Yanayrum 🔥🔥🔥

2384 Words
Nefes’den Karşımda kıvrandıkça tatmin oldum, sürünsün fasulye sırığı. Yalnız eli de çok lezzetli hani, tavır yapmasam bir tabak daha yerdim. Sabah olduğunda annemler hâlâ ortada yoktu, nereye koayboldu bunlar? Bir araya gelince başka bir dünyaya boyut açıyorlar. Akşam yemeğini Atilla halletti, hadi kahvaltı benden olsun dedim, girdim. Ben kendi havamda kahvaltı hazırlarken, dönmemle beni kollarının arasına hapseden bir adet Atilla vardı karşımda. Kollarının arasından çıkmaya çalıştım, izin vermedi. “Bırak ula.” “Bırakmam.” dedi, elim kolum dizim komple tutuldu. Kafa da atacak halde değilim, zira adam bana ahtapot gibi yapıştı. Başı benim boynumda, sıcak nefesi boynumu gıdıkladı. “Nefes... az sakin olsan da konuşsak.” dedi, kulağıma vuran sıcak nefesi ve boğuk çıkan sesiyle. “Bizim konuşacak bir şeyimiz yok.” “Bana uyar, konuşarak değil de koklaşarak da anlaşabiliriz.” derken gözlerime baktı. Atilla’nın gözleri Enfal teyzeninki gibi garip bir rengi vardı. Böyle insanı içine çeken bir yapıya sahip. “Ben... çok kırgınım Atilla.” dedim en sonunda, gözlerim yanmaya başlamıştı. Aşığım ben bu adama ve yakın durmak çok yakıyor beni. Yüzümü ellerinin arasına aldı. “Özür dilerim, seni görmediğim için özür dilerim. Ben o ara çok sıkılmıştım, herkes aynı bakınca, sen de öylesin diye umursamadım. Beni sevdiğini nasıl anlayabilirdim ki?” “Benimle dalga geçmesen de olurdu Atilla.” “Ne dalga geçmesi Nefes? Ben kimseyle dalga geçmem.” “‘Benim o balinayla ne işim olur’ derken dalga geçmiş olmuyorsan haklısın.” Beni bıraktı, biraz kızmış gibi bir hali vardı sanki. Parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. “Bak, neyden bahsettiğin hakkında inan, hiçbir fikrim yok. Takma isimler takarım ama dalga geçmek için değildir. Tıpkı sana ‘hırçın dalgam’ dediğim gibi.” “Hatırlamazsın tabii. Neydi o arkadaşın? Ha, Osman. Onunla konuşuyordun. Duydum sizi, sana ‘Şu kıza dikkat et, baygın bakıyor’ dedi. Sen de ‘Benim o balinayla ne işim olur’ dedin. Sizin evdeki tek misafir kız bendim ve okullar tatildi. Baygın bakan Hayal olmayacağına göre tek seçenek ben kalmıştım.” Tekrar bana yaklaştı. Şu an resmen bir hesaplaşmanın içindeydik. “Bak, olayı hatırlamıyorum ama biz Osman’la asla kız muhabbeti yapmazdık. Yani o yavşakla yapılmazdı, video oyunu oynardık bir araya gelince. Hatta o hâlâ deli gibi oyun oynar. Sana yemin ederim, mevzu asla sen veya başka bir kız olamazdı.” diye açıkladı. Yüzündeki ifade doğruyu söylüyor gibiydi. Yüzümü tekrar ellerinin arasına aldı, gözlerime odaklandı... “Nefes... inan, seni görünce nefesimi kestin. Şu bakışların kalbimi durdurdu sanki. İnan bana, daha önce ben de hiç böyle hissetmedim. O zaman sana bakmadım, yalan yok; benim için Mustafa amcanın kızıydın, evimize gelen misafir. Bir erkek gelen misafirle ne kadar ilgilenir ki? Bak, ben aceleci insanım, duramam. Seviyorsam bitmiştir. Ben seni seviyorum diyebilirim, sen de bana karşı boş değilsen...” dedi. Dayanamadım, öptüm. Ay boş ver aşkın ızdırabını, bana böyle gel. “Ay sizi de boş bırakmaya gelmiyor, hemen birbirinizi yiyorsunuz. Ayrılın, annemler geldi. Bak, bu kıyağımı da unutmayın.” diyen Hayal’in sesiyle ayrıldık. Hayal, Atilla’ya yaklaştı. “Bak, bu kıyağımı unutma. Yoksa kıçından saçmaları topluyor olurduk.” diye güldü. Doğruya doğru, babam çiftesiyle vururdu bu fasulye sırığını. Affetmiş olabilirim ama o benim fasulye sırığım. * * * Hayal’den Akşam iyi laf vurdular birbirlerine, yakındır bunlar bir araya gelir. Sabah mutfaktan gelen sesleri dinledim. Ben dedim ama dökülürler diye. Meğer ne kırgınmış bizim kız, döküldü rahatladı. Abim diye demiyorum, havada kaptı resmen kızı. Yani kaptı dediysem gerçekten kaptı, kız bir öpeyim dedi, içine çekti karınca yiyen gibi. Annemler gelemese bu işin nerede biteceği belli de, geldiler ihtiyar heyeti gibi. Şu karavanlardan asla vazgeçmiyorlar. Asiye teyze ve annem önden girdi ama nasıl girdi... Yüzlerinden belli, babamgil bir halt yemiş, bunları sinir etmiş. Bu sinirle Mustafa amcayı bırak, Asiye teyze abimi kurşuna dizerdi, kışlık patlıcan dizer gibi. Şu ortam istesen olmaz. Babam sürekli anneme sırnaşıyor, Mustafa amca Asiye teyzeye yaklaşmaya çalışıyor ama pek başarılı değil. Quenn Asiye. Abim ve Nefes’i saymıyorum; kaçamak bakışlar, göz kırpmalar... Acıdım gariplere, daha bir dakika sevgili olamadılar. Şu ortamda bir sap benim kaldığımı siz söylemeden ben söyleyeyim. Evet, bir sap benim. Beni güzel bir aşkın bulacağını bilmediğim için azıcık iç geçirmiş olabilirim. Neyse, bul beni aşk böceğim, bak ben bekliyorum. * * * Alaz’dan “Ben gidiyorum.” dedim, annem karşımdaydı ama enseme gelen tokatla babamın da arkada olduğunu anladım. “Nereye lan? Yaz geldi, gene yaz başı danası gibi başladın gidiyorum demeye.” “Ya baba, dedemin yanına gideceğim.” “Zaten burada durduğunuz yok ki anasını satayım. Lan yeter, yeter! Şu şirketin başına bütün iş bana kalıyor, bak delireceğim. Karımla vakit geçiremiyorum lan sizin yüzünüzden. Boşuna mı yaptık sizi?” “Doğama aykırı babacığım. Hem ablamlar benden büyük, onlar gitsin.” Bu adamın işleri de hiç bitmiyor zaten, annemle sürekli dip dibe, hâlâ vakit geçiremiyorum diyor. “Lan git, tam zamanlı mı çalış diyoruz? Ucundan kıyısından işin işleyişine bak, biraz aşina ol.” dedi, elini enseme attı. “Hamza, bırak çocuğu gitsin.” “Toprak kokulum, bak biz şimdi Mardin’e gideceğiz, hastane açılışı var. Kızlar desen biri ekstra eğitim alma peşine düştü, biri savcı oldu olalı görebilene aşk olsun neredeyse savcılıkta sabahlayacak Bütün yük ablamlarda. Buse ve Naze olmasa tek kalacak. Onların çocuklar da kaçmış, bu hergele de onların peşinden.” “Bak baba, kendi ağzınla dedin, onlar da kaçmış diye.” Azıcık sinirlendi sanırsam. Ellerini fazla hissettim. “Şirket kimin koçum? De bakalım babana.” “Bizim baba.” dedim, sesim içime kaçmıştı. Normalde evet, şirkete gitsem iyi olacak, bazı şeyleri yerinde öğrenmek gerek. Buna en iyi örnek her zaman annem ve babaannem oldu; onlar gösterildi. İşe girişip sonra diplomasını alanlardan onlar. “Kiminmiş, duymadım?” Babam memnun olmamış gibi sorunca, canım anam girdi devreye. “Hamza, bırak çocuğu. Alaz kısa bir tatil yapsın, zamanı gelince geçer işin başına, merak etme.” dedi, yanına yaklaştı, kulağına bir şey dedi. Az çok tahmin ettik yani, babamın gözler yeni döşenmiş beyaz LED far misali parladı. Ahh baba, sen de az değilsin ha. Ben kim miyim? Annemle babamın hikayesini, hatta dedem Alaz’ın hikayesini bilenler tanır beni. Tanımayanlar da burada tanır artık. Bana dedemin adını koymuşlar. Her fırsatta dillerinden dökülen o cümle: “Dedesi kılıklı.” Zamanında hep kendi bildiğini okumuş. Amacım, izinden gitmek. Dedemi hiç tanıma fırsatım olmadı. Annem bana hamileyken vefat etmiş; babaannemin aşkına dayanamayıp... Güzel sevmiş dedem, öyle anlatıyorlar. Babam da annemi sevdi, hâlâ seviyor, şahidiz, az önce de şahit olduk. Bir gün ben de dedem ve babam gibi bulurum herhalde kalbimin sahibini. Babamı, annem sadece iki kelimesiyle ikna edince bana da anında kaçmak düştü. Dedemlerin yanına Rize’ye ışınlanmayı bulmuş olsalar en az bu kadar hızlı olurdu. Dedemlerin yanına gidince, Atmaca amcamın kızı Nazlı da buradaydı. Babaannesinin yanına kaçmış kaçak, hiç haber vermiyor. “Sen nereden çıktın be?” “Sana ne kızım? Dedemle anneannemin yanına gelirken sana soracak değilim.” diye yine kavgaya başladık. Dedem, Atmaca amcamın annesiyle sonradan evlenince, annem “Simal anne” demiş (bırakma beni okur, aslını biliyor, uzatmayalım burada), biz de anneanne diyoruz. Ben bu kızla anlaşamıyorum. Sürekli burnumun dibinde bitiyor. İki seri gibiyiz, hep anlaşmışlar. Ablamlarla yaşıt bir seri var, sonra bizimle yaşıt ikinci seri. İlk seri biraz işine düşkün olunca, Yarabbim demiş, ikincilere bu kadar yüklenmeyelim. Biz biraz daha kaçak takılıyoruz. Eğlenmeyi seviyorum. Burada tamı tamına bir haftam var, sonra söz verdim, okuluma destek olsun diye şirkette çalışacağım. işletme mühendisliği okuyorum yani bana kalsa okumaya gerek yok. şirkette çalışarak da öğreniyoruz ama prosedür gereği dedik gidip geliyoruz * * * Enfal’den Şu adam vazgeçmiyor, sürekli uçarı kaçarı. Mustafa abiyle bir araya gelince, onları tutmak daha zor. İkisi de birbirinden deli. Asiye abla ve beni çıldırttılar. Eve geldiğimizde çocuklar da kahvaltı hazırlıyordu. Kahvaltı boyunca Atilla ve Nefes’te bir gariplik vardı ama şu an aklımı onlara yoramam. Çocuklar yine geziye çıktı, biz evde kaldık. Zaten gezmek ayrı, bu yetişkin görünümlü çocuklarla uğraşmak ayrı yormuştu. Hayır, kaç yaşına geldik, torun sevelim diye beklerken bu kendini akıllı sanan adam “yeni çocuk yapalım” dedi. Mete dedi, Mustafa abi gazladı. Ben Mete’ye, Asiye abla Mustafa abiye azıcık çemkirdik. “Kız, bak süründür habu adamı?” “Sen öyle mi yapacaksın?” “Ne sandun? Göster ama elletme moduna aldum kendimi.” “Ay abla bana onu deme ya. Gösterme kısmı tamam da elletme kısmını yapamıyorum. Çok güzel elliyor şimdi, sonra maç bitmek bilmiyor.” “Kız Allah eyuluğunu versun. Az idareli ol da.” “Yok abla, ben olamıyorum.” Asiye abla mutfakta bir şeyler hazırlamaya devam etti. “Kız, şu yukarıdaki kavanozu baa bi ver. Mistafa gaz vermek nasıl oluyormuş görsün.” Üst dolaptan kavanozu alırken, şu macun nelere sebep olmuştu zamanında, o geldi aklıma. “Ay abla, bırakmadın mı hâlâ şunu?” “Kız, adamı kıvrandırmaktan neden bıkayım? Heç bırakulur mi? Ama o kavanoz değil bak, o çerezli, diğeri olacak.” “Bunun farkı çerez olması mı?” “Oni Nefes yemesun diye. Ona çerezli yapayrum, kahvaltılık zannediy.” Verdim, kattı içeceğine. Ama öyle böyle değil, biz bu akşam karavanda kalsak iyi olur yani, o derece. İki kadın konuşa konuşa çıktık. Tek sıkıntı, sihirli macun masanın üstünde unutuldu... Akşam çocuklar gelmeden Mete kurtlu gibi yerinde duramadı, “uykum geldi” dedi durdu. Mecbur yatalım dedik. Çocuklar gelmemişti ama Mete durmadı. Sabah yola çıkacağız deyip odalarımıza çekildik. Daha odaya girer girmez Mete bana saldırdı. “Ne oluyor lan?” “Yanıyorum kızım, maç atmamız lazım, acil.” “Yok artık. Lan sen ne içtin?” “Sizin getirdiğiniz içeceği içtim. Soğuk çaydı galiba ama çok tatlı olmuş, sanki içimi yaktı. Bir de şuan çok seksisin kıvırcığım, lafa tutma hadi.” “Mete saçmalama. Aynı şeyi ben de içtim, tatlı falan değildi ve misafirlikte ne maçı? Deli deli olma. Bir de senin içeceğin döküldü demediniz mi? Yeniden istemedin.” “İstemedim, Mustafa abinin bardağı ben içtim çünkü.” Biz bir ara mutfağa gidip geldiğimizde Mete’nin çayı dökülmüş, diğer bardak da boş ortada duruyordu. Meğer Mete içmiş. Yaktın beni Asiye abla. Ben kendi içimde Asiye ablaya saydırırken Mete çoktan beni soymuş, yatağa atmıştı. Yani kaleye gol atması da fazla gecikmedi. Ateşi fazla vurmuş başına. Tek tesellim, çocuklar gelmemişti ve biz alt katta misafir odasında kalıyorduk. Asiye ablalar üst katta. Skor kaç oldu sayamadım, adam doping almış sonuçta, dur durak bilmedi. En son çocukların kahkaha seslerini duydum ama gözüm kapandı, yorgunluktan bayıldım resmen. * * * Atilla’dan Sonunda Nefes anlattı da tatlıya bağladık. Öpmelere doyamıyor insan. Babamların gelmesi çomak soktu resmen ya, daha bir dakika sevgili olmanın tadını çıkaramadık. Neyse, dün çok çetin geçen gezi bugün sevgilimle el ele geçti. Hayal her fırsatta dibimizde, yarabbi sen sabır ver. Benim acil Nefes’i almam lazım. Daha taze, dumanı üstünde sevgilimle sarıldık. Eşsiz manzaranın tadını çıkarmaya başladık. Yayladayız, Hayal başımıza dikildi yine. “Ayıp, ayıp! Daha kaç saat oldu, sizi ipin ucundan aldım. Ayrılın be, sarmaş dolaş olmuşsunuz yine.” “Kız sus, hayallerumi yaşayrum, limon sıkma.” Nefes konuşunca, yüzünü tuttuğum gibi dudaklarına yapıştım. Çok tatlı bu kız ya. “Yerim kız seni. İçime alırım, aynı anda nefes alırız. Hatta dur, akşama isteyelim seni Mustafa amcadan, evlenelim.” “Dur ula, sen de tazi gibu koşaysun, az soluk al.” “Şu şiveyi beni baştan çıkarmak için kullanıyorsan, doğru yoldasın güzelim ama dikkat et, sonucu zevk verebilir.” dedim, az daha sokuldum. “Terbiyesiz.” dedi, şive iptal. “Hey, olmaz ama ya. Bekâr var burada. Cilveleşmeyi kesseniz mi? Hadi gidelim, karnım acıktı benim.” Hayal ve söylenmeleri eşliğinde yemek yedik. Gezip dolaştık. Yarın Rize’ye gideceğiz ama hiç gidesim yok yani, Nefes’i yanıma almam lazım. Eve gelince kızlar odasına geçti, ben de su içmek için mutfağa... Bizim yaşlılar uyumuş çoktan. Su içerken Nefes’in sesi geldi: “Ay, annem bunu bana çıkarmış.” dedi, eline bir kavanoz aldı. Kapağını açtığı gibi kaşıkladı. “O ne, mısır püskülüm? Heyecanın sesinden belli, sen iste kapına kamyonla yığarım bunu.” “Ya aslında bunun çerezlisini seviyorum da, annem bulamadı galiba. Ama bak, bunun da tadı güzel. Fazla tatlı diye bana sürekli vermiyor. Yerken kendimi kaybediyormuşum.” “Nasıl bir şeymiş ya, ben de tadına bakayım.” dedim. Oturduk, koca kavanozu yedik. İnsan başlayınca da bırakamıyor. Yedikçe yedik. Tabii sohbet etmek yanıma kar kaldı. Nefes’in sesi kulaklarımı şenlendirdi. Böyle içimi kabarttı, yetmedi başka yerlerimde kabardı. Tam sırasıydı anasını satayım. Nefes’in de yüzü kızarmaya başladı. “Ben artık yatayım, sabah iş var. Siz de yola çıkacaksınız.” dedi, kalktı. Ama zalımın kızı, o kalçalar ne öyle! Allah’ım, aklıma mukayyet ol. Şu an çok başka yerlerdeyim. * * * Nefes’den Bütün gün Atilla elimi bir saniye bırakmadı. Ay sevgili olmak ne güzelmiş! Bütün gün gezdik, eğlendik. Eve geldiğimizde gece yarısı olmak üzereydi. Mutfakta sevdiğim ballı çerezi görünce dayanamadım. Gerçi benim favorim bunun çerezleri taneli olan ama bu da iş görüyor. Bu, onun blender'dan geçmiş hali gibi. Atilla da mutfaktaydı, beraber kaşıkladık. Sohbet muhabbet derken gözüme bir değişik gözükmeye başladı. O kolundaki kas bana gülümsedi mi? Yok canım, daha neler? Fazla yedim galiba, şekerim yükseldi, içim yanmaya başladı. Atilla’ya baktıkça ağzımın suyu aktı, sanki aklıma değişik şeyler geldi. Yani birkaç kere Atilla’nın değişik hayallerini kurmuştum ve şu an onlar gözümün önünde canlanmaya başladı. Kalk kızım Nefes, yoksa adamın üstüne atlayacaksın. Soğuk bir duş al, kendine gel. Ne bu haller? Karşında hayali Atilla yok, kanlı canlı, hatta kaslı Atilla var. O beni bir altına alsa... off, ne diyorum ben? Kızım, bu seni altına alsa var ya sabaha kadar... off, çıkmıyor ya kafamın içinden. Güç bela iki kelimeyi bir araya getirip kalktım. İçim yanıyor. Lan benim odamda neden banyo yok? Odanın içinde volta attım, yok duramıyorum. Annem bu yüzden bana fazla yeme diyormuş. Enerji veriyormuş ama bana enerjiyi farklı verdi sanki. Kafamın içinde sürekli Atilla var. Şu biscolata reklamındaki gibi, böyle kaslı kaslı... ağzımın suyunun akmasına engel olamıyorum. Alt tarafta akıyor. Dayanamadım, baktım ses soluk yok, banyoya girmek için odamdan çıktım. Banyoya giremeden Atilla ile karşılaştık. Bu neden uyumamış ya? Hayır, saç falan dağınık, daha bir çekici sanki. Ne diye önüme çıktıysa zaten aklım başka yerde. Bakışlarımız kesişti, gözleri renk mi değiştirdi onun? Ben daha ne olduğunu anlamadan beni kolumdan tuttuğu gibi dışarıya çıkardı. Hava serin ama “yanayrum” diye bağırasım var. “Nefes... benim dayanacak gücüm kalmadı kızım. Biz ne yedik?” “Sadece ballı çerez diye tahmin ediyorum ama sanırım fazlası var. Benim içimi yaktı.” “Sen benim içimdeki yangını bir görsen...” dedi, dudaklarıma yapıştı. Kalçamdan destek alıp beni kucağına aldı, ben de bacaklarımı beline doladım. Sonrası kayış mayış kalmadı, bende galiba koptu. En son, arka bahçede onların büyük karavanın önüne geldik... işte gerisi akışına gitti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD