Yoktu, çamur tepesine oturmuş ağaç, ona dayanmış açık farları gökyüzüne uzanmış olan araç, “Tırman tırmanabilirsen Yavuz.” Tek desteğim kökünden toprağından koparılıp selin gücüne dayanamayan sürüklenen ağaçtı. Başka şansım yoktu, benim ağırlığımla kopmayacak kadar kalın dalları vardı tek korkum ağırlığımın verdiği baskıyla beni de içine çekerek yumuşak çamura batmasıydı. Dallara tutunarak arabanın kapısına doğru çıkmaya başladım çıkış acılı oluyordu, kol kaslarım gerilmiş pantolonumun paçasından giren bir dal ayağımı çizmişti. Yüzümü korumaya çalışıyordum ellerim çoktan kıymıklardan çizilmişti. Açık kapıyla durduğum mesafe uzaktı. “Hey ses ver”
Araç birden yerinden oynadı korkuyla dala sarıldım “Ölmek mi istiyorsun, emin ol güzel bir ölüm olmayacak boğularak öleceksin çamurlar ağzını burnunu tıkayacak, lanet olası kadın cevap ver senin yüzünden ölmek istemiyorum.”
Tabi ölmediyse, boşu boşuna mı kendimi tehlikeye atıyordum. Ya canlıysa sesini çıkaramıyorsa…
İnleme sesi beklediğim işaretti “Yardım et” bu daha iyiydi. Arabaya doğru uzandım, açık kapıya asıldım denge bozuluyordu şu an dikkat edecek değildim. Kapıyı tuttuğum anda ağaç çamura biraz daha battı, araçta onunla birlikte yere yakınlaştı. Şimdi daha rahat hareket edebilirdim. “Herhangi bir yerinde ağrı, kanama ne bileyim bir şeyin var mı?”
“Sanmıyorum biraz başım, biraz da boynum ağrıyor”
“Bana doğru gelmen gerek”
“Emniyet kemerini açamıyorum sıkıştım burada”
Tam olmuştu, tepe lambasının yanıyor olması minik bir şanstı, kadın oldukça gençti bu daha iyiydi yaşlı biri olsaydı hareket etmesi çok daha zor olurdu veya daha fazla zarar görürdü.
“Sana zarar vermeyi düşünmüyorum, seri olmazsan aracı tutan ağaç kayacak sende onunla birlikte sürükleneceksin. Kemerin kilidini açmaya çalışacağım, başarırsam panik yapmadan bana doğru gelmeni istiyorum.”
“Çantam yere düştü, senin olduğun tarafta koltuğun altında”
Sert bakmış olmalıyım “Kimlik, ehliyet, pasaport aklına ne gelirse içinde almam gerek”
Başımı öne eğdim yerdeydi, fazla kımıldamadan sapından tuttum omzuma astım “Ben senin istediğini yaptım şimdi sıra sende”
Kemer tokası taş gibi olmuş yerinden kıpırdamıyordu, tüm kuvvetimle bastım açılmıyordu “Kemerin altından geçebilir misin?”
“Yapamam, denedim olmadı”
“Kesici bir alet bıçak, çakı, makas ne olursa”
“Çantamda tırnak makası var”
Kadınların ıvır zıvırı çantalarında taşıma adetleri ummadığın zamanda işe yarıyordu. “Fermuarlı gözünde”
Tarifi alınca yerini hemen buldum, minicik bir makas kesmesi çok zor görünüyordu. Umduğum gibi çıkmadı oldukça keskindi. Kemerden kurtulan kadın derin bir nefes alıp hemen yerinden kalkmaya çalıştı. “Acele etme yavaş hareket et”
Birden gümbürtü koptu ağaç kaymaya başlamış olmalıydı “Yerim ağır hareket etmeni, çabuk elimi tut”
Olduğum tarafa çektim şimdi sıra dışarı çıkarmaktaydı, arkama baktım kayma yavaşlamıştı “Ya şimdi ya hiç biraz çamurlu iniş yapacağız, derin nefes al atla dediğimde atlayacaksın”
Kadını iyice çektim çamurların içinde dal parçaları, taşlar olmamasını umarak atladık, mesafenin kısa olması şansımızdı. Kadın kalçasının üzerine düştü canı acımamış olacak hemen kalktı. Elini tuttum” Şimdi yukarı doğru koş”
“Arabam”
“Benim arabam gibi tek başına şoförsüz olarak yolculuğa çıkmaya karar verdi”
Kadın kahkahayla gülüyordu, öyle böyle bir gülme değil “Sinir krizi geçirmediğini umuyorum, birde buna katlanamam”
“Özür dilerim, belki ilk baştan sizi alsaydım bunlar başıma gelmeyecekti.”
Omuzlarımı silktim “Kim bilir?” diyerek elimle yolu gösterdim. “Yağmur altında yürümek veya aynı şartlarda olduğumuz yerde soğuktan donmak seçim sizin. Ben seçimimi yaptım yürüyeceğim.”
Kadının korkudan gözleri büyüdü, görebildiğim kadar tahminde bulunuyordum. Üzerinde benim gibi yağmurluk yoktu. Saçları yüzüne yapışmış kısaca ıslak sıçana benziyordu. Bir arabasına doğru baktı birde yüzüme.
“Acaba bagajdan bavulumu alamaz mıyım?”
“Buyurun yol sizin ben bir daha aynı maceraya atılmayacağım”
“Üzerimde ince montla ayağımda ki düz ayakkabılarla çok geçmeden donarım”
“Yanınızda gelmemi beklemeyin”
“Beklemiyorum, benim için yeterince iyilik yaptınız”
Kadın ters yöne doğru yürümeye başladı, sözlerinin doğruluğunu fark etmemek için kör olmak gerekiyordu. Biraz mesafe bırakarak takip ettim uzun süre yürüdü bu gel gitlerden yorulmuştum. Sanki mehter takımı gibi bir ileri iki geri yürüyüp duruyordum. Arabasını gördük tekerlekleri havada tavanı yerde duruyordu. Büyük bir bölümü çamur altındaydı “Eline sopa al bastığın yerde ne olduğunu bilemezsin ayrıca kaygan zemin”
Sözlerimi duymuştu eğildi ucu görünen dalı çekiştirmeye başladı “Ne diyeceğimi bilemiyorum çekiştirdiğin dal gelmiyorsa bir yere sıkışmış veya hala ağaçtan kopmamıştır”
“Her şeyi çok bildiğini zannediyorsun değil mi?”
“Bunu bilmek için bilim adamı olmaya gerek yok”
İki saniye sonra çokbilmişliğimin kurbanı oldum, kadın dalı yerinden çıkardı. Çamurları yoklayarak yürümeye başladı. Olayın en güzel yönü farların açık kalmasıydı ve muhteşem olan yağmurun çiseler halde yağıyor oluşuydu. Aracın hali içler acısıydı ben milletin arabasına acıyan gözlerle bakarken kendi aracımın ne halde olduğunu düşünmek bile istemiyordum. Neredeyse dağılmış halde aldığım antikayı günlerce çalışarak, her vidasını özenle takarak çalışır hale getirmiştim. Bunca emeğim çamurların içinde heba olmuştu.
“Yardım eder misin?”
Kadının yarı açık bagajı zorlamasını boş gözlerle seyrettiğimin farkına varınca istemeyerekte olsa yürümek zorunda kaldım böylece botlarım zaten rezil haldeydi iyice çamurlandı. Islaklığın ayağıma değdiğini hissettim. Güya yağmura suya dayanıklı en iyi marka diye satmışlar üstüne dünya para almışlardı. Geri dönünce şikâyet edecek tabi ne durumda bu hale geldiğini asla söylemeyecektim.
“Bavulu buldum, kapağı biraz kaldırabilirsen dışarı çekebilirim”
“Bravo o kadar ıvır zıvır arasında, hele daha çok karışmışken bulabilmek büyük başarı”
“Senin benimle ne derdin var, alaycı sözler tavırlar çok itici birisin”
“Bende senin için aynını düşünüyorum”
“Karşılaşmamız fırtınanın sonucu oluştu, bu durum elbet geçecek sen yoluna ben yoluma”
“Başka türlü düşünmek mümkün değil, hadi acele et çekeceksen çek ellerim acıdı. Seni kurtarmak için ağaca tırmandığımda çizilen ellerim…”
Kadın orta boylardaki bavulu çekti, elini tekrar bagaja soktu “Tüm eşyalarını çıkarmayı düşünmüyorsun herhalde”
“Bana çok yardımcı oldun, hayatımı kurtardın çok teşekkür ederim. Daha fazla alaycı sözlerine katlanmaya ruh durumum müsait değil güle güle…”
İnanamıyordum resmen kovulmuştum, ne nankör kadındı sanki onunla olmaya bende bayılıyordum. Olmasaydı bu kahrolası yağmurda karşıma çıkmasaydı şimdiye kadar çoktan bir yerleşim alanına ulaşmıştım.
Güle güle ha… Sesimi çıkarmadan sırtımı döndüm, yolda ki minik su birikintisinde botumda ki çamurları şöyle bir temizledim. Yağmur durmuştu yola çıkmanın tam zamanıydı.
Nasıl karnım acıkmıştı, yola çıkarken aldığım sandviçleri bayat diye yememiştim şimdi olsaydı bir kırıntısını bile ziyan etmezdim. Ya su neyse düşünmezsem hissetmezdim… Su birikintileri, hala devam eden çamur akıntıları arasında yürüdüm, arkamda bıraktığım önemsizdi. Karanlık yolda tek başına ne yapardı oldukça ufak tefek çelimsiz görünüyordu. Hızlı attığım adımlar kendiliğinden yavaşladı.
Hala bir aracın geçmesi ümidini içimde taşıyordum, mutlaka beni arayanlar olmuştu telefonuma ulaşamayınca panik yapmış olmalılardı. Kimi kandırıyordum ki çoğu zaman telefonumu kapatırdım arkadaşlarım huyumu iyi bilirlerdi. Eski eşya merakım telefonda da geçerliydi. Yıllar önce aldığım aleti hala kullanıyordum gerçi şimdiden sonra kullanmak hayal olmuştu. Yenisini alıp alışmaya çalışmak zor olacaktı…
İnsanların iletişimi telefon sayesinde bozulmuştu, konuşmaktansa mesajlaşmayı tercih eden bir toplum haline gelmiştik. Evlerde aile bireyleri muhabbet etmektense telefonlarına bakıyorlardı, anneler yaptığı yemekleri ikide bir internette paylaşırken, babalar sanal oyunlara takılıyor gençler arkadaşlarınla sohbet ediyorlardı. Nereden mi biliyordum ablama ziyarete gittiğimde merhaba nasılsın sözleri sonrası hepsinin elinde telefonları oluyor konuşmalar tek cümleler halinde duygusuz hale geliyordu bu yüzden çok kalmadan çıkıyordum. Kalabalığın içinde yalnız kalmaktansa kendi evimde kitaplarımla yalnızlığı tercih ediyordum. Sadece evdeki haller mi, otobüslerde, lokantalarda hatta eğlence mekânların da herkesin elinde telefon vardı. İnternet telefonlara gireli beri olay iyice çığırından çıkmıştı, sanal arkadaşlıklar hatta sanalda tanışıp evlenenler, hatta sanalda ayrılanlar mahremiyet diye hiçbir olay kalmamış her şey göz önünde yaşanır olmuştu. Bir kadın veya erkek özlü sözler mi paylaşıyor yazının içeriğine göre ruh hali hemen anlaşılıyordu.
Bir gün benden şikâyet ettiğin ne varsa özleyeceksin… Kesin çok şikâyet edilmesinden bıkan birinin sözleri aklınca karısına, kocasına veya sevgilisine sanaldan laf sokuyor üstü kapalı seni terk edebilirime getiriyor. Kavgalar bile sanalda yaşanır oldu. Kız yelloz sevgilime sulanırsan seni rezil ederim… Edemezsin asıl ben senin rezilliklerini yayınlarım. Ulan benim kızıma asılanı keserim, klavye kahramanı senin borun klavyen kadar öter.
Bende az şey bilmiyormuşum bazen istemesem de işim için interneti kullanmak zorunda kalıyordum.
Bıraktın ellerimi Artık sensizim… Vay ne anlamlı sözler bu arada fotoğrafik hafızama küfür ediyordum. Ne okusam aklımda kalıyordu.
Adımla seslendi, nasıl ağırıma gitti. Neden gitmişti işte bu sözü hiç anlamamıştım adını mı sevmiyordu.
Nedenini hala düşünüyordum. Nankör kadın ne durumdaydı, adım sesleri vardı kesin o olmalıydı. Ya başkasıysa, yok canım hayvanlar bile yağmurdan saklanmışken ondan başkası olamazdı.
“Bekle”
Tahminim doğru çıkmıştı, hiç yavaşlamadım hatta adımlarımı biraz daha açtım. “Ya bekle diyorum duymuyormusun?”
Kadının sözleri bir duvar yazısı olabilirdi, umursamadan giden sevgiliye serzeniş.
“Karnın aç mı?”
Al işte kadın beni midemden vurmuştu “Ne o gelirken lokantaya mı rastladın”
Biraz yavaşlamıştım, midem dursana diye sesleniyordu. “Yolda yerim diye sandviç yapmıştım onları buldum”
Durdu ayaklarım pat diye durdu, beynime adım at komutunu gönderdim beni umursamadı. Birde utanmadan bedenimi kadına doğru döndürdü.
Kadın benimkine benzer bir yağmurluk giymişti, üzerini değiştirdiğine bahse girerdim eli çabuk olmalıydı. Fener’i yüzüne tuttum yüzünü bile yıkamış olmalıydı, kadın milleti ille bakımlı olacak alışkanlıklarıydı. Makyaj yaptıysa bile şaşırmayacaktım biraz yakınlaştım, gençti, yirmili yaşların ortasında gibi görünüyordu ve yüzünde bir gram makyaj yoktu. Kolumu tuttu tam tuttuğunu düşünmem yanlıştı yağmurluğumun kolundan tutup elimi yükseltti iradem dışında açılan elime ekmeği tutuşturdu. Önüme geçti hızla yürümeye başladı, feneri peşinden tuttum sırt çantası vardı oldukça da dolu görünüyordu. Yüzüne süremediği makyaj malzemelerini kesin çantasına koymuş, ıvır zıvırla doldurmuş olmalıydı.
Yağmur tekrardan başladı elimde ki ekmek ıslanmadan yemeliydim, aç kurt gibi olduğum düşünülürse dişimin kovuğuna gitmeyecek kadar küçüktü. Hızla yemeğe başladım, son lokmasını ağır çiğneyerek mideme içeri gönderdiğim yemek bu kadar kendini doymuş say mesajını yolladım. Nereden okuduğumu bilmediğim sözler aklımda belirdi. Yemeği ne kadar çok çiğnerseniz mideniz çok yediğini zannederek doyar. Şu an midemin kandırılmaya ihtiyacı vardı.
Kadın önde ben arkada konuşmadan uzun süre yürüdük, ağır çiğnemek için çabalasam da ağzımda ki ekmek parçası çoktan dişlerim tarafından öğütülüp mideme yolculuğa başladı. Ekmek veren ele düşmanlık olmazdı.
“Teşekkür ederim”
“Özür dilerim”
“Teşekkürün kabul edildi, su istermisin yalnız benim içtiğim pet şişe”
“Özrün kabul edildi, hiç fark etmez yeter ki su olsun”
Birbirini hiç tanımayan iki kişi arasında ani bir samimiyet doğmuştu. Sizli bizli konuşma kısmını aceleyle atlamıştık