-KRİSTEN
Harika bir duşun ardından temiz kıyafetlerimi giymiş, odama çıkmıştım. Bu temizlik hissi o kadar muazzamdı ki sanki yeniden doğmuş gibiydim. Çünkü neredeyse duş almayalı bir ay olacaktı. Adeta pırıl pırıl olmuştum. Su bana çok iyi gelmişti, rahatlamıştım. Daha sonrada Brad ile birlikte yemekhaneye inmiştik ve karnımızı doyurmuştuk. Lakin yemekler o kadar kötüydü ki bu bir hayli zor olmuştu.
" Uyurken, üzerimi değiştirirken ve bir şeylerle uğraşırken beni izlemek kesinlikle yok! Hatta genel olarak bana bakma, ben yokmuşum gibi davran. Varmışım ama yokmuşum gibi. Geceleri horlamanı kesinlikle istemiyorum, kötü espriler ve samimi tavırlardan da uzak durulacak. Kısacası Brad, kendin gibi olmadığın sürece hiç bir sorun yok! " deyip arkama yaslandım. Alaycı bakışlarla bakıyordu yüzüme. Gülmeye başladı.
" Prensesimizin başka bir emri var mı acaba? Mesela su getirip ayaklarınızı yıkayabilirim. Ya da sabah kahvaltınızı yatağınıza getirmeyi denerim, ne dersiniz? Kimse benim hareketlerime karışamaz. Ayrıca uyur gezerim ben ona göre. Bir gece yanına gelirsem korkma... " diye fısıldadı gülerken. Arkamdaki yastığı kavradığım gibi kafasına fırlattım.
" Şunun şurasında iki gün daha işkence çekip öleceğim ama şu hale bak... Ölümüm bile vip acılı! Sayende! Seni bana işkence olarak gönderdiler kesin. Kafayı yemem için falan değil mi? Ah keşke hayal ürünü olsan... Ama senin gibi vasat bir şeyi üretmek o kadar zor ki! Ayrıca kimin hayallerinde sen gibi birisi olabilir ki! " deyip haykırdım ve Brad yastığımı geri fırlattı.
" Odada bir öküzle yaşamak sana yeni şeyler katabilir, değerlendir derim bak. Ot olma yeter ya da saman... Senin için söylüyorum yanlış anlama seni düşündüğüm için... " dedi ve yatağına uzandı.
" Seninle sabaha kadar uğraşırdım ama çok uykum var. Bu yüzden kapa çeneni ve uyuyalım. Tamam mı? " dedim ve arkamı dönüp uzandım. Gözlerimi de sıkıca kapattım ve sakinleşmeye çalıştım. Fakat çok uykum olmasına rağmen, bu yaklaşık bir saat kadar sürmüştü. Bacaklarımı karnıma doğru çekip ellerimi başımın altına koydum. Bir insandım. Brad'den erken uykuya dalacağım kesindi ama olmadı. Çok uykum olmasına rağmen içimden bir ses uyumamam gerektiğini söylüyordu.
Nihayetinde uyumaya karar vermiştim ki, aniden açılan kapıyla gözlerimi kapattım. Bu da neydi şimdi? Kapının gıcırtısı kulaklarıma dolarken içimdeki korkunun da kilidi açılmıştı. Odaya giren kişinin gözlerimiz kapalıyken bizi vahşice öldürüp gideceği düşüncesi beynimi ele geçirirken korkudan çarşafı sıkıyordum. Kim olduğu konusunda hiç bir fikrim yoktu. Arkamı dönüp bakamıyordum. Nefes alışlarım hızlansa da ses çıkarmamak için nefesimi tutmaya çalışıyordum. Bir an kendimi korku filminde gibi hissettim ve arkamı döndüğümde bir canavarla karşılaşacağımı düşündüm. Belki de herkesin odalarında olduklarına dâhil ufak bir kontrol yapıyorlardı. Yüzümün şeklinin değişmesine engel olamasam da uyumuş numarası yapmakta iyi olduğum kesindi ve birden kapıya doğru ayak sesleri duydum ve kapı usulca kapandı. O an gözlerimi açıp derin bir nefes aldıktan sonra hemen çarşaftan kurtulup sol tarafıma yani kapının olduğu yöne döndüm. Ve çığlık atmama gerek kalmadan sarışınla göz göze geldim. Hayatımda yaşadığım en ürkütücü anlardan birisiydi. Karanlıkta parlayan tek şey gözleriydi ve sarışın hızla üzerime doğru gelip hemen ağzımı kapattı ve "Uyanık olduğunu tahmin etmiştim" diye kulağıma fısıldadı. Kalp atışlarım hızlanmıştı ve beni yataktan kaldırdı. Sürükleyerek beni kapıya götürdüğünde yalvaran bakışlarla Brad'e baktım ama uyuyordu... Ağzımı kapatmıştı ve çığlık atamıyordum. Öylesine güçlüydü ki ona karşı koymak neredeyse imkânsızdı.
Odadan çıktığımızda koluma girdi ve beni itekleyerek uzun koridorda ilerletti. Elini ağzımdan çektiğinde derin bir nefes alarak konuştum.
" Ne yapacaksınız bana? " diye sordum. Kötü şeyler olacağı kesindi, işkencenin ne önemi vardı ki?
" Kes sesini! " dedi sessizce. Anlaşılan kimsenin duymasını istemiyordu. Oldukça sinirli görünüyordu ve canımı yakıyordu. Her taraf çok karanlıktı ve korkuyordum. Siyah kapılı bir odanın önüne geldik. İlk önce etrafı kolaçan etti. Daha sonrada kapıyı açıp beni içeriye itekledi. Işık netliği etrafı görebileceğim kadardı. Korku dolu gözlerle ona bakıyordum. Sonra kapıyı kapattı. O an onunla baş başa kalmanın verdiği tedirginlikle irkildim. İkimizin arasında saç başa bir kavga çıkmayacağı kesindi. Benim ona gücümün yetmesi zaten imkansızdı. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bağırsam kim kurtaracaktı beni? Melezler mi? Asla! İyi de neden sadece ben vardım? Benimle derdi neydi?
" Beni buraya neden getirdin? " diye sorduğumda sesim titriyordu.
" Sınırlarını hatırlatmak için getirdim. Bruce'a kafa tutan cesaretin beni bitirdi çünkü. Hayranlıkla izledim seni! " diye sinirle çıkıştı. Ne demek istediğini anlamıyordum.
" Ne saçmalıyorsun? " dedim merakla. Sonra elini boynuma getirdi.
" Buraya mı ha! " diye bağırdı göstererek. Sanırım Bruce'un beni öldürmek için dokunduğu yerden bahsediyordu...
" Delirmişsin sen! " dedim korkarak ve elimle boynumu kapattım. Bu da neydi şimdi? Bir kıskançlık krizi falan mı?
" Seni öldüreceğim! " diye bağırdı birden. Hemen ayağa kalktım ve geriye doğru yürüdüm.
" O benden başka kimseye dokunamaz " dedi öfke dolu sesiyle. Adeta gözü dönmüş gibiydi. Ne yani Bruce' tan beni kıskandığı için miydi bu eziyet? Şoka girmiştim... Bruce beni öldürmeye çalıştı, neyin kıskançlığı bu?
" Şuan benimle dalga geçiyorsun öyle değil mi? Çünkü Bruce beni öldürmeye çalıştı öpmeye değil! Şaka mı bu? Bu kafadan istiyorum, gerçekten! Ne kullanıyorsun? " diye sordum şaşkınlıkla.
" Orada seni öldürebilirdi, ama yapmadı! " diye bağırdı. Neden, Bruce o kadar acımasız birisi mi? Bruce acımasız mı bilmem ama bu sarışının şizofren olduğu kesindi... Bir an bunu ona da söylemek istedim fakat şuan bu kadar cesaretim yoktu. Bruce'un yarım bıraktığı işi tamamlayabilirdi.
" Bu neyi gösterir ki? " diye sordum merakla.
" Onu etkiledin " dedi birden. Bunun üzerine ağzım kahkaha ile doldu ve zor tuttum kendimi. Çünkü bu çok saçmaydı! Onu nasıl etkilemiş olabilirdim ki? İğrenç kokum ve kirli görüntümle mi? Bu gerçekten komikti. Sanırım Elena erkeklerden hiç anlamıyordu ya da Bruce'a asla güvenmiyordu. Yüzündeki öfke adeta benim iliklerime işliyormuş gibiydi.
" Ben Bruce'u çok iyi tanırım. O boğazına yapıştığı hiç kimseyi sağ bırakmaz! Seni öldüremedi, bir şey bunu engelledi! Ama beni engelleyecek hiç bir şey yok! " dedi kendinden emin bir şekilde. Bunun farkındaydım, beni çok rahat öldürebilirdi...
" Delirdin mi sen? " diye bağırdım korkuyla. Sonra elindeki kemere benzeyen ama öyle olmayan şeyle bana yaklaştı ve bir anda sertçe boynuma vurdu. Bu bende öyle inanılmaz bir acı yaratmıştı ki, sesimin tüm binada yankılandığına yemin edebilirdim. Üstelik boynumdan kan akması da cabasıydı. Çığlık atarken soluğumun kesilmesiyle ölüme bir adım yaklaşmıştım. Sanki ruhuma vurmuştu o kemeri... Ağlıyordum ve titriyordum. Sesim soluğum kesilmişti. Kan kokusu onu daha da etkiliyordu sanki. Bundan zevk alıyordu. Gözyaşlarıma engel olamazken bir çocuk kadar güçsüz olduğumun farkındaydım. Oysa tüm diriliği ile İkinci bir darbeyi daha vurdu... Bu kez omzuma isabet etmişti. Yaşadığım acıyla ağzımı sonuna kadar açmıştım. Bu işkenceye daha fazla dayanamazdım. O çok güçlüydü... Hıçkırıyordum ve adeta öfkeden kızarmıştım. Elimi kanlı omzuma attım ve omzumun sızlamasıyla irkilip çığlık attım. Konuşamaz haldeydim. O sırada yataklarında olan herkesin ayaklandığına emindim. Bu bana yaptığı resmen zorbalıktı, ölüme teşebbüstü... Kalbim delicesine çarpıyordu, birazdan yerinden çıkacaktı... Ona karşı koyamamak beni çıldırtıyordu ve tam 3.darbe için hazırlanırken sağ tarafa eğildim ve dişlerimi sıktım. Fakat 3. darbe planı başarılı olamamıştı çünkü odanın kapısı bir anda açıldı ve içeriye Bruce girdi... Acı içinde kendimi yere attım ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Adeta acımı haykırıyordum. Bütün öfkem, kinim, nefretim, boğazımda birleşmişti sanki... Ses tellerim kopacakmışcasına çığlık atmaya başladım... Yinede Bruce'un Elena'ya seslenişi beni bastırmıştı...
" Hemen dışarı çık! " diye bağırdı. Bu oldukça sert olmuştu. Elena neye uğradığını şaşırmış bir vaziyette elinde ki şeyi yere fırlattı ve panik olmuş bir şekilde odadan çıktı. Bense kanlar içindeydim ve ayağa kalkmaya çalıştım. Bunu pek başarabildiğim söylenemezdi. Bruce yanıma geldi ve eğilip kanlı omzuma baktı. Yüzünün şekli değişmişti. Göz göze geldiğimizde minik bir köpek yavrusu bakışı vardı yüzümde hissedebiliyordum. Bir müddet anlamsızca bakışmıştık. Fakat daha sonra acılar içinde aniden ona sarıldım... Ellerimi boynunun arkasında birleştirdim ve kafamı göğsüne gömdüm... Bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama çok korkuyordum. Oysa oda sabah beni öldürmeye kalkmıştı. Hatta şuanda onun yüzünden bu haldeydim... Gerçekten denize düşen yılana mı sarılırdı? Bir kaç dakika öylece ağladım, şaşkındı farkındaydım. Daha sıkı sarılmıştım ona. Daha sonra beni yavaşça kucağına aldı ve odadan çıktık. Ben resmen başımı göğsüne gömmüştüm ve güvende olmanın hissini yaşıyordum. Bu duyguyu neden Bruce'un kollarında yaşıyordum bilmiyordum ama iyi geliyordu. Sarışın şok geçirmiş bir şekilde bize bakarken bütün melezler odalarının önündeydi. Hepsi korku ile bize bakıyor ve fısıldaşıyordu. Bense Bruce'un kucağında ona sarılmış ağlıyordum. Ellerimle kanayan yerlerimi kapatıyor ölüm ihtimalimi en aza indirmeye çalışıyordum. Çünkü kanla beslenen bir vampirin kollarındaydım. Uzun koridorda çıt ses çıkmadan ilerlerken beni odasının önüne getirdi ve yavaşça demir kapıyı araladı. Ayağıyla da iterek kapıyı tamamen açtı ve beni içeriye soktu. Etrafa göz gezdirmek için başımı hafifçe doğrulttum fakat eşyaları çift görmeye başlayınca başımın döndüğünü hissettim. Beni büyük bir yatağa doğru yaklaştırdı ve kucağından indirirken birden ellerim boynundan kaydı ve gözlerim kapandı...