Derin Gülce...

1895 Words
Yemek boyunca onun olağan dışı enerjik halini seyrederken; bir yandan aklımda bazı keskin düşünceler geziniyordu. Bir çok şair tarafından dile getirilen, onlarca düşünür tarafından nihai gerçek olarak ortaya konan gerçeğe ait düşüncelerdi bunlar. Bir anda insan denen yaradılış mucizesinin ve onun inancının var olma sebebini kavramış gibi irkildim. Dünya üzerinde hiçbir şeyi kalmayan bir insanın, kısa bir an için de olsa, sevdiği insana ilişkin düşüncelerle ne kadar mutlu olabileceğini anladım. Belki şimdiye kadar kendimi yanlış ifade ettim ya da kelimelerin ahengini tutturma yeteneğimi, kendimi anlatırken sergileyemedim. Ama şu kadarını söyleyebilirim ki, onu, yani annemi gerçekten çok seviyorum. Yaşadığım kafa karışıklığının nedeni ondan sevgimi göstermeyi öğrenememiş olmam. İçimdeki sevgiyi nereye koyacağımı bilememek... Uzun zamandır bu evde geçirdiğim en güzel akşamlardan birisiydi. Yemek boyunca bir çok güzel anıdan bahsetmiş, edebiyat dünyasındaki dedikoduları değerlendirmiş, aniden ünlenen bazı yazarların şöhreti kaldıramayışından dem vurmuştuk. "Hep ben konuştum Gülce. Biraz da sen anlat lütfen. Nasıl gidiyor hayat?" "Hayat... Bildiğin gibi aslında. Ekstra bir değişiklik yok. Sürekli bir koşuşturmaca ve durup dinlenmek için bir türlü fırsat yaratamama serüveni. Bir yere yetişmeye çalışıyorum ama hedefte ne olduğu belli değil. Varabilecek miyim ya da vardığımda umduğumu bulabilecek miyim bilmiyorum. Sen benden daha uzun süre kovaladın hayatı. Söylesene hedefine varabildin mi?" "Aslına bakarsan çoktan o hedefe vardığımı bu gece fark ettim. Şu an karşımda oturan, aklı başında, erdemli ve saygın bir birey olma konusunda emin adımlarla ilerleyen genç kız, benim varmak istediğim hedefmiş meğer. Ama bir yandan da derin bir burukluk hissediyorum. İki işi bir arada yürütemediğimin farkındalığı bu biraz da. Sana iyi bir gelecek hazırlamak için çabalarken iyi bir anne olmayı beceremedim sanırım." "Böyle söyleme lütfen. Sen attığın her adımla benim idolümsün. Evet insanlar içlerinde yaşattıkları sevgiyi bazen dile getiremiyor olabilirler. Hatta davranışları ile yeteri kadar belli ettiklerini düşünüyorlar çoğu zaman. Ama insanların davranışları yorumlama şekli ne yazık ki farklı farklı. Hayat telaşesinden duygularını gerektiği gibi yaşayamayan mahluklarız neticesinde. Belki ben de senin beklentilerini karşılayamamış olabilirim. Ama benim için bu saatten sonra önemli olan tek şey; şu duygularımızı belli edememe eşiğini aşmış olmamız. Bundan sonrası için daha da tecrübeliyiz. Sence de öyle değil mi?" "Bilmem. Sanki her şeye geç kalmışım gibi hissediyorum. Gerçekten bundan sonrası için bir şeyleri yerine koyabilecek miyiz Gülce Derin?" İsmimi söylerken oldukça içten gülümsemişti. Babamla her ne kadar anlaşamıyor olsa da bana verdiği soy adının oldukça manidar olduğuna ve ileride bu isimle oldukça güzel bir prestij yakalayacağıma inanıyordu. Bu akşam art arda öyle eşsiz gülümseyişler, tonlamalar, sevgi sözcükleri hediye etmişti ki bana, sanki bütün yaralarım gözle görülür bir şekilde kabuk bağlamaya, bende bıraktığı derin izler ise silikleşmeye başlamıştı. Uzun zamandan sonra ilk defa bu kadar tebessüm etmiştim. Bu geceyi ilişkimiz açısından bir milat olarak değerlendirsem abartmış sayılmazdım. Gece onunla kalmam için ısrar edince, laf arasında burada bulunması için bir kaç kıyafet getirmemi ya da daha iyisini yaparak beraber alışverişe çıkabileceğimizi söylemişti. Bu arzular, bu hitaplar beni ne kadar memnun etse de, sanki hızla sonuna yaklaştığımız hayatın son anlarıymış hissini vermekten de geri durmuyordu. Ölüm ve mutlu bir yaşamın kime denk düşeceği asla kestirilemeyen bir gerçekti. Ümran Koru, belki kendini hayatının son demlerine hazırladığını düşünüyordu fakat benim ondan uzun yaşayacağımın garantisini kimse veremezdi. Bu tek gerçekli, çok bilinmeyenli denklemin ise kesin bir çözüm yolu yoktu. Sonuca bir şekilde ulaşıyordunuz fakat gidiş yolunuz sizin, hayat kalitenizin yegane belirleyicisiydi. Benim için hazırlanan odaya geçtiğimde içimde yoğun bir huzur hissetmem, bu evde beni esir alan düşünceler arasında oldukça yeniydi. Doğduğum evi yeni yeni benimsiyor olmam, hele ki bunu yaşam alanımı uzun zaman önce ayırdığım halde duyumsamam oldukça trajikomikti. Yoğun düşüncelerle beni terk eden uykumu geri getirecek yegane ilaca sarılıp öyle koydum başımı yastığa. Bu ilaç, bu aralar vazgeçilmezim olan Bahtışen teyze ve eşsiz hikayesiydi. ... Babaynan oğul kapıyı çekip gittiler o gece. Artları sıra baktım kaldım kuzum. Halime abanın bizim için yatak serdiği odanın penceresi, okul bahçesinin içindeki muallim lojmanını görüyodu. Geçtim oturdum cumbaya, baktım muallimin ışığı yanıyo. Bi o yanı gidiyo muallim, bi bu yanı gidiyo kucağında sabiyle. Belli gene ayak diretiyo, uyumam diyo yavrucak. Aklım fikrim hep ona kayıyo benim. Nasıl etsen Bahtışen, ne etsen de derman olsan dertlerine? Sorup düşünüyom sürekli. Sanki cihanın yükünü yüklemişler sırtıma. Öyle bi ağırlık var gönlümde. Hoş ben ne kadar yetmek istesem de yetiriler mi beni dayımgil? Yetirmezler kuzum. Yetirmediler de... O gecenin sabahında gün yükselmeye başlayınca sofadan Halime abanın takırtılarını işittim. Dedim kalk Bahtışen. İki güğüm su getiriver kadıncağıza da gençliğin bir işe yarasın. Aldım güğümleri vardım mektebin ardındaki çeşmeye. Birini doldurmuş, öbürünü koymuştum pınarın altına ki onun sesini işittim. "Ah babam niye böyle yapıyorsun? Sabaha kadar ne sen uyudun ne de beni uyuttun. Baba nasıl ders anlatacak abilere ablalara şimdi? Söyle bakalım çocuk adam, reva mı bu baya yaptığın ha?" Ufacık sabiyi adam belleyip böyle büyük büyük konuşması pek gülüncüme gitti, gülüverdim ben de. Sonra felek dedi ki bene çok güldün Bahtışen. Dayımın gür sesini duydum Halime abanın bahçasından. Esiyo, gürlüyo. Gene yıkıveriyo hiddetinden bi yerleri. Elinden gelse evi yıkacak. O ev yıkılırsa altında kalan yine ben olurum elbet amma benim yüzümden Halime abanın üzülmesine gönlüm razı gelmez. Korkuyom da bakma sen. Ne adım atabiliyom ne de durduğum yerde durabiliyom. Ben öyle afallamış dururken çeşme başında, Esme'nin sesiyle kendime geliverdim. "Bahtışen aba koş! Babam yine dellenmiş seni arıyo. Halime neneye bişe ediverecek, çok korkuyom." Şuncacık sabi bile babasının hiddetinin ne kadar şiddetli olduğunu biliyo. Halime abaya acıdığımdan hızla vardım evin bahçasına. Adımlarımdan anladı benim geldiğimi. Döndü ardını da kızım, sıfatıma bi sille çalıverdi, dünyam karardı sanki. İki güğüm suylan yere serildi bedenim. Tepikledi, saydı sövdü. Ne namussuzluğum kaldı ne de muallimin kapatması oluşum. Meğer nursuz Hasan doldurmuş bunu kahvede. "Demiş Ahmet aga muallim Bahtışen ordayken geceleri Halime abanın evine giriyomuş. Köyde adının çıkması an meselesi." Yüreğim yandı cayır cayır. Ölmüş anam ile babam bir daha yandı sanki o ataşta. Sonra onun sesini duydum. Yerden bir türlü kaldıramadığım cüssemi iyice seriverdim toprağa. Yumdum gözümü amma yine de döktüm yaşımı. Sandım ki gözümü yumar da onu görmezsem o da beni görmez. Dedi ki; "Halime abla sen Esme ile oğlanı al eve geç. Korkmasın daha fazla çocuklar. Ben ilgilenirim burasıyla." Ah! dedim. Şu altımdaki yer yarılıverse de alsa bu bahtsız şenliğimi. Yarıl deyince yarmak yaradana mahsus ya, dinlemedi toprak beni. Sonra konuşmaya devam etti muallim. Amma ben gözümü açmıyom yine. Toprağın üstünde dertop olmuş sakınıyom kendimi. "Senin derdin ne gencecik kızla Ahmet efendi? Utanmıyor musun milletin içinde vurup sövmeye? Sen ne biçim dayı, ne biçim kız babasısın de hele?" Sus adam, sus. Bulaştırma onun hiddetini kendine. Ama içimden diyom ya duyan yok ki beni. Ahmet aga durur heç? Döktü zehrini muallime. "Sen ne karışırsın muallim efendi? Yürü bak işine. Bir başına köylük yerde kime kafa tuttuğunu sanırsın? Bu soysuzu savunmak sana mı kaldı be adam?" Bene soysuz deyiverdi ya; Allah'ım al canımı dedim, yalvardım gene almadı kızım. Şimdi diyom ki eyi ki almamış. Eyi ki çok seneler, eyi görecekler vermiş bene. Muallimin sesi bir yükseldi, sankim gövdesi de arşa değdi o kükremeynen. " Asıl sen kim oluyorsun da devletin memurunu tehdit etmeye cürret ediyorsun Ahmet efendi? Haddini bil. Jandarma komutanına yazdığım iki satırla kendini hapiste bulursun. O zaman görürsün köylük yerde devlet memuruna muhalefet etmeyi. Üstelik reşit olmuş bir genç kızı hürriyetinden alı koymak ve şiddet göstermek de büyük suç haberin olsun. Bu köyde sana çanak tutan, senden korkan kim varsa benden daha çok korksun şimdiden sonra. Beni basit bir muallim olarak görüp de yanılma efendi. Benim ardımda koskoca devlet var. Senin ardında devletten güçlü kim var de hele?" Sus pus oldu koca Derecik köyü. Herkes fısır fısır ediyo, kimi dayımı kınıyo, kimi öğretmeni övüyo. Hepsinin sesi geliyo kulağıma amma cesaret edip açamıyom gözümü bir türlü. Sonra gözümü açan öyle bir laf etti ki muallim, sorma gitsin. "Herkes duysun herkes dinlesin. Bahtışen benim sözlümdür. Yarın da imam efendinin kıyacağı nikah ile Allah katında karım olacaktır. Belediye nikahını da en kısa sürede kıyacağım. Şimdi herkes elini, dilini benim sözlümden uzak tutsun. Bu kıza tek bir imada bulunanın canını yakarım." Sonra yüzüme bir el değdi. "Aç gözünü Bahtışen, korkma" dedi. "Oğlan sabaha kadar uyumadı, seni aradı durdu hep. Hadi kalk git yanına da keyfi yerine gelsin." İşte o günden sonra benim bir ailem, bir yuvam oldu kuzum. Hemi de öyle hakikatli, öyle şefkatli bir yuva ki, aldığım her nefeste rabbim dağıtmasın diye dua ettim... ... Bahtışen teyzenin çektiği onca sıkıntının mükafatı kavuştuğu yuvaydı. Peki benim bütün yoksunluğumun mükafatı annem ile geçireceğim mutlu bir ömür olacak mıydı? Bu sorunun cevabını yaşadıkça öğrenecektik elbet. Cevabı görecek kadar yaşamak istemekten başka bir şey gelmiyordu ne yazık ki elimden... Gecenin sabahında aynı hislerle oturduğumuz kahvaltı sofrasında sürüp giden keyifli muhabbet; bir yerde yerini sessizliğe bırakmış ve kaçınılan konuşmayı kimin yapacağını merakla kenardan izlemeye durmuştu. Daha fazla susmanın ve ötelemenin bir şey kazandırmayacağı bilinciyle söze giren taraf ben oldum haliyle. "Artık hazır hissediyorsan hastaneye gidelim mi?" O an gözlerinden geçen çok kısa süreli bir korku, yüreğimi titretmeye yetmişti. Ümran Koru kendisini öyle çaresiz hissediyordu ki, duygularını saklamayı becerememişti. Bu hisse tanık olmayı hiç istemediğimi fark ettim. Ben ayaklanınca o da kalktı masadan. "Gidelim Gülce. Daha fazla beklemenin bir manası yok. Hem sen yanımdayken baş edemeyeceğim hiçbir şey yok benim." Son 24 saattir yaşadığım eşsiz anlardan birisiydi bu da. Hayatımdaki varlığına bir anlam daha yüklemişti. Varlığım anlam kazandıkça daha da güçleniyordum. Ve bendeki bütün değişim onun desteği olmak adınaydı. Hastaneye geldiğimizde, dün yalnız adımladığım yolu bu kez, koluma girmiş güzel kadın ile adımlıyordum. Açılan her kapıyla, çıkılan her katla eli biraz daha baskısını arttırıyordu kolumda. Ben bile onun adına oldukça gergin iken, onun bu bilinmezlikle nasıl hissettiğini kestiremiyordum. Nihayet Nazım beyin odasına geldiğimizde, bu kez Mert'i de orada görmek beni şaşırtmamıştı. Beni asıl şaşırtan; Mert'in anneme yaklaşımıydı. Ona olan hayranlığından, etkilendiği zerafetinden özenle söz edip, kitaplarından alıntılarla örnekler vermesi annemi adeta mest etmişti. Keza bu yaklaşımın, buraya gelirken zırhını sarsan o gerginliği tuzla buz ettiği aşikardı. Nazım bey ve annem yatış işlemleri ve kalacağı odayı ayarlamak için odadan çıkıp bizi yalnız bıraktığında, garip bir sessizlikle karşı karşıya kaldım. Elindeki dosyada ivedilikle dolaşan gözleri arar ara bana kayıyor, sonrasında işine tekrar yoğunlaşıp, ciddiyetle notlar alıyordu. Bir süre sonra elindeki dosyayı kapatıp, gözlerim ile direk kontak kurdu. "Biliyor musun, ona çok benziyorsun. Annene yani. Hem dış görünüşün hem de karakterin müthiş benzerlikler taşıyor. Eğer Ümran hanımı bir süredir tanıyor olsaydım; garda karşılaştığımızda onunla herhangi bir yakınlığın olup olmadığını mutlaka sorardım." "Dış görünüş olarak benzetenler çok oldu ama karakter olarak benzetmen beni şaşırttı açıkçası. Bu kanıya tam olarak nasıl vardın, sorabilir miyim?" "Elbette. İkiniz de korkularınızı resmi tebessümlerin ardına gizliyorsunuz. Hoşlanmadığınız davranışları yererken bile asla kibarlıktan ödün vermiyorsunuz. Ve çok iyi birer laf sokma ustasısınız." Son söylediği ile şaşkınlıkla açılmıştı gözlerim. Bu kadar spesifik benzerlikler bulması için oldukça iyi gözlemler yapması gerekiyordu. Ancak biz henüz, onun bu çıkarımları yapabileceği kadar bir araya gelmemiştik. Hem şaşkınlık hem de yorgunlukla başımı elime dayayışım onda farklı bir izlenim oluşturmuştu sanırım. Oturduğu sandalyede ileriye uzanıp, bir sır verirmişcesine sesini kıstı ve "Ben asıl senin gerçek gülüşünü merak ediyorum. Acaba bir gün bana bahşedebilecek misin?" diye sordu. Duyduğum şeyi idrak etmem kolay olmamıştı fakat bakışlarında gördüğüm oyunbaz parıltılar, beni bu oyunu sürdürmeye itti. "Henüz beni içten gülümsetecek biri ile karşılaşmadım. Eğer karşılaşırsam elbette ondan esirgemem." Garip bir şekilde çehresine yakışan ukala gülüşü ile doğruldu ve; "Canımın istediğinde, milleti gülmekten kırıp geçireceğimi söylerler. Sanırım o bahsettiğin kişi ben olacağım." dedi. Son birkaç günde bir çok farklı duyguyu bir arada yaşıyor oluşum yetmiyormuş gibi kader; önüme yeni yeni maceralar seriyordu. Kaderin akışına müdahale etmeyi düşünmek şöyle dursun; daha en başından bu sürüklenişin hayranı olmuştum...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD