"O piçi çok mu beğendin?" Saç köklerimi koparacak kadar güçlü bir şekilde çektikten sonra omuzlarımdan iterek yatağa düşürdü. Bir yandan da gömleğinin düğmelerini çözüyordu. Sesinden, nefesinden ve bakışlarından bile ne kadar tahrik olduğunu görüyordum. Neye bu kada yükselmişti acaba? Başkasına bakmama rağmen onun olmama mı? "Ben yerine onu mu isterdin?"
Gömleğini yere attıktan sonra kolumdan tutup beni çevirdi. İstediği pozisyonu anladım ve ona arkamı döndüm.
"Hayır-" Şerefsiz öyle güçlüydü ki üzerimdeki kıyafeti saniyeler içinde paramparça etti. "Sadece seni-"
"Kes sesini." Saçımı tutup çektiğinde bedenim havaya kalktı ve sırtım göğsüne yapıştı. Hızla inip kalkan tenini hissediyordum. Dudaklarını kulak mememe sürttükten sonra orayı ısırdı ve ben acıyla bağırdım. Koparmamıştı değil mi?! Kuduz köpek! Allah'ın belası!
"Tenin sadece benim." Sert parmakları boğazıma sarıldı ve usulca sıkmaya başladı. Acelesi yoktu, yavaş yavaş boğuyordu. "Sen, sadece benimsin." Nefes alabilmek adına boynumu iyice arkaya yatırdım ve bu sefer şeytanla yüzyüze geldim."Ölün de, dirin de...Sadece bana ait."
İşte bu, en korktuğum şeydi.
Ölümün bile kurtuluş olmama ihtimali.
Dudaklarını üzerime örttüğünde siniri geçmiş gibi görünüyordu. İçtiği içkiler sağ olsun öfkesinden çok libidosuna öncelik vererek dilini dudaklarımdan içeri itti ve ağzımın her yerini ezbere bildiğinden hakimiyetini sergilemeye başladı.
Ona ve isteklerine uymak benim için nefes almak gibiydi.
Daha önce yüzlerce kere kaçmış, intihar etmiş ve polise gitmiştim. Sonuç olarak yine burada, onun elindeydim. Bu yüzden çabalarımdan vazgeçtim ve kendime en az acı çektirecek yollar aradım. Bu adam benim her şeyimi biliyordu. Çocukluğuma ve yetişkinliğime hakimdi. Bazen bana karşı akıl almaz şefkatli olurken bir saat sonra elinde kırbaçla gelebiliyordu. On yıl önce yaptığım bir yanlışa sinirlenebilirdi mesela. Onu öngöremezdim.
Şimdi istediği de onun altında olmam ve büyüklüğünü hissettirmemdi. Öpüşünden ve nefesinden tanıyordum. Bedeni güçlü olduğu gibi yaralarla kaplıydı. Bıçak darbeleri, kesikler ve kurşun yaraları vardı. Bu pislikte birbirimize benziyorduk işte. İkimiz de kirliydik. İkimiz de ölmeliydik.
Sırtımı nazikçe yatağa yerleştirdiğinde kalbim de atışını düzgün bir ritme bindirmişti. Bu gece olağan bir sevişme yaşanacaktı. İyiydi. Canım yanmayacaktı. Şanslıysam sabah kahvaltı da yapardık.
Dudaklarını boynumdan aşağı kaydırarak onun en sevdiği dantelli sütyenime ulaştı. Kenardan taşan kısımlarda diliyle dolaştıktan sonra nazik hareketlerle-ki nazikliği bile korkunçtu-kopçasını çıkarttı. Dolgun göğüslerim önüne döküldüğünde elleri sırtıma dolandı ve beni havaya kaldırarak daha rahat bir açı ayarladı.
Göğüs ucum onun dil darbeleriyle şişmeye başlarken hormonların müdahalesi yüzünden dudağımdan dökülen inlemeyi tutmadım. Zaten tutmamalıydım da. Çıkarttığım mırıltılar onu delirtiyordu.
Hiçbir zaman bana sunduğu seksten mutluluk duyamadım. Hep korku ve acı içindeydim. Hormonlar ve fizyolojik ihtiyaçlar olmasa inlemezdim bile ama bazı şeylere engel olamıyordum.
"Bana dokun." Diye emrettiğinde parmaklarımı saçlarına doladım ve her hareketiyle inanılmaz bir zevk alıyormuşçasına inledim. Saçlarını çekiştirdim, kafasına bastırdım ve ona sürtündüm. Çamaşırının altındaki sertliği bacaklarıma değiyordu ve nasıl hala içime girmedi diye meraklandırıyordu da.
"Beni delirtiyorsun Liyana..." Dudakları aşağıya kayarken şaşkınlıkla ona baktım. Yapacak mıydı gerçekten? "Tadını özledim. Benim için ıslandın mı?" Maalesef evet. Vücut alıştı artık buna."Ah, bebeğim. Sırılsıklam olmuşsun..." İki parmağı birden içeri kaydığında yattığım yerden doğruldum ama anında beni geri yatırdı. Parmaklarını içeriye itip çekerken hissettiğim o iğrenç zevkle inlemeye başladım. Dilini kadınlığıma sürttüğünde nefesim kesikleşti ve ellerimi saçlarına doladım. "İşte böyle. Vahşileş." O diliyle beni talan edip bir yandan da parmaklarını hareket ettirirken ben de saçlarını yoluyor ve anlamsız sesler çıkartarak yatakta çırpınıyordum. "Hala çok darsın Liyana." Parmaklar içimden çıktığı gibi çamaşırını çıkarttı ve bana nefes alma fırsatı tanımadan kocaman olan erkekliğini içime soktu.
"Siktir!" Sadece acı. Şu an hissettiğim şey bu.
"Ah, bebeğim." Bileklerimi tek eliyle sardıktan sonra başımın üzerinde sabitledi ve ağırlığını üzerime vererek sonuna kadar içime girdi.
"Ahh!" Ona kafa atmaya çalıştığımda dudaklarımı ısırdı. "Deli piç-"
"Ağzın fazla bozuldu senin..." Kendini içime her ittiğinde acı hafifleyerek lanet ettiğim bir zevke ulaştığında artık durmasını değil de sürekli hareket etmesini istedim. Bedenim sayısız kez onun olmuştu zaten. Bu adamdan utandığım falan yoktu.
"Hızlı." Dedim yavaşladığında. "Durma."
Boğuk gülüşü kulağımdan sıyrılıp geçti ve beni bu sözüme pişman etmek ister gibi parçalamaya başladı.
İçime dolan sert fazlalık giriyor ve tekrar çıkıyor. Her hareketinde beynimin arkasında bir yer ışıldıyor. Ben istesem de istemesem de bedenim onun varlığına tepki veriyor ve bu çileyi her seferinde bana çektiriyor.
Ben Liyana Koray.
Eray Keser'in oyuncak bebeği.
Gece boyu sayısız kere, sayısız şekilde bedenime hakim olduktan sonra beni kollarının arasına aldı ve huzurla uykuya daldı.
Enseme süzülen nefesini dinleyerek bir süre karanlık gökyüzüne baktım.
Bir gün...
Ben de yaşayacak mıydım?
ᛝ
Sofraya tek başıma oturmanın huzuruyla gülümsedim ve keyifli bir kahvaltı yaptım. Sude kırk kere iyi olup olmadığımı sorduğu için ara sıra iştahım kaçmıştı ama yine de sağlam yemiştim.
Bu da alışkanlıktı. Her an hapsedilme ihtimaline karşılık karnımı tıka basa doyururdum.
İşkence dersleri ve ardından gelen bozuklukları.
"Ortalık karışık diyorlar. Selim'i de alıp erkenden çıktı." Fısıltısını ben bile zor duymuştum ama yine de etrafı kontrol etti. Kahverengi gözleri merakla üzerimdeydi. "Ulaş Asilkan döndü diyorlar."
"O kim ki?" Ben bu adamı nasıl duymamıştım? Sude bile hakimken benim duymamam imkansızdı.
"Eray Bey'in düşmanı." Dediğinde gözlerimi devirdim. Cidden mi ya? "Bakma öyle be. Sordun söyledik."
"Ben neden hiç duymadım onu?" Öyle birini görsem unutmazdım. O suratı...Nah unuturdum. Felaket bir adamdı. Bir başka şeytan yani.
"Çünkü o zamanlar seni sürmüştü." Çatalımı bıraktım ve yüzümü ekşittim. "Ne yapayım? Sorularını cevaplıyorum sadece."
Sekiz sene önce Eray'ın güç savaşını başlattığı zamandı. Herkes düşmandı ve kimse güvenilir değildi. En değerli ganimetine bir şey olabilir diye beni sadece kendisinin bildiği bir eve götürmüş ve tam bir sene oraya kilitlemişti. Arada bir işleri uzar ve gelemezdi.
Ben de aç kalırdım.
Dışarı da çıkamazdım. Öylece yapayalnız, aç bir halde beklerdim.
"Devam et anlatmaya." Patates tabağını önüme çekerken kasıklarımın ağrısı yüzünden iki büklüm oldum. Sude tahmin ettiğinden sıcak su torbasını yanında getirmişti. Hemen kasıklarıma koydu. Anlık bir huzurla gülümsedim.
"Ulaş Asilkan adı duyulan birisi değildi ama babası Kudret Asilkan güçlü liderlerdendi. Eray Bey'den önce silah ticareti tamamen onlardaydı. Tek elinde döndürdüğü mükemmel saltanatını Eray Bey bir gecede yok etti. Kudret'i öldürdü ve tüm işleri üzerine aldı. O zamandan beri kimse Ulaş Asilkan'ı görmemişti. Kaçtı diyenler vardı ama ben buna inanmadım. O adam asla kaçacak birisi değil. O daha çok..." Dudak büzüp düşündükten sonra bana döndü. "İntikamı zevkle alacak birisi."
Patatesler boğazıma dizilirken son bir soru sordum. "Nasıl yani?"
"Eray Bey onun en değerlisini aldı, babası." Siktir. Cümlenin gidişatını artık anlayabiliyordum. "O da aynısını yapacak. Eray Bey'in zaafını bulup-" Kendi sözünü kesip kocaman gözlerle bana baktı. "O sensin Liyana. Zaafı sensin."
Tebrikler.
Yeni bir kilit açıldı.
İntikam oyunları, bölüm bir: Liyana'ı öldür.