Aniden hissettiğim acıyla birlikte gözlerimi araladım ve beyaz tavanla karşılaştım. Her yerim ağrıyordu. Sanki üzerimden tır geçmiş gibiydi. Neden böyle hissettiğimi düşünecektim ki gözlerim, eli boynuma kayan Bruce'a çarptı ve irkildim.
" Bırak beni bırak! " diye haykırdım birden ve kalkmaya çalıştım. Fakat o buna izin vermedi ve kolumdan sertçe tutarak beni durdurdu. Ağlamak istiyordum canım çok acıyordu.
" Ne yapıyorsun sen? Senin yardımına ihtiyacım yok benim! Duydun mu beni! " diye bağırdığımda boynumu sarmaya çalışıyordu. Asla o soğukkanlı tavrından ödün vermiyordu ve ciddi tavrının önüne geçemiyordu. Soğuk elleri tenime her değdiğinde dudağımı ısırıyordum. Elena cadısının vurduğu yerler alev alev yanıyordu sanki. Odun gibi olmasına rağmen oldukça nazik davranmaya çalışıyordu. Dakikalar sonra ise işi bitti ve yanımdan kalktı.
" Vampirlerin bu kadar kıskanç yaratıklar olduğunu bilmiyordum doğrusu. Ona ceza vereceksin öyle değil mi? " diye sordum yüksek bir sesle ve o kanlı ellerini bir bez parçasına silip masaya bıraktı. Bu işlemi yaparken bir an olsun gözlerimi ondan ayırmamıştım. Sonuçta o kan benim hayatımı mahvedebilirdi...
" Hayır, vermeyeceğim. Demek ki hak etmişsin " dedi kendinden emin bir şekilde ve masaya yaslandı. Açıkçası bunu demesini beklemiyordum. Ne demek hak etmişsin?
" Bir gün bu lanet yerden kurtulacağım biliyorsun değil mi? " dedim kısık gözlerle ve yumruğumu sıkıyordum. Çenem titriyordu zor tutuyordum kendimi. İçimden bir ses git şuna bir yumruk atta kendine gelsin diyordu.
" Çok konuşuyorsun! " dedi gözlerini devirerek. Sende az konuşuyorsun ama boş konuşuyorsun Bruce diye geçirmeden edemedim içimden.
" Açlıktan öleceğim." dedim birden. Çünkü midemden gelen seslerin başka bir açıklaması olamazdı. Birazdan dokuzuncu senfoni çalacaktı. Yüzümü ekşitip dudaklarımı büzdüm. Bu bakış her zaman işe yarardı. Fakat o;
" Yani? " demeyi tercih etti ve beni ne kadar umursadığını gözler önüne serdi.
" Bana bir şeyler vermeyecek misin? Ölürsem işinize yaramam. " dedim hiddetle.
" Yenisini buluruz. Hatta daha iyisini... " dedi umursamaz ve bir o kadarda alaycı tavrı ile.
" Tabii o yüzden mi kurtardın beni? " diye söylendim. Yüzünü ekşitti ve şaşırdı. Kendi kendine fısıldadığını fark ettim fakat ne dediğini anlamamıştım. Elleriyle saçlarını karıştırdı ve koyu siyah pelerinini düzeltip hızlı adımlarla odadan çıktı. Nereye gidiyordu şimdi? Oflayarak arkama yaslandım ve gözlerimi tavana diktim. Sarışının kırmızı gözleri gözümün önünden hiç gitmezken Bruce'a sarıldığım o inanılmaz anı düşünüyordum. Çünkü nedense onun kollarında kendimi güvende hissetmiştim. Koşarken yere düşen bir çocuğun abisine, belki babasına sarılış anıydı benimkisi... Artık o sarışından nasıl bir darbe yediysem! Yinede bunu yapmamalıydım. İşler daha tehlikeli bir hal almış olabilirdi. Burada hiç kimseye güvenemezdim. Bruce'a ise asla! Biz resmen düşmandık ve o hayatımı kurtarmak için beni Elena'nın ellerinden almamıştı, kendi planı bozulmasın diye yapmıştı bunu. Yani ona bir teşekkür ya da minnet borcum yoktu. Aksine, gelecekte yaşayacağım yeni acılar için canlı tutmuştu belkide... Umarım " Keşke beni hiç kurtarmasaydı! " dediğim bir an yaşamam... Bu acıdan daha kötü başıma ne gelebilirdi orası da ayrı bir konuydu zaten. Ya da umarım buradan kurtulmak için bu kadar umutluyken, ölmeyi dilemem...
Omzumun ve boynumun o acı verici ağrısıyla inlerken kapı bir anda açıldı ve Bruce elinde bir tepsi ile odaya girdi. Meraklı bakışlarımı hemen elindeki tepsiye sabitledim. O ise hızlı adımlarla bana doğru yaklaştı ve sinirli bir şekilde tepsiyi önüme koydu. Sinirli olmayadabilir. Her zaman ki yüz ifadesi işte. Bakışlarımı Bruce'un üzerinden çektikten sonra tepsiye göz attım. Benim için yemek getirmişti. Gerçekten çok acıkmıştım... Tepsidekilerin ne olduğu konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Sorgulayacak halimde yoktu. Her şeyi yemeye hazırdım... Yeter ki artık şu karnımdan sesler gelmesin...
" Çabuk yersen sevinirim, akşama kadar seni bekleyemem. " dedi soğukkanlı sesiyle.
" Çok teşekkür ederim " dedim fakat cevap vermedi. Bende zaten çok meraklı değildim onunla konuşmaya. Hemen yemeye başladım. O kadar açtım ki bu en fazla on dakikamı alırdı ki öylede oldu. Her an boğulabilirmişim hissiyle bitirdim tabağımdakileri. Sonrada buz gibi suyumu içtim ve derin bir nefes aldım. Resmen canlanmıştım. O kadar rahat hissetmiştim ki yüzüme kocaman bir gülümseme oturttum. Sonrada Bruce'a baktım.
" Odana git ve sakın çıkma " dedi kapıyı göstererek ve pencereye yaklaşıp bana sırtını döndü. Kapıya kadar yolcu etseydin bari?
" Sakın çıkma dediğin yer neresi tam olarak? Koridor mu? Karanlık ve boş bir koridor... Yoksa bu binanın bilmediğim başka yerleri de mi var? Ne bileyim havuz, sauna falan? Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Hava alacağımız bir penceremiz bile yok? Koskoca ormanın içindeyiz ama sanırım oksijensizlikten geberip gideceğiz. " dedim ve kaşlarımı çattım. Bruce ise hiçbir tepki vermedi, sadece sustu. Bende hemen ayağa kalkmaya çalıştım. Omzum ve boynum şimdi daha çok sızlıyordu. Fakat daha fazla burada kalamazdım. Yataktan destek alarak doğruldum ve acı içinde gözlerimi sıktım. Bruce'un odasından sıkıntı gelmişti bana, boğuluyor gibi hissetmeye başlamıştım, hemen kaçmak istiyordum. Bu yüzden hızlı bir şekilde kapıya ilerledim. Gerçekten sarışın beni ezmişti... Boynumu düz tutamıyor olmamda cabasıydı.
" Hala senden nefret ediyorum. Buradan kaçmaya da kararlıyım. Bunu da yapacağım. Ama teşekkür ederim Bruce... Beni ne zaman öldüreceksin bilmiyorum ama en azından bugün öldürmediğin için. Ayrıca Elena, beni senden kıskanmayacak kadar güzel. Sanırım bunu ona çok fazla söylemiyorsun çünkü farkında değil. Yoksa benim gibi birini senden kıskandığı için öldürmeye çalışmazdı. " deyip gülümsedim. Sonrada odadan çıktım.
Kendi odama geldiğimde ise derin bir nefes aldım ve nasıl rahatladığımı fark ettim. Kapıyı açıp içeriye girdiğimde Brad hızla kalktı yatağından ve yanıma koştu. Sonrada beni kollarımdan tutarak sarstı.
" Kristen iyi misin! " diye haykırdı panikle. Fakat bu paniği canımı daha çok acıtmıştı.
" Eğer biraz daha beni sarsmaya devam edersen daha net bir sonuç elde edeceksin Brad..." dedim ve gözlerimi devirdim. Brad bunu üzerine hemen bıraktı beni. Bende gidip yavaşça yatağıma oturdum.
" Biraz dayak yedim ama iyiyim. Bu iyi halim yani gerisini sen düşün. Lütfen başka soru sorma. Zamanla neden bu halde olduğumu anlayacaksın çünkü bu ilk olmayacak. Ben asla onlara boyun eğmeyeceğim ve bu hep tekrar edecek. Yani bu odaya ilk kez dayak yiyerek gelişim ama asla son olmayacak... " dedim bakışlarımı boşluğa sabitleyerek... Bu sözlerim üzerine uzunca bir sessizlik oluştu odada. Brad ne kadar öfkeli olduğumun farkındaydı. Bu yüzden bana zıt düşmek istemiyordu. Üzüldüğünün de farkındaydım, hatta belkide korkmuştu. Yüzünde ki çaresizlik aslında her şeyi çok net bir şekilde anlatıyordu...
Aradan saatler geçmişti ve ben ağrılardan uyuyamamıştım. Hareket ettikçe inliyordum ki zaten Brad'de bu iniltiler üzerine uyanmıştı. Hiç söylenmeden o uykulu haliyle benimle ilgilenmeye çalıştı. Saçlarımı topladı, yastığımı düzeltti, ateşimi kontrol etti ve bileklerime masaj yaptı. Kısacası sabaha kadar başımda bekledi... O tüm bunları yaparken ben ise sadece ağlamıştım. Elimden gelen başka hiçbir şey yoktu...
" Brad bence uyu artık.." diye mırıldandım. Ona karşı fazlasıyla mahcup olmuştum.
" Ben uykumu aldım merak etme. Hem sabah oldu. Asıl sen uyu. Geceden beri uykusuzsun. " dedi ve üzerimdeki çarşafı düzeltti.
" Teşekkür ederim. Ama başımı beklemek zorunda değilsin gerçekten..." dedim ve eliyle ağzımı kapattı.
" Kristen çok konuştuğunun farkındasındır umarım? Hadi uyu." diye fısıldadı tekrar ve gülümsedi. Bende elini ağzımdan çekmek için elimi attım ve o sırada aniden açılan kapı ile ikimizde irkildik. Bruce gelmişti... Onun odaya bu ani girişine pekte bir anlam verebilmiş değildim doğrusu. Fakat içeriye girer girmez bakışları hala amaçsızca tuttuğum Brad'in ve benim ellerime kilitlenmişti. Elimi hızlı bir şekilde sersemleyerek çektim ve Brad yanımdan kalktı. Bruce her zamanki sinirli yüz ifadesi ile gelmişti. Bu yüzden pekte şaşırmamıştım. Ne istiyordu yine? Hiç vakit kaybetmeden Brad'e odadan çıkmasını söyledi. Anlaşılan derdi her zamanki gibi benimleydi. Brad hiç bir şey söylemeden odadan çıktı. Bende hafifçe doğruldum.
"Kendine bir hasta bakıcı bulman ne hoş... " dedi ve gelip yatağımın karşısına dikildi.
"Ne istiyorsun Bruce? " diye sordum bıkmış bir şekilde.
" Nasıl olduğunu soracaktım, merak ettim... " dedi. Bu sözleri beni güldürmüştü. Bruce ve beni merak etmesi öyle mi? Hadi canım...
" Daha gerçekçi bir yalan yok mu? Hani en azından inanmak için biraz zorlardım mesela. " dedim sinirle.
" Yalan söylememi gerektirecek kadar güçlü değilsin Kristen. Ne senin, ne de benim sana karşı olan gerçeklerim canımı acıtmaz. " dedi ve tekrar kapıya doğru ilerledi.
" Vay canına yoksa gerçekten beni umursuyor musun? " diye sordum dalga geçer bir ses tonuyla.
" Hayır, seni umursadığım falan yok! Sadece şimdi ölmeni istemiyorum o kadar! Kişileri ve olayları umursamak pek benim tarzım değil Kristen Stay. Beni ilgilendiren şey sadece sonlar..."