Gözlerimi sanki kulağımın dibinde çalan o iğrenç alarm sesiyle aralarken, telaşla kalktım yatağımdan. Korku dolu gözlerimi hemen Brad'e çevirdim.
" Brad neler oluyor? " diye sordum panikle.
" Bugün deney vardı unuttun mu? Hadi çabuk ol hemen aşağı inmemiz gerekiyor. Eğer geç kalırsak görevlilerin dayağına maruz kalırız..." dedi ve aceleyle kapıya doğru gitti. O an donup kalmıştım. Benim aşağıya inmemem gerekiyordu. Bu benim için çok riskliydi ama odada da kalamazdım. Dün akşam Bruce'un söyledikleri gelmişti aklıma. Ne yapıp edip bir çözüm yolu bulmalıydım. Korkuyordum ya yaptıkları şey sayesinde insan olduğumu öğrenirlerse? Bileğimdeki tokayla hızlıca saçımı bağlarken Brad'e doğru yürüdüm ve oda kolumdan tutarak beni dışarı çıkardı. Koridor oldukça kalabalıktı. Herkes merdivenlere yoğunlaşmıştı ve aceleyle aşağı iniyorlardı. Beni bekleyen çok büyük bir tehlike vardı elbette koşarak inmeyecektim... Ne kadar arkalarda olursam o kadar iyiydi... Kalbim hızla çarpıyordu, nefes alışlarım hızlanmıştı. Sakinliğimi korumaya çalışıyordum...
Nihayetinde aşağı inip, kalabalığa giriş yapmıştık. İrice açtığım gözlerimi etrafta gezdirmeye başlamıştım ki Brad'in sesiyle irkildim.
" Sen iyi misin? " diye sordu. Yüzündeki ifadeye bakılırsa benim için telaşlanıyordu.
" Korkmana gerek yok Kristen sadece bir deney... Sana zarar vermeyecekler. En azından öyle umuyorum. " diye devam ettirdi cümlesini.
" Evet, iyiyim. Sadece kalabalık ortamlar beni biraz geriyor ama sorun yok... " dedim ve derin bir nefes aldım. Etrafta çok fazla ses kirliliği vardı fakat Bruce ve Elena'nın teşrif etmesi üzerine herkes suspus olmuştu. O an tüylerim diken diken olmuştu ve kitlenip kalmıştım. O kadar gerilmiştim ki elim ayağıma dolaşmıştı. Sanki bir başımaymışım gibi bir sessizliğin içinde buldum kendimi. Bu beni daha çok etkilemişti. Dudaklarımı ısırıyor, yumruğumu sıkıyordum. İkili sıra oluşturmuştuk ve Elena isimleri kontrol ederken Bruce'ta sırayı geziyordu. Cesurca yürüyor, melezlere yan yan bakıyordu. Her zamanki siyah pelerini üzerindeydi. Siyah... Bruce'un eş anlamlısı gibiydi...
Dakikalar sonra benim olduğum sıraya gelmişti ve bana diğerlerine baktığı gibi yan yan bakmadı, hiç bakmadı! Resmen beni görmezden geldi. Bense dayanamadım ve bir anda koluna yapıştım. Bruce o an duraksadı ve yavaşça bana döndü. Elimi usulca kolundan çekerken söze girdim. Sesim bir hayli kısıktı.
" Kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Yaralarım sızlıyor. Sanırım odama çıkmalıyım. Deneyi daha sonrada halledebiliriz öyle değil mi? " diye sordum ve yüzüme acınası bir ifade yerleştirdim. Böyle böyle Bruce'un vicdan duygusunu ele geçirecektim yani sadece bir varsayım...
"Merak etme, seni zorlayacak bir şey değil. Düşünce gücünüzü ölçeceğiz hepsi bu " dedi. Yani bende olmayan bir özellikten bahsetti. Sağ tarafa eğilip karşıya baktım. Elena'nın yanında kırmızı gözlü, sarı saçlı ve kısa boylu bir adam daha vardı. Bruce'da yanlarına geçti. Sarışın bir şeyler soruyor yanındaki de not alıyordu. Bende düşünce gücü diye bir şey yok bir kere, kaldı ki ne kadar gelişmişliğini ölçecekler. Sıra yavaş yavaş bize geliyordu. Uydurabileceğim tüm bahaneleri sıralamıştım. Melezler o kadar hızlılardı ki çok geçmeden Brad' e sıra gelmişti bile. Brad'in ölçümü tam 15 dakika sürdü. Herhalde aklından geçen bir paragrafı anlatıyordu. Sıra bana geldiğinde sarışınla göz göze gelmem hiçte iyi olmamıştı. Terleyen avuç içlerimi üzerime silerken derin derin nefes alıyordum. Kafayı yemek üzereydim. Bruce ve Elena tam karşımda duruyorlardı. Sakin kalmak neredeyse imkansızdı. Özellikle Elena'nın kırmızı gözleri üzerimdeyken.
"Şimdi bize Elena'nın aklından geçenleri söylemeni istiyorum. Hızlı ol... " dedi Bruce.
"Bu beni öldürmekten başka ne düşünebilir ki? " dedim söylenerek. Neyse ki duymamışlardı fakat Elena'nın gözleri ateş saçıyordu.
"Evet, başlıyoruz " dedi Elena. Bu kadının sesi resmen kulaklarımı tırmalıyordu. Yinede bu eleştirinin hiç vakti değildi. Bir an önce bir şeyler saçmalamam gerekiyordu ve birden haykırdım...
" Bruce! Evet kesinlikle Bruce'u düşünüyorsun. Eğer cevabın hayırsa, beni öldürmeyi düşünüyorsun, eğer buda değilse ki umuyorum değildir; benim kim olduğumu düşünüyorsun... " dedim. Bruce şaşkınlıkla yüzüme bakarken Elena elindeki deftere bir şeyler karaladı. Kimse konuşmuyordu. Çok gergindim, ellerim titriyordu.
" Düşünce gücün sıfır... " dedi Elena ve öfkeyle bakmaya başladı bana.
" Ben iyi aile terbiyesi aldım. Babam başkalarının düşüncelerini okumayı öğretmedi bana. Kimin ne düşündüğünü bilemeyiz, her an herkesin aklından her şey geçebilir sonuçta" deyip sırıttım. Kurtulduğumu düşünüyordum. Sonuçta farklı bir melez türü olduğumu sanmış olabilirlerdi. En azından bu bir şeyleri açıklamaya yeterdi.
" Odana geç " dedi Bruce. Bende çok ısrar etmeden merdivenlere ilerledim. Zaten sıranın en sonuydum ben. Sarışın analizleri yaparken Bruce'da yukarı çıkmak için merdivene geldi. Hiç bir şey demeden sinirli bir şekilde benden 2 basamak önde giderken aniden durdu. O durunca bende durdum. Ona kafamı kaldırarak bakıyordum resmen. Hiç değişmeyen sinirli yüz ifadesi ile bana döndü.
" Senin zihin gücünü okuyamıyorum ama o kadar merak ediyorum ki... " dedi. Bu merakı hiç iyi değildi yinede gülümsedim.
" Öyleyse hemen zihnimden geçenleri söyleyeyim sana... Patates, patates ve patates! " deyip derin bir iç çektim. Bruce'un yüz ifadesi değişmişti.
" Patates mi? " diye sordu merakla.
" Evet patates... Bruce inanamazsın belki ama o kadar özledim ki... Ah Tanrım... Et görmekten bıktım... Şöyle güzel bir patates her zaman hayalim... " dediğimde Bruce birden gülmeye başladı... Evet doğru duydunuz resmen güldü! Baya baya dişlerini gördüm... Tanrım patatesin mutlu edemediği hiç kimse yok demek ki! Beni bir hayli şaşırtmıştı. Böyle sanki hayranlıkla bakıyordum ona. İlk kez şahit olduğum bir durumdu. Onu güldürmüştüm öyle mi? Vay canına...
" Bu kadar yeter. Artık odana gidebilirsin. Bu arada Kristen... Hareketlerine çeki düzen ver ve kendine çok dikkat et. Burası çok acımasız bir ortam. Başına her an her şey gelebilir. " dedi ve yoluna devam etti. Bende hayretler içinde odama çıktım. Yüzümde anlamsız bir ifade ama içim bir o kadar rahat içeriye girdim. Sonuçta başıma bir bela almadan odama girebilmiştim. Brad beni görür görmez ayaklandı ve yanıma geldi.
" İyi misin? Nasıl geçti? " diye sordu. Bunlar umurumda bile değildi.
" Bruce zorlayınca gülüyor biliyor musun? " dedim hayretler içinde. Bunun bu kadar tuhafıma gideceğini asla tahmin etmezdim ama öyleydi!
" Bruce mu? Ne alaka? Bir şey mi oldu? " diye sordu. Bu sırada da yüzüne ciddi bir ifade oturttu.
" Bir şey olmadı. Sadece bana gülümsedi hepsi bu... " dedim. Aslına bakılırsa tavrım aptal aşık tavrıydı fakat alakası bile yoktu. O buz gibi suratı her zaman öfke saçarken bugün yumuşamış gibiydi. Bu buradaki en ilginç şeylerden birisiydi. Fakat Brad bu konuşmadan pek haz almış gibi durmuyordu ve göz devirerek yatağına geçti.
" Uyumayacaksın değil mi? Yemeğe inmemiz gerek. " dedim hemen.
" Uyurken senden izin mi almam gerekiyor Kristen Stay? Rahat bırak beni uyuyacağım! " dedi ve arkasını dönüp yattı. Bunu neden yaptığını hiç bir şekilde anlamamıştım ama oldukça moralimi bozmuştu. Yoksa beni yanlış mı anlamıştı... Haklıydı tabii... Bana ne ki Bruce'un gülümsemesinden? O bizi kaçıran, işkence eden kötü adamın tekiydi... Bende gelmiş burada neler söylüyordum... Aptal Kristen!
Yaklaşık bir yarım saat sonra yemek anonsu verilmişti ve bende oldukça aç ama mutsuz bir şekilde yemek salonuna indim. Brad yoktu bu kez... Tavrına kırılmıştım. Bilmiyorum haklıydı belkide ama konuşmak istemedim. Açlıktan karnımdan sesler geliyordu. Nasıl olsa yine yiyecektim ve akşam olunca yine kusacaktım... Herkes gibi masalardan birine oturdum ve önümde bekleyen kapalı tabağa gözlerimi diktim. Tabaklar her seferinde kapalı dururdu ve içinden bir et parçası çıkardı. Fakat bu kez bir et kokusu almıyordum... Belkide alışmıştım. ama yinede sanki farklı bir şey vardı tabağın içinde. Öyle hissediyordum. Biraz beklemem gerekiyordu. Anons verildikten sonra herkes tabaklarını açabiliyordu. Bende bu sürede etrafıma göz gezdiriyordum ki Bruce'u gördüm. Tam karşımda ama benden iki masa uzakta oturuyordu. Yutkundum onu görünce. Karşısında Elena vardı fakat gözleri bendeydi. Ya da ben öyle hissediyordum. Mutlu görünüyordu. Saniyeler sonra anons verilmişti ve o an bakışlarımı Bruce'tan çekip önümdeki tabağı açtım. Fakat gözlerime inanamıyordum. Bu doğru olamazdı! Gerçekten mi? Nasıl yani? Resmen önümdeki tabakta dolu bir patates haşlaması vardı... Bu gerçek olamazdı! Yaşadığım şokla donup kalırken başımı yavaşça kaldırdım ve Bruce bana göz kırptı... Aman tanrım! Sonunda mutluluktan ölebilirdim! Bu harika bir şeydi! Her gün az pişmiş, neredeyse çiğ et parçası yiyen bir insan için harika! Resmen haftalar sonra ilk kez doğru düzgün bir şey yiyecektim... Bruce sen bir harikasın! Gözlerim dolmuştu heyecandan, ağlamak üzereydim... Nihayetinde mutluluktan ağlayabileceğim bir sebebim vardı! Patates! Ne yapacağımı şaşırmıştım. Boğazım düğüm düğüm olmuştu... Heyecanım o kadar çok görülmeye değerdi ki... Kalbim hızla çarpıyordu, sulu gözlerimi Bruce'a sabitledim ve ilk çatalımı heyecanla ağzıma götürdüm...