşiyor. “Ayla, burada kal. Sakın kımıldama.” Ama içimde fırtınalar kopuyor. Benim peşimdeler. Beni almaya geldiler. Neden? Strigoi yavaşça ileri adım atıyor. “Korkmana gerek yok, prenses. Sana zarar vermeyeceğiz.” Boğazım kuruyor. “Bana neden zarar vermek istemiyorsunuz?” diye soruyorum. “Strigoi’ler Moroi’leri öldürmekten zevk alır. Ama siz… beni kaçırmak istiyorsunuz.” Başlarındaki Strigoi gülümsüyor. “Çünkü sen özelsin.” Sırtımdan soğuk bir ürperti geçiyor. Annem bana hep özel olduğumu söylerdi. Ama bu Strigoi’nin kastettiği şeyin çok farklı olduğunu hissedebiliyorum. Emma, bıçağını daha da sıkıyor. “Onun hakkında ne bildiğinizi umurumda değil. Ama buradan geri çekilmezseniz, hepinizi öldürürüm.” Strigoi’nin gözleri ışıldıyor. “Gerçekten mi? Küçük bir dhampir, üç tane Strigoi’ye karşı?” Emma, dişlerini sıkarak bana fısıldıyor. “Ayla, dikkatli ol. Eğer bir açıklık bulursan, koş.” Ama nereye? Çatının kenarındayız. Eğer atlarsam, kaçma şansım olur mu? Strigoi bir anda hamle yapıyor. O kadar hızlı ki, gözlerimle bile takip edemiyorum. Ama Emma hazır. İlk saldırıyı savuşturuyor, bıçağını hızla savuruyor ama Strigoi geriye çekilip gülüyor. “Fena değil,” diyor. “Ama yeterli değil.” Arkasındaki iki Strigoi de harekete geçiyor. Emma kılıcıyla birinin saldırısını engellerken, diğeri bana doğru hamle yapıyor. Gözlerim büyüyor. Geri çekilmeye çalışıyorum ama çatının kenarındayım. Düşeceğim! Tam o anda, biri büyük bir hızla Strigoi’ye çarpıyor. Ve bir an sonra, tanıdık bir ses duyuluyor: “Onu almaya kalkarsanız, hepiniz yanarsınız.” Arın. Onu ilk defa böyle görüyorum. Gözleri alev gibi parlıyor, yüzü öfkeden kasılmış. Ellerini kaldırıyor ve bir anda çevremizdeki hava ısınıyor. Strigoi’lerin yüzleri değişiyor. “Moroi ateşi,” diye tıslıyor biri. Arın gülümsüyor ama bu bir tehdit gülümsemesi. “Size son bir şans. Ya şimdi defolun, ya da burada kavrulun.” Ama Strigoi’lerin lideri sadece gülüyor. “Senin gibilerden çok gördüm, çocuk.” Sonra o kadar hızlı hareket ediyor ki, gözümün önünde bir bulanıklık gibi beliriyor. Arın yumruğunu sıkarak saldırıyı engelliyor ama Strigoi, bir bıçak gibi keskin hareketlerle saldırmaya devam ediyor. Emma da diğerleriyle savaşırken, ben yerimde donmuş haldeyim. Ne yapmalıyım? Tam o anda, Arın bana bağırıyor. “Ayla! Gücünü kullan!” Şok oluyorum. “Ne?” Ama o anda anlıyorum. Annemin bana söylediği sözler, özel olduğum gerçeği… Ben sıradan bir Moroi değilim. Ve Strigoi’lerin bunu bildiğini hissediyorum. Onlar benden bir şey istiyor. Ama ne? Arın’ın sözleri zihnimde yankılanıyor. “Ayla! Gücünü kullan!” Ama nasıl? Bunu daha önce hiç yapmadım! Ellerimi kaldırıyorum ama hiçbir şey olmuyor. Hiçbir enerji hissetmiyorum. Sadece korku var. Strigoi’ler Arın’la Emma’nın dikkatini dağıtmışken liderleri tekrar bana doğru ilerliyor. Kan kırmızısı gözleri parlıyor. “Seni almadan buradan ayrılmayacağız, prenses.” Kalbim delicesine çarpıyor. Ellerimi daha sıkı yumruk yapıyorum, zihnimi zorlamaya çalışıyorum. Bir şey hissetmeliyim! İçimde bir güç olmalı! Ama… “Nasıl yapacağımı bilmiyorum!” diye çığlık atıyorum. Strigoi gülüyor. “Ne kadar acınası. Senin gibi bir Moroi’nin bu kadar zayıf olması… Tam bir hayal kırıklığı.” Tam üzerime atılacakken, bir anda Emma önümde beliriyor. “Geri çekil!” diye haykırıyor ve elini bana uzatıyor. Bir anda vücudumun etrafında sıcak bir enerji dalgası hissediyorum. Emma’nın ellerinden bir ışık yayılıyor ve etrafımızı saran görünmez bir kalkan oluşuyor. Strigoi, kalkanın içinden bana ulaşmaya çalışıyor ama bir anda geri savruluyor. “Ne?!” Strigoi öfkeyle tıslıyor. “Bu… imkansız!” Emma nefes nefese kalıyor ama gözleri kararlı. “Ben burada olduğum sürece ona dokunamazsınız.” Arın bir an bile tereddüt etmeden büyüsünü kullanmaya devam ediyor. Avuçlarında alevler dans ediyor ve karşısındaki Strigoi’yi geri püskürtüyor. Emma’nın eli hâlâ benim elimi sıkıca tutuyor. Bana bakıyor, gözleri ciddiyetle parlıyor. “Ayla, içindeki gücü hissetmelisin.” diye fısıldıyor. “O burada. Sen sadece ona ulaşmayı bilmiyorsun.” Ellerimi sıkıyorum. “Ama nasıl?” Emma bana daha da sıkı sarılıyor. “Özel olduğunu biliyorsun, değil mi?” Gözleri benimkilere kilitleniyor. “Bu sadece bir masal değil, Ayla. Sen bir Moroi prensesisin. Kanında büyü akıyor. Bunu hissetmelisin!”** Derin bir nefes alıyorum. Gözlerimi kapatıyorum. Damarlarımda bir şey kıpırdıyor gibi. Ama hâlâ… Hâlâ çok zayıfım! Strigoi kalkanın dışından tıslıyor. “Bu saçmalığın bizi sonsuza kadar durduracağını mı sanıyorsunuz?” Arın dişlerini sıkarak bana bakıyor. “Ayla, ne yapacaksan şimdi yap! Yoksa hepimiz burada ölürüz!” Panikle gözlerimi açıyorum. Ama içimde hâlâ hiçbir şey hissedemiyorum Korku tüm vücudumu ele geçirmişti. İçimde bir güç olduğunu biliyordum ama ona nasıl ulaşacağımı bilmiyordum. Ellerim titriyordu, nefesim düzensizleşmişti. "Hadi Ayla!" diye bağırdı Arın. "Zamanımız yok!" Emma’nın eli hâlâ elimdeydi, sıcaklığını hissedebiliyordum. Ama bu yeterli değildi. Gözlerimi kapattım. Bedenim savaşa hazır değildi, zihnim korkuyla kilitlenmişti. Ve sonra… Parmaklarım boynumdaki soğuk metal parçasına, annemin bana bıraktığı kolyeye dokundu. Bir anlığına dünya sustu. Zaman durmuş gibiydi. Bir fısıltı, rüzgârın içinde yankılandı. "Başarabilirsin, prenses." Gözlerimi sımsıkı kapattım. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Ses, bana ait olmayan ama içimde yankılanan bir sesti. "Beni duyuyor musun, Ayla?" Bu… Annemin sesi miydi? Boğazım düğümlendi, bir damla yaş yanaklarımdan süzüldü. "Sen özel birisin," diye fısıldadı ses. "Bunu her zaman biliyordum. Şimdi, korkularını bırak. İçindeki gücü serbest bırak!" Kolyem parlamaya başladı. Göğsümün tam ortasında, sıcak bir ışık belirdi. Sanki damarlarımda dolaşan kan ateşe dönüşmüştü. Ve sonra… Gözlerimi açtım. Dünya daha farklıydı. Her şey daha net görünüyordu. Renkler daha parlaktı. Emma’nın ve Arın’ın şok içindeki yüzleri, Strigoi’lerin öfkeli bakışları… Ama en önemlisi, kendimi daha güçlü hissediyordum. Arın nefesini tuttu. “Gözlerin…” diye fısıldadı. Emma da gözlerini açarak bana baktı. “Ayla, sen—” Ama ben onlara değil, düşmanlarıma bakıyordum. Strigoi’lerin lideri geri adım attı. “Bu mümkün değil…” diye tısladı. “Büyüyü kontrol edemiyordun. Sen… sen sadece zayıf bir Moroi’din!” Ama artık öyle değildim. Öfkem, içimde bir fırtına gibi büyüdü. Ellerimi kaldırdım, parmak uçlarımda titreşen bir enerji hissettim. Bedenim kontrol edemediğim bir gücün etkisi altındaydı. "Beni almaya mı geldiniz?" Sesim hiç olmadığı kadar güçlü çıktı. "O zaman tadına bakın!" Elleri mi açtım ve içimdeki gücü serbest bıraktım. Görünmez bir dalga gibi, saf enerji Strigoi’lere çarptı. Liderleri çığlık attı ve birkaç adım geriye savruldu. Vücutları, sanki bir kuvvet tarafından geri itiliyormuş gibi havada döndü. Ama bu gücü kontrol etmeyi bilmiyordum. Bacaklarım titredi. Başım dönmeye başladı. Emma’nın sesi yankılandı. "Ayla! Dayan!" Ama artık gücümü tutamıyordum. Her şey bulanıklaştı. Görüşüm karardı. Ve sonra… Düşmeye başladım. Kaçış Emma, “Ayla!” diye çığlık attı ama vücudum çoktan yere yığılmıştı. Arın anında yanımdaydı, beni kollarına aldı. “Buradan hemen uzaklaşmalıyız.” Emma başını salladı, gözleri hâlâ korkuyla doluydu. “Ama Strigoi’ler!” Arın gözlerini düşmanlarımıza çevirdi. “Daha toparlanmadılar. Şimdi gitmeliyiz.” Beni sıkıca kavradı ve hızla çatının kenarına yöneldi. Ama Strigoi’lerden biri hırlayarak toparlandı. “Kaçmanıza izin vermeyiz!” Diğeri de hızla hareket etti, gölgeler gibi çevremizi sardılar. Emma dişlerini sıkarak bıçağını kaldırdı. "Öyle mi? Deneyin bakalım!" Arın hızlandı, beni sırtına alarak atladı. Havadaydık. Aşağıdaki çatı katına iniş yaptığımızda, Arın hız kesmeden koşmaya devam etti. Emma da arkamızdan geliyordu. “Peşimizdeler!” diye bağırdı. Arın hırladı. “Lanet olsun!” Arkamızda kan kırmızısı gözler parlıyordu. Strigoi’ler hızla üzerimize doğru geliyordu. Ama Arın vazgeçmedi. Kollarında bilincini kaybetmiş hâlde yatıyordum ama hissettiğim tek şey, kalbinin güçlü atışlarıydı. Ve o an, içimde bir his doğdu. Bu sadece başlangıçtı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD