1|ŞEYTANIN GÖZLERİ

1263 Words
UYARI Şiddet, argo, cinsel ve tetikleyici içerik barındırmaktadır. Okumadan önce dikkate alınız.  Şeytanın çirkin bir suratı olduğunu düşünüyorduk, değil mi? O acımasız, korkunç ve zalimdi. Değil mi? Ben öyle sanıyordum. Ama değilmiş. Şeytan böyle görünmüyor. O korkunç derecede güzel bir yüze sahip. Kibar, nazik ve aklınızı alacak kadar centilmen bir adam. O, güzelliğiyle insanları kandıran ve ölümü sadece hayal etmeni sağlayarak seni acıyla yaşatacak bir adam. Ve ben de… O cehennemin bir ateşiyim sadece. Yanan, kül olan ve unutulan. ᛝ Kan toplayan kollarımı soğuk duvara yaslayarak acımı dindirmeye çalıştım. Dört gündür sebepsiz bir ceza için bu bodrum kata kapatılmıştım ve belki bir umut kimse beni almaz diye dua ediyordum. Açlıktan ölmek bir nimet değildi, ölmek; bir nimetti. Yetimhane duvarları arasında yalnızlıktan kurtulmak isteyen iki çocuğun birbirine kenetlenmesinin sonunda tam on beş senedir o şeytanın esiriydim. Onun sosyapat, psikopat ve akıl hastası olduğunu bilseydim hiç yüzüne güler miydim? "Liyana! Benim tatlı sevgilim!" Ah, siktir. Unutulmanın hayaliyle ölümü düşlerken şeytanın sesi bodrumun boşluğunda yankılanmaya başladı. Artık canımın yanmasından korkmuyordum. Türlü taciz ve işkencelere öyle alışmıştım ki... Tek korkum bilinmezlikti. Acaba bu sefer ne için geliyordu? İyi bir ruh halinde miydi acaba? "Hayatım!" Demir kapı açıldığında içeri dolan ışık yüzünden gözlerimi kapattım. Sanki kaçabilirmişim gibi demir kapı yapmaları da ayrı komikti... "Seni öyle özledim ki! Ne yapıyorsun burada?" Ruh hastası deli piç. "Yolumu kaybetmişim." Dedim ellerimdeki zincirlere rağmen. Çünkü belli ki bu oyunu oynayacaktı. "Beni çağırmalıydın..." Uzanıp bileğimdeki demirlerden kurtardıktan sonra elimden tuttu ve ayağa kalktık. O demirler bekleyecekti. Bir sonraki zincirlenişimi. "Yorgun görünüyorsun. Aç mısın?" Gülme arzumu zor bela bastırdım. Beni öldüresiye dövdükten sonra günlerdir tek lokma vermeyen adamın sorusuna bak sen! "Biraz acıktım." Kes şu delilikleri de bana yemek ver! "Önce ben seni yesem?" Burnunu boynuma sürttüğünde bu ihtimali düşünerek nefesimi tuttum. En kötü ihtimalle bayılırdım. Zaten genelinde öyle oluyordu. O da alışmıştı muhtemelen. "Tanrı aşkına Liyana, nefesini tuttuğunu görüyorum. Bu kadar mı istemiyorsun beni?" Deli gibi bakan mavi gözlerini üzerime diktiğinde yutkundum ve başımı hayır anlamında salladım. "Bu mümkün değil sevgilim. Sadece çok açım." "Ah...Benim hatam." Birden kollarını bacaklarıma doladı ve beni kucaklayarak bodrumdan çıkarttı. Temiz hava ve ışığa geçtiğim an derin bir nefes alarak gülümsedim. En azından birkaç gün insan gibi muamele görecektim. "Selim, Sude'yi gönder." Merdivenlerden üst kata çıktı ve beni 'odamıza' götürerek yatağa oturttu. Bir adım geri çekildiğinde on beş senemin ve muhtemelen ömrümün geri kalanının katiline baktım. Eray Keser. 10 yaşımdayken yetimhanede tanıştığım ve beni kollayan bir abiydi. Yani ben öyle sanmıştım. Orada benimle ilgilenen ablalar her zaman çok nazik ve iyi olmuşlardı. Ama Eray benim kadar şanslı değildi. O şiddete ve istismara maruz kalan 14 yaşında bir gençti. Beni kötülüklerden koruyup kurtaracağını söylerdi. O zamanlar mutluydum. Onunla olmaktan mutluydum. Taa ki bir gece, elinde bıçakla karşımda dikilene kadar. Bana sevgiyle bakan ablalar dahil herkesin boğazını kesmiş ve kendisiyle beraber benim intikamımı da almıştı. Oysa ki benim ablalarım hep güzeldi. Hepsi iyiydi. Eray onların eceli olmadan önce sevgiyi bana yaşatan son kişilerdi. Sonra Eray kendisiyle beraber beni de oradan kaçırdı. Suça bulaştı, korkunç işler yaptı, cinayet işledi ve sonunda bir gün tüm bu zenginliğin sahibi oldu. Gücü elinde tutuşu ve acımasız liderliği inanılmazdı. Bana olan sevgisi ve nezaketi de o gece kaybolmuştu. Elinden tutmayı reddettiğimde. 10 yaşında yaptığım bu hareketin cezasını 25 yaşında hala çekiyordum. Ben onun insanıydım. Ne için kullanacağına sadece kendisi karar verirdi. Bütün bunların yanında o bana gerçekten saplantılı bir şekilde takıktı. Benden başka tek bir kadına bile bakmıyor, kimseye ilgi duymuyordu. Gün sonunda aceleyle yanıma gelip benim tenimde nefeslenirdi. Kucağımda uyurdu ve beni hep göz hizasında tutardı. Onu sakinleştiren tek kişi olduğum gibi onun tüm pisliğini gören tek kişiydim de. "Canın yanıyor mu?" Mavi gözleri şefkatli bakışlarla tenimdeki yaralarda gezindi. Kendi açtığı yaralarda. "Biraz...Acıdığı için özür dilerim." Çünkü yaralarım yüzünden bana dokunamıyor ve acısının suçlusu benim. Yani geç bu ayakları Eray. Senin ciğerini biliyorum. "O zaman iyileşmeye bak sevgilim." Dişlerini göstererek gülümsedi. Yüzü tıpkı bir melek gibiydi. Kumral teni, açık kahverengi saçları ve gökyüzü mavisi gözleriyle yunan mitolojisinden fırlamış gibiydi. Bedenini korumak ve güçlendirmek için sürekli spor yapmaktan fiziği göz dolduruyordu. Uzun boyu, heybetli görüntüsü ve kibar profili her bakana bir daha baktırırdı. Bunların yanında o hasta bir piçti. Söylemiştim, değil mi? İçeriye giren Sude beni görünce yüzü acıyla buruştu ama Eray görmeden hemen kendini toparladı. "Beni çağırmışsınız Eray Bey." "Liyana'yı yıka ve karnını doyur. Akşam bir davete gideceğiz. Ona çok yakışacak bir kıyafet giydir ve hazırlanması için birilerini çağır." Ne? Kahrolası pezevenk! Ayakta zor duruyorken ne daveti?! Kapıdan çıkmadan önce döndü ve son kez bana baktı. "Yaralarını gizleyecek şekilde giydir." Sude'yle baş başa kaldığımızda yatağa uzandım ve iç çektim. Ölüm benim için yalnızca hayaldi. ᛝ “Gülümse hayatım, yoksa bozuşuruz.” Yanağıma bıraktığı öpücükten sonra sanki güzel bir şey söylemiş gibi gülümsedim ve yüzlerce piç kurusunun olduğu bu iğrenç davete girdim. Attığım her adımda kalçama batan sancıları görmezden gelmek zorundaydım çünkü herkes bize dönmüştü. Bu pis dünyanın adı en çok anılan adamıydı Eray. Rakipsiz olduğu gibi tekinsizdi de. Kimse yamuk yapmayı aklından geçirmezdi. O bir sürü kişiyle konuşup selamlaşırken yanında öylece durdum ve sayısız adamın arsız bakışlarına meze oldum. Hepsi için inanılmaz bir ganimettim. Benimle bir gece geçirmek için milyonlar verecek adamlar vardı. Tek sebebi de Eray’ın kadını olmamdı. Başka hiçbir geçerli nedenleri yoktu. “Asilkan dönmüş diyorlar.” Eray’ın en çok iletişimde olduğu adam onun kulağına eğilirken umursamasam da onları dinlemiş bulundum. Selim de götümüzde kuyruk olduğu için hemen yanımdaydı. “Davete katılacakmış.” “Onun bir önemi olmamalı.” Eray’ın gerildiğini görünce bir meraklandım. “İtalya’da güçlenmiş diyorlar.” “Siktir, Rusya’da değil miydi?” Belimdeki eli sıkılaşınca dişlerimi sıktım. Morart orayı da pezevenk. Eksik kalır. “Biz de öyle biliyorduk. Adam İtalya’daymış.” “Bu iyi değil. Kartelleri tehlikeli. Sikeyim. Gözünü dört aç.” Yanımızdaki adam gittiğinde Eray başını Selim’e çevirdi. “Ulaş Asilkan hakkında var olan tüm bilgileri yarım saat içinde bana getir.” Selim başını sallayıp giderken içinden ettiği çaresiz küfürleri duyuyor gibiydim. “Canım sıkıldı Liyana…” Geber, Eray. “Beni neşelendirebilir misin?” Başını kaldırıp etrafa bakmayı akıl ettiğinde tonla mafya ve çete liderinin üzerimdeki bakışlarını gördü. Herkesin bir kadını vardı ama ben kahretsin ki pek değerliydim. “Başkalarının bana bakmasını sevmiyorum.” Dedim onun duymak istediklerini söyleyerek. Yoksa bana baktıkları için akşam zincirlenebilirdim. “Bana sadece sen baksan olmaz mı Eray?” Ah. Aklı başından gitti sanırım. Mavi gözleri hayranlıkla üzerimde dolaşırken neyse ki yaralarım yüzünden açıkta kalan hiçbir yer bulamadı. “Hepsini öldürmemi ister misin?” Sorusuyla yine tüylerim diken diken oldu. “Hepsini şu an öldürebilirim.” Kendinden başlasan olmaz mı? Bu soruya hayır dersem, bana bakmalarından hoşnut olduğumu düşünecek. Evet dersem, muhtemelen mermilerin arasında kalacağım. Çok dikkatli düşünmeme ve en makul saçmalığı uydurmam gerek. Ama bu adam çok zeki. Sadece bana karşı aptalı oynamayı seviyor. Bu oyunumuzdan zevk alıyor. “Ben….” Sözüme başlamamla yarıda kesilmesi bir oldu. Arkamızdaki kapıdan içeriye giren adam ve peşinden gelenlerle birlikte davetteki herkesin dikkati bizden çekilip onlara yöneldi. “Sikeyim…” Elimi tutan Eray’ın gerginliğini hissetmenin bana verdiği haz bir yanaydı. Acı çeksem bile onun çaresiz hissettiği bir saniye bile bana öyle değerliydi ki… “Abi-“ Yanımıza panikle gelen Selim’de içeriye giren adama bakıyordu. Tıpkı herkes gibi. Mükemmel bir an. Uzun boylu adam herkese kısaca baktıktan sonra sanki ona seslenmişiz gibi bakışlarını bize çevirdi. Ha… Bu da kim böyle? Şeytanın Eray olduğunu zannederdim ama bu adam… Cehennemin sahibi olabilir miydi? Bembeyaz teninin ardındaki karanlık gözleri bize döndü ve kısa bir an üzerimde kaldı. Belli ki güç kartları yeniden dağıtılıyor. Masa bolca dağılacak ve kırmızı en sevdiğimiz renk olacak. İster istemez gerilen dudaklarım karşımdaki adamın gözlerine değdiğinde bir şey oldu ve o da tıpkı benim gibi… Gülümsedi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD