Bölüm – “Kafamın İçi Savaş Alanı”

526 Words
Yİğit’in gözünden Arabada sessizlik vardı. Radyoyu bile açmadım. Camın buğusu hafifçe içeriye yansıyordu ama görüş yeterliydi. Dağ yolunun kıvrımlarında, içimdekiler kadar keskin virajlar vardı. Kafamın içi darmadağındı. Yan koltukta oturan kadına bakmamaya çalışıyordum. Ama zihnim sürekli ona dönüyordu. “Stajyerim.” “Beş yıllık okulu sekiz yılda bitirdi.” Neyin öfkesi vardı içimde bilmiyorum. Yalan söyledi diye mi? Komutanlığıma laf dokundurdu diye mi? Yoksa… O kahrolası gülümsemesini bu kadar özlediğim için mi? Köylü teyzeye karşı ses çıkarmamam gerekiyordu. Plan oydu. Ama o bakışlar… Yüzüne baka baka “çabalıyorum” dedim ya, içimde gurur kırıntısı kalmadı. Ve daha da beteri: Kız… hiç korkmuyor. Ne benden, ne dağdan, ne hayattan. Bu durum beni hem hayran bırakıyor, hem delirtmeye yetiyor. Göz ucuyla baktım. Camdan dışarıyı izliyordu. Yüzü yumuşaktı, gözleri düşünceli. İneği kurtarmış bir veterinerden çok, savaş kazanan bir asker gibiydi. İçimden geçirdim: “Ne ara bu kadar derine girdi bu kadın?” Kaskatı duran hayatımda ilk defa biri… Beni devre dışı bıraktı. Ne planım, ne kuralım işe yaradı. Bir viraj daha… Frene hafif dokundum. “Bu kadın bana ne yapıyor lan?” Bir yandan susuyorum çünkü her cümlem onu merak ettiğimi belli edecek. Bir yandan da delicesine konuşmak istiyorum. Adı Deniz. Ama onun yanında ben bile sığ kalıyorum. Tam gözlerim yola odaklanmışken o konuştu: “Köyde gayet iyiydin stajyerim.” Kısa, ince bir gülümsemeyle söyledi. Hiç pişman değil. Bilerek, isteyerek yaktı beni. Yutkundum. “Sen de fena bir cerrah değilsin… Hatta etkileyici bile diyebiliriz.” Dediğimi duyar duymaz pişman oldum. Ama kelime çıktı bile ağzımdan. Bana döndü. Bakışları yumuşadı. Ama konuşmadı. Sessizlik. Ama bu seferki farklıydı. İçinde bir anlaşma, bir merak, bir şey daha vardı. İlk defa… Sadece görevde değilim. Sanki kalbim de tetikte bekliyor. 3. Kişi anlatımı: Araba apartmanın önünde durduğunda motorun sesi kesildi. Ama içlerindeki gerginlik hâlâ yüksek devirdeydi. Yiğit kontağı kapatıp kapıyı açtı. Deniz de sessizce indi. Kapının önünde yürürlerken, apartmanın girişine varmadan Yiğit bir anda durdu. Sert ve kararlıydı sesi: “Artık gece köylere yalnız gitmeyeceksin.” Deniz adımını durdurmadan söyledi bunu. Tonu sakindi ama içinde alev vardı: “Sen kim oluyorsun da bana bunu söylüyorsun?” Yiğit kaşlarını çattı. “Sana karışmıyorum. Seni koruyorum.” “Ben senin korunmana muhtaç değilim!” “Bu benim işim, mesleğim. Tehlikesi varsa bile bile yapıyorum. Beni engelleyemezsin.” Yiğit gözlerini kıstı. Yavaş ama keskin bir adım attı ona doğru. “O zaman bundan sonra biri seninle gelecek. Ya timden biri, ya da ben.” “Buna da mı sen karar vereceksin?” “Evet.” Deniz artık sinirden ellerini iki yana açtı. “Sen… sen ne hakla?!” “Çünkü o köy sınıra çok yakın.” “Buranın arazisi dümdüz değil. Herkes tanıdık değil.” “Burası senin İzmir’ine benzemez… İzmir güzeli.” Deniz bir an durdu. Bakışları bu sefer şaşkınlıkla karışık bir öfke taşıyordu. “Ne dedin sen?” Yiğit onun yüzüne doğru eğildi, sesi düşüktü ama tonunda kesinlik vardı: “Kulağın gayet iyi duyuyor. Söylememi ikinci kez isteme.” Göz göze geldiler. Hava ağırlaştı. Ama hiçbir şey söylemeden ikisi de kapıyı açıp içeri girdiler. Adımları ayrı ama kalp atışları aynı ritimdeydi. O gece, her biri kendi balkonuna çıkıp birbirlerini görmezden geldiler. Ama düşüncelerinden çıkarmayı başaramadılar.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD