1.BÖLÜM
BERRİN KARAPINAR
FIRTINALI BİR GECE
Yağmurdan göz gözü görmüyor silecekler camı temizlemeye yeterli gelmiyordu. Gözlerimi biraz kısarak görüş alanımı fazlalaştırmaya çalıştım. Silecekler gibi benim bakışlarımda yeterli değildi bardaktan boşanırcasına yağan yağmura fırtına eşlik ediyor ağaçların rüzgârın uğultusunu kapalı camlarımın arkasından bile duyabiliyordum.
Son model arabamla fırtınada yolculuk etmek çok büyük rahatlıktı. Koca bir yalan, son model olması ve rahatlığı benim hayalimdi. Eski arabalara meraklı oluşumun şu an pişmanlığını yaşıyordum. On sekizlik delikanlıyla altmış yaşında ki erkek bir olur muydu, hemde böylesi kötü bir havada hangi akla hizmet külüstürle yola çıkmıştım. Arabam birden tekleyince yüreğimde aynı şekilde tekledi… “Asla sana hakaret etmedim, düşünmedim bile, sen ki arabaların şahısın, yollar senden sorulur.”
Hızımı biraz azalttım, kaza yapmadan yolu bitirebilirsem kendime mükellef bir yemek ısmarlayacaktım. Gökyüzünü yırtar gibi aşağı hızla inen yıldırımı görünce aniden frene bastım, tekerlekler ıslak yolda kayıyordu. “Hepsi senin yüzünden Ali, gelmişinin geçmişinin… ”
Önüme devrilen ağacı son anda fark ettim nihayet arabayı durdurabilmiştim bir süre başımı direksiyona dayayıp kendime gelmeye çalıştım. “Nefes al Yavuz, derin nefes al oğlum” Arabayı tekrar çalıştırdım Allahtan cılız bir ağaçtı. Çevresini dolaştım tekrar yola koyuldum kendi kendimi sakinleştirme çabam ikinci ağacın yola devrilmesiyle son buldu. Artık yola devam edemeyecektim. Bir an önce sakinleşmezsem kaza yapmak kesin olacaktı. Ne sağda ne solda park edecek alan yoktu, bu sefer küfürün alasını sıralamaya başladım. Sanki duyulmuş gibi peş peşe şimşekler çakmaya başladı.
“Tamam sustum, biraz ara versen olmaz mı?” Gökyüzü resmen elektriklendi cızırtısını kulaklarımda duyuyordum. “Anladım yola devam et diyorsun da birde nasıl edeceğimi söylesen”
Arabamdan dışarı adım attığım anda sırılsıklam olacaktım ileri gidemiyordum en iyisi geri dönmekti. Arabayı çevirmeye çalıştım, doğa benimle oyun oynuyor gibiydi. Tekerlekler patinaj yapıyordu, dağlardan gelen su sürüklediği toprakla balçık haline gelmiş olmalıydı. Geri dönemiyordum, ileride gidemiyordum kısaca sıçmış kalmıştım. Tepe lambasını açtım arka koltukta duran yağmurluğuma uzandım son anda almış olduğum için tebriklerimi kendime ilettim. Kıvrıla büküle giymeye çalıştım “İlk fırsatta bu arabayı değiştirmezsem bana da Yavuz demesinler”
Torpido gözünden kalem feneri aldım “Lütfen pili bitmemiş olsun lütfen” İlk kez şans benden yana olmuştu.
Kapıyı çekinerek açtım, aklıma gelen başıma gelmişti ayağımı yere değdirdiğim anda çamura gömüldü. Ayağımla birlikte gömülen cep telefonum oldu, gerçekten inanamıyordum. Sular götürmeden eğilip aldım her yeri çamura bulanmıştı. Hızla üstüme sildim “Çalış” ekranı boydan boya çatlamıştı. “Seni kaç kez düşürdüm, hatta bir kez fırlatıp attım o zaman bile inatla çalışmaya devam ettin. İhtiyacım olduğunda bu ne şimdi, aklınca intikam mı aldın” Cansız eşyalarla konuşmak huy haline gelmeye başlamıştı, telefonu atmak için kolumu kaldırdım, kıyamadım belki tamirci hayatını kurtarırdı. Arabanın içine yan koltuğa bıraktım, dışarı çıkmam gerekiyordu.
Başka çarem var mıydı? İkinci adımı attım yağmurun içeri girmemesi için kapıyı hemen kapattım. Farlar ağaçtan ilerisini aydınlatmıyordu, bir Allah’ın kulu da şu lanet yoldan geçmez miydi? Tabi hiç kimse benim kadar salak olamazdı. Televizyonlar günlerdir bilmem ne fırtınası gelecek şiddetli yağış olacak dikkatli olun, şemsiyesiz sokağa çıkmayın falan filan demiş durmuşlardı. Uyarılara kulak asmayan tek geri zekalı ben olmalıydım.
Bata çıka yürüdüm, birkaç adım sonra ağaca ulaşacak geçebileceğim alan var mı görecektim. “Hadi Yavuz sen başarırsın oğlum” Ağaç oldukça büyüktü kenara çekmemin imkânı yoktu, değil ben vinç gelse bunu yerinden zor oynatırdı.
“Ah be ağaç yıkılmak için benim geçmemi bekleyemedin mi?” Eminim beni anlamış içinden he he diyordu. Hareket edebilse ben can derdindeyim herif geçme derdinde diye bir el işareti çekmişti. Uç kısmında ki dallar çok daha zayıftı üzerinden geçebilirdim. Ya sonrası, ağaca tutunarak birkaç adım daha attım yoldan çamurlar akıyordu yinede herhangi bir göçük yok gibiydi. Arabama zarar vermeden geçebilirsem mükemmel olacaktı.
Aynı yolu geri yürümek bile zordu, yağmur kesinlikle hız kesmiyor aksine çok daha fazla yağıyordu. “Dök içini dök, ne varsa yağdır gitsin” Gürültü vardı, ben mi yanlış duyuyordum, sanki bir yerlerde şelale vardı. Yağmurun sesinden duymam mümkün değildi, coğrafya bilgimi yokladım bu sesi çıkarabilecek kadar büyüklükte şelale bu civarda yoktu. Yağmurluğumun başlığını birazcık geriye ittim, ses çok daha fazlalaşmıştı. Arabamın yanına gitmeliydim. Bir adım daha atamadan beş metre kadar ilerimden toprak yıkılmaya başladı, olduğum yerde dondum ne ileri ne geri bir adım atmam mümkün değildi. Sanki deprem oluyordu. Toprak su gibi aktı, aktı heyelan büyüyordu dona kalmamın zamanı değildi koşmaya başladım, hafif meyilli yol beni koruyacaktı heyelandan inen taşlar topraklar bana doğru değil arabama, aman Tanrım arabama doğru gidiyordu. Ağacı önüne kattı…
“Ağaç lütfen gitme, köklerine sıkı tutun”
Öne eğildim dizlerimi tuttum, yağmur ok gibi sırtıma vuruyordu, başımı kaldırdım ağaç arabamı önüne katmış selle birlikte sürüklüyor, üzerinden topraklar geçiyordu kısa sürede görünmez oldu “Daha yeni almıştım” son sesimle bağırdım kimsecikler duymadı…
Gürültü, patırtı kısa süre daha devam etti. Yağmur kesilmese de küçük çaplı heyelan bitmişti, olan arabama olmuştu. Toprakların yığıldığı yere yürümem mümkün değildi, başımı gökyüzüne kaldırmamla indirmem bir oldu yağmur gözlerimi acıttı, elimi yukarı kaldırdım “Ne günah işledim de bunlar geliyor başıma”
Karşılığı çok yakınıma düşen bir yıldırım oldu… “Tamam anladım söylenip durma diyorsun, anlayışsız değilim herhalde, sustum”
Üzerimde yağmurluk, elimde pilinin ne zaman biteceğini bilmediğim fener orta yerde kalakalmıştım. Yolu ortaladım yürümeye başladım benim geldiğim yönden nasılsa hiçbir araç gelemezdi, bu şans bende mevcutken kesin başıma helikopter düşerdi. Bu yağmurda o da uçamayacağına göre rahatça yürüyebilirdim.
Altı kalın yüksek boyunlu botlarımı giydiğim için akıllıydım, fırtına var sözünü çok umursamamak aptal olduğum anlamına gelmezdi. Eski araba içinde aynısı geçerliydi, yıllardır tık dememiş araç, yağmur olmasaydı hatta ağaçlar yıkılmasaydı beni çok rahat taşırdı. Hata bende değildi…
Yorulmuştum, yağmur az da olsa hızını azaltmıştı. Azaltmış mıydı? Birden hızlandı “Beni mi dinliyorsun, benden başka milyarlarca insan var”
Ellerimi yağmurluğun cebine bile sokamıyordum, soksam içine yağmur suyu dolacaktı. Kollarımı göğsümde kavuşturdum daha hazlı adımlar atmaya başladım. Yürüdüğüm yönde bile araç yoktu. Gözlerimi yerden kaldıramıyordum, her hangi bir kaya, çöküntü veya yıkılmış ağaç yaralanmama neden olurdu. Bir saat kadar yürümüş olmalıydım nefesim sıklaşmış, bacaklarım haddinden fazla yorulmuştu. Kenara çekilip irice bir taşın üzerinde bir süre dinlendim. Çevremde ki ağaçlar çok sık olduğundan hiçbir yeri göremiyordum. Bazen yollarda uzaktan da olsa evler görünürdü buralarda onu da görmek mümkün olmuyordu. Yorgunluğa üşümede eklenince kalktım yürürken kanım harekete geçiyor hiç olmazsa soğuğu hissetmiyordum.
Bir an yerde kırmızı yansıma gördüm, kesin hayaldi. Çakan şimşeklerin yansıması olmalıydı, Yağmurluğumun başlığını iyice önüme çektim, elimi gözüme siper edip bir daha baktım. Kırmızı ışığı doğru görmüştüm bir arabanın arka spot lambaları, yirmi otuz metre kadar uzaktaydı. “Dur”
Bağırmam saçmalıktı hem bu gürültüde duyulmazdı hemde araç hareket etmiyor gibi görünüyordu. Kalan son gücümle koşmaya başladım, ilk gördüğüm koyu renk küçük bir araç olduğuydu. Siyah veya lacivert bu karanlıkta onu bile tam seçemiyordum. İçinde kimse yokmuydu, ellerimi gözlerimin yanına siper edip başımı cama dayadım. Çığlık işte bunu tam olarak duymuştum… Kadın çığlığıydı, cama serçe vurulunca geriye çekildim “Bayan yolda kaldım yardım edin”
Ses çıkmıyordu, kapının koluna asıldım, benim yaptığım aptallıktı kim kapısını böylesi bir yerde açık tutardı. Yine bir çığlık…
“Kötü biri değilim sadece yardıma ihtiyacım var, telefonumu suya düşürdüm, içeri almayacaksınız telefonunuzu verin bari. Onu da kabul etmezseniz numarayı siz tuşlayın”
Kadın beni duyuyor olmalıydı ağzımı iyice cama yapıştırmış bağırarak konuşuyordum, cam santim denecek kadar açıldı.
“Şarjım bitti”
Hah şimdi ayvayı yemiştim. “Bayan yardım edin ya da yolda olduğumu gidince birilerine bildirin”
“Lastik patladı değiştiremedim” içeriden gelen haber hiç iç açıcı değildi. Arabanın çevresini dolaştım, sağ arka lastik canta kadar inmişti. Öne geldim camı tıklattım, “Beni aracınıza alıp götürmeyi kabul ederseniz lastiğinizi değiştirebilirim”
“Yapamam”
“Kötü biri olmadığıma nasıl ikna olursunuz”
“Sizi hiç tanımıyorum”
Kadın haksız değildi, erkek halimle ben bile bu kadar ıssız yolda aracıma birini almaya çekinirdim. İkna etmeye çalışmanın anlamı yoktu “Kendinize iyi bakın”
Yürümeye devam, adımlarım sıklaştı, yavaşladı tekrar sıklaştı. Kadın tek başınaydı benim niyetim ısınmak ve insanların olduğu bir yere ulaşmaktı. Gerçekten kötü birisine rast gelirse ne olacaktı. Bu ille erkek olacak diye bir kanun yoktu, kadınlardan da soyguncu, katil vardı. Durdum kısa bir süre düşündüm yağmur fazla düşünmeme izin vermiyordu. Geriye döndüm tekrar camı tıklattım “Bayan bagajı açın lastiği değiştireyim, gece vakti, tek başınıza burada bekleyemezsiniz. Kurdu var kuşu var, sapığı var, katili var. Yardım gelmesini bekliyorsanız hayal kuruyorsunuz derim yolda kimseler yok. Sabaha kadar arabayı çalışır durumda tutarak ısınırım diye düşünüyorsanız ya benzin yetmezse”
“Yarım depodan az”
Çıt sesi duydum, bagajda bir ben eksiktim. Tekrar cama geldim “Bagaj bir sürü ıvır zıvırla dolu, lastiğin yuvasına ulaşmam için hepsini çıkarmalıyım gördüğünüz gibi yağmur yağıyor ıslanacaklar haberiniz olsun.”
Ses bile vermedi, günah benden gitti… Lastiğe ulaştım şimdi iş krikoyu bulmaya kalmıştı, buldum… Krikoyu yerleştirmek aracı yükseltmek dünya kadar vaktimi aldı, kuru havada bile zor olan değiştirme yağışlı havada çok daha zor oluyordu. Somunlarını söküp lastiği çıkardım, şimdi ters işlem zamanıydı. Lastiği taktım somunları sıktım, krikoyu çıkardım. Eski lastiği yuvasına koydum, çıkardığım eşyaları bagaja tıkıştırdım. Belki minnettarlığı tutarda arabasına almaya razı olurdu. Kapağı kapadığım anda araba hareket etti “Bir teşekkür etseydin bari”
Kırmızı stop lambaları hızla gözden kayboldu…
****
Hem bedenen hemde ruhen yorulmuştum, bir bardak sıcak çay, sırtımı yaslayıp ayaklarımı uzatacağım yumuşacık bir koltuk ve içinde odunların yandığı alevlerini seyredebildiğim şömine. “Sobaya da razıyım yeter ki donmak üzere olan kemiklerim bir anlığına da olsa ısınsın”
Biraz koşmak belki kanımı kızıştırır vücudumu ısıtırdı, tempolu koşuya başladım işe yarıyordu. Hızımı biraz daha fazlalaştırdım aslında koşmuyor hızlı yürümeye gayret ediyordum bacaklarımda derman kalmamıştı. Tüm gün masa başında oturursam olacağı buydu.
“Kırmızı stop lambaları, yine mi?” Bu sefer yürüyüp gidecektim içinde kim olduğu benim derdim değildi. Bir kez yaptığım enayilik yeterliydi adımlarımı hızlandırdım hatta yürüme koşuşunu bırakım gerçekten koşmaya başladım. Yakınlaşmıştım biraz daha hızlandım yardıma ihtiyaçları varsa seslenirlerdi.
Bu işte bir terslik vardı araç yan yatmıştı ve biraz önce beni acımasızca bırakıp giden kadının arabasıydı. Geçmek üzereyken durdum, aklım sana acıdı mı sen ona acıyacaksın derken yüreğim yazık diyordu. İki tekerlek birden çukura girmişti, arabanın bu şekilde kurtulmasına imkân yoktu. Yine camı tıklattım, cam santim aralandı dejavu yaşıyor gibiydim. Sorum değişik olacaktı“Yaralandınız mı?”
“Hayır, birden kaydım direksiyona hâkim olamadım”
“Böylesi yağmurda çok doğal, aracınızda kalamazsınız”
“Kurtaramaz mıyız?”
“Maalesef iki tekerlek de çamura batmış”
“Elbet biri geçecektir”
Bu kadın beni öldürecekti. “Hiç araç gördünüz mü?”
“Görmedim ama geçmeyecek diye bir kanun yok”
Aksiydi, ses tonu korkudan titrerken şimdi sinirli çıkıyordu. “Tabi geçmemesi kanun değil, geçmesi mucize olduğundan daha çok yardım beklersiniz. Tekrar heyelan olursa arabanız iyice çamura gömülecek belki sizde onunla beraber gömüleceksiniz. Kararınızı çabuk verin”
Daha önce duyduğum gürültü başladı, kapının koluna asıldım “Aç be kadın şu kapıyı sesi duymuyormusun?”
Kadın iyice paniklemişti, çamurlu sular yine hızla üzerimize doğru gelmeye başladı, bir daha kapının koluna asıldım geç kalmıştım kaçmazsam toprak onunla birlikte beni de yutacaktı. Hızla koşmaya başladım kadının ümitsiz çığlığını beynimin içinde duyuyor gibiydim. Heyelan hızını almadan arkasına geçtim aşağı doğru akışını devam ettirdi, ellerimi başıma koyarak inanılmaz olaya bakmaktan başka çarem yoktu. Toprak çok daha büyük gürültüyle yıkıldı getirdiği ne varsa sürükleyerek arabayı da içine aldı. En son büyük bir kaya kütlesi yuvarlanmaya başladı “Allah’ım yardım et” durdu…
Benim durmaya vaktim yoktu, çamurlara bata çıka yürümeye başladım, birkaç kez kayıp düştüm. Arabanın tamamen gömülmüş olmaması için dua etmekten başka bir şansım yoktu. Görmüştüm, araç neredeyse havaya kalkmış gibiydi, selin getirdiği büyük ağaç gövdesi kurtuluşu olmuştu. Kaput göçmüş, tekerleklerden biri yamulmuştu, kapılardan biri açıktı araç kullanılmayacak haldeydi. “İyimisiniz?”
Ses yoktu, balçıktan adım atamıyordum elime gelen ağaç dalını tuttum kendimi yukarı çektim. “Ses verin…”