Mirza son günlerde o kadar zor günler geçirmişti ki, yüz yüze muhabbetini çok özlediği askerlik görevini yapan kardeşinin yanına gitti.
Sivastaki askerlik şubesine gelip izin alarak kardeşiyle görüşmek istedi. Verilen iznin ardından onu görmeden önünden geçen kardeşine seslenerek
-Selâmün aleyküm Mehmedim.
Mehmet duyduğu sesle şaşırıp bi anda arkasını dönerek
-Aaa abi ve aleyküm selam... diyerek sevinçle koşarak abisine sarıldı...
-Hoşgeldin abimm.
Mirza da kardeşinin hâline tebessüm ederek, oturacakları masaya doğru hem yürüdüler hem konuştular...
-Hoşbulduk aslanım. Nasılsın? Nasıl gidiyor askerlik?
-Çok şükür abi iyiyim. Askerlikte çok şükür iyi gidiyor.
-Sivas soğuk memlekettir,sen İzmir erkeğisin alışabildin mi?
-Soğuğa da alışmaya çalışıyorum abi. Biraz zor oluyor yalnız...
deyip kafasını kaşıyınca,
-Alışırsın aslanım Allah'ın izniyle. Havası sert insanı mert diye boşuna dememişler.
-Haklısın abim gerçekten de öyle. Bu arada hâyırdır abim seni hangi rüzgar attı buraya?
demesiyle Mirza kalkmış numarası yaparak
-İstemiyorsan gidebilirim... dedi...
Mehmet telaşla hemen elinden tutarak
-Yok be abi o nasıl laf. Daha dün konuştuk iyiydiniz bi anda görünce şaşırdım. Annem babam kızlar iyiler demi? diye sordu ...
-Hepsi çok şükür iyiler aslanım telaşlanma. Seni çok özledik kardeşim. Gideyim göreyim dedim geldim. Komutanın da izin verdi sağolsun görüşmemize. Fena mı ettim.
-Estağfurullah abim tam tersine çok iyi ettin. Ne kadar telefon da görüşüyor da olsak çok özlemiştim seni bizimkileri. Kanlı canlı karşında görmek gibisi var mı?
-Yoktur elbet aslanım. Sesini duyuyoruz sağlığının iyi olduğunu biliyoruz ya ona da şükür.
-Çok şükür...
deyip düşünceli sesi ve bakışıyla "Abim?" dedi Mehmet...
-Efendim aslanım
-Neyin var?
-Neyim mi var?
-Abimi tanıyorum abi. Gözlerin beni görünce ışık saçarak bakardı. Şimdi sadece bakıyorsun. Ne oldu abi?
-Aslanım ben buraya seni görmek için geldim. Sen beni sorguya çekiyorsun. Asıl sen anlat neler yapıyorsun nasıl gidiyor?
-Şimdi daha iyi anladım sende bi şey var. Hem konuyu değiştirmeye çalışıyorsun hem de cevabını aldığın soruyu yine soruyorsun. Yine de cevaplayayım senin yaptığın askerliğin aynısını yapıyorum abi yalnız sizler Hakkâri'de kelle koltukta askerlik yaparken biz Sivas'ta rahat bi askerlik yapıyoruz çok şükür.
-Çok şükür. Beni bu kadar iyi tanımak zorunda mıydın? dedi Mirza tatlı kızgınlıkla...
-Sen beni kurtarmasaydın ya ben ne halde olurdum. Sen bana abilik yaptın babalık yaptın bırakta abimi tanımış olayım birazcık. dedi Mehmet'te minnetle bakarak...
Mehmet böyle söyleyince bi anda onu ilk gördüğü zamanı hatırladı Mirza...
Daha 10 yaşında var ya da yoktu. Üstü başı yırtık kirli berbat bi haldeydi.
Başka bir çocuk eline bıçağı almış onu öldürmeye gidiyordu. Çocuğun elinden bıçağı zor zar alıp atmıştı. Bıçağı çeken çocuk korkup kaçınca Mehmet ayağına sarılmıştı Allah razı olsun diyerek.
Ellerinden tutup onu ayağa kaldırarak sordu
-Neden bıçak çekti sana o çocuk? Neden öldürmek istedi seni?
Mehmet elindeki küçük bir poşeti göstererek
-Bunun için abi... dedi...
-Ne var bu poşette? diye sorunca
-Uyuşturucu var abi. Okula giden çocuklara size şeker vereyim diye bunlardan vericekti. Patron böyle istedi. O yüzden çok kıyak giyinikti. Çocuklar onun niyetini anlamasınlar diye.
-Peki sana niçin bıçak çekti?
-Bu çok pislik bi şey abi. Oradaki çocukların hiç bi günahı yokken bu pisliğe neden bulaşsınlar. Bulaşmasınlar diye elinden alıp kaçırdım. Durumu patrona söylemiş. Oda icabına bak malı getir demiş.
-İyi de sen de çocuksun oda çocuk. Uyuşturucu bıçak öldürmek ne demek?
-Abicim sokaktaki bebeler evdeki bebelerden çabuk büyür. Sizlerin ellerinize askerden önce silah verilmezken bizler bu yaşta silah bıçak kullanmayı öğrendik. Sokakta hayatta kalabilmek için...
Mehmet'in kolunu sarsmasıyla kendine gelen Mirza
-Buyur abicim... deyip kardeşinin gözlerinin içine baktı
-Hâyırdır abi daldın gittin. Sesleniyorum duymuyorsun sonunda kolunu sarsmak zorunda kaldım.
-Seni düşünüyordum aslanım. İlk karşılaşmamızı. Ne çabuk geçti zaman. 10 yaşındaki çocuk nerde 21 yaşındaki asker nerde. Yaşlanıyorum herhalde?
Mehmet gülerek
-Aman abi dur ne yaşlanması daha seni evlendireceğiz yiğenlerimi göreceğim. Bak 30'una ramak kaldı evlen artık yani. Yoksa anneme senden önce torunu ben vereceğim bu gidişle.
demesiyle kardeşinin Mirza derin bir nefes alıp vererek
-Sen de başlama Mehmedim. Annem zaten başımın etini yiyor. Bi nefes almaya geldim kardeşimin yanına, sen de başlama... dedi sıkılarak...
Mehmet abisini bir nebze gülümsetebilmek için
-Konu anlaşılmış oldu. Gel abim gel sen hep darlandığında gel... dedi tebessüm ederek...
-Oldu paşam burası ana ocağı değil asker ocağı... deyince Mirza da tebessüm ederek
-Abi dök içini rahatla... Hadi... dedi Mehmet düşünceli şekilde abisine bakarak...
Mirza sıkkınlıkla derin bir nefes alıp
-Af aslanım aff. Annem bu sefer çok ağır yerden vurdu Seni evlendirmeden bu dünyadan göçersem sütümü sana helâl etmem dedi.
-Bu sefer annem ağır vurmuş. Kolay kolay annem böyle konuşmazdı ne oldu?
Mirza dertli şekilde başladı kardeşine başından geçenleri anlatmaya...
-Neler olmadı ki aslanım. Geçen hafta aralıklarla üç kız ile görüşme yaptık. Tâbi annemin ısrarıyla...
Birisinde daha içeri girdiğimiz gibi bizi farketmedi herhalde annesini sıkıştırıyor.
"Babama söyle kaç para maaş aldığını da sorsun"
Annesi bizi fark ettirmek istercesine
"Kızım geldiler" dedi. Kız hiç bozuntuya vermiyor. Hâlâ annesine "söyle" diyor.
İkinci gittiğimiz kız içeri buyur etti sağolsun. Buyur etmez olaydı. Hoş beş selamdan sonra başladı isteklerini sıralamaya
"Tam eşyalı,lük,satın alınmış bir ev, araba, kayınvalide ve kayınpeder yanı olmaz, annem ve babam bizim eve gelmiyeceklermiş, bizde bayramdan bayrama müsaitsek gidecekmişiz. Misafiri seven bi insan değilmiş"
Neyse ya sabır dedim annemin söylediği üçüncü kıza gittik. Makyaj yapmamış yüzünde bütün renkleri denemiş. Üstünde varla yok arası bir kıyafet. Elinde düşmek bilmeyen bir telefon. Kızın bana sorduğu ilk soru "Benim belli kriterlerim var bunları karşılayacak mısınız? "
-Elhamdülillah elim ekmek tutuyor, makul şeylerse karşılaya bilirim. dedim. Başladı anlatmaya
"Alış-verişi çok severmiş sık sık alış-verişe çıkacakmışız. Kendisi modaya çok düşkünmüş.
Yemek yapmayı sevmezmiş haftada en az üç gün dışarı da yemek yiyecekmişiz.
Eve bir yatılı hizmetçi alacakmışız. O yüzden en az iki katlı bir evimiz olsun istiyormuş"
Mehmet duyduklarıyla şaşırarak
-Abi dur yeter devam etme. Bu arada bana niye söylemedin?
-Neyi aslanım?
-Maliye bakanı olduğunu niye söylemedin. deyince gülerek Mehmet...
-Sen gül gül. Ben orada annemden laflar yiyeyim sen burda gül. Kalk askerliği ben yapacağım sende benim yerime geç. dedi Mirza da...
Mehmet iki elini kaldırarak
-Yok abi kalsın. Annemi karşıma almaktansa değil on ay, yüz ay askerlik yapmaya razıyım.
- Yaa aslanım işte böyle. Anneme ben böyle yuva kurmak istemiyorum, ben dünyalık sevdası için değil, ahiretlik sevda için evlenmek istiyorum deyince
"Yok artık öyle kızlar oğul yok. Devir değişti. Paran varsa malın mülkün varsa çevren varsa huzurun var. Ahireti düşünen kız kalmadı. Armudun sapı üzümün çöpü demeyi bırakta evlen artık. Yaşın geçiyor. Kızların üçüde gelsin o çok yakışıklıymış diye haber gönderdiler.
Ne diyeceğim onlara oğlum ahiretlik elektrik alamamış mı diyeyim?
Ey oğul ben bu dünyadan seni evlendirmeden göçersem sütümü sana helâl etmem" dedi.
Mehmet yüzünü ekşiterek
-Sivas'ın soğuğu bile bu konuşmadaki havaya göre İzmir sıcağı gibidir abi... deyince
Mirza da düşünceli ses tonuyla
-İşte böyle kardeşim. Gerçekten çok mu şey istiyorum? Benim gönlüm ahiretlik sevdadan yana ama bunu kimseye anlatamıyorum... dedi...

*******
Sukeynâ eşyalarını hazırlarken Yağmur da eşine ve kızlara haber verdi. Aradan 1 saat geçmeden geldiler. Kızlar çocuk odasına geçip selamlaşmanın ardından
-Yapabileceğimiz bir şey var mı canım? diye sordular.
-Şu anda yanımda olmanız bana en büyük destek Allah razı olsun sizlerden, hâyır dualarınızı eksik eylemeyin olur mu? dedi gözleri dolarak
-Senden de Allah razı olsun canım.
-Hiç etmez olur muyuz canım. Dualarımız sizlerle.
-İstersen yanında gelebilirim canım.
-Gerek yok canım Allah razı olsun. Zaten zor bir araya geliyoruz. Siz benim yüzümden programınızı bozmayın. dedi Sukeynâ da...
Kızlar içeride konuşurken Yakup da eşine
-Evimin neşesi bacım nasıl? diye sordu...
-Toparlanmaya çalışıyor canım. Nasıl olsun.
-Allah yardımcıları olsun. Yusuf ve Yiğit nerde?
-Sukeynâ ağlayınca kötü oldular. Anne Sukeynâ teyzemiz ağlamasın olur mu diyorlardı. Kafaları dağılsın diye bende komşunun çocukları ile parka gönderdim.
-İyi yapmışsın canım.
Eşyalarını alarak odadan çıktığında Sukeynâ, Yakuba dönerek
-Yakup abim beni havaalanına bırakır mısın? Biletimi alayım.
-Ben aldım bacım. Buyur... diyerek bileti uzattı...
Sukeynâ mahçupça
-Ama abi ne zahmet ettin. Ücr...
-Ücreti mücreti yok. Sakın para vermeye de çalışma... dedi Yakup da itiraz kâbul etmeyecek ses tonuyla...
-Allah razı olsun abi. Hakkını helal et.
-Helal olsun bacım ne demek...
Yakubun bileti almasına karşı mahçuplaşan Sukeynâ ne yaptıysa Yağmur'a da parayı kâbul ettiremedi... Yağmur da eşi gibi
-Sen bizim bacımızsın kabul edemeyiz... dedi...
Uçağın kalkışı akşam ezanından sonra olduğu için ikindi namazlarını kılarak işlemler zaman alacağından çıktılar yola...
*******
Kardeşiyle uzun bir muhabbetten sonra uçak saatinin geldiğini fark eden Mirza
-Bana müsade aslanım. Yolcu yolunda gerek... diyerek kardeşinin omzunu sıvazlayarak ayaklandı...
-Kalsaydın abim 2-3 gün. Kafanı dağıtırdın. Dinlenirdin.
-Yok aslanım. Daha annem ile babamın benim buraya geldiğimden haberleri bile yok. Şimdi Mehmetin yanına gidiyorum diyeceğim. Biliyorsun pimpirikliler. Ne oldu Mehmete bi şey mi oldu oğluma? vuruldu mu? yaralandı mı? Beni soru yağmuruna tutacaklar. O yüzden söyleyemedim. Sadece patronun haberi var. O da yarın burda ol dedi. Anlayacağın izin yok aslanım.
-İyi yapmışsın abim söylememekle şimdi akılları bende kalırdı. İzin olmamasına üzüldüm ama seni gördüğüme çok sevindim abim. İyi ki geldin. Allah razı olsun.
-Âmin aslanım cümlemizden. Dün bir baktım ki patronun odasındayım izin istemek için, bir baktım ki uçaktayım bir baktım ki yanındayım.
-Askerden önce hep böyle değil miydik abi? Ne zaman çok kötü olsak ayaklarımız bizi birbirimizle buluştururdu. Bir bakmışım ki yanındayım. Bir bakmışsın ki yanımdasın. İyi ki kardeş olmuşuz be abi.
-Bizi buluşturan Allah'a hamd olsun can kardeşim... deyip birbirlerine sarılıp omuz omuza vererek, askeriyenin çıkışına geldiler...

Mirza kardeşini karşısına alıp gözlerine gururla bakarak
- Can kardeşim... Aslanım... Allah'a emanet olun. Rabbim sizleri tüm kötülüklerden korusun... dedi
- Âmin abim âminnn... Bizimkilere patronuna çok selam söyle. Varınca da muhakkak ara.
- Ve aleyküm selam aslanım. Allah'ın izniyle varınca ararım. Haydi Allahaısmarladık.
- Güle güle abim. Allah yolunu açık etsin... deyip sarılarak ayrıldılar...
Mirza taksiye binip ordan uzaklaşırken Mehmet'in gözü hala yoldaydı.
-Dayan aslanım dayan kaç ay kaldı şurda. Kavuşacağız inşallah... diyerek havaalanına doğru yola çıktı Mirza...
*******
Artık vedalaşma vakti gelmişti Sukeynâ evde vedalaşalım zahmet olmasın size dese de kimseye dinleteme... Kerem'in getirdiği büyük bir arabayla havaalanına gittiler...
Sukeynâ Kerem'e dönerek
-Allah razı olsun enişte... deyince
Kerem memnuniyetsizce bakarak
-Yakup'a nasıl abi diyorsanız bana da abi deyin abicim? dedi tebessümle...
Herkes tebessüm ederken Sukeynâ da abisini kırmayarak
-Allah razı olsun Kerem abi... dedi tebessümle...
Hepsi Sukeynâ'yı biraz olsun gülümsetebilmek için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlardı... Bu seferde Kerem'e takılıyorlardı...
-Hayırdır müstakbel bacanak kıskandın mı kızların bana abi deyişlerini?
-Yok be kardeşim ne bileyim abi denmesi daha güzel geliyor enişteden...
Gülnur nişanlısının elini tutup Yağmur'a dönerek
-Yağmur söyler misin Yakup abime uğraşmasın benim nişanlımla... dedi tebessüm ederek, Kerem de
-İşte benim sevdiceğim nasıl da koruyor nişanlısını... deyip sevdiğinin elini öpünce Gülnur utanarak başını önüne eğdi...
Yakup yalandan öksürüp "bacanakkk" derken
Yağmur da "Utandırmayın bakayım benim bacımı" deyip Gülnur'a göz kırptı...
Bu güzel tabloyu Arzu Demet ve Sude ile beraber tebessüm ederek izleyen Sukeynâ, telefonu çalınca baktı ki İzmir'deki komşusu Elif Hanım...
-Efendim Elif Ablacım
-Şeyyyy güzelim bindin mi uçağa?
-Havaalanındayız ablacım. Akşam ezanından sonra uçak kalkacakmış. Aktarmalı olduğundan dolayı 2-3 saati bulur herhalde gelmem.
-Tamam güzelim. Allah yolunu açık etsin.
-Abla kötü birşey yok demi? Sesin kötü geliyor.
-Yok güzelim ne olsun. Bi arayayım ne yaptı diye sorayım dedim. Hadi Allah'a emanet ol ablam.
-Allah razı olsun ablacım sende... diyemeden telefon kapandı.
Elif Hanım babaannenin durumu kritikleşmiş kızım diyemedi...
Sukeynâ da içine çöken sıkıntıya karşı "İnşallah kötü bir şey yoktur. İnşallah babaannem iyidir. Sen hâyırlara çıkart bu sıkıntımı Rabbim" diyerek içten duâ etti...
Demet Sukeynâ'nın koluna dokunup
-Ne oldu canım kötü bi şey yoktur inşallah
-Yokmuş güzelim ne yaptım diye aramış ama...
-Ama yı düşünme de söyleme de güzelimm sıkma canını...
Sukeynâ başını onaylarcasına sallayıp, akşam ezanı okununca namazlarını havaalanında kıldılar, anons verilince arkadaşlarıyla vedalaşıp onları uğurlayarak işlemler ardından uçağa girdi...
*******
Mirza akşam namazını havaalanında kılıp, kaçırmadığına şükrederek, anonsun verilmesiyle uçağa girdi. Biletine baktığında yerinin cam kenarı ve diğer koltuklara daha kimsenin gelmediğini görerek oturdu. El çantasından kitabını alıp okumaya başladı. Daha sonra yan koltuğuna bir bebekli hanım gelip oturunca nefes alıp verişinden çok yorgun olduğunu düşündü...
Aradan 1-2 dakika geçmeden yanında ki hanımın kısık sesle dediklerini duyunca ister istemez sinirlenip ya Sabır çekip peçeli bir hanımın yanlarına geldiğini gördü...
"Kapat kapat gözünü de kapat önünü de göreme. Pis yobazlar sizi."
Kadının söylediğini Sukeynâ duymayarak selam verip oturunca, kadın karşılık vermeyip, Mirza "ve aleykümselam" diyerek karşılık verdi...
Uçaktan anons yapılınca kemerlerini bağlayıp telefonlarını kapattılar.
Bir müddet sonra yanlarında ki hanımın bebeği ağlamaya başladı. Kadın biberon ile mamasını da yedirdi altına da baktı. Yok bebek susmuyor.
"Sus Demirim sus oğlum. Bak babaya gidiyoruz sus Demirim." diyor ama bebek susmuyor.
Uçakta olanlar homurdanmaya başlayınca Sukeynâ
"Yardım edebilir miyim?" diye sordu çocuğun annesine
"Ben annesiyim susturamıyorum sen nasıl susturacaksın." diye tersledi kadın.
Mirza içinden "Ya Sabır Mevlam... Hanım insaniyet namına bi şey söyledi niye ters cevap veriyorsun" dedi kadına...
Yolcular onlara bakarken, Sukeynâ ise kadını ikna etmeye çalışıyordu...
"Bakıcılık yapıyorum o yüzden yardımcı olmak isterim" dese de, kadın yine tersleyerek
"İyi madem al bakalım sustur bakalım susturabilirsen." deyip verdi...
Sukeynâ bebeği kucağına alıp eliyle sırtını sıvazladı. Kulağına kısık sesle âdeta fısıldayarak
"Allahu Allah" dedi.
Bebek birkaç dakika içinde sustu daha sonra Sukeynâ'nın kucağında uykuya daldı. Kadın gördüklerine şaşırarak
"Ama bu nasıl oldu?" diye sorunca, Sukeynâ'nın cevabıyla âdeta tepesinden aşağı kaynar sular döküldü
"Kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur hanımefendi. Bebeğiniz kötü bir rüya görüp veya başka bir şeyden korkmuş olabilir. Yüce Allah'ın ismini kulağına fısıldayarak elinizi sırtında sıvazlarsanız kendini güvende hissedecektir. Anne kokusunun verdiği güveni başka bir yabancı da o kadar bulamaz."
Kadın sert bir dille
"Alabilir miyim çocuğumu?" deyip bebeği tutunca, Sukeynâ yavaşça kadının kucağına bırakarak
"Tabi buyrun" dedi...
Mirza dahil duyanlar görenler, kadından Sukeynâ'ya karşı bir teşekkür duymayı bekleselerde edilmeyince yaşlı bir hanım
"İnsan bi teşekkür eder hanım. Çocuğun boğazı yırtıldı ağlamaktan senin yapamadığını hanım kızımız yaptı. Anne olmuşsun lakin hanımefendi olamamışsın" dedi.
İnsanlardan da yaşlı hanımın söylediklerine karşın "doğru söylüyor haklı kadın" diye mırıldanmalar duyulunca çocuğun annesi bilinen kadın dil ucuyla
"Teşekkür ederim" dedi. Sukeynâ ise
"Önemli değil bu sabilerin yüzü hep gülsün inşallah" diyerek yavaşça elini bebeğin üzerine sürdü...
Tebessüm ederek Mirza kitabına insanlar da kendi önlerine dönüp sessiz yolculuğun tadını çıkarttılar...