|HER ZAMANKİ GİBİ ZARİF|

1224 Words
Prova bitmiş, kaslarım her zamanki gibi tatlı bir yorgunluğa gömülmüştü. Soyunma odasında ıslak saçlarımı havluyla kurularken telefonumun titrediğini hissettim. Ekranda "BABAM" yazıyordu. İçimde hafif bir sıkıntı dalgası kıpırdandı. Babam aramazdı. Özellikle de bale sonrası hiç aramazdı. Aslında... Babam beni hiçbir zaman aramazdı. "Efendim baba." "Eftalya..." Sesini ilk kez böyle duyuyordum; boğuk, telaşlı, adeta nefes nefese. "Eve gel. Hemen. Şimdi." "Ne oldu? Bir şey mi var?" İçimi aniden buz gibi bir his kapladı. "Telefonda konuşamam. Gel. Sadece gel, tamam mı? Hemen!" Telefonu aniden kapattı. Kulağımdan çekip ekranına baktığım telefon ile bakışıp kaldım soyunma odasının ortasında. Soyunma odasına giren arkadaşım Alara yüzümün halini görünce elindeki saç havlusunu kenara attı ve yanıma geldi, "Neler oluyor? Bembeyaz olmuş yüzün. Yine provaya aç karnına mı çıktın sen?" Telefonu çantanın içine atıp ellerimle saçlarımı geriye doğru ittim, "Provaya aç karnına çıkmazsam yeni gelen kadın beni mahveder. Karnım şişiyor biliyorsun... Burda da glutensiz hiçbir şey yok atıştırabileceğim. Konu bu değil ama, babam aradı." "Asım Amca mı? Kıyamet kopuyor olmalı... Ne için aramış peki?" "Hiçbir şey söylemedi sadece eve gelmemi istedi hem de acil bir şekilde gelmemi istedi..." Alara sadece omuz silkti, yıllardır birbirimizi tanıyorduk. En yakın arkadaşımdı ama ben bile babamın neden böyle davrandığını anlayamıyorken onun anlamasını ya da tahmin etmesini bekleyemezdim. "Gitsem iyi olacak, akşam çıkacağımız yemeğe gelemeyebilirim. İnsanlara afilli bir yalan uydurur musun?" diye sordum ona çantamı koluma takarken ve dolabımı kilitlerken, "Herkese seni, beyaz atlı bir prensin gelip o sümsük nişanlından kurtardığını söyleyeceğim. Makul ve afilli bi yalan olur bence." Yanından geçip giderken omzuna hızlı ama acıtmayacak bir tokat salladım. Arkamdan bağırdı, "Beni haberdar etmeyi unutma sakın!" "Tamam!" diyerek cevap verdim. Bir ay sonra gösteri yapılacak binadan çıkarken göz teması gördüğüm kişi en büyük rakibimdi. Onunla tanıştığım andan itibaren beni sevmemişti ancak benim de onu sevmeye çabaladığım pek söylenemezdi. "Eftalya! Erken gidiyorsun, yoksa yemekte olmayacak mısın?" "Beni bu kadar düşünmen bazen çok bunaltıyor Rengin. Biraz nefes aldır!" "Seni sevdiğimi biliyorsun..." Dudaklarını büzdü ve ardından gülümsedi. Göz devirdim ve arabama bindim o da ilerlemeye devam ederek binanın içine girdi. Arabanın kontağı çalıştıktan sonra arabayı ana yola çıkarttım ve eve gitmek için gaza bastım. Hava kararmak üzereydi, babam bu saatlerde keyfine bakar ve benden olabildiğince uzaklaşırdı. Kendimi bildim bileli aramızda mesafe vardı. Saçımı hiçbir zaman taramadı, onunla tatile çıkmadım, bana bisiklet kullanmayı öğretmedi... Hiçbir zaman baba kız olmadık... Hiçbir zaman doğum günümü kutlamadı ya da bana hiçbir zaman balon almadı... Birlikte tatile dahi gitmedik... Tam yirmi altı sene... Tek bir anımız bile yok. Annem ile anım ise iyi ya da kötü yok, sanırım acı verici olan da bu. Belki babama bu kadar hissizliğe rağmen değer veriyor olmamın sebebi de tam olarak bu, ondan başka varlığım tanıklık eden kimsenin olmaması... Tüm bunları düşünürken neden bu adar panikle beni aradığını düşündüm. Yaptığı işten dolayı bazen bolluk içinde yüzsek de bazen işler tamamen uçurumun ucunda oluyordu. Ellerim titriyordu. Aklımdan onlarca felaket senaryosu geçti. Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Evin önüne arabayı park ettiğimde, ışıklar yanıyordu. Kapıdan içeriye girdim ve babama seslenmeye başladım. Cevap vermemişti ancak üst kattaki yatak odasından sesler geliyordu. Hızla üst kata çıktım. Babam, yatağının üzerine bir valiz atmış, içine gelişigüzel kıyafetler atıyordu. Yüzünde hiç görmediğim bir panik vardı. Saçları dağınık, gözleri faltaşı gibi açılmıştı. "Baba? Neler oluyor? Bu nedir?" diye sordum, sesim gergin ve tiz çıktı. "Gidiyoruz," diye homurdandı, bana bakmadan. "Toplan, birkaç eşyanı al. Çabuk ol." "Gidiyoruz? Nereye? Ne oldu? Bana açıklama yapmak zorundasın!" Sonunda bana baktı. Gözlerindeki korku, içimi ürpertti. "Peşimdeler, Eftalya. Anlıyor musun? Benim için bugün değilse yarın gelirler... O adamdan asla borç almamalıydım!" "Kim? Kim peşinde? O adam kim? Ne borcu baba?! Neyden bahsediyorsun?!" "Kara! Demir Ademoğlu!" Adını sanki ağzına zehir gibi almışçasına tükürerek söyledi. "O... o manyağın adamları. Borç... borç için. Ödeyemedim. Artık son şansımızı da tükettik." "Borç mu? Ne borcu? Baba, sen nelerden bahsediyorsun?" Kalbim deli gibi çarpıyordu. "Seni ilgilendirmez! İş içindi, soruy sormayı bırak da toparlan artık!" diye sertçe çıkıştı, ama sesindeki korku öfkesini bastırıyordu. "Sadece hazırlan. Hemen çıkıyoruz." O an, kapıda korkunç bir gürültü koptu. Tahtaların paramparça olma sesi, metalin eğilip bükülme sesi... Sonra, ayak sesleri. Kalabalık, ağır, tehditkâr ayak sesleri. Babamın yüzü bembeyaz oldu. Gözleriyle bana "saklan" der gibi baktı ne yapmam gerektiğini bilemedim, henüz ne olduğunu bile kavrayamamıştım. Babam en sonunda beni odama doğru iteledi ve yatağın altına doğru soktu. "Sakın çıkma! Sakın!" diyerek ikaz ettikten sonra kendi odasına gidecekti ki üst katın koridorunda, benim odamın kapısının hemen önünde yakalandı. Elimle ağzımı kapatarak parlak rugan ayakkabıların koridorun lambasının altındaki yansıtmalarına baktım. Kalabalık gelmişlerdi... Neredeyse beş adamın ayaklarını görürken aşağı katta da düzensiz ve hızlı adım sesleri geliyordu. Adamlardan biri sakin bir hamle ve tek bir adımla babama yaklaştı. Demir Ademoğlu... Cebine koyduğu tek elinden ve rahat tavrından belli ki bu babamın bahsettiği adamdı. Gecenin soğuk havsı sanki onunla birlikte içeri dolmuştu. "Bir Yere mi gidiyordunuz Asım Bey? Tatile çıkıyor olmalısınız..." "H-hayır ben... Sadece fazladan eşyaları kaldırıyordum..." Babam kekeleyerek ve titreyerek cevap veriyordu. Demir Ademoğlu'nun sesi ise sakin ve buz gibiydi. Ukala bir tavır takındığını belli edecek kadar da alaycı. Babam, olduğu yere mıhlanmış gibi duruyor, titriyordu. Demir'in adımları derin bir nefes alma sesinden sonra benim odamın içine kaydı. Gözlerimle onu takıp ediyordum. Kıyafet dolabımı açtı ve içine baktı, beni mi arıyor diyerek endişe ettim ancak makyaj masamın önüne geldiğinde parfüm şişemin kapağını açtı... Tam bileğine bir fıs sıktı ve derin bir nefes alarak kokuyu ciğerlerine çekti. Neden bunu yaptığına anlam verememiştim ama dehşet içinde kalmıştım. Aşağıdan yukarıya çıkan merdivenlerden hızla çıkan birinin ayak sesleri giderek yaklaştı. Elinde benim çantamla içeriye giren adam konuştu, "Kız evde patron, arabasız gitmemiş. Kız zaten evde..." O an aradıklarının ben olduğumu fark ettim, babam ondan beklemediğim bir hamle ile araya girdi. Az önceki korkak tavrından eser yok gibiydi, "Hayır! O akşam yemeğine gitti. Nişanlısı aldı ve birlikte gittiler. Evde değil!" "Asım Bey... Asım Bey... Ben sizce aptal biri miyim?" diye sordu soğuk sesiyle Demir Ademoğlu. "Borçlarını ödemek için kızını asalak ve hala babasının parasını yiyen sümsük Ali Baysal ile evlendirmeye çalıştığını biliyorum ama inan bana Ali'den koca olmaz... Ayrıca..." Yatağımın ayak ucunda durdu ve ayak uçları ile burun buruna geldim. Derin bir nefes aldı ve sağ ayağı ile ritim tutmaya başladı, "Saklambaçtan oldum olası hoşlanmam..." Elini şıklattığını duymamla birlikte birinin beni bacağımdan ve kolumdan çekerek yatağın altından çıkartması bir oldu. Dudaklarımdan bir çığlık koparken cüsseli bir adam ağzımı kapattı. Lacivert, pahalı bir takım elbise giyiyordu. Üzerinde bir palto yoktu. Yüzünde ifade yoktu. Sadece, etrafındaki kaosa ve korkuya küçümseyerek bakan, çelik grisi soğuk gözler. Demir'in gözleri en sonunda gözlerime değdi. Ardından bakışları üzerimde gezinirken, üstümdeki kot pantolon ve tişörtün hiçbir anlamı kalmadı. Tenimde hissettim o bakışı. Çıplak ve savunmasız. Sessizliği, buz gibi ve sakin sesi bozdu. Sesinin tonu bile içimi ürpertmeye yetmişti. "Asım Bey," dedi. Babamın adını, bir yargıç gibi, son derece sakince söyledi. "Biraz geç kaldınız sanırım. Ve yanlış bir karar aldınız. Kaçmak..." Bir adım attı bana doğru. Beni tutan adamı itekleyerek kaçmaya çalıştım ama imkansızdı. "...kabul edilemez." Gözleri gözlerime tekrar döndü. İçindeki buzlar erimiş gibiydi, ama yerini daha tehlikeli, daha karanlık bir şey almıştı. Ban iştahla bakıyordu... Babam kekeledi, "Kızıma dokunma... Onunla bir alakan yok! Lütfen, size yalvarırım..." Demir, babamı görmezden geldi. Bana bakmaya devam etti. Dudağının kenarında çok az, neredeyse hissedilmeyecek bir kıpırtı oldu. "Fikrinizi sormadım Asım Bey..." diye mırıldandı. Sonra, başını hafifçe yana eğdi. "Zarif... Her zamanki gibi..." Sesi bir balta gibi indi sessizliğe ama ben 'her zamanki gibi' derken ne demek istediğini anlamamıştım. "Babanın borcunu ödemek için yeni bir yol bulduk..."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD