“Yüzünün korkuya kapılmış halini görmek çok hoşuma gidiyor, Liyana.”
Oturduğum yerden ayağa kalktım ve üzerimi çırptım. “Benim evimde fazla cesursunuz.”
“Her zamanki halim işte…”
Gözlerimi gözlerinden hiç ayırmadım. Korkuya kapıldığımı düşünmesini istemiyordum.
“Ekürin nerede? Onu göremedim.” Sürekli yanında dolaşan o manyak sarışın yoktu.
Sorumu duyunca güleç suratı asıldı ve sabır çeker gibi nefes aldı.
“Neden sordun? Onu mu görmek isterdin?”
“İkinizi de görmek istemezdim.” Neden evimde olduğunu sorgulamadım. Bunun yerine belimdeki cepteki suluğu çıkarttım ve onu yok sayarak kana kana içtim. Suyu içerken etrafa hızlıca göz attım ama bir telaş belirtisi göremedim. Muhtemelen bu gelişi planlıydı. Tehlike yoktu.
“Burada böyle dolaşıyorsun ama gebermesini istediğin o hasta piç her yerde seni arıyor olmalı…”
Siktir.
Ulaş telefon konuşmamı duymuştu. Eray’la konuştuğumu ve o küfürleri ona söylediğimi de biliyordu.
Şaşkınlık ve panik yüzünden boğazıma kaçan suyla boğulur gibi oldum ve iki büklüm olup öksürmeye başladım. Nefes alamıyordum. Yüzüm cayır cayır yanıyordu ve öksürmek dışında bir şey yapamıyordum.
Kahretsin, ne yapacaktım? Şurada ölse miydim? Bu KORKUNÇ.
Sonunda nefesim düzene girdiğinde derin nefesler aldım ve karnıma sarılan kola tutunarak dengemi buldum. Ulaş denen adamın dibime kadar geldiğini ve kollarını bana sararak bedenimi tuttuğumu yeni fark ediyordum.
“Kendini çok açık ediyorsun oyuncak…” Sıcak nefesi kulağımın dibindeydi. Yakınlığı ve ses tonu tüylerimi diken diken etti. “Şimdi seni çok merak etmeye başladım.”
“Neden bahsettiğini bilmi-“
“Ah…Çok iyi biliyorsun.”
“Liyana!” Katilimin sesini duyunca bu kadar rahatlayacağımı kim bilebilirdi ki?
Eray siyah takımını umursamadan bahçeye daldı ve Nuri Amcanın ektiği her şeyi ezerek yanıma koştu. Bu arada Ulaş da üzerimdeki ellerini çekmiş, sadece kolumu tutarak bana destek oluyordu.
“Başı döndü.” Diye açıklama yaptı Ulaş. Eray beni ondan çekip kendine bastırdı. “Sıcak çarpmış olmalı.”
Tanrı aşkına Eray…Kalbi öyle hızlı atıyordu ki!
“Senin burada ne işin vardı peki?” Resmen sesiyle cinayet işledi.
Eray’ın kolları arasına gömülüp ona sarıldım ve Ulaş’ın kibirli suratına baktım.
“Eray Bey’i beklerken dolaşayım dedim.” Eray’a dümdüz bakan gözleri bana döndü ve dişlerini göstererek gülümsedi. “Bahçeye bayıldım.”
Piç herif.
“Ben iyiyim.” Eray bu sözüm üzerine eğildi ve ellerini yanaklarıma yerleştirdi. Gözleri endişeliydi. “Gerçekten, güneş çarptı sadece.”
Ulaş adında lanet olası bir güneş.
“Toplantı başlıyor.” Dedi misafirine dönüp. Ulaş sadece şirin bir suratla gülümsedi. “Ofiste bekle Asilkan.”
“Tabii.”
Üçümüz birlikte bahçeden çıktık ve evin girişine yürüdük. Kapının önündeki Volkan’a dik dik baktım ama gözlerini bana bir kere bile çevirmedi. Zorlukla yutkunarak Ulaş’a bakıyordu. Çünkü Ulaş’ın deccal bakışları nedense ondaydı.
Ne kargaşa ama…
Alt tarafı bahçeden meyve toplamak istemiştim!
Eray beni odamıza götürüp yatağa yatırdı ve toplantı için ayrıldı. Ulaş’la ne konuşacaklardı, neden onu buraya çağırmıştı ve planı neydi bilmiyordum. Sadece ruh hali berbat görünüyordu. Geldiğinde onu iyi karşılamak için yatağa uzandım ve dinlenmeye çalıştım.
Aşağıdaki kaosa rağmen uyuyacağımı asla tahmin edemezdim.
🖤
“Liyana. Uyan hadi.” Nazik ama gergin ses beni uykumdan çekip aldığında Sude’yi gördüm. Odanın içinin karanlık olmasına rağmen onun yüzündeki endişeyi görmek acayip kolaydı.”Kalkman gerek.”
Gerginlikten uykum kaçtı ve hızlıca ayıldım. Saat kaçtı ki? Gece olmalıydı. Etraf sessizdi.
“Ne oluyor?”
Ellerimi sıkıca tuttu ve midem takla attı. Kusmak üzereydim. Stresten terlemeye başladım ve o an masanın üzerindeki şeyleri gördüm.
Dehşete düşmüş gözlerim onu bulduğunda o da benden farksızdı.
“Hayır.”
“Vaktimiz az.” Uzanıp üç sandviçten birini aldı ve bana uzattı. “Çiğnemeden yut Liyana. Acele et.”
Neden diye sorgulayacak zamanım yoktu. Aslına bakarsak bir nedene de ihtiyacı yoktu. Bugün her ne yaşandıysa Eray kararını vermiş olmalıydı.
Sude ne olacağını tahmin ettiği için Eray’dan gizli bir şekilde bu sandviçleri yapıp bana getirmişti. En azından bu sefer yiyebilecek zamanım vardı. Uyanıp aşağı inene kadarki vakitte üç sandviçi de çiğnemeden yuttum.
Kalın bir eşofman takımı giydim ve Sudenin arkasından aşağıya indim. Her adımda dizlerim titriyordu. Başıma ne geleceğini bilmediğim gibi bu karanlıkta tek başına oturan Eray’ın korkunç görüntüsü nefesimi biraz daha kesti.
Elindeki viski bardağını hafifçe sallayarak halıya bakıyordu.
“Eray.” Dedim fısıldayarak. Sesim bile ona yenilmişti.
Eskiden bu sürüklenişi çığlıklarla yapardım. Eray’a ve varlığına türlü küfürler ederek bas bas bağırırdım. Saçlarımdan sürükleyerek zorla aşağı indirdiği zamanı hatırlıyordum.
Şimdi bunu yapmayacaktım. Hasta bir aşık olacaktım. Ödüm kopuyordu ve ağlamak istiyordum ama sadece korku dolu bir ifadeyle bakmakla yetindim.
Onu o kadar çok seviyordum ki bana hak gördüğü cezayı çekip doğru insan olmaya çalışacaktım.
Şimdi göreceği buydu.
“Gidebilirsin Sude.” Dedi başını kaldırıp bize bakmadan.
Sude bana üzgün bir bakış atıp hızlıca ana salondan ayrıldı. Şimdi sadece ben ve Eray’ın çılgın öfkesi kalmıştık.
Bardağında kalan viskiyi tek yudumda zıkkımlandıktan sonra ayağa kalktı ve üzerini düzelterek yanıma geldi.
“İyice dinlendin mi?”
Tanrım…Kalbim dört nala koşan bir at gibi.
“Evet.”
“Güzel.” Mavi gözlerindeki zehiri üzerime akıtmaya devam etti. “Seni neden çağırdım Liyana?”
Çünkü sen hasta ruhlu bir piçsin.
“Hatalı olduğum için.”
“Hmm…” Uzanıp saçımın bir tutamını parmağına dolarken dudaklarımı araladım ve nefes aldım. Burnumdan giren oksijen artık yetmiyordu. “Ne hatası?”
Mükemmel bir soru. Eğer onun seçtiği hatayı bulamazsam kendi söylediğim hata için de ekstra ceza yiyecektim.
Eray gibi bir ruh hastası neye takılmıştı? Aklıma gelen en mantıklı şeyi söyledim.
“O adamın bana dokunmasına izin verdim.”
“O kelimeyi söyleme.” Parmağına doladığı saçımı öyle hızlı çekti ki kökünden kopan telleri hissettim. Öne yalpalayıp bağırdım ama başka bir şey söylemedim. Gözlerim çoktan dolmuştu. “Sakın sana dokunduğunu söyleme. O adam sana…Dokunmadı.”
Seni şerefsiz. Öleceğin günü zevkle izleyeceğim. Bunun için gerekirse bin kere öleceğim.
“Özür dilerim.”
“Sana çok fazla bakıyor. Bu yanlış…” İki adımda arkama geçti ve saçlarımı ensemde birleştirdi. Nefesinin değdiği yerler yanıyordu.
“Odamdan çıkmayacağım.”
“Hayır, her zaman yanımda olacaksın.” Ama? Devamını söylesene Eray…
“Ne istersen onu yapacağım.” Birden dizlerimin üzerine çöktüm ve başımı yere eğdim. Yüzümden saçılan öfkeyi görmesin diye hiç kaldırmadan yalvardım bu pisliğe. “Özür dilerim. Hatalıydım. Beni cezalandır.”
Çünkü zaten cezalandırılacaktım. Bunu kendim talep etmem belki onun gözünde farklı bir puan kazandırırdı bana.
“Ayağa kalk.”
Emrine itaat edip ayağa kalktığımda yanağıma çarpan eli gözlerimi kör etti. Tokadı öyle güçlüydü ki beyin sarsıntısı geçirdiğimi sandım. Dişlerimi sıkıp ağzıma biriken kanı yuttuktan sonra başımı kaldırdım ve bir deli gibi bana vurduğu elini öptüm.
İşte şimdi dehşete düşen bakışlar onundu. Patlayan dudağımdaki kanı hiç aldırmadan beni kendine çekip dudaklarıma kapandığında saçlarına asıldım ve onu kendime yasladım.
Delirmiş öpüşü ve dengesiz hareketlerinden hemen sonra elini kaldırıp saçlarıma doladı ve beni sürükleyerek aşağıya indirdi.
İnanmak için erkendi. O da benden her şeyi bekliyordu.
Peki, öyle olsun.
Cezamı seve seve çekeceğim.
Demir kapı üzerime kapandıktan sonra giydiğim kalın eşofman takımına sarılarak iki büklüm halde sert zemine yattım.
Sen delisin Eray Keser.
Ve ben de senin infazcın olacağım.