BÖLÜM 7

2510 Words
   JULIA    ''Alo''     ''Kuşum ben geldim. Nerdesin? Nereye geleyim?'' diye sordu canım arkadaşım.    ''Canım havaalanına geldim, seni çıkış kapısında bekliyorum.''     ''Tamam. Hemen geliyorum.'' deyip telefonu kapattı.    Arabadan inmeden Andaç'a baktım. Sessiz sorumu anlamıştı.    ''Sen karşıla arkadaşını ben burda bekliyorum.''    Bize yalnız kalabilmemiz için zaman veriyordu. Anlayışı için ona minnettardım. Onaylayan bir bakış atarak, ona gülümsedim. Rahatlayarak arabadan indim. Çünkü Elif'in ani evliliğime vereceği tepkiden ölesiye korkuyordum ve bu delirmeyi Andaç'ın yanında yaşamayı kesinlikle istemiyordum. Çıkışa doğru hızlı adımlar ile ilerledim. Elif'i görünce ona doğru hemen koştum, sarıldık.    ''Nasılsın?''    Yüzümü ellerinin arasına aldı, yüzümü inceledi. Gülümsedim, Elif'in yanımda olmasından dolayı çok mutluydum. Ona gerçekten çok ihtiyacım vardı.    ''İyiyim canım'' deyince tekrar sarıldı.    Aklıma bir den Andaç gelince hemen geri çekilip ''Şimdi çok zamanımız yok bunları sonra konuşuruz. Yalnız gelmedim.'' dedim.    ''Kemal'le mi geldin? Nerde o?'' dedi neşeyle.    Kemal ve Elif'te benim sayemde çok yakın arkadaş olmuşlardı. O ikisine sahip olduğum için çok şanslıyım.    ''Yok, Kemal değil. Şimdi; sana çok hızlı bir şeyler anlatacağım hemen anla ve kendine gel. Sonrasında uzun uzun anlatırım, konuşuruz olur mu?'' dedim.     Şaşkın şaşkın baktı. Onu Andaç ile tanışmadan önce olabildiğince hazırlayıp, sakinleştirmiş olmalıydım. Endişeli bir şekilde yüzüme baktı, kafasını beni onaylayarak salladı. Bu hemen ona olanları anlatmam için bir işaretti. Konuşarak bile bana vakit kaybettirmek istemedi. Korkarak yüzüne baktım.     ''Ben evleniyorum.'' dedim.    ''NE!!!'' diye bağırıp susturdu beni ve devam etti.     ''SAÇMALAMA JULIA O PİSLİK İLE EVLENEMEZSİN!''    Ben açıklamak için ağzımı bile açamadım.    ''Ona aşık bile değildin. Ne diye hala o pislikle evleneceğini söylüyorsun ki anlayamıyorum delirdin mi sen? Yoksa onunla mı geldin? Deli misin? Onu öldüreceğim!''    Bu soruların hiç biri bana değildi aslında. Elif'im şu an kendini kapatmış söylenerek sinirini dışarı atıyordu. Fakat Andaç'ı daha fazla bekletemezdim. Kolundan yakaladım bir an söylenmeyi bıraktı. Hemen araya girdim.     ''Berk ile evlenmiyorum. Bir başkası ile evleniyorum.''    ''Nasıl?'' önce biraz afallamış olsa da ikinci perdeyi başlatmakta gecikmedi.    ''Kimle? Bir günde nerden buldun? Seviyor musun? Benim bundan nasıl haberim olmaz? Berk'e inat mı evleniyorsun? Canım o salak için hayatını mahvetmeye değmez.'' ve daha bir sürü şey sorup cevap beklemeden konuşmaya devam ediyordu.     Bir yerden sonra takip etmeyi bırakıp bitirmesini bekledim. Bir süre daha bekledikten sonra susmayacağını anlayınca onu tekrar sarstım. Hemen boşluktan yararlanıp konuşmaya başladım.    ''Hey! Sakin ol ve şimdi beni iyi dinle tüm sorularını tane tane en yakın müsait zamanımızda yanıtlayacağım. Şimdi bütün sorularını ve düşüncelerini yut, ben diyene kadar da çıkarma. Evleneceğim adamla beraber geldik ve bizi bekliyor. Daha fazla bekletemeyiz. O yüzden hemen kendini topla her şeyi sonra sana anlatacağım.'' dedim ve cümlemi bitirdim.     Sesimin normalden çok daha yüksek çıktığını cümlemi bitirince Elif'in delirmişim gibi baktığını görünce anladım. Biraz utandım. O benim canımdı ve ona sesimi yükseltmeyi asla istemezdim.     Mezuniyetime kadar kalacağı için iki tane orta boy valiz ile gelmişti, birini aldım.    ''Hadi tanışma zamanı ve ona bayılacaksın. Tabi bunu ona belli etmek istemezsin. Bayılmamaya çalışırken başarılar.'' deyip, gülerek kolundan tutup onu Andaç'ın arabasına doğru götürdüm.     Mutluydum. Dün tanıştığım adamla bugün evlenme kararı almıştım ama korkmuyordum. Berk ile evlenmeyi kabul ettiğim anda bile deli gibi korkmuştum ve anında pişman olmuştum. Sürekli, evlilikten herkesin korkacağını düşünüp kendimi sakinleştirmeye çalışırdım. Ama şimdi anlıyorum ki insan içine sinmeyen bir evlilikten korkardı. Andaç'la olan evliliğim içime siniyordu. Bunun idrak ettiğimde, içime birden panik doldu. Andaç'la dün tanıştım ona nasıl bu kadar çabuk güvendim?     Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. İçimden bir ses ona güven diyor. Şimdi bunları düşünmenin sırası değil kızım kendine gel!!    Açtığımda Andaç'ı sabah ki gibi arabasına yaslanmış bir şekilde görünce sakinleştim. Tüm endişelerim birden uçup gitti. Bu yakışıklılığa nasıl alışacağım! Hiç bir fikrim yok. Her göz göze geldiğimizde bakışları sanki içime akıyor.     Bizi görünce doğrulup, yaklaşmaya başladı. Elif ise donmuş bir şekilde Andaç'a kilitlendi. Bize doğru geldiğini fark edince bana döndü.    ''Evleneceğin adam o değil, değil mi?'' diye gizli bir şey söylüyormuş gibi söylemişti.     ''O''    Birden ufak çaplı bir çığlık ağzından kaçtı. Neyse ki onu öldürecekmiş gibi olan bakışlarımı fark ettiği anda hemen kendini toparladı. Sırıtmaktan çenesi çıkacaktı. Andaç olmasaydı şu halini fotoğraflamak için her şeyimi verebilirdim. Yıllar boyunca onunla dalga geçmek için mükemmel bir koz olabilirdi. Ama tabi ki Andaç olmasaydı bu hali de olmayacağı için ne yazık ki bu mümkün görünmüyordu.     Andaç yanımıza geldiğinde o etkili ses tonuyla ''Merhaba Elif, ben Andaç'' diyerek elini uzattı.     Elif'in dili tutuldu. Haha. Onu ilk kez söyleyecek bir şey bulamazken görüyorum. Güldüm. O da elini uzatıp sıktı.    Elif'ten ses çıkmayınca ''Julia senden çok bahsetti.'' diyerek devam etti.     Elif de aynı anda beni öldürecekmiş gibi olan bakışlarını bana doğrulttu. Sonra benden çekip yüzüne hemen sahte bir sırıtma ekleyerek ''Öyle mi? Ne mutlu bana, tanıştığımıza çok memnun oldum.'' dedi.     Sonra bana dönerek dişlerini sıkıp yüzündeki gülümsemeyi korumaya çalışarak ''Keşke bana da sizden çok bahsettiğini söyleyebilmiş olsaydım!'' dedi.    Andaç'ın gülümsemesi ile ikimizinde ağzının suyu aktı. Bu adamın gülümsemesi yasaklanmalıydı. Yanağında ki tek gamzesi halka kapatılmalıydı. Biz salak salak ona bakarken o da valizleri elimizden alarak arabaya doğru ilerledi.     ''Biraz ani oldu tabi anlatamaması çok normal. Siz arabaya geçin canım''     CANIM MI? Kulaklarıma inanamadım.     ''E- efendim?'' dedim tam bir salak gibi.    ''Siz arabaya geçin dedim canım.''    CANIM demişti yine. Çok güzeldi. Bir melodi gibi geldi kulağıma...     Andaç arkasını döndüğü anda Elif beni dürtüp gerçek dünyaya döndürdü. Ona döndüğümde bana ses çıkarmadan dudaklarıyla seni öldüreceğim dediğini gördüm. Bu beni hemen kendime getirdi ve arabaya koştum. Bittim ben! Elif de arkamdan gelip arabayla ilk görüşte kısa süreli bir aşk yaşadıktan sonra arka koltuğa oturdu. Sonra hemen Andaç da arabaya binince yine yalnız kalmaktan kurtulmuştum. Ne kadar geç o kadar iyi. Sonuçta sakinleşmesi için zamana ihtiyacım vardı.    ''Ee kızlar nereye gidiyoruz? Sizi eve mi bırakıyım yoksa bir yerlere gidip bir şeyler mi içelim? Hem senin karnın açtır değil mi Elif yoldan geldin?'' diye sordu. Bense Elif'in bana yapacaklarını biraz daha geciktirmek adına her şeyi yapabilirdim.     Hemen ''Hadi gidip bir şeyler yiyip, içelim.'' büyük bir istekle dedim.    Elif ise bana öldürecekmiş gibi bakmaya devam ediyordu. Bir an önce yalnız kalmak istediği çok belliydi. Andaç ise söylediklerimin hoşuna gittiğini belli etmek ister gibi elimi tutup, baş parmağıyla okşadıktan sonra elime minicik bir öpücük kondurdu. Şaşkınlıkla ona baktığımda o muhteşem gamzesini bana armağan etti. O anda nefesimi tuttuğumun farkında bile değildim. Öptüğü yerde tenim karıncalandı. Kıpkırmızı olduğumdan ise kesinlikle emindim.     Emin olduğum başka bir şey daha vardı. Elif gözünü kırpmadan bizi izliyordu. O yüzden hızla kendimi sakinleştirmeye çalıştım.    Hep birlikte sabah kahvaltı için gittiğimiz yere gittik. Biz Andaç'la Türk kahvesi söylerken Elif'te yiyecek bir şeyler söyledi. Havadan sudan geçen konuşmalar yerini bizim evliliğimize bıraktı.     ''Nüfus cüzdanını ver de canım gecikmeden işlemlere başlayalım. Birde varsa vesikalık fotoğraf lazım yoksa da çektirelim bugün.'' dedi Andaç.    Ne kadar güzel bir kelimeydi bu 'canım' bir an için evliliğimin gerçek olmasını her şeyden daha çok istediğimi fark ettim. Sonra hemen saçmaladığımı fark edip kendime geldim. Böyle hayallerin gerçek olamayacağını bilecek kadar çok şey yaşayıp, görmüştüm. Şimdi en önemli şey Can'ı o kadının elinden kurtarmaktı. Buna konsantre olmalıyım!..    Andaç'a cevap vermek için baktığımda, Elif ben bir şey diyemeden konuşmaya başladı.     ''Bu kadar çabuk mu evleneceksiniz!? Ne zaman evleneceksiniz? Buraya gelmiş olmasam haberim bile olmayacak mıydı?''     Üçüncü perdeye nerdeyse Andaç'ın yanında başlamıştı ki bacağında tekmemin tadını alınca sustu. Ben de sakince sorularını yanıtladım.    ''Elif'ciğim zaten bugün sabah evlenme teklifi aldım.''    ''Aslında dün gece teklif etmiştim. Doğum gününün son dakikalarında olması lazım.'' diyerek Andaç araya girdi.     Elif'in gözleri büyüdükçe büyüyor ve Andaç'ta bana hiç yardımcı olmuyordu. Verdiği ek bilgiden dolayı ona ters ters baktım o ise kıs kıs gülüyordu. İyice sinir olup araya hiç girilmemiş gibi konuşmaya devam ettim.     ''Kuşum, Andaç'ın babası ciddi bir kalp hastası ve şu anda Londra da tedavi görüyor. Babası için en yakın zamanda evlenmek istiyoruz. Ve ben hiç sensiz evlenir miyim? Bu soru mu gerçekten?'' dedim ve nüfus cüzdanımla iş başvurularında kullanırım diye yeni çektirdiğim vesikalık fotoğraflarımı çantamdan çıkarıp Andaç'a verdim.    ''Çok geçmiş olsun en yakın zamanda inşallah iyileşir.''    Andaç'la ikimiz aynı anda ''İnşallah'' deyip iç çektik.    Sonra ne yaptığımız fark edip hep birlikte kahkaha attık. Aramızda ki gerginlik sonunda dağılmıştı.     Elif yemeğini yiyip bizde kahvelerimizi içtikten sonra kalktık, Andaç bizi eve bıraktı. Dönüş yolumuz sessiz geçmişti. Sanırım Elif kendini benimle yalnız kalacağı ana hazırlıyordu. Bense neye bulaştığımı düşünüyordum ve arada Andaç'a kaçamak bakışlar atıyordum. Resmen dün tanıştığım adamla bugün nişanlanmıştım. Evin önüne geldiğimizde hepimiz aşağı indik. Andaç bagajdan valizleri indirdi ve yukarı taşıdı. Elif içeri girdi. Sanırım bizi yalnız bırakmaya çalışıyordu.     Andaç valizleri bıraktıktan sonra ''Gelmek ister misin?'' diye nezaketen sordum.     O da başını olumsuz anlamda sallayıp ''Ofise gitmem lazım bugün hiç uğrayamadım. Hem de evlilik işlemlerinin halledilmesi için birilerini görevlendireceğim.''    ''Bu saatte çalışmaya mı gideceksin? Yorgun değil misin? İşe gitmen gerektiğini düşünemedim. Seni bu saate kadar tuttuğum için özür dilerim'' dedim.     Sabahtan beri benimle oradan oraya koşturmuştu. İşe gitmesi gerektiğini hiç düşünememiştim. Bilseydim havaalanından direk eve geçmek isterdim.    Tek gamzesini belirginleştirerek gülümsedi. İçim eridi.     ''Ben çok keyifli bir gün geçirdim. Yormaktan çok enerji topladım sayende. Hem müstakbel eşimi daha yakından tanımak istiyorum. O yüzden özür dileme. Ben halimden memnunum.'' derken yanağımı okşadı.     Bu tatlı sözlerden sonra erimemek elde değildi. Salak gibi sırıtmaktan başka bir şey diyemedim.     ''Yarın erkenden alırım sizi gidip gelinlik, yüzük gibi ihtiyaçlarımızı alırız. Hem de Can'ın ailesi ile konuşuruz. En çabuk nasıl alabiliriz diye araştırmaları için sabah avukatlar ile görüşmüştüm zaten yarına öğreniriz. Bir sürü işimiz ve çok kısa bir zamanımız var.'' dedi.    ''Kabul edeceğimden o kadar emindin yani? Benimle konuşmadan avukatlarına talimatlar verdiğine göre.''    ''Aslında kabul etmeyeceğine emindim. Yine her şey hazır olsun istedim. Hem sen kabul etmesen de Can konusunda sana yardım ederdim.''    Dedikleri ile öylece kalakaldım. Evlenmeseydik de yardım ederdim dedi.     ''Beni KANDIRDIN!! Çaresiz olduğuma inandırdın!!!'' dedim isyan ederek.     Halime güldü, yine!     ''Mecburdum. Söz verdin unutma, vazgeçemezsin!!!''    Sahte bir kızgınlıkla kaşlarımı çatarak ''Vazgeçmem korkma, ben verdiğim sözleri tutarım.'' dedim. Daha çok kızdığımı göstermek istiyordum aslında ama kimi kandırıyordum ki halimden gayet memnundum.    Yanağımı elinin tersi ile okşamaya başladı. Elini sürdüğü yere iğneler batıyordu sanki, yanıyordu. Bana dokunduğun da sanki beynimi kullanmayı unutuyorum.     Elini çekti, birden şefkatli bakışları yerini soğuk iş adamı bakışlarına döndü. Anlaşılan ceo geri dönmüştü.     Henüz hazır değildim bu soğuk bakışlara; her şeyin bittiğini düşündüğüm anda öyle bir şekilde beni çekip almıştı ki içine düştüğüm dipsiz kuyudan minnettarlıkla ona baktım ve yavaşça yanağına küçük bir öpücük kondurdum.     ''Teşekkür ederim.'' diyebildim bir fısıltı şeklinde.     Öptüğüm için şaşırmışa benziyordu. Ben bile şaşırmışken onun şaşırmaması zaten imkansız olurdu. Bir an yanlış bir şey mi yaptım diye korktum.    Gülümsedi. İçim eridi, rahatladım. O gülünce sanki dünya benim oluyordu. Buna alışamayacaktım. Bende gülümsedim. Bir süre sessizce bakıştıktan sonra Elif'in içerde olduğunu hatırlayıp, kendini ilk toparlayan ben oldum.    ''Peki o zaman kolay gelsin, yarın için haberleşiriz.'' dedim.     ''Bugün erken yatın yarın çok yoğun olacak güzelce dinlenin.''    Sonra birden çenemi avuçlarının arasına alarak dudaklarıma minicik bir öpücük kondurup, arkasını dönüp gitti. Arkasından dudaklarımda kalan tadıyla öylece kalakaldım.    Bu benim ilk öpücüğümdü...    Elim dudaklarımda, o kısa öpücüğün dudaklarıma değdiği yere dokundum. Dudakları dudaklarımı yakmıştı. Gözlerimi kapattım.     Daha önce Berk'te bir kaç kere denemişti fakat zaten evleneceğimizi öne sürüp, geçiştirmiştim. Berk'e karşı en ufak bir çekim hissedemediğim için zaman kazanmaya çalışıyordum. Kendi kendime de evli olmadığımız için yakın hissedemediğimi söyleyip duruyordum. Şimdi anlıyorum ki çok yanılmışım. Düşüncelere dalmış, dudaklarıma dokunurken Elif gelmiş. Kolumdan çekiştirerek içeri çekene kadar orda öylece kalmışım.     Düşüncelerden sıyrılıp kendime geldiğimde Elif'in soran gözlerle bana baktığını fark ettim.    ''Efendim''    ''Hadi anlat! Dedim.'' dedi sabırsız bir ses tonuyla.    ''Tamam'' deyip banyoya yöneldim.     ''Julia! Nereye!? Julia dedim!'' diye bağırıyordu Elif'te arkamdan.    ''Tuvalete girmem lazım. Bekle, hemen geliyorum.'' dedim.     Bu onu bir süre daha oyalardı. Gidip elimi yüzümü yıkayıp kendime geldikten sonra daha fazla kaçamayacağımı anlayınca içeri geçtim ve baştan sona her şeyi anlattım. Bir süre sessizce ne diyecek diye bekledim. Çıt çıkarmadı.     Biraz daha bekleyip, sonra dayanamadım.    ''Elif'' deyip dürttüm.    ''Kızım sen delirdin mi? Bu yaşta nasıl bir çocuk evlat edinmekten bahsediyorsun?'' dedi sadece.    Bekledim, biraz daha uzun sürer, diğer olan şeylere de itiraz eder diye ama bu kadardı. O kadar şey anlatmıştım ve sadece evlat edinmek istediğim Can'ım ona tuhaf gelmişti. Oysaki ben her şeyi zaten onun için yapıyordum.    ''Elif bunu neden istediğimi en çok senin anlaman lazım.'' dedim ve ona baktım. Ağzını açtı itiraz edecek gibi bakıyordu. Sonra göz göze gelince bir şey söylemeden kabullenişini yüzünde gördüm ve ona da diyecek lafı kalmamıştı. Bir süre birbirimizin yüzüne baktık. Gerçekten de başka bir şeye karşı çıkmayacak mıydı? Ucuz atlattım mı diye Elif'e baktım ama yüzünden hiç bir şey anlaşılmıyordu. Dayanamayıp sordum.    ''Elif''    ''Hı''    ''Bu kadar mı?''    ''Ne bu kadar mı?''    ''Bana sevmediğim bir adamla evlendiğim için kızmayacak mısın?'' dedim inanamadığımı gösterdiğim bir ses tonuyla.    O sadece güldü.     ''Elif bir şey söylesene!''    ''Canım sen Berk'i de sevmiyordun ama onunla da evlenecektin. Hem Andaç adam gibi adam Berk gibi şerefsiz pisliğin teki değil.''    Kulaklarıma inanamıyordum.     ''Nerden anladın bir günde Andaç' ın adam gibi adam olduğunu? Hem bu gerçek bir evlilik değil biz-'' derin bir nefes alıp sessiz bir itiraf gibi fısıldadım.     ''Biz boşanacağız.''   ''Nerden anlayacağım, sen demedin mi Berk'e kafa attığı gibi yere serdi diye? Tavır ve davranışları da tam bir beyefendi gibi.. Hem sana hayran! Gözünü senden alamıyor.'' derken pis pis sırıtıyordu. ''Sende ona karşı boş değilsin. İlk defa bir erkeğin sana gösterdiği ilgi karşısında kızarıp utandığını görüyorum. Sende ondan hoşlanıyorsun.''    ''Ne alakası var ya?'' diye cırladım hemen. ''Ne saçmalıyorsun sen anlamadın galiba anlaşmalı evleniyoruz. Çocuk olunca ayrılacağız.'' dedim.     ''Evet boşanma konusuna da gelince; kızım sen çocuk nasıl yapılıyor, herhalde bilmiyorsun. Hele bir o iş olsun siz hayatta ayrılamazsınız, benden söylemesi. Birbirinize şimdiden her an yiyecek gibi bakıyorsunuz. Hem sen demedin mi evlilik sürecinde normal bir evlilik gibi sürecek diye. Buradan bile belli! Adam seni istiyor. Siz ayrılmazsınız.''     ''NE!? SAÇMALAMA! YOK ÖYLE BİRŞEY!''     ''He he. O değil de. Adam çok yakışıklı. Onu gördüğüm anda küçük dilimi yuttuğumu zannettim. O nasıl bir şey ÖYLE YA! Kardeşi var mı? Varsa kesinlikle hemen tanışmalıyım. Bu genler ziyan olmamalı.''    Dediklerinden sonra benim burada beynim durmuştu. Hanımefendi hala ne diyor? Yanlış anladı bu kız kesin. Çünkü biz boşanacağız.    ''Şişşt. Kızım sana diyorum ya, yok mu kardeşi?''   ''Var var! Başımın tatlı belası. İki tane kardeşi var, hem de ikizler. Biri Ege. Senin ilgilendiğin alanda olan o. Mimarlık okudu, benimle beraber bu sene Yeditepe'den mezun olacak. Çok tatlı bir çocuktur. Abisi gibi de yakışıklı.'' dedim göz kırptım. ''Diğeri de Ece ama onunla henüz bende tanışamadım.''     ''Bu duyduğum en güzel haberlerden biri olmalı.'' deyip telefonunu çıkarıp, bana döndü.     ''Soyadları neydi?''     Soruyu duyduğumda yeni fark ettiğim şeyle beraber gülümsedim. Bu hayatın bana verdiği tatlı bir tesadüftü..    ''Julia sana diyorum soyadları neydi? Yoksa bilmiyor musun?''    ''Tabi ki biliyorum Elif! Nesim. Soyadları Nesim'' dedim gülümseyerek.    ''A değişikmiş. Acaba ne demek? Hem sen niye sırıtıyorsun?'' derken anlayamamış bir şekilde boş boş sırıtıyordu. Bir yandan da hemen sosyal medyadan adını arattı.     ''Yok bir şey'' dedim.     Zaten ortak arkadaşlarımız olduğu için hemen bulduğu için tamamen Ege'ye odaklanmıştı. Beni unutmuştu bile.    ''Bu mu? Nolur bu olsun. Nolur'' dedi.     Hahaha. Resmen o olsun diye dua ediyordu. Çok komikti.    Başımı salladım.     ''Evet. O.''    ''Yaşasın!'' derken abuk subuk hareketlerle seviniyordu. Sonra hemen dikkatle profilini incelemeye başladı.    ''Şapşal!'' dedim gülerek.     Biraz daha bu halini seyredip ''Ben dün gece hiç uyuyamadım, erken yatacağım. Yarında erken kalkmamız lazım bir sürü işimiz var sende erken yat'' dedim.    Tüm dikkati telefonda olduğu için ''Heey! Sana diyorum.'' diye daha yüksek bir sesle anladığını dair teyit etmek istedim.    ''TAMAAAAM. İyi geceler kuşuuum.''    ''İyi geceler canım.''
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD