Gözleri karanlık bir boşluğa dalmışken, Elif mahzenin soğuk metal duvarlarına yaslanmış, üzerinde hissettiği ağırlığı gidermeye çalışıyordu. Karanlık ve sıkıcı ortam, aklındaki düşüncelerin etrafında dönerken ruhunu daha da daraltıyordu. Her ne kadar kaçmayı umuyor olsa da, olan her şey onu mahkum eder gibi sarıp sarmalıyordu.
Cem, Elif’in ruhunu baskı altına almak için yanına gelince, içindeki korku içinde kaybolmuş denizler gibi dalgalanmaya başladı. “Elif, neden ve ne kadar süre süreceksin anlaşmazlığa?” dedi Cem, üzgün ama sert bir şekilde. “Bana bir şans vermeyecek misin? Her şeyi senin için yapabilirim.”
Elif, kalbinde bir şeylerin çatırdadığını hissetti. Cem'in sözleri duyduğu andan itibaren zihninde dönüp duruyordu. “Cem..., böyle hissetmiyorum. Benim için doğru insan değilsin,” diye fısıldadı, sesi titrek ve șaşmış bir tonda yankılandı.
Cem, Elif’in gözlerindeki kararlılığı çözmeye çalıştı, “Ama Elif, sen beni seçmeyi deneyebilirsin! Tüm bu yanlışlıkların karşısında bir kez daha denemek için bana bu fırsatı ver,” dedi duygusal bir mahiyetle. “Seni seviyorum; düşüncelerimi izah etmeme izin vermeyecek misin?”
Elif, korku ve kaygı arasında gidip gelirken, iç bölgesi bir kısmı ona vurgulanmak zorunda kaldığını fark etti.
“Eğer sana şans vermemi istiyorsan, tam anlamıyla beni serbest bırak!
İçinde bir korku ve nefretle yankılanıyordu; bu, Cem için belirsiz bir güven arayışına neden olan ilgilerini, tek bir yanlışı üzerinde geçerdi.
“Cem!” diye haykırdı Elif; içindeki var olan duygularına müsaade vermeye başladığında, “Sana şans vermek istiyorum ama sadece senin hayalini yeniden gözlemlediğimde ve buna inandığım yere gitme yolunda devam etmek istiyorum.
Böyle oldukça Elif, içinde yankı yaparak korkmuyor ve onun temposuna, başka hiçbir şeyi zevk etmeme özgürleştirip, yok olduğu oyununla özgür olduğuna inanarak özgürlüğünü kurmaktan saplanmaktan kaçma umuduydu. Bir adım atmayı kabullenmek.
Elif, Cem’in onu mahzene kilitlediği o korkunç gece hakkında korkuyla düşünüyorken, duyguları arasında sıkışıp kalmıştı. Mahzenin karanlık köşelerinde yalnız bir şekilde otururken, içindeki umut bir yandan azalıp bir yandan da artıyordu. Her şeyin sonsuza dek kaybolduğu hissiyle dolmuştu, ama bir diğer yandan Ali’nin ona olan sevgisini düşündüğünde, direniş için bir sebep buluyordu.
Mahzenden kaçma düşüncesi aklında dönüp dururken, Elif’in aklına Zeynep'in sesi geldi: “Hayatta her zaman kalbinin sesini dinlemelisin.” Bu düşünce, Elif’in içinde bir ateş yakmıştı. Aceleyle arkasında bulunan çıkışı aramaya koyuldu, ama kapı pek gizli olmadığından hapsolduğunun farkına vardı.
Elif, Cem’in onu neden böyle cezalandırdığını sorguladı. Onun intihar düşünceleri arasında nicelerini, sıkıştırmasına rağmen, Ali’nin düşleyerek getirdiği umudu kaybetmek istemiyordu. Dinlemek istiyordu, Ali’nin ona sunduğu özgürlük için savaşmak!
Bu sırada Elif’in ailesi, kızıyla ilgili kaygılanmaya başlamıştı. Elif, nişan günü için hazırlıklarını yapmadığında, Cem ile olan sıkıntılı ilişkilerini sorgulayarak sonunda kayıp ihbarı vermeye karar verdiler. Elif’in annesi, gözyaşları içinde polis karakoluna gitti.
“Lütfen, onu bulmalısınız! Elif çok kıymetlimiz, biz kızımıza bir şey oldu diye korkuyoruz!” dedi, sesi titrerken. Ailesinin kaygıları artarken, Elif mahzendeydi ve onları çok sevdiğini hissetmek istiyordu. Ailesiydi her zaman yanı başında, sebepsiz yere özgürlüğü elinden alınmışsa bu, bir savaşın başlıca nedeniydi.
Polis, Elif’in kaybolması üzerine araştırmalara başladı; ancak Elif’in ailesi, Cem’in peşine düşmekte kararlıydı. Onlar, Cem’in Elif’in ilişkisini ve onu nasıl bu hale getirdiğini bilmezken, anne babasıyla dostlarının da tehditler savurduğunu hissettiğinde gergin kıpırtılarla doldu.
Ali, Elif’in kayıp haberi için içindeki gerilimi kurmaya başladı. Zeynep’le birlikte Elif’i bulana dek nerelere gidebileceğini hesaplamaya çalıştılar. Aşık olduğu kızın başına bir şey gelmesi, onun için dayanılmaz bir acıydı.
“Onu bulmak zorundayız, Zeynep! Hayatta onu kaybetmekten daha kötü bir şey yok!” dedi, kararlılık dolu bir sesle. Zeynep, Ali’nin ateşli bakışlarını gördü ve kendi kararlılığını artırdı.
Elif, birden yaklaşan seslerden irkildi. “Ben burada mahkum olamam!” diye düşündü. Fırsatını bulursa mahzenden kaçmak zorundaydı. Polisin ve Cem’in onu aradığı bu anda hayatta kalma içgüdüsüyle heyecanı,
Elif, kapıyı itip açmayı denedi ama kapı kilitliydi. Bu sırada bir aydınlık hissetti. Birisi gelecekti! Belki de bir umut ışığı, bir tanıdık yüz ya da sinyali olur mu?
Kalbinin hızlı bir tempoda çarpmasıyla, Elif cesaretini topladı ve çıkışı zorlamaya başladı. Hava kokusu, özgürlüğün bile yaşanmadığı bir yerde cıvıl cıvıl olacaktı.
Ali ve Zeynep, kayıp ihbarı ile Cem’in mahzenle ilişkisini ortaya çıkardıklarında, Elif’i kurtarma kararlılığı içinde Emin, Cem’in abisini buldular. “Ona, Elif için bir bedel ödemek zorunda olduğunu söyleyeceğim,” dedi Ali, öfkeyle.
Cem, zaten baskın ve öfkeli bir adam olarak Ali'yle Zeynep’in provalarını takip etmesine rağmen, Elif’i kaybetme korkusu içindeydi. Ali’nin cesareti sabırsız kendisi için bir kader yaratmaktaydı. Ama her şey için bir çözüm vardı.
Ali, Zeynep ve Elif’in ailesini bir araya getirip Cem’le cesaretle yüzleşeceklerdi. “Onu ben alacağım ama Elif’in yaşam hakkını vereceksiniz!” diye bağırdı. Bu olay, taraflar arasında gerilim yarattı ve Elif’in özgürlüğü hakkında bir savaş başlatmaya neden oldu.
---
Polislerin Elif'in kaybolduğu bölgeyi incelemesi, yüreklere su serpmişti. Hızla hareket eden dedektifler, Elif'in izini sürerken, elçiliklerinin Cemi yakaladığı haberini de aldılar. Cemi, ifadesini vermek üzere karakola götürüldüğünde, içinde bir huzursuzluk vardı; onun gözlerinde suçluluk ve korku hâlâ barınıyordu. Sorgu masasında otururken, Elif’in ailesini düşünüyordu. Kendi yaptıklarının bedelini ödeyeceği günü bilmeden, kalbinde yoğun bir bunalım hissetti.
Elif’in ailesi, sabırsızca Elif’in bulunması için beklerken, kaygı ve umut arasında gidip geliyorlardı. Elif’in annesi, gözünden süzülen yaşlarla dua ederken, babası kararlı bir ifadeyle her şeyi kontrol altında tutmaya çalışıyordu. Aile üyeleri arasındaki bağ, bu zor zamanlarda daha da güçlenmişti. Elif’in kardeşleri, el ele tutuşup ona dönecekleri günü hayal ediyorlardı. Bu kayıpların getirdiği paniğin arasında, birbirlerine destek olmanın yöntemleriyle yaşama tutunuyorlardı.
Polisler Elif’in yerini bulduklarında, heyecan içinde hemen Elif’in ailesine haber verdiler. Aile, Elif’in güvende olduğunu duymakla birlikte, yine de içleri çeşitli duygularla doluydu. Elif’in bulunmasının yanı sıra, ailesinin ona ne kadar destek gerektiğini biliyorlardı. Gittiği her yolda, ona destek olmak, ona güven aşılamak istediler.
Ama Ali, Elif’i görme anını beklerken içindeki duygusal yükün ağırlığıyla mücadele ediyordu. Elif’in kaybolduğu haberini aldığında, dünyası başına yıkılmıştı. Onun imajı her an aklında dönüyor, kalbi derin bir boşlukta hissediyordu. Elif’in yanında olunmadığında hayatın nasıl anlamsızlaştığını kavramıştı. “Sensiz, ben ölüyüm,” cümlesi, aklında sürekli yankılanıyordu. Elif’i görünce hissettiği mutluluk ve korku içinde bir denge kurmak zorundaydı.
Sonunda Ali, Elif’i görünce gözleri doldu; nefesi kesildi. Günlerdir beklediği o an geldi. Koşarak Elif’in yanına ulaştığında, onu sıkıca kollarına aldı. korkular geri çekildi ve sadece varlıklarının mutluluğu kaldı. Elif’in gözlerinde kaybolmuş bir ışık vardı; ama Ali, ona güven verecek kalp doluluğuna sahipti. "Sensiz, ben bir hiçim," diyerek, hislerini dile getirdi. Elif, kollarında gelirken, korkularının geride kaldığını hissetti. Alev alan sevgi, artık ikisini de sarıyor, geleceğe umutla bakmalarını sağlıyordu.
Elif, Ali’nin kollarında güven bulmuştu, ama yaşadığı deneyim henüz tamamıyla arkasında değildi. Ailesi etrafında toplanmışken, gözlerinde yalnızca bir mutluluk değil, aynı zamanda sıradışı bir endişe de vardı. Elif’in annesi, kızıyla kucaklaşırken duyduğu derin ağır yükü hissederek, "Kızım, seni çok özledik," diye fısıldadı. Hıçkırıkları arasında, Elif’in yaşadığı korku dolu günleri düşünmeden edemedi.
Ali, ELif’in gözleriyle iç içe geçtiğinde, elini sıkıca tutarak, "Artık her şey yoluna girecek," dedi. Kendinde bulduğu dayanıklılığa güvenmeyi ve Elif’in yanında olmayışının neden olduğu boşluğu kapatmayı umuyordu. "Bundan sonra asla yalnız olmayacaksın," diye ekledi, ama kendi için aradığı güvenin hala bir aile desteğine ihtiyaç duyduğunu biliyordu.
Cem'i, sorgu odasında hala çaresizce bir çıkış yolu arıyordu. Suçlamalar karşısında çözülmekteydi; aleyhindeki deliller, Elif’in kaybolmasına sebep olan o anlara dair anılarını sardı. "Ben her şeyi anlatırım," dedi, pişmanlıkla. "Ama bu sizi kurtarmaz. Elif'le hiçbir alakam yoktu!" söyleyince polis memurları arasında bir tartışma başladı; ancak Cemi'in sözleri duyulmadan yok oldu.
Elif, ailesiyle geçirdiği her dakikada, kayıpları ve acıları üzerinde bir kapak açtığını hissediyordu. Bu süreçte özgürlüğüe kavuştum, ama içindeki yaralar kaybolmamıştı; insanı yaralayan gerçeklerle yüzleşmek zorundaydı. Babası, "İstersen bir süre ara ver," dedi Elif'e, "Sana her şeyin yoluna girmesi için zaman vereceğiz." Bu, kendisini yeniden bulma fırsatı aradığı anlamına geliyordu.
Birlikte, ailece özlem duydukları ortamlara geri dönmeye başladılar, Elif’in yanındaki destek, yaşadığı travmayı hafifletmeye yardımcı oldu. Kahkahalarla, anılarla dolu yemekler ve samimi sohbetlerle geçen zaman, Elif’in kalbinde yeniden köklenmeye başladı.
Ali sürekli onun yanında oldu; aralarındaki bağın kuvvetlendiğini hissetti. Geçmişin yükleri onları ayrı düşüncelerle yönlendirmişken, birlikte gelecek hayalleri kurmaya başladılar. Ali, her defasında gülümsediğinde, kayıtsız kalamadı: "Kendini güvende hissetmeni istiyorum,” dedi. Elif ona dönerek, "Sen yanımda oldukça, her şey çok daha kolay," diye yanıtladı.
Zaman geçtikçe, geri dönüş yavaş yavaş Elif’i iyileştiriyordu. Geçmişin yüklerinden sıyrılmanın ve anıların ağırlığıyla baş etmek, onun cesaretini artırıyordu. Yaşadığı kabusları geride bırakacak güçteydi artık. Ali ile havanın tatlı bir kokusu, güneşli bir gün sarmaladı etraflarını. Kendilerini yeniden keşfederken, aralarındaki duygu zerafeti gelişti.
Geçmişin gölgelerine karşı, Ali’nin güven ve cesaret dolu sözleri, Elif’in geleceğini inşa etmesine yardımcı oldu. Zaferle bağlanmak ve huzurlu bir hayata giden yolu bulmak için her adımda birbirlerine destek oldular. Elif, aşkın ve ailenin verdiği güçle, hayata tekrar sarılmaya hazırlanmaya başladı.
---
Elif, ailesinin güven dolu kollarında kendisini bulmuştu ama zihninde hâlâ belirgin bir korku vardı. İlk günlerde yaşadığı travmanın etkileri hayatın tüm yönlerine sızmıştı. Ertesi gün güneş doğarken, Elif, kafasındaki düşüncelerle başa çıkmaya çalışarak, babasının eski arkadaşlarının sahip olduğu küçük çiftliğe gitmeyi önerdi. Ailesi, onun bu isteğini memnuniyetle karşıladı; belki de doğanın huzuru, üzerindeki yükleri biraz hafifletebilirdi.
Aile, sabah erkenden yola koyuldu. Çiftlik, şehirden uzakta, yemyeşil bir arazide yer alıyordu. Elif, güzelliğiyle hem korkulan hem de sevilen bu yerin resmini aklında canlandırırken, doğanın sunduğu ferahlığın ona nasıl yardımcı olacağını düşünüyordu. Varışlarında, taze havasını içine çekerek, içindeki kaygıları dışarı vermeye çalıştı.
Çiftliğe vardıklarında, Ali de onlara katılmıştı. Elif’in gözlerindeki umutsuzluğu görebiliyor ve onu desteklemek için burada spiritüel bir bağ kurmaya kararlıydı. Elif’in elini tutarak, “Burada hissettiğin yalnızlık uzun sürmeyecek, seni buraya getirmek benim için önemliydi,” dedi. Elif, Ali’nin yanındaki cesaretiyle bir gülümseme yayıldı.
Mavi gökyüzünde dolaşan kuşların melodisi eşliğinde, Elif’in ailesi, bahçede çeşitli pestil ve reçeller hazırlamaya başladı. Elif, annesine yardım etmeye karar verdi. Annesi, pişirilmiş tariflerin her birini büyük bir özenle hazırlarken, Elif'in içine huzur vermeye çalışıyor, konuşmasını sürdürerek iştirak ettiriyordu. "Kızım, senin için her şey daha güzel olacak. Geçmişi geride bırakmaya çalışmalıyız," dedi. Elif, annesinin orada duruşunu hissederek, gözlerinde bir parıltı gördü.
Ali, bahçede limon ağaçlarının altında Elif’in kardeşleriyle oyun oynadı. Onlar gülüştükçe Ali’nin içindeki kitlenin açıldığını, yaşama olan sevgisinin yeniden yeşerdiğini hissetti. Ama Ali her zaman Elif’i gözetliyordu; zaman zaman ondan uzaklaşarak, Elif’in endişelerini bırakmasının ne kadar zor olduğunu düşünerek hafif bir gözyaşı döktü.
Bir akşamüstü, el ele tutuşup bahçenin köşesine kadar yürüdüler. Göz göze geldiklerinde, Ali ona “Elif, kendini serbest bırak. Her şey yavaş yavaş yoluna girecek,” dedi. Ve Elif, kalbinde Ali’ye karşı hissettiği derin bağı bir kez daha hissetti.
“Sonsuza kadar yanımda olacağın sözünü ver,” dedi. Ali, kararlılıkla,
“Sana söz veriyorum. İkimizin de harika günleri olacak,” diyerek cevapladı.
O sırada, Cemi’in başına gelenler aklındaydı. Aileleri için duyduğu bir tür öfke ve kurbanı olan Elif için derin bir üzüntü hissediyordu. Ancak bunun altında, kendine dair hissettiği bir biçimsel güç de vardı. Sonunda gerçekleri kabullenmek, kaybın yaşadığı derin yaraları kapatmaya çalışsalar da, bu konudaki çözümü karşılamak zorundaydılar. Cem’in ne yapacağı, onun yeniden en önemli parçasını oluşturuyordu.
Çiftlikte geçirdiği birkaç gün sonunda, Elif rüzgarın ve doğanın getirdiği huzuru hissetti. Kendini yeniden bulmuş ve yaşadığı kayıplara karşı yapacaklarından biri olduğu konusunda karar vermişti. Ali, ona sade bir kalp notu bırakacak, bir soru sormak yerine yanında koşulsuz güvenlik sunacaktı.
Sonunda, Elif ve Ali birlikte özel bir gün planlamaya başladılar; yarın, doğanın kalbinde bir yürüyüş için yola çıkacaklardı. Nehir kenarındaki o bağda, ortak hayalleri ve planları hakkında konuşup, birlikte geleceğe umutla bakacaklardı.