Hayal’den
“Maceracı birden maceracı ikiye, hazır mısınız?”
“Maceracı ikiden, hazırız maceracı bir. Avımız yaklaşıyor.”
BOMMMM
“METEEEEEEE!!!!!”
“Kaçın maceracılar, ana maceracı çıldırdı!” diyen babamla birlikte topukladık. Neden mi? Az önce annemin tepesinde tıraş köpüğü ve su dolu bir balon patlattık. Abim Atilla ve ben kenarda durmuş anın tadını çıkarıyoruz çünkü annem babamı yolacak.
“Gel lan buraya gerizekalı!”
“Kıvırcığım, sadece şaka ama...”
“Banyodan yeni çıktım, neyin şakası?” Annem kovalıyor, babam kaçıyor.
“Sence bu sefer kim alır, Püsküllü?” Saçlar kıvırcık olunca bana ‘Püsküllü’ diyor abim.
“Bence babam. Annem ne zaman karşı koyabildi ki? Hadi biz yemek yiyelim, bunlar daha çok kaçar kovalar, Bay Becerikli. Elinden bir kremalı makarnaya hayır demem.” Tek elini arkasına alıp, diğer eliyle krala ikramda bulunan yaver misali sallayarak:
“Emrin baş üstüne, Püsküllü,” dedi ve “Düş kız önüme, bir de sipariş veriyor. Yüzsüz. Abinim ben senin.”
“Hıh, pabucumun abisi.” Konuşa konuşa mutfağa gittik. Annem ve babam mı? Biz mutfağa girmeden hemen önce babam annemi yere yatırmıştı. Gerisini görmesek de olur.
“Çektin mi videoyu?”
“Tabii ki! Kaçar mı? Annemin her seferinde carlaması ve babamın kaçması resmen tıklanma rekorları kırıyor.” Ben azıcık yaşadığımız aksiyonları çekip sosyal medyaya atıyorum da...
“Yalnız annemin intikamı fena olacak.”
“Orası kesin. Babam etrafı temizlemekle asla kurtulamaz. Kadın banyodan yeni çıkmıştı. O saçları arındırıp kurutmak ne kadar zor. Bunun bir bedeli olmalı.” Biz hem konuştuk hem yemek hazırladık. Abim bu konuda gerçekten çok iyi. Adam şef sonuçta.
Ben... Hayal. Arkeoloji okuyorum, son senem. Aile çok gezince bilgi sahibi olmakta zorlanmadım. Babam çok güzel fotoğraf çeker. O ayarladığı açı, renklerin çözülmesi ve tabii verdirdiği çılgın pozlar... Gezmediğimiz şehir, yapmadığımız adrenalin dolu eğlence kalmamıştır herhalde.
Hepsinde de annem kıyasıya kızar ama sonra babam elini tutunca biter gider korkusu. Ben bir bungee jumping yapamadım şimdiye kadar. Annem gibi beni tutacağına inandığım birini arıyorum galiba. Abim bu konuyla alakalı benimle sürekli dalga geçiyor. Ailenin yüz karasıymışım.
Biz yemeği hazırladığımızda annem ve babam güle şakıya geldiler. Bu evde anne baba ya da çocuk yok, hepimiz aynıyız. Annem az tripli.
“Baba, bu sefer zor olacak galiba. Baksana annem yüksek voltajda.”
“Merak etme kızım, akşam bir maç atarız, annen rahatlar.” Bunlarda bir garip, sürekli PES oynayıp duruyorlar. Nereden bu maç sevdası?
“Eeee macera kuşları, bu yaz nereye uçuyoruz?”
“Kura çekeceğiz, neresi çıkarsa,” dedi annem. Genelde kararsız kalınca onu yapıyoruz. Annemin dediğini yapıp kesemizi aldık elimize. Ne çekersek bahtımıza. Bir önceki sefer kış günü Ağrı Doğubeyazıt çıkmıştı. Kelimenin tam anlamıyla götümüz dondu.
“Neyse halimiz, çıksın falimiz,” dedim, çektim. Evim en küçüğü ben olunca çekmek benim hakkım.
“Evet hanımlar, beyler! Kritik bir sonuç açıklanmak üzere. Heyecan doruklarda! Pıt pıt, pıt pıt, pıt pıt...” Bay Becerikli’nin heyecanlı sunumu sonunda kâğıdı açtım.
“HAZIR MIYIZ?”
“EVEEET!” diye bağırdılar hep bir ağızdan.
“Açıyorum!”
“Aç!”
“Açıyorum bak...”
“Kız açsana, Püsküllü.” Abime döndüm. Kâğıdı bıraktım.
“Vazcaydım, açmıyom.”
“Kız açsana, cadı.”
“Anne, bari sen yapma!”
“Kız aç, yoldurma saçlarını.” Babam anında kollarının arasına aldı.
“Ama Kıvırcığım, yapma kızıma.” Babam beni ayrı bir sever, söylemiş miydim? Tamam şimdi söylüyorum: Benim babam bir tane! Beni çok sever. Laf aramızda çok da kıskanır.
“Bana bak mal değneği! Zaten görülecek hesabın var, defterini kabartma istersen.” Off, annemin intikamı büyük olacak...
“Tamam tamam, acıdım. Hadi açıklıyorum.” Hepsi bana bakıyor. Yine annemin gözü seğirdi sanki. Korktum.
“Rize! Rize çıktı,” dedim, ellerimi teslim olur gibi kaldırdım.
Abim:
“Heyt be! Uzun zaman olmuştu gitmeyeli. Yazın çıkması çok iyi oldu. Yarışmaya hazır ol, Püsküllü!”
“Yenilen pehlivan güreşe doymazmış,” dedim. Biz abimle kapışırken babam sevinçle fırladı.
“Oley be! Bu sefer her şeye binelim!” Babamın çıkışına annem tek kaşını kaldırdı. Biz abimle anında tüydük. Odama kapanıp videoyu düzenledim ve sosyal medyaya attım. Yaptığımız aktiviteler, şakalar, annem ve babamın kapışmaları... Hepsi bu hesapta. Hani kitabı yazılsa, romantik komedi diye yayınlanır.
Yaz iyice kendini belli ettiğinde bütün aile hazırdık. İki karavanımız var. Biri sadece annem ve babama ait. Abimle yaşıt, “bizde anısı var” diyorlar. Biri geniş, bize göre birazcık sadece. Küçükken iyiydi de büyüdük artık, o ranzalara sığmıyoruz. Şu abim olacak fasulye sırığı bir evlenip gitse rahatlayacağız.
Gün, geziye çıkma vakti. Hazırlandık, eşyaları aldık.
Abim:
“Anne, iki karavan çıksak? Yemimle sığmıyorum, iki büklüm oluyorum ben,” diye resmen ağladı. Sonuç harika. Annem ve babam emektarı aldılar, asla bize bırakmıyorlar. Biz geniş olanı aldık. Babam karavana giderken anneme:
“Kıvırcığım, eski günlerin anısına iki maç atarız değil mi?” der demez annemin dirseği babamın karnına girdi. Şu maç olayını çözemedim ben. Kesin Bay Becerikli biliyordur. Usulca yanına yaklaştım.
“Şışşşt, pıst, baksana be.” Annem ve babam giderken arkalarından bakıyorduk.
“Ne var kız, Püsküllü? Kediye seslenir gibi çağırıyorsun beni.” Başımı annemlere doğru çevirdim.
“Şunların maç mevzusunu çözdün mü? Çözdüysen söyle Allah aşkına, çatladım.”
“Ne desem yalan olur kız. Bir maç davası var ama anlamıyorum. Çok iyi de PES atıyorlar, biliyon, daha bir kere geçemedik onları. Bence geceleri idman yapıyorlar. Bir insan neden çocuklarını oyunda yenmek için antrenman yapar? Sadece bizimkilere özgü bir durum sanırsam.”
Babamgil önde, biz arkada yola koyulduk. Giderken tabii ki direkt Rize’ye girmedik. Azıcık dolaştık.
İlk durak Bartın İnkumu oldu. Karadeniz’in en güzel plajı diyebilirim. Burada iki gün konaklama kararı aldık. Deniz, kum ve güneş harikaydı.
Buraya gelmeden aldığım mayomu giydim. Aslında açık değildi, zira babam azıcık kıskanç demiştim değil mi? Karavandan çıkmam ve babamın beni ta sahilden görüp koşarak gelmesi bir oldu.
“Kızım sen delirdin mi?”
“Yok baba, gayet aklı selim bir insanım.”
“Selim kim kızım? Delirtme insanı!”
“Ay baba, kişi anlamında değil. Az bırak, şu denize bir gireyim.”
“Hayal’im, kızım, delirtme beni. Değiş şu üstünü. Bu ne böyle?” Dediği şey etekli mayo! Kalçalarım bile kapalı yani ama babamın gözlerinden ateş çıkacak. Babam yetmez gibi abim de aynı. Kaçırdılar bütün havamı.
İki gün sahilde durdum da suya girmedim sinirimden. Annem zaten girmez.
“Ben zamanında yeterince girdim,” diyor. Babam ve abim girdikçe de korkudan hop oturdu hop kalktı. Neyse ki tekrar yola koyulduk. İkinci durağımız Trabzon. Aile dostlarımız var orada.
Abim:
“Ya anne, ben gelmesem olmaz mı?” Abimin yalvarmasının bir sebebi var. Nefes. Asiye teyzelerin kızı. O kızı en son ortaokula giderken gördüm. Gözlüklü, diş telleri olan bir kızdı ve laf aramızda abime takıktı. Benden büyük, abimden küçük, ortamızda bir yaşı vardı.
Annem, abime sadece bakış attı. Boynu bükük garibim, düştü önümüze, eve doğru yürümeye başladı. Asiye teyzeler bizi kapının önünde karşıladı.
“Hoşgeldunuz,” dedi, annemi kucakladı. Mustafa amca da babamı. Tam bize sıra geldi dedik, bir gürleme sesi geldi. Arkamızı döndük. Canavar gibi bir motor, üstünden biri indi. Kaskı bir çıkardı, off... Afet! Sarı saçlarını savurdu. Gözüm abime kaydı. Ağzı açık kaldı fasulye sırığının.
“Nefesum, tam zamanında geldun. Bak, Enfal teyzengil gelmiş,” dedi Asiye teyze.
“Oha! Bu Nefes mi?” dedim. Abim far görmüş tavşan misali tutuldu kaldı. Ben bu işi çok sevdim. Abimi paketliyoruz, az kaldı. Kızım Nefes, seni bana Allah gönderdi. Yoksa abim evde kalacaktı. Kız, saçlarını savura savura bizi es geçip anneme babama sarıldı, sonra bana sarıldı. Laf aramızda abime uzaktan selam verdi.
“Hayal, görüşmeyeli baya olmuştu. İyi ki geldiniz, özlemişim,” dedi. Tekrar sarıldı. Abim iptal...
Abicim, bu kız seni ikiye katlar, dörde böler...