Soğukkanlı Rapor
Yarkın gözlerini dikip hala bakarken, Dilay hemen monitöre döndü; değerler stabil görünüyordu.
Profesyonel bir tonla, dosyayı eline aldı ve sedyenin yanına yaklaştı.
“Teğmen,” dedi, “Ben Doktor Dilay SERPER. Sizi sahadan alıp acilen ameliyata getirdiler. Şu anda GATA’dasınız.”
Yarkın, gözlerini hafifçe kırpıştırdı. “Neler oldu? Zihnimi toparlayamıyorum”
Dilay, rapora bakmadan anlatmaya başladı, sesi kararlı ama daha yumuşaktı:
“Karın bölgenizden ve göğsünüzün sol tarafından şarapnel girmiş. Parçalardan biri kalbinize üç santim mesafede duruyordu. Diğer iki parça sol omzunuzda ve karın boşluğunuzdaydı. Sol böbreğinizin üst kısmında doku ezilmesi var, ama fonksiyonunu koruyor. Dalak kısmında da yüzeysel yırtık vardı, onu onardık. İki kaburganız çatlamış. Sol akciğerinizde küçük çaplı bir sönme vardı, tüp takarak çözdük.”
Yarkın sessizce dinliyordu, bakışları hâlâ onun ela gözlerinde takılı kalmıştı.
Dilay devam etti:
“Yaklaşık 6 saat süren bir operasyon yaptık. Kan kaybınız yüksekti; dört ünite kan verdik. Şu anda hayati tehlikeniz yok, ama en az altı hafta ağır istirahatte olmanız gerekecek. Dikişlerinizin açılmaması için ani hareketlerden kaçınmalısınız. Bir süre sol kolunuzu tam güçte kullanamayacaksınız. Fizik tedavi ile toparlarız.”
Bir an durdu, gözleri onun gözlerinde sabitlendi. “Savaş alanında hayatta kalmanız bir mucize. Bunu bilin.”
Yarkın hafifçe gülümsedi, dudakları kuruydu. “Mucizelerden pek anlamam, doktor hanım… Ama sanırım size bir teşekkür borçluyum.”
Dilay başını hafifçe salladı, duygusuz görünmeye çalışarak:
“Ben görevimi yaptım. Bundan sonra hayatta kalmak sizin göreviniz.”
O an kapı açıldı, hemşire içeri girdi:
“Doktor hanım, bir bakar mısınız?”
Dilay dosyayı kapatıp Yarkın’a son bir kez baktı.
“Dinlenin, Teğmen. Geri kalanını zamanla konuşuruz.”
Ve odadan çıkarken, Yarkın hâlâ aklında tek bir şeyi düşünüyordu:
O gözleri… Nereden tanıyorum?