1.BÖLÜM

3015 Words
Sabahın ilk ışıklarıyla gözünü açtı genç kız. Öylesine heyecanlıydı ki. Bugün stajının ilk günüydü. Özel bir avukatlık bürosunda stajyer olarak başlayacaktı. O kadar çabalamıştı ki bu günlere gelebilmek için. Yıllarını vermişti bu uğurda. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar hesap edip ailesinin katilini bulmak uğruna, hiç düşünmeden hukuk okumaya başlamıştı. Kocaman kalın kitapları gördüğün de gözü korkmamışta değildi ya. Ama hırsları her zaman her şeyin önüne geçmişti. Yatağından yüzünde ki gülümsemeyle kalktı. Saat 6'ya geliyordu. Sekiz de iş başı yapması gerekiyordu, ama on dakikası kalmış gibi panik içindeydi. Hızlıca duş alıp çıktı banyodan. Dolabının karşısına geçip, ne giyeceğini düşündü. Aslında geceden kumaş pantolon ve gömlek ayarlanmıştı ama, sabah kalkınca nedensizce onları giymek istemedi. Az önce kurutma makinesiyle kuruttuğu saçlarını, oflayarak geriye doğru attı. Sonun da siyah kalem eteğini gördüğünde gülümsedi. Hem resmi hem de yaşadığı renksiz hayata rağmen renkli kişiliğine uygun şıkır şıkır olmak istiyordu. Dolabını biraz daha karıştırıp, üstüne de gri, kayık yaka bluzunu giymişti. Aynada ki yansımasını gördüğün de ise gayet mutlu olmuştu. Eline ince saç maşasını alıp saçlarını hızlı hızlı maşa yaptı. Genç kadının yuvarlak yüzüne öylesine yakışıyordu ki maşa, kendisi de güzelliğinin farkında ve nasıl kullanması gerektiğini gayet iyi biliyordu. Saçları beyaz teninin üstüne ahenkle dökülürken gülümsedi. Gözlerine hafif bir makyaj yaptıktan sonra dudaklarına parlatıcı sürdü. Mermer gibi olan cildine dokunmamıştı bile. Genç kız hayal mayal hatırladığı kadarıyla cildinin pürüzsüzlüğünü ve güzelliğini annesinden alıyordu. Sonbaharın tatlı havasına aldanmayarak trençkotunu giydi. Hasta olduğunda bakacak kimsesi yoktu çünkü. Hayatı boyunca bunu deneyimlemişti. Mutfağa geçip kendine hızlıca bir sandaviç yapıp çıktı evinden. Çıkmadan önce ise 1+0 sıfır dairesini iyice kontrol etmişti. Yangından korkuyordu çünkü. Doğalgazı her evden çıkmadan önce kontrol edip kapıları da sıkı sıkı kitlerdi. Alevlerin arasından kurtulan bir kız çocuğuydu nede olsa. Kolay olmasa gerekti. Binadan çıkıp cebinden kulaklığını çıkardı. Otobüs durağına gidene kadar şarkı dinleyebilirdi. Kapının önünde üst kat komşusunu gördüğün de gülümseyerek "Günaydın Ahmet abi." Dedi. Öylesine sevecen bir adamdı ki hoş komşularının hepsi öyleydi. Yanlız yaşadığını duyduklarında hepsi bir abi gibi sahip çıkmıştı Asya'ya. Evi küçük olsa da komşuları için çıkmak istemiyordu. Kendini aile apartmanındaymış gibi güvende hissediyordu. Biliyordu ki en ufak bir çığlığına tüm bina başına toplanırdı. Tek başına hayatta kalma mücadelesi veren bir kız çocuğu için öylesine önemliydi ki. "Günaydın Asya'm nereye böyle sabah sabah." Orta yaşlarda ki adama baktı. Saçları hafif hafif beyazlamaya başlamıştı. "Stajımın ilk günü işe gidiyorum diyelim." Öylesine mutlu olmuştu ki söylerken bile . Kapının önünde biraz daha Ahmet abisiyle muhabbet ettikten sonra hızlı hızlı yürüdü, otobüs durağına. Otobüsü kaçırırsa işi çok yaştı ve kesinlikle geç kalmak istemiyordu işine. Durağa geldiğin de otobüsün gelmesine iki dakika kaldığını gördüğünde rahat bir nefes verebilmişti. Hoş iş yeri beş durak ötesindeydi. İnsanlar sabahın bu saatlerin de öylesine telaşlıydıki. Önünde ki adama baktı. Seviyordu insanları gizli gizli incelemeyi. Mesleğinin gereği de bu değil miydi zaten? Elinde poğaçasını hızlı hızlı yiyordu. Gömleği öylesine kırışıktı ki. Parmağına baktı daha sonra, yüzük parmağında alyans vardı. Demekki karısıyla sıkıntıları var diye geçirdi içinden. Ah bu erkekler kadınlar olmadan ne kadar da acizlerdi. Düşüncelerine dalmışken, otobüs gelmişti. Ayağa kalktığında bir den bu kadar insanın nasıl bir anda toplanabildiğini düşündü. Öylesine doluydu ki otobüsün içi. O kalabalıkta insanlar birbirlerini ite ite otobüse binmeye çalışıyordu. Kendisini otobüse nasıl atmıştı anlamamıştı ama hızlıca Akbil Basıp arkalara doğru yürümeye çalıştı. Keşke yürüyerek gitseydim diye geçirdi içinden. En azından koltuk altı koklamak zorunda kalmazdı genç kız. Düşüncesine güldükten sonra sımsıkı tuttu kendisini demirden. Herhangi bir sakarlık yaşayıp kendini sakatlamak istemiyordu en azından bugün olmamalı diye düşündü. Genç kızın öylesine tuhaf bir huyu vardı ki. Yolculuk yaptığı zaman önünden geçtikleri dükkanların tabelalarını okumadan yolculuk yapamazdı. Sırayla bütün tabelaları okuduğun da, otobüs çoktan inmesi gereken durağa gelmişti. Yine itiş kakış içinde indikten sonra, saçlarını düzeltip, kalan beş dakikalık yürüme mesafesini kat etmeye başladı. Öylesine heyecanlıydı ki, içinden bildiği tüm duaları okuyup elinin titremesini durdurmaya çalışıyordu. Bugüne kadar her türlü işte çalışmıştı. Yıllarca hem okuyup hem de hayatta kalabilmek adına part time çalışıp durmuştu. Kesinlikle gocunmuyor, hatta kendiyle gurur duyuyordu. Hayatı, yaşamı çok erken yaşta öğrenmişti. Hayat ona çoğu şeyi yurt odalarında başına vura vura öğretmişti. Şimdi ise okulunu bitirmiş mesleğine başlıyordu. Sevda heyecanlı olmasında kim olsun diye geçirdi içinden. Altı katlı büronun önüne geldiğinde gülümseyerek gökyüzüne doğru baktı. "Biliyorum beni görüyor, duyuyorsunuz. Hayatım da size her zaman o kadar çok ihtiyaç duydum ki. Bugün yanımda olmanızı heyecanıma ortak olmanızı o kadar çok isterdim ki. Ben başardım baba. Sizin katilinizi bulmadan da asla son nefesimi vermeyeceğim." Sol gözünden akan tek damla yaşı hızlıca silip, içinden Allah'ım sen yardım et. Yüzümü kara çıkarma. Son duasını edip hızlıca kapının önüne geldi. Güvenlikçiye stajyer kartını gösterip, gülümseyerek içeri geçti. Adam biraz inceledikten sonra, yüzünü ezberlemek istercesine, inceledi, ve Asya'nın geçmesine izin verdi. Oysa ki daha önce Asya başvurmaya geldiğin de de görmüştü. İçeri girdiğin de karşılama da ki kızların bile gelmediğini görünce gülümsedi. Saat daha yeni yedi buçuk olmuştu. İş başına yarım saat vardı. Olsun dedi içinden erken kalkan yol alır. Kendisi ikinci katta patronun yanında olacağını bildiğinden hızlıca tırmandı merdivenleri. Asansörü bekleyene kadar çıkarım felsefesine sahipti. Haklıydı da, insanlar herşeyin o kadar kolayına alışmıştı ki. Yüzünde ki gülümsemeyle bekleme salonunda ki deri koltuklara oturdu. Zaman öylesine yavaş akıyordu ki asya için. Telefonunu eline alıp, çalışanlar gelene kadar instgram da gezinirim diye düşündü. Biraz vakit geçirdikten sonra, gelen topuklu ayakkabı sesiyle başını kaldırdı. Karşısında öylesine hoş bir kadın duruyordu ki. Asya süzmeden duramadı. Sarışın saçları beline kadar uzanan kadının beyaz gömleğini göğüsleri öylesine daraltmıştı ki, gömleğin ilk iki düğmesi her an patlayacakmış gibi duruyordu. Altına giydiği siyah kalem eteği ise, kalçasının hemen altında bitiyor, kadının tüm vücut hatlarını ben buradayım der gibi sergiliyordu. Kendisi de kadının dikkatini çektiğini gördüğün de nezaketen gülümsedi genç kadın. "Günaydın, Alparslan beyle randevunuz mu vardı?" Sabahın bu saatinde neden geldiğini merak ediyordu, sekreter Kübra. Asya'yı biraz inceledikten sonra ne kadar güzel bir kadın diye geçirdi içinden. Saçları ahenkle dans ediyor gibiydi. Yüzünde ise yok denilecek kadar az makyaj vardı. Kendisi ise sabah çıkmadan tüm makyaj malzemelerini yüzüne sürmüş yine de ortaya çıkan görüntüden memnun olmamıştı. Doyumsuz bir kadındı. Asya ise kendisine yöneltilen soruyla ayağa kalkmış Kübra'nın yanına doğru yürümüştü. "Hayır ben stajyer avukatım. Bugün de ilk iş günüm. Biraz erken gelmişim galiba. İş başı yapmadan insan kaynakları Alparslan beyle görüşmem gerektiğini söyledi. " Asya'nın ses tonu öylesine hoşuna gitmişti ki Kübra'nın kadının kıskançlıktan sinirleri bozulmuştu. Yine de zoraki bir şekil de gülümseyip o da ayağa kalktı. Elini Asya'ya doğru uzatıp, " Hoş geldin. Ben Kübra, Alparslan beyin asistanıyım." Asya da her ne kadar karşısında ki kadından hoşlanmasa da elini tokalaşmak için uzattı. Kadının bakışları tuhaftı. Bu durum da Asya'nın epey tuhafina gitmişti. "Hoş buldum. Asya ben de." Tanışma Faslı bittiğinde Asya tekrardan deri koltuğa Kübra'nın incelemesi altında oturmuştu. Kübra ise Alparslan'ın en uzun vadeli, asistanlarından biriydi. Altı aydır orada çalışıyordu. Genelde sekreterlerin hepsi Alparslan'ın nemrut yüzüne on beş günden fazla dayanamıyordu. Yavaş yavaş insanlar gelmeye başladığında pekte Asya'nın varlığının farkında değillerdi. Kurbanlık koyun gibi kenarda oturmuş patronunun gelmesini bekliyordu. Saatin tam sekiz olduğunu gördüğün de derin bir nefes alarak telefonun ekranından yüzünü kontrol etti. Yaptığı iki gram makyajı yüzün de olduğu gibi duruyor bozulmamıştı. Ayak seslerinin gelmesiyle gözünü asonsör tarafına doğru çevirdi. Karşısında 190 boyların da koyu gri takım giymiş adamı görünce istemsizce oturduğu yerde dikleşti. Adam ayağıyla yeri dövecekmiş gibi yürüdüğün de Kübra ayağa kalkmış, "Hoş geldiniz Alparslan bey." Diyerek adamın peşinden odaya girmişti. Sevda yaşadığı kısa çaplı şokun ardından derin bir nefes bekledi. Aklında ki patron kriteri, kel ve göbekli olmasıydı. Tabi ki de firmanın kurumsallığını ve CV' sine katacağı faydaları günlerce araştırmıştı, ama patrona bakmak hiç aklına gelmemişti. Şimdi ise karşısında, gördüğü buğday tenli adam Asya'yı dumura uğratmıştı. Öte yandan odasına sekreteriyle giren Alparslan, ceketini çıkartıp askılığa aşmıştı. "Saat ona kadar boşsunuz efendim. Ondan sonra, girmeniz gereken toplantı var." Zaten huysuz olan adamın uyandığından beri çektiği baş ağrısıyla iyice huysuzluğu üstündeydi. Derin bir nefes alarak oturdu masasına. " Kahvemi getirmek için neyi bekliyorsun Kübra?" Kübra unuttuğu detayla hızlıca çıktı odadan. Alparslan ise sabır çekerek, önün de ki dosyaya baktı. İnsanlara tahammül seviyesi eksilerin bile altındaydı. Türkiye'nin nam salmış avukatlarından biri olmak tabi ki kolay değildi. Özel hayatında da aile hayatında da sürekli dikkatli olup paparazilerin ağzına laf vermemeliydi. Aradan geçen iki dakikanın ardından Kübra elinde ki tepsiyle girdi içeri. Öylesine beğeniyordu ki patronunu. Her gün dikkatini çekebilmek adına farklı gösteriler yapıyor, Alparslan ise kafasını kaldırıp yüzüne bile dikkatli bir şekil de bakmıyordu. Dışarıda karşılaşsalar sadece ses tonundan ve ağır parfüm kokusundan tanıyabilirdi. Kübra kahveyi masaya bırakıp, " Alparslan bey stajyer avukat geldi. Dışarı da alayım mı?" Devletin çıkardığı bu yeni kanunlara hiç te anlam veremiyordu, Alparslan, öğretmen gibi avukat yetiştireceklerdi birde. Ya sabır diledi içinden. "Çağır gelsin." Dedi tok sesiyle. Kübra tekrardan gerisin geri çıkarken, kapıda oturan Asya'ya dönerek, "Alparslan bey seni bekliyor. " Dedi. Asya ise gereğinden fazla heyecanlanmış. Panik içinde ayağa kalkmıştı. Kübra yerine oturduğunda asya trençkotunu eline alıp kapıya doğru yürüdü. Eliyle istemsizce saçlarını düzeltip kapıyı tıklattı. İçeriden gel sesini duyduğunda aldığı nefesi bırakıp kapıyı açtı. Siyah masanın üstünde, beyaz gömleğinin kollarını kıvırmış önünde ki dosyaya bakan adam onu öylesine germişti ki. Alparslan ise içeriye gelen kadınla kafasını kaldırıp Asya'nın yüzüne baktı. Önce kıvırcık saçlarında takılı kaldı gözleri, daha sonra ise yeşil gözlerinde, Alparslan renkli göz sevmezdi ki. Neden bu kızın gözleri dikkatini çekmişti anlamıyordu. Daha sonra elinde tuttuğu trençkota baktı. Kadın heyecandan trençkotunun kenarını sıkıyordu. Karşısında iki büklüm olmuş Asya'yı görmek onu heyecanlandırmıştı. Sonuçta kariyeri tamamen burada bıraktığı izlenime bağlıydı. "Merhaba Alparslan bey. Ben stajyer avukat, Asya Yılmaz." Alparslan kadının dolgun dudaklarından dökülen cümleleri beş saniye sonra idrak etmişti. Eliyle karşısında ki koltuğu işaret edip oturmasını istedi. Asya usulca adamın karşısına oturup içinden bildiği duaları okumaya başladı. Zormuş diye geçirdi içinden. Sonuçta bu part time garsonluk yapmaya benzemezdi. "Hoş geldin Asya. Okulunu birincilikle bitirmişsin." Aslında soru sorar gibi sormuştu Alparslan önünde ki Asya'nın bilgilerinin olduğu dosyaya bakarken. Liseyi ise Türkiye'nin en güzel özel lisesinde %100 olarak burslu bir şekil de bitirmişti. Karşısında ki ufak tefek kadının, bu kadar zeki olabileceğine inanmak istemedi başta. Asya ise karşısında kendisine küçümseyerek bakan adama her ne kadar içten içe bozulsa da sesini çıkarmadan dinlemeye devam etti. "Benimle birlikte toplantılara, girip davalara bakacaksın. Bir nevi burada ki süre zarfında kişisel sekreterim olacaksın. " Asya hızlıca kafa salladı. "Kübra'nın yanına git. O sana vermesi gereken detayları verir." Kafasını dosyaya gömen adam. Bir daha asla Asya'nın yüzüne bakmamıştı. Görüşme Asya'yı hayal kırıklığına uğratsa da sesini çıkarmadan kalktı oturduğu koltuktan. "Ha unutmadan, kahvem soğumuş tazele." Kahvemi tazeleyecekti? Yıllarca okuyup, intikam ateşiyle büyümüşken şimdi karşısında ki adam kahvesini mi tazelemesini istiyordu anlamamıştı. Zaten bir sekreteri yokmuydu bu adamın? Asya getir götür işi mi yapacaktı. Tamam ilk günden cübbe giyip davaya girmeyi beklemiyordu ama. Bu hayal kırıklığına yol açmıştı. Alparslan karşısında, sessizce duvara kitlenmiş kadına baktı. Neyi bekliyordu? Tüm sorunlu insanlar, beni mi bulur diye geçirdi içinden. "Nasıl birincilikle bitirebildin okulu? Anlatılanı tek sefer de anlayamıyor musun? Kahve istedim alt tarafı." Asya karşısında kendisiyle dalga geçen adamı görünce, sinirlerine hakim olamamış, "Kusura bakmayın Alparslan bey. Okulda birinci olabilmek için kahve yapmak gibi bir kural yoktu da. " Alparslan ilk günden kendisine diklenen kadına baktı. Ne cesaretle bu şekilde konuşabiliyordu anlamış değildi doğrusu. Alparslan tek sözüyle kariyer hayatını bitirebilirdi. Karşısında ki kadının masanın üstün de ki fincanı alıp hızlıca kapıya doğru yürümesiyle ya sabır çekti. Cevap bile verememişti. Eliyle kaşlarının arasını öfeleyip, baş ağrısını kendince geçirmeye çalışmıştı. Kadının arkasından kalan kokuyla, derin bir nefes aldı. Ne kokuyordu bu kadın. Anlayamamıştı. Kesinlikle ağır ve rahatsız edici bir koku değildi. Kübra'nın parfümünün aksine. Asya sinirle odadan çıktıktan sonra. Kübra'nın tam karşıda ki masasına doğru yürüdü. "Alparslan bey kahvesini tazelememi istedi. Mutfak ne tarafta?" Kübra ise elinde fincanla çıkan kadını görünce keyfi yerine gelmişti. İçinden en fazla üç gün dedi. Dördüncü gün bu kadını hiç bir güç burada tutamazmış gibi geliyordu. Sahte gülümsemesini yüzüne takarak, "bir alt katta canım." Dedi. Sevda elinde ki trençkotu az önce oturduğu deri koltuğa bıraktığında merdivenlere yönelip aşşağı indi. Çatmıştı patronun en alasına ve üç ay sabır etmesi gerekiyordu. Bunca yıllık emeğini saman alevi gibi olan siniri yüzünden heba edemezdi. Alt kata geldiğinde kapının üstünde mutfak yazısını girmesiyle hızlıca yürüdü. Dolapları biraz karıştırdıktan sonra türk kahvesini ve cevzeyi bulabilmişti. Kendisi de çok severdi kahve içmeyi ama önce bu adamın kahvesini yapmalıydı. Nasıl içtiğini sormayı unuttuğu için getirdiği fincanda ki kahvenin tadına baktı. Sadeydi. Hoş öyle bir adamdan da bol şekerli içmesi beklenemezdi ya. Kahveyi yaptıktan sonra dökmemek için mecburen asonsör bekledim. Köpüğünün gayet güzel olduğunu fark ettiğin de hızlıca indi asansörden. Soğusun istemiyordu. İlk günden zaten diklenmişti patronuna, diline sahip çıkamayarak. Bu sefer Kübra'nın tarafına hiç bakmadan Asya kapıyı tıklattı. İçeriden gel komutu geldiğinde sakince girdi. Masanın üstünde ki dosyalara kafasını gömmüş olan adama bakıp, kahveyi masanın üstüne koydu. Elinde ki tepsiyle geri çıkacakken, Alparslan'ın konuşmasıyla durdu. "İyi ki okulunda birinci olabilmek için güzel kahve yapma kuralı yokmuş Asya. Eminim sondan bile birinci olamazdın. Al götür kahveyi." Asya şaşkınlık içinde arkasını döndüğünde dilini ısırdı konuşmamak için. Konuşursa o fincanı adamın kafasında kırabilirdi çünkü. Yere ayaklarını öylesine hızlı basarak yürüdü ki. Camlardan ses gelmişti. Fincanı masanın üstünden hızlıca alarak çıktı dışarı. Alparslan'ın keyfi bu küçük kadına laf sokmak la yerine gelirken, Asya ise kırmızı görmüş boğa gibi çıkmıştı dışarı. Allah'ım sen sabır ver dedi içinden genç kadın. Gastronomi mi okuyorum ben neden mezun olabilmem için kahve yapabilmem şart olsun diye de devam etti. Kübra'nın masasına gittiğin de "Alparslan bey, benimle senin ilgileneceğini söyledi.' Kübra bu durumdan her ne kadar müsait olmasa da kendi masasının çaprazında ki masayı işaret parmağıyla gösterip, "Orası senin masan önce geç yerleş daha sonra yapman gerekenleri anlatayım." Cam kenarında Alparslan'ın kapısının yanında ki masa Asya ya aitti. En azından masam bu katta olmasa diye geçirdi içinden. Masasına doğru yürüyüp, çantasında ki eşyalarını bir bir çıkarttı. Küçücük çantaya nasıl sığdırmıştı o kadar eşyayı Kübra hayret etmişti. Önce ıslak mendille masanın üstüne silip çöpünü yan tarafta ki çöp attı. Daha sonra masanın üstünde ki kalemliğe bir bir kalemlerini yerleştirdi. Not defterlerini ve ajandalarını kenara koyduğunda tekrardan Kübra'ya döndü. Kübra ise Asya'nın çantasından çıkardığı pembe tüylü kaleme kahkaha attığında, Asya da gülümsemişti. Dört tarafı hainlerle dolu gibi hissetmişti. "Alparslan beyin, saat, 10 da toplantısı var. Sende onunla gidiceksin. Konuşulanları eksiksiz bir şekil de not al. " Kafasını sallayıp oturdu masaya. Allah'ım sen yardım et diye geçirdi içinden. Saat daha 9:10 geçiyordu. Kadının heyecandan ve korkudan tuvaleti gelmişti. Kübra'ya dönerek, "lavabo ne tarafta?" Diye sordu. Kübra "Soldan dön ilk kapı." Dedi, masasının üstünde ki dosyayı incelerken. Alparslan stajyer kızın, dosyasını inceliyordu. Tabi ki staja alınmadan önce kapsamlı bir şekil de araştırılmıştı. Gördükleri Alparslan'da büyük şaşkınlık yaratmıştı. Bu küçük kadın yetimhanede büyümüştü. Okuduğu okulların hepsinden de derecelikle mezun olmuştu. Yine de meslek hayatında bir Alparslan Korkmaz olamazdı. Dosyayı kapatıp telefonunu eline aldığında, dün gece takıldığı kadının yazdığı onlarca mesaja baktı. Telefonunu nereden bulmuştu bu kadın. Numarasını hızlıca engelleyerek dinmek bilmeyen baş ağrısına yine kendince masaj yaptı. Kapı tıklatılmış içeri asistanı Kübra girmişti. "Herkes toplandı toplantıya başlamak için sizi bekliyolar efendim." Kafa sallayarak onayladı asistanını. Ayağa kalkıp, hızlıca çıktı odasından. Yeni gelen kızın masanın önünde kendisini beklediğini gördü. İçinden umarım Kübra yapması gerekenleri, anlatmıştır diye geçirdi. Konuşmadan asonsöre yönelince, arkasından Asya da elinde not defteri ve tabletiyle hızlı adımlarla gelmişti. Asonsörün kapıları açılınca, boş olan asonsöre önce Alparslan daha sonra da asya binmişti. Asya yine anlamsız bir şekilde heyecanlanmıştı. Adamın sert duruşu ve otoritesi, onu geriyordu. Alparslan Altıncı katın düğmesine basınca, Asya kendini arkada ki trabzaya yasladı. Konuşmak istiyordu. İlk günden yanlış bir izlenim bırakmak istemiyordu. Ama karşısında ki adam o kadar nemrut duruyordu ki bir türlü cesaret edemiyordu. Dördüncü katta asonsöre insanlar binince 5 kişilik asonsör dolmuştu. Alparslan geriye doğru adım atıp, iyice yaklaşmıştı Asya'ya. Adamdan gelen derin kokuyu soludu Asya. Sabah çıkmadan traş olduğu buram buram gelen losyon kokusundan belliydi. Öylesine temiz ve ferah kokuyordu ki. İçeri giren adamlardan biri. Alparslan'a gülümseyerek selam verdi. "Günaydın Alparslan bey." Alparslan yine kuru bir baş sallamayla selam verince içinden kontes diye geçirdi. Sanki iki kelime etse incileri dökülecekti. İnecekleri katta asonsör durunca bu sefer önce Asya daha sonra Alparslan çıkmıştı. Bina da neyin nerede olduğunu bilmediği için önceliği patronuna vermişti. Usul adımlarla Alparslanı takip edip, peşinden o da girdi toplantı salonuna, onlar içeri girince salonda ki herkes ayağa kalkmıştı. "Günaydın arkadaşlar." Dedi Alparslan. Asya yüzüne ufak bir tebessüm takıp karşısında duran beş adama baktı. Ortam da başka kadının olmaması iyiden iyiye germişti Asya'yı. Tanımadığı adamlardan günaydın seslerini duyunca, Alparslan'ın oturmasını bekleyip, kendisi de oturdu. "Yeni stajyer avukatımız Asya Yılmaz." Kendisine dönen bakışlarla, gülümsedi. Tam karşısında oturan esmer adamın gözlerinden Munzur bir parıltı geçtiğine yemin edebilirdi. "Hoş geldiniz Asya hanım. Ben avukat çetin." Asya yüzünde ki gülümsemeyi kesmeyip karşısında ki adama, "Hoşbuldum, memnun oldum tanıştığımıza." Alparslan masada oturan beş adamın da Asya'ya yiyecekmiş gibi bakmasından öylesine rahatsız olmuştu ki. Sanki lise sınıfına yeni Bir kız gelmişti. "Tanışmanız bittiyse, başlayalım toplantıya. Asya hanım." Asya kendisine yöneltilen soruyla öylesine uyanmıştı ki. Kendisiyle tanışan çetin beye nezaketen cevap vermişti sadece. Yüzü utanmaktan kırmızıya dönerken. Karşısında oturan çetin beyin bir daha yüzüne bakmadı. Çetin ise, Alparslan'da ki şansı sorguluyordu. Karşısında ki kadın su gibiydi. Başka yerde tanışmış olsalar, şimdiye çoktan türlü oyunlarla kadının numarasını almış olurdu. Asya kendini toparlamaya başladığında konuşulanları dikkatle dinliyor kendisine söz hakkı verilmediği sürece konuşmuyordu. Masada 32 yıl suçsuz yere hapis yatan bir adamın hayat hikayesi dönüyordu. Ne hayatlar var diye geçirdi içinden. 32 yıl dile kolay hiç bir suçunun olmamasına rağmen, özgürlüğünün ve ömrünün elinden alması. Kendisi bir gün dışarı çıkmazsa evde bunalıyor. Muhakkak alt katında oturan Elif'in yanına gidiyordu. Düşüncelerine dalmışken, Alparslan'ın kendisine olan bakışlarıyla toparlandı hemen. Çetin konuşmaya başladı. "Bence yüklü miktarda bir tazminatla bu iş tatlıya bağlanabilir." Nefesi kesildi Asya'nın, bu durum o kadar kolay mıydı? " Siz ne düşünüyorsunuz bu konu da Asya hanım?" Kendisine yöneltilen soruyla nefesi kesildi bir an. "Bence bu mesele parayla tazminatla hallolucak bir mesele değil. 32 yıldan bahsediyoruz çetin bey. Dile kolay ama koskoca 32 yıl. Giden gençlik ve kaybolan hayallerden bahsetmiyorum bile. Resmi kanaldan ulusal yolla özür dilenmeli, ve asla üstü ört bas edilmemeli. En azından kırılan gururuna, bir nebze olsa yararı dokunur." Alparslan'ın yanında oturmuş olan kadının dudaklarına takılı kaldı gözü bir süre. Öylesine kırmızıydı ki, doğal mı diye inceledi uzun bir süre. Daha sonra kadının konuşurken elinin saçına gidip kulağının arkasına almasına baktı. Bu beş adam bu kadar heyecanlanmakta haksız da değildi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD