BÖLÜM 8

1688 Words
   JULIA    3 Mayıs 2016 Salı, Saat 07:00     Sabah ezanı okunurken ancak uykuya dalabilmiştim. Sabaha kadar düşüncelerin biri gidip biri gelmişti. Birden telefonumun çalışı ile yerimden sıçradım. Telefonu açtığımda gözlerim kapalıydı.    ''Alo''     Aslında hala uyuyordum.     ''Uykucu şirin! Hala kalkmadın mı sen?'' dedi bir adam.    Güzel, güven veren, neşeli bir ses tonu vardı.    ''Sen kimsin?''    ''Nişanlın''    Tam o anda sanki onlarca alarm kulağımın dibinde çalmıştı. Bu kelime beynimde yankılandığı anda yataktan zıplayıp sesimi düzelttim.    ''Günaydın. Iı şey, dün pek uyuyamadım da, ondan. Kusura bakma.''    Güldü, yine bana güldü. Her söylediğime gülmesine sinir oluyorum. Resmen ciddiye almıyor beni. Gıcık olup suratımı astım.    ''Günaydın. Sende haklısın çocukların uykuya daha fazla ihtiyacı oluyor.''    ''NE!? KİMMİŞ ÇOCUK!? NE ÇOCUĞU!?çık çık çık..''    ''Tamam, tamam kızma. Şaka yaptım. Hem sana bir de sürprizim var. Hadi hazırlanın çiftlikte kahvaltı yapacağız. Oradan Can'ın ailesi ile buluşmaya gideriz. Yan çiftlikte çalışıyorlarmış, gider görüşürüz. Öğleden sonra ikide de gelinlik randevun var.''    Vay canına tüm planı yapmıştı. Bizi gerçekten çok yoğun bir gün bekliyordu. Çocukmuş hıh! Sensin Çocuk!    ''Can ile ilgili bir haber mi var yoksa? Neymiş sürprizin?'' dedim ilgilenmiyormuş gibi yaparak.    ''Avukat ile görüştüm, hiç bir sorun yok. O önden gidip tüm belgeleri imzalattıracak. Hatta bizde kahvaltıdan sonra gidip oğlumuzu alabilirmişiz.''     OĞLUMUZ demişti. Sanki içimde bir şeyler aktı. Boğazım düğümlendi.     ''Gerçekten mi?'' dedim bir fısıltıyla.    ''Gerçekten''     Sessizlik başlamıştı. O kadar yoğun duygular içerisindeydim ki sesim çıkmıyordu. Gözlerimden akan yaşlara mani olamıyordum. Andaç'ta sanırım duyduğum şeyi sindirmem için bana zaman tanıyordu.    ''Çok teşekkür ederim.'' dedim tekrar fısıltı ile. Derin bir nefes alıp devam ettim.    ''Bana dünyaları verdin. Beni ne kadar mutlu ettiğini anlayamazsın, çok teşekkür ederim.''    ''Asıl ben teşekkür ederim, sayende bir çocuğun hayatına dokunma fırsatım oldu'' dedi bir nefeste.    Sonra kısa bir sessizlikten sonra ''Şey.. Neyse, hadi yoldayım ben geliyorum. Hazırlanın.'' dedi.    ''Tamam, biz hemen hazırlanıyoruz.'' deyip telefonu kapattım.    Can'ı alabileceğimiz için, heyecandan içim içime sığmıyordu. Hemen koşarak Elif'i dürtükledim. Söylene söylene kalktı.     ''Noluyo kızım ya sabah sabah?''    ''Hadi Elif, hadi kalk! Hazırlan. Andaç bizi almaya geliyor. Çiftlikte kahvaltı yapacağız. Sonrada Can'ın üvey annesi ile görüşmeye gideceğiz. Hadi kalk ya bak hala yatıyor.''    Bacağından çekip uyandırmaya çalışırken birden yere düştü. Eyvaaah! Hemen odama kaçtım. Tam arkamdan yetiştiği sırada odamın kapısını kapatıp kilitledim. Dairem 1 + 1 küçük bir evdi. Elif salonda koltukta yatıyordu. O yüzden onun yere iniş yapmasını sağlamak çok kolay olmuştu. Her ne kadar can tehlikesini henüz atlatamamış olsam da dairem çok küçük olduğu için kolaylıkla kendimi odama atmıştım. Siniri geçene kadar oyalansam yeterdi. İçeriden hala sesini duyuyordum. Söyleniyordu. Neyse ki uyanmıştı. İçeriye doğru bağırdım.     ''Yanlışlıkla oldu affet beni! Heyecandan elim ayağıma dolaştı.''     ''Sabahın köründe bu kadar heyecanlanacağın ne oldu?'' diye bağırdı içeriden.    Sesi sinirli geliyordu.    ''CAN'I BUGÜN ALABİLECEKMİŞİZ'' dedim neşeyle.    ''Ne!? Ne çabuk? İnanmıyorum siz ciddisiniz!'' dedi kapının önüne gelip.    Kapıyı açıp ona sarıldım. O da bana sarıldı. Anlamsızca çığlık atıp, zıpladık. Neyse ki çevremizde delirdiğimizi düşünecek kimse yoktu. Neyse ki acele etmemiz gerektiğini hatırlayıp hemen ayrıldım.    ''Hadi! Çabuk! Hazırlan, Andaç yolda. Bizi almaya geliyor.''     Odama gidip dolabımı açtım. Şimdi Andaç Beye beni ciddiye almamak neymiş gösterecek bir şeyler bulmak lazım. Çocukmuşum gibi sürekli gülüp dalga geçiyor resmen!! Görürsün sen! Kimmiş çocuk!     Aradığım şeyi bulmam uzun sürmedi. Kırmızı eteğimi elime aldığımda pis pis sırıtmaya çoktan başlamıştım bile. Şimdi gör bakalım kimmiş çocuk Andaç efendi!..    Kalçalarımın kıvrımını daha çok ortaya çıkaran, önden derin yırtmaçlı koyu kırmızı kalem eteğimin üzerine de ince askılı beyaz bir büstiyer giydim. Ayakkabı tercihimi her ne kadar topuklulardan yana kullanmak istesem de, bugün çok fazla işimiz ve koşturmamız olacaktı. O yüzden mecburen tercihimi beyaz 'sneaker'larımdan yana kullandım. Gözlerime somon tonlarında çok hafif gölgeli bir far sürdüm ve siyah eyeliner çektim. Dudaklarıma da koyu kırmızı bir ruj sürdüm. Saçlarımı açtım. Yana doğru gelişi güzel attım. Aynada kendimi incelerken sonuçtan memnundum. Bakalım Julia'yı ciddiye almamak ne demekmiş! Pis pis kendi kendime sırıtırken, Elif'in ıslığını duydum.    ''Vay ne güzel olmuşsun sen böyle fıstık.'' diye laf atmaya çalışırken çok komik göründü.     ''Sende çok güzel olmuşsun fıstık.'' diye onu taklit ettim.     ''Hazır mısın?'' diye sordum.    Başıyla onayladı hızlı hızlı ''Ege'de olacak mı?'' dedi sırıtarak.     O kadar şapşik görünüyordu ki gülmeden edemedim.     ''Bilmiyorum.'' derken dudak büktüm.    Sonra birden aklıma Ege'nin Berk'in en yakın arkadaşlarından olduğu geldi ve donup kaldım.     ''Kuzum ne oldu!? Rengin attı birden. İyi misin?''    Cevap bile veremeyecek kadar uyuşmuştum. Beni sarsınca kendime geldim.    ''İki gün önce Berk'in nişanlısı olarak gittiğim o çiftliğe, şimdi Andaç'ın nişanlısı olarak nasıl giderim?'' dedim büyük bir üzüntüyle.     Aceleyle telefonumu bulup, Andaç'ı aradım. Birinci çalıştı açtı.    ''Andaç ben yapamam. Yapamayacağım, çok özür dilerim.'' dedim panik dolu bir sesle. Ardından sert bir fren sesi geldi. ''Andaç iyi misin!? Kaza falan yapmadın değil mi?'' dedim korkuyla.    ''İyiyim, iyiyim. Rahatça konuşmak için arabayı kenara çektim. Ne oldu anlat hadi?''    ''Andaç bu iş yürümez. Be- ben düşünemedim. Şimdi aklıma geldi. Off!''    ''Julia. Julia, canım önce bir sakin ol. Sorun ne? Hadi anlat, bana.''    ''Andaç anlamıyorsun beni. Evlenemeyiz. Ege senin kardeşin. Berk'in en yakın arkadaşlarından biri. Ben senin kardeşinin yüzüne nasıl bakarım? Demez mi bana daha dün Berk'le nişanlıydın diye? Yok olmaz bu iş. Başındayken vazgeçelim!!'' dedim endişeli bir şekilde.    ''Sorun bu muydu? Bende bir şey oldu zannettim. Ben kardeşlerime evleneceğimizi söyledim bile, hiç kimse sana bir şey diyemez, korkma canım. Ben seni seçtikten sonra kimseye laf düşmez!!''    ''Andaç olmaz öyle şey siz bir ailesiniz. Aranızda soruna yol açmak istemem.''    ''Sorun olacak bir şey yok ki! Güven bana Julia. Sorun yok. Hazır mısınız? Neredeyse geldim sayılır. Hazırsanız aşağıya inin hadi.''    ''Biz hazırız ama-''    ''Aması falan yok hadi geldim. Aşağıdayım, bekliyorum.'' dedi ve telefonu kapattı.    Elimde telefon, bir an öylece kalakaldım.    Bana güven dedi. Bu o kadar önemli bir cümleydi ki.. Güvenebilir miydim? Yoksa çoktan güvenmiş miydim? Yıllar sonra ilk kez..     Camdan baktım gerçekten de aşağıda arabayı park ediyordu. Görünce onu mecburen evden çıktık. Elif'te tüm konuşmayı dinlemişti. Her ne kadar benim çenesi düşük arkadaşım olsa da şu an sessiz kalması gerektiğini anlamış, sorgulamadan beni takip ediyordu. Bense ne düşünsem bilmeden Andaç'ın yanına gidiyordum. Onu tekrar göreceğim için, içim pır pır ediyordu diğer taraftan da endişelenmeden edemiyordum. Kendimi sakinleştirmeye çalışırken Kemal'le karşılaştık. Eyvah!    O kadar çok şeyi o kadar hızlı yaşamıştım ki her şeyi Kemal'e anlatmam gerektiği aklımdan uçup gitmişti. Elif öldürmediyse de Kemal kesin beni öldürecekti. O kadar sinirli bakıyordu ki Elif'i öne attım. Onu görünce yüzü biraz da olsa yumuşamıştı.    ''Hoşgeldin Elif.'' deyip Elif'e sarıldıktan sonra bizi baştan aşağı hoşnutsuz bir ifade ile süzdü.    ''Hoşbuldum Kemal.''    ''Hayırdır, nereye böyle sabah sabah kızlar? Ve sen saklanma hiç cadı! Dünden beri kaç kez aradım haberin var mı?''    Kemal bizden bir yaş küçük olmasına rağmen bize abilik yapmaya bayılırdı. Koruyup kollardı. Biz de sınırı aşmadığı sürece kendi aramızda onu idare ederdik.     ''Şey Kemal ben görmemişim aradığını. Dünden beri çok şey oldu. Merak edebileceğin aklımdan tamamen çıkmış. Özür dilerim.'' dedim en masum ses tonumu kullanıp dudağımı sarkıtarak. Kemal bu halime asla dayanamazdı. Hemen yumuşardı.    ''Neyse iyisin anlaşılan. İyi ol da gerisini konuşuruz.''    Tam sakinleştirdim, sorun ortadan kalkmışken; Elif durur mu? Hemen yumurtladı tabi ki!    ''Julia'nın nişanlısı ile çiftlikte kahvaltı edeceğiz. Tutma bizi adam ağaç oldu.''    İşte şimdi bittim! Merdivenlerden inecekti ki Kemal'in sinirle bağıran sesiyle irkilip olduğu yerde kalakaldı.    ''Berk denen o şerefsizden ayrılmadın mı sen?''    ''Bana sakın sesini yükseltme Kemal! Bundan nefret ettiğimi çok iyi biliyorsun.'' dedim sessizce dişlerimi sıkarak. Ellerim otomatik olarak boğazıma gitmişti.    Anne ve babamın vefatından sonra geçen berbat yıllardan sonra böyle birinin bana gergin bir şekilde sesini azıcık bile yükseltmesi bana çok ağır geliyordu. Biri boğazıma yapışıyor gibi hissediyordum.    ''Kemal sakin ol.'' diyerek Elif araya girdi. Bağırılmasından nefret ettiğimi çok iyi bildiği için sorun büyümeden ortalığı sakinleştirmeye çalışıyordu.    ''Yok bu başka biri. Berk değil.'' diye aklınca düzeltmeye ve ortalığı sakinleştirmeye çalışırken daha çok batırmıştı.    ''Ne nişanlısı Julia! Bu da nerden çıktı şimdi? Benim neden haberim yok? Kim bu? İki günde nerden çıktı?'' dediğinde ikimizin de gözlerinden ateş çıkıyordu.    ''Benim'' dedi Andaç sakin bir sesle.     Hepimiz birden ona döndük. Anlaşılan uzun süre bekleyince merak edip, gelmişti. Kimse bir an ne diyeceğini bilemedi. Hemen bir şeyler söylesem iyi olurdu yoksa müstakbel kocam ve en yakın arkadaşlarımdan biri, birbirini bakışları ile öldüreceklerdi. Bina da kalan diğer insanlar tarafından bu saatte bu kadar ses çıkardığımız için linç edilmemizde cabası olacaktı.     Şimdilik sesini yükselttiği için kızmayı başka bir zamana erteleyebilirdim.    ''Şey, Kemal her şey çok ani gelişti. Bizde seninle dün görüşemedik. Elif'te gelince falan o curcunada sana söyleyemedim. Her şeyi sana sonra anlatırım. Olur mu? Andaç iyi birisi ve biz evlenmeye karar verdik.'' diyebildim bir çırpıda.     Neyse ki Kemal benim halimden ne kadar zor bir durumda kaldığımı anladığı için ne kadar sinirli olsa da sakinleşmeye çalışır gibi görünüyordu.    Anlaşılan beni daha fazla zor durumda bırakmamak için Andaç'a tokalaşmak için elini uzattı.    ''Merhaba ben Kemal''     Gözleri bir taraftan da Andaç'ı inceliyordu. Andaç'ta aynı şekilde Kemal'i inceliyordu.    ''Bende Andaç'' dedi ve elini sıktı ama sanki tokalaşmaları gereğinden uzun sürmüştü.     Ellerini tuttum, zorlukla ayırıp ''Andaç, hadi gidelim mi artık?'' diye sordum.     Gözünü Kemal'den ayırmadan ''Gidelim'' dedi.     Ben de dönüp Kemal'e sarıldım.     Tekrar ''Her şeyi anlatacağım. Merak etme, her şey yolunda'' dedim ve merdivenlerden inmeye başladım.     Gereğinden fazla açılan yırtmacım ise şu anda ortamdaki gerginlikte bana hiç yardımı olmuyordu. Oysaki bu çok sevdiğim eteğimi giyerken neler düşünmüştüm.    Andaç üzerime daha yeni bakmıştı. Ve gözlerinde çakan şimşekler olduğuna yemin edebilirdim.    ''Sen böyle mi geleceksin?'' diye bağırdı. Eğer sesini yükseltmeseydi kesinlikle Kemal ile olan gerginlikten sonra alttan alabilirdim ama sesini yükselttiği anda bende film koptu. Ben hiç kimseye boyun eğmem. ASLA!!    Gayet sakin, sessiz ve tehditkar bir ses tonuyla ''Bana sakın bir daha bağırma!'' dedim.     Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, sinirlerine hakim olmaya çalışıyordu anlaşılan.    ''Böyle gelemezsin'' dedi daha alçak tehditkar bir ses tonuyla.    ''Neden?'' ''Benim sevgilim böyle açık giyinemez!''     ''Magazin sayfalarında ki onlarca sevgilin de neden bu kural yoktu?'' dedim.     Tam on ikiden vurmuştum. İnternette onu araştırırken gördüğüm tüm fotoğraflarda yanında ki kadınlar nerdeyse çıplaklardı. Onlara neden bir şey demiyordu?    ''Onlar başka, sen böyle gelemezsin!''    ''Nesi başka? Gelirim!''    ''Sen benim evleneceğim kadınsın! Gelemezsin!''    ''Gelirim''    ''Ge-le-mez-sin''    ''Ge-li-rim.''    İş inada binmişti.     ''Hem nesi varmış ki üzerimdekilerin? Bunlar benim çok severek giydiğim kıyafetlerimden.''    ''Nesi mi varmış? Bir de bunu soruyor musun? Sen çok şey görünüyorsun?''    ''Ne görünüyorum?'' diye sordum.     ''Şey işte zorlama beni!''    ''Zorlarsam ne olur?''    ''Zorlama dedim.''    ''ZORLARSAM NE OLUR!?''    Bu hayatta her kim olursa olsun asla boyun eğmezdim. Eğmedim de. Karşımdakinin benimle inatlaşmaması gerektiğini bilmesi gerekiyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD