Cenk'in anlattıklarını dinledikten sonra kafamda bir şeyler oturmaya başladı.
Kendisi Ulaş'tan ve Eray'dan bizzat çalmıştı. Onunla çalışan sınırlı sayıda kimliğini gizlediği adamı vardı ve her sevkiyat basmalarında farklı kişilerle çalışıyorlardı. Bu yüzden de kim olduğunu kimse bulamıyordu. Eray'ın daha önce aksayan sevkiyatların peşine düştüğünü görmüştüm ama miktar canını çok yakmadıkça olayın üzerinde durmuyordu. Belli ki Cenk de oyununu akıllı oynuyor ve belirli miktarda soygun yaparak kendini ifşa etmeden hayatta tutmayı başarıyordu.
"En son Meksika üzerinden gelen toz ağına ufak bir saldırıda bulundum ve elime sağlam para geçti." Arkasına yaslandı ve kadehini sallayarak sırıttı. "Şimdi birbirimize karşı açık olalım. Sana kim olduğumu ve ne yaptığımı söyledim, sıra sende Leyla."
Kadehini bir saniye bana uzatıp dudaklarına götürdüğünde konuşmaya başlamam için işaret verdiğini anladım ve boğazımı temizledim. Üzgünüm. Sana gerçeği açıklayamam.
"Altı ay önceki silah sevkiyatı." Dedim ve şansım için tanrıya yalvardım. Eğer işin ucunda Cenk varsa yalan söylediğim anında ortaya çıkacaktı çünkü tek bildiğim şey altı ay önce Eray'ın aksayan sevkiyatı yüzünden sinirden delirmesiydi. Kimin yaptığını bulamadığı için bu hep ortada kalan bir problem olmuştu ama şimdi açıkça bunu ben üstleniyordum. "Litvanya ağına saldırdım. Gizli kimlikle gelen bir teklifti ve fazla cazipti. İlk ve tek ortaklığım oldu ama o zamandan beri delik delik aranıyorum." Kolamı lıkır lıkır içerken yalanım açığa çıktı mı diye onu yokladım ama gözlerinde enteresan bir ifade vardı. Şaşkınlıktı ve sanki...Hoşuna gitmişti.
"Bu harika!" Dedi ve kibar sesiyle kahkaha attı. "Tanrım, Leyla Keskin! Sen tam bir deli olmalısın. O sevkiyat için Keser'in ne kadar uğraştığını biliyor musun?" Bulunduğum konum beni bir boktan alıp başka boka sokar gibi olunca yine tedirgin olmaya başladım ama Cenk'in her zamanki hali, beni hemen rahatlattı. "Ve sırlarımızı paylaştığımıza göre, artık sırdaşız. O yüzden sen beni, ben de seni koruyacağım. Anlaştık mı?"
Bana uzattığı ele bakıp gülümsedim ve yalancılığımdan zerre utanmadan elini sıktım. "Anlaştık."
Bir süre yemeklerimizi yiyip sessiz kaldıktan sonra "O zaman söyle bakalım, düşmanın hakkında ne biliyorsun?" Diye sordu.
Bedenindeki her bir iz dahil olmak üzere ruhuna kadar biliyorum diyemedim. Onun yerine "Psikopat olduğunu duydum ama gözlemlediğim adam fazla kibardı." Demekle yetindim.
"Kibarlığa adanma Leyla. Bu güzel bir kamuflajdır." Not edildi. "Eray Keser'in sosyopat olduğunu duydum ama herkesin bildiğinin yanı sıra kişilik bozukluğu yaşadığına dair bilgilerim var." Kişilik bozukluğu? Hasta piçti evet ama, gerçekten de öyle miydi? "Çift karakterli olduğu ve tedaviyi reddettiğini duymuştum. Bir kişiliği normal Erayken diğer kişiliği Keser soyismini taşıyan deliymiş diyorlar. Bilgim tabii ki net değil ama bence tam da ona göre. Çünkü iki yüzüne de şahit oldum. Kibar ve düzgün bir adam aynı zamanda gaddar ve sadist olabiliyor. Bu karakterleri kontrol edemiyor ve sadist tarafı diğerine göre baskın."
Kalbim gümbür gümbür atarken daha önce hiç duymadığım bu söylentinin ne kadar da ona göre olduğu gerçeğiyle sarsılmakla meşguldüm. Eray tam da bahsettiği adamdı. Bazen bana karşı çok hassasken bazen kölesi gibi davranıp türlü işkencelere maruz bırakırdı. Beni aç bıraktığı için sarılıp ağladığı da olurdu, gülümsediğim için dövdüğü de.
Eray...Çoklu kişilik bozukluğu mu yaşıyordu? Siktir. Öngörülemez bir psikopat.
"Senin kadar gözlemleme şansım olmadı." Dedim ve biraz daha bahsetmesi için üsteledim. "Saplantılı kişiliği yüzünden beni arıyor olabilir mi?"
Başını salladı. Şarabı tazelenirken ikimiz de sustuk ve garson gidince o tekrar konuştu. "Son zamanlarda Ulaş Asilkan'la iş yapmaya başlama sebebi de bu. Muhtemelen hasta kişiliği bunda bir açık kapı buldu ve Asilkanla-"
"Bu imkansız." Dedim sözünü kesip masaya eğilerek. "Asilkan ve Keser düşman. Bunu bilmeyen kimse yok."
Ulaş asla Eray'la iş yapmaz. Onu yok edeceğini söyledi ve planından bile bahsetti bana. Hiçbir ihtimalde onların birlikte çalıştığı bir evren olamaz!
"Düşman olduklarını kendileri de biliyor ama para tatlı sevgili Leyla. Bunu en iyi biz bilmez miyiz? Yoksa bu adamların tezgahlarına neden saldıralım?" Tek kaşını kaldırıp bana aptal olma der gibi baksa da diretmeye devam ettim.
"Çıkar doğrultusunda bile olsa imkansız. Asilkan asla Keser'le çalışmaz."
Gözlerini devirirken bile inanılmaz kibardı. "Asilkan şuan herkesin bildiği ve açık şekilde Keser'e çalışıyor. Eğer inanmıyorsan yarın bir tur daha atarız ve kendi kulaklarınla duyarsın."
Ulaş bunu yaptıysa bir sebebi vardır değil mi? Ucunda babasının ölümü var ve o asla ailesine ihanet etmez. O böyle bir adam değil. Asla yapmaz. Kesinlikle bir planı olmalı. Bir şeyler değişmiş olmalı. Belki ona saldıran İtalyan karteliyle alakalıdır?
"Pek de ilgilendiğim söylenemez." Diyerek konuyu kapatmayı tercih ettim. Diğer türlü yaptığım bu savunma çok aptalca görünecekti. Ben neden Asilkan'ın avukatı gibi davranacaktım ki?
"Liyana Koray'ın kaçırılmasının ardındaki kişiyi herkes Ulaş Asilkan olarak biliyordu zaten. Yine de Keser oldukça akıllı davrandı ve ondan şüphelenmiyor gibi yaptı. Böylece Asilkan, Keser'in ayağına tıpış tıpış giderek evlerinde gizli bir konuşma gerçekleştirdi."
Kolamı püskürtmemek için zor durdum.İfademi korumak artık imkansızla yarışırdı. "Keser'in sevgilisini kaçırdığını mı itiraf etti?"
Ulaş. Bunu. YAPMAZ.
BU HER ŞEYE TERS.
TANRILAR AŞKINA, NE OLUYOR?
"Bunlar sadece duyum. Görüşme olduğu kesin ama içeride ne konuşuluyor belli değil. Tek bildiğim; söylentiler çoğu zaman gerçeklerdir." Dedi ve omuz silkti. "Liyana Koray'ın Eray Keser'in evinde zulüm gördüğü de bir dedikoduydu ve çoğu kişi saçma bulsa da ben buna eminim." Tüm dikkatim bana dimdik bakan sarı gözlerindeydi artık. "Keser, takıntılı piç. Kızı zorla yanında tutuyor. Asilkan'da onu kaçırıyor ama koruyamıyor. Hikayeyi tamamla Leyla; sence Asilkan neden Keser'e gitti?"
Çok kısa bir an bakıştık ve ben kalbimin inanmayı reddettiği ama beynimin bana ısrarla bahsettiği gerçeği fısıldadım.
"Çünkü Asilkan bir kere düştü ve eğer itiraf etmeseydi son darbeyi de Keser'den alacaktı."
Kahretsin. Buna...
İnanmak istemiyorum.
Cenk başını salladı ve hesabı istedi. "Bu yüzden de Liyana Koray bir kere daha satıldı. Ne acı... Zavallı kız."
----
Eve dönüş yolunda uyku sersemi gibi davrandım ve konuşmaktan kaçındım.
Kalbim acıyla büzüşüp dursa da bunu hala kabul etmiyordum. Ulaş'ın bir bildiği olduğuna emindim. Gidip de beni kaçırdığını söylemezdi. Söyleseydi bile, kesinlikle mantıklı bir sebebi olmalıydı.
Olmak zorundaydı.
Cenk kapımı açıp inmeme yardım ettikten sonra koluna yapışarak eve girdim. Lambayı açtığımız anda bir şey oldu ve ben yere savrulurken patırtı koptu. Evde fazladan hareketlerden gördüğüm kadarıyla tam üç maskeli adam onu tekme tokat dövüyordu. Saldırıları karşılamaya çalışsa da üçüne birden gücü yetmiyordu ve şimdiden yüzü mahvolmuş haldeydi.
Şok bedenimi anlık olarak kilitlese de hemen ayağa kalktım ve etrafa bakındım. Bunlar kimdi zerre fikrim yoktu ama bariz olarak Cenk'e saldırıyorlardı. Bana değen tek bir el bile olmadı.
İfşa mı olduk yoksa?!
Yerde sürünen metal sesiyle başımı sesin yönüne çevirdim ve koltuğa çarpan tabancayı gördüm. Cenk birinden kurtulup diğerini de kontrol altında tutmaya çalışsa da diğer adam silahı çıkartırsa saniyeler içinde ölecekti.
Fırladım ve yerde duran silaha atıldım.
Sonrası da mermim bitene kadar rastgele ateş etmekle devam etti.
Patlama sesi kesildiğinde kan gölüne dönen zemine baktım. Cenk'i gördüğümde gözlerim kocaman açıldı ve dudaklarımdan hadsiz bir küfür fırladı.
"Ah, sikeyim böyle işi!"