hırçın dalgam

1720 Words
Atilla’dan Ah Nefes… İçimdeki denizi bir anda coşturdun da, haberin yok be kızım. Sanma ki ilk kez güzel bir kız gördüm diye böyle oldum. Hep vardı etrafımda güzel, alımlı kadınlar. Ama sen… Sen başkasın. Bakışların, kalbimi yerinden söktü sanki. O gözlerde bir huzur, bir fırtına var. Sesinin tınısı bambaşka… Hâl ve hareketlerin desen, anlatılmaz yaşanır cinsten. Gece önce tekmeyi yiyip, ardından Hayal’in diline düşünce kendimi odama attım. Ama aklım Nefes'de. Sabah giymiş daracık kot, üstünde içini belli eden bir gömlek, yemin ederim adamı katil eder bu görüntü. Neyse ki Karadeniz’deyiz de hava serin, hırka giydi. Yoksa benim şarteller atardı. Ben ve Hayal, arabaya bindik. Nefes hanıma da dedik ama "Sevmiyorum" deyip motoruna atladı. O önde, biz arkada devam ettik. Gittiğimiz yerleri gezdik, dolaştık, poz verdikçe dünya durdu sanki. Belini kıvırışın, saçlarını savuruşun… Ayarlarım fena halde bozuldu. Hayal ayrı dert, Nefes başka bir bela oldu başıma. Girdiğimiz mekânlar, öyle sakin filan değil; tıklım tıklım. Nefes: “Hadi sizinle azıcık adrenalin yaşayalım,” dedi gözleri parıldayarak. Bizi sürüklediği yere bakınca içimden, "Ben zaten fazlasıyla adrenalin doluyum, daha neyin peşindesin be kızım?" dedim ama ses etmedim. Zepline binecektik. Hayal zaten bu ailenin en cesur görünüp en çok korkanı. Her türlü aktiviteye varım der ama iş ciddiye binince tırsmaya başlar. Nefes ise, hiç düşünmeden atladı. “Ben bineceğim!” dedi gözünü bile kırpmadan. Buraya kadar her şey normaldi. Ama o görevli… O dangalak herif! Kemeri bağlayacağım diye resmen Nefes’in beline sarıldı. Dün gece benim kollarımın sarıldığı bele… Buraya kadar! Fazlası yok! Ben sabırlı bir adam değilim. Adamın kolunu yakaladığım gibi sertçe kendime çevirdim kafa attım. Nefes’i de kolundan tuttuğum gibi çektim yanıma, hızla oradan uzaklaştırdım. “Bıraksana, fuşki yiyen! Kolumu kopardun!” Nefes bir anda Karadeniz şivesine geçti, zaten sinirim tavan, iyice gel bana dedi resmen. “Yürü kız, ellenmedik yerin kalmadı senin, biz daha dokunmadan!” dedim ve belinden sıkıca sarıldım, kendime doğru çektim onu. Yüzüme doğru bakarken nefesi hızlanmıştı. “Höst ula! O elleruna sahip çık!” diye homurdandı, beni itmeye çalıştı ama gücü yetmedi. Ben onun o kızgın halini… “Olmaz Nefes Hanım…” Dedim yutkunarak, kalbim hızla çarparken. “Madem kalbimi bu kadar kolay söküp aldın… o zaman bana nefes olacaksın.” dedim. Daha fazla tutamadım kendimi. Dudaklarına kapandım. Sanki dünya durdu o an… Nasıl güzeller… “Ahhhğğğ… Ne yapıyorsun kız?! Zamanı gelince lazım olacak elemana böyle diz atılır mı?” Gerçekten… Nefes kelimenin tam anlamıyla nefesimi kesti. Çünkü o dizini öyle bir geçirdiki canımı alacaktı. Yetmedi… Bir de tokat patlattı suratımda. Gözlerim, beynimde sallandı yeminle. Ve işin kötüsü… Hayal’e yakalandık. Nefes hızla yanımızdan uzaklaşırken yüzü alev alevdi. Hayal omzuma dokundu, gözlerinde hem acıma hem de alay vardı. “Abicim… Dost acı söyler. İşin çok zor, hatta bence imkânsız.” “Zoru hemen, İmkânsız sadece biraz zaman alır kardeşim,” dedim gülümseyerek. “Kız seni otuz saniyede dağıttı gitti, farkında mısın?” “Farkındayım. Ve elimden kaçışı yok. Bunu sen de biliyorsun.” Beraberce onun peşinden gittik. Eve vardığımızda Nefes bizden önce dönmüştü. Annemlerle babamlar ise, sanki ihtiyar heyeti olmuşlar, kendi başlarına bir yerlere kaybolmuşlardı. Aynı yarışmada tanışmışlar iki ailede de aynı karavandan vardı. İkisi de yoktu ortalıkta. Muhtemelen nostalji turundaydılar. Biz eve girerken, Nefes mutfaktan çıktı. Elinde bir bardak su, gözleri kıpkırmızıydı. Saçlarını dağınık toplamış, üstünde sade bir eşofman… ama yine güzel. Bizi görmezden gelip odasına yöneldi. Durmadım. Onun peşinden odaya girdim ve kapıyla kendi arama sıkıştırdım. İlk işim bacaklarını tutmak oldu, ne olur ne olmaz, tekme atma ihtimali çok yüksekti. “Bıraksana beni, fasulye sırığı!” “Bırakmazsam?” Dedim, göz göze geldik. “Gerizekalı! Bırak! Uçkuruna düşkün azgın teke!” Lafı ağzıma tıktı ama ben sakinliğimi korudum. Elini kalbime götürdüm. “Buraya bir kez girdin… Artık çıkmak haram sana.” “Şurdan bir külah alayım da ona anlat derdini. Gördüğü her güzele ağzının suyu akan abaza… Nereye gireceğimi ben bilirim, sana soran olmadı!” Sesi titriyordu öfkeden ama gözleri… başka bir şey anlatıyordu. “O iş o kadar basit değil, Nefes.” “Yalan mı? Boşa dememişler, ye kürküm ye misali. Dış görünüşe aldanma, alnının çatından vururum seni!” “Etrafımızda güzel kadın mı yoktu, sanki sen ilksin? Gönlümüz yol geçen hanı değil.” Dedim… ama sözüm daha ağzımdan yeni çıkmıştı ki… Burnuma bir darbe indi. Gözümün önü karardı. Nefesler uçuştu kafamda. Kızın hem elini, hem kolunu tuttum derken… kafa attı. Gerçekten, bu kız bildiğin ölüm tehlikesi. Ama gözlerimi açar açmaz… yine dudaklarına kapandım. Madem dayak yedik, öpücüğümüz eksik kalmasın bari… * * * Nefes'den Karşımda dikilmiş, bir de utanmadan “Etrafımızda güzel kadın mı yoktu, sanki sen ilksin…” diyor. Kendini beğenmiş fasulye sırığı! Güçlü kuvvetli de şerefsiz. Elim kolum oynamıyor. Tuttum kafa attım ama bırakmadı yinede. Hatta bırakmak şöyle dursun, yeniden dudaklarıma kapandı. Ellerimi bıraktı, yüzümü avuçladı. Bir an bile tereddüt etmeden öptü. Sanki orada, o anda dünya sustu. Bütün gücümle ittim onu, nefes almam gerekiyordu. “Defol git, Atilla!” Anlık tepkimle bir adım geriledi ama o gözlerde pes eden biri yoktu. Yine yaklaştı. “Benden kurtuluşun yok, hırçın dalgam… Bir kez girdin kalbime, artık çıkamazsın.” Bacağına bir tekme geçirdim. Kovdum odadan. “Senin balinalarla işin olmaz! Çevrendeki kızlara sırnaş, beni rahat bırak!” dedim bağırarak. Yüzüme aval aval baktı. “O nereden çıktı şimdi, Nefes? Balina ne ya kızım?” “Onu en iyi sen bilirsin,” dedim. Ve onu odadan dışarı attım. Kapıyı kapatıp sırtımı dayadım, dizlerim tutmadı çöktüm. Gözyaşlarım aktı, durmadı. İçimdeki öfke de aşk da birbirine karışmıştı. Dış görünüş… İşte bu kadar etkili. Yüzüme bile bakmayan adam, şimdi çıkmış “kalbime girdin” diyor. Parmaklarım istemsizce dudaklarıma gitti. Şerefsiz… Çok güzel öpüyor. Gerçi… bu benim ilk öpücüğüm ama olsun. Tecrübeli fasulye sırığı… Utanmadan bir de “ilk değilsin” dedi. Böyle ölmem füze at. Tam ayağa kalkmıştım ki, kapı aniden açıldı. Hayal içeri daldı. “Kızım sizin gibisi de yok ha… Abimin burnu şişmiş, karizma yerlerde.” “Gerizekâlı abin… utanmadan ‘Etrafımda hep güzel kadınlar vardı’ dedi. Övündü öküz.” “Oha… Abim diye demiyorum ama hiç babama çekmemiş. Neyse abimi anladık… yanıyor sana. Hem de çıra gibi. Sen ne âlemdesin?” Sorduğu soruyla birden omuzlarım düştü. Ne diyeceğimi bilemedim. Çok kızgınım… ama çok da seviyorum. “Hayal… Ben abine aşığım ama çok kırgınım. Yani… dış görünüş değişince mi oluyor her şey? Dışı güzel olanın içi de mi güzel demek?” Hayal derin bir nefes aldı. “Bak, abim bir konuda doğru demiş. Etrafında hep güzel kadınlar vardı. Ama ilk defa birine böyle bakış attığını, tutulduğunu gördüm. Bu hemen yelkenleri indir anlamına gelmiyor tabii. Süründür kızım! Arkandayım.” “Nasıl olacak? Odadan kovdum zaten.” “Tamam işte! Aynen devam. Bakalım sınırlarını ne kadar zorlayacak. Bir de kalk artık şu hâlinden. Ona çok âşık gibi durma, süründür! Ben de keyifle izleyeyim.” Hayal’in söyledikleri sonrası biraz toparlandım. Ama içimdeki fırtına dinmedi. Babamlar hâlâ yok gelmedi. Akşam yaklaşırken evin içinden enfes yemek kokuları yükselmeye başladı. İtiraf edeyim, çok acıkmıştım. Odamdan çıktığımda Atilla mutfaktaydı. Ve şunu açıkça söylemem lazım… Efsane görünüyor. Ama öyle böyle değil. Eğer Hayal yanımda olmasaydı, yelkenler anında suya inerdi… * * * Atilla’dan Bir darbe daha yedikten sonra… Bu sefer kelimenin tam anlamıyla kapı dışarı edildim. Ama… benim adım Atilla’ysa, bu şehirden o kızı almadan çıkmam. Dediklerinden ne kastetti, hâlâ çözebilmiş değilim. Zaten anlamaya da çok fırsatım olmadı… Kızın tekmesiyle birlikte mantığım da uçtu. Dış görünüş mü etkiledi? Evet. Ama sadece o mu? Hayır. O bakışlar… o gözler… Beni yerle bir eden asıl mesele o. Bu kadar güzel bakan birini daha önce nasıl fark etmedim, kendime küfrettim. Önceden gözlük takardı. Yoksa gözlerini çizdirince mi birşey oldu? Ne yaparsa yapsın, o gözler insana işleyecek cinsten. Boşuna kafa yormanın anlamı yok. En iyi yaptığım şeyi yapmalıydım: yemek. Bu defa onun için. Hayal’i evden postalamam zor olmadı. Gerçi hesabımı patlattı, market listesini görünce cüzdan ağladı ama… Nefes için değer. Yeter ki Hayal, Nefes’i daha fazla doldurmasın. Yoksa iş çığırından çıkacak. Son on dakikadır fark ettirmemeye çalışarak kapı kenarından beni izliyor. Görmezden geliyorum ama gözlerim her an onun varlığını hissediyor. Mutfak yabancı. Malzeme aramak da kolay değil ama eğlenceli. “Oradan bakacağına yardımcı olabilirsiniz, bayan gıda mühendisi.” Başımı kaldırmadan konuştum. Sözlerim ona sürpriz gibi geldi, telaşa kapıldı ama… Asiliğinden zerre kaybetmedi. Hızla yanıma gelip sirke şişesini aldı. “Balsamik sirke eti yumuşatır, lezzet katar. Özel üretim, 12 yıl gül ağacı fıçısında mayalanmış.” Dedi kısa bir bilgiyle... ve sirkeyi tezgâha bıraktı. Gitmek üzereyken bileğini tuttum. Kendime doğru çektim. Tezgâhla arama sıkıştırdım, ellerimi iki yanına koyup ona iyice yaklaştım. Kaşlarını çattı. Sesi gür çıkmaya çalıştı ama titriyordu: “Uzak dur benden.” Yanağına yaklaştım. Tenine değecek kadar… Gözlerini kapattı o an. Fısıldadım: “Bence… uzak durmamalıyım, hırçın denizim.” Aniden itti beni. Gözlerinden neredeyse kıvılcım çıkıyordu. “Dikkat et de o hırçın denizdeki balina seni ham yapmasın,” dedi ve gitti. Lan! Bu balina muhabbeti nedir ya? Şu balinayı bir bulsam… Evire çevire….. neyse… Sakin ol Atilla… Sakin ol oğlum. Yemek hazır. Masayı kurdum, her şey dört dörtlük. Yemek değil bu; bir savaş taktiği. Kalbine giden yol mideden geçiyorsa, ben bu akşam onun aklını da kalbini de ele geçiririm. Hayal salına salına geldi mutfağa, kokuyu alınca yüzü dağıldı: “Oooh, abim şefliğini konuşturmuşsun.” Gülüp geçtim. Gözüm kapıdaydı. Beklediğim oldu. Nefes içeri girdi. Üzerinde gri eşofman takımı. Saçlarını gelişi güzel toplamış ama o doğallık… O doğallık başka hiçbir kadında yok. Bakışları hâlâ öfkeli… Sessizce masaya oturdu. Hayal de yerine geçti, Çatal bıçak sesleri arasında, tek kelime etmeden tabağına biraz yemek aldı. İlk lokmasını ağzına götürdü, ben nefes bile almadım. Bir an yüzünde bir ifade belirdi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken kaşık ikinci kez ağzına gitti. Bu iyiye işaret. Ama sessizlik fazla uzadı. Dayanamadım. “Yemeği beğendin mi?” Sesim normalden yumuşak çıkmış olmalı ki, başını kaldırdı. Gözlerini bana dikti. Bir an durdu… Sonra dudaklarının kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. “Ellerine sağlık... güzel olmuş. Yeteneklisin.” Sırıttım. “Yani... ağzını değil de, elini kullanınca işe yarıyormuşsun.” Hayal kahkahayı bastı. “Sadece ellerim değil, kalbim de becerikli.” dedim hafif kısık bir sesle. Bana baktı kaşı çatıldı. “Kalbin varsa tabii…” dedi yemeğini bitirip kalkıp gitti. Lan ne olmuş yani zamanında ilgi göstermediysek. Bu ne sinir? Hayal’e baktım. “Kalk kız sende bulaşıkları topla yemeği ben yaptım.” “Senin yüzünden kızı kaçırdın iş bana kaldı. Yardım edeceksin yoksa Nefes’i körüklerim sittin sene yaklaşmaz sana.” Bu çatlak yapar mı yapar. En iyisi suyuna gitmek. Ahh Nefes gör bak nelere katlanıyorum….
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD