Hemen üzerime bir şeyler geçirip yatağa girdim. Saçlarım hala ıslaktı, bu kendimce kendimi cezalandırma yöntemimdi. Sabaha kadar saçlarımdan dolayı üşütecek, hastalanacaktım. Çünkü, istemeden de olsa üzüyordum Kerem'i. Onun yanında olup, ona istediği şeyi vermeyerek; sevmeyerek en büyük cezayı veriyordum. Yanında olmamdan mutlu gibi görünse de hiç mutlu değildi.
Ama bu mutsuzluğu da kendi bile bile seçti.
Çok değil yarım saat sonra sessizce odaya geldi. Ama bir iki dakika ne yaptığını çözemedim. Bana doğru yaklaşıyordu ve ben bunu kokusundan anlıyordum. Birden eli saçlarıma değdi ve havluyla saçlarımdaki nemi almaya başladı. O kadar sakin ve dikkatli yapıyordu ki eminim gerçekten uyuyor olsam uyanmazdım. Saçlarımla oynaması birden uykumu getirmişti. Ne zaman, ne kadar sonra bilmiyorum ama uyumuş gibi yaparken uyuyakaldım. Uyku beni öyle bir almıştı ki çıtırtıya uyanan ben Kerem'in yanıma uzanışını bile hissetmemiştim.
Rüya görmezdim uyurken ya da görürdüm ama hiç hatırlamazdım. Ama bu gece annemle olan konuşmamızdan dolayı bilmiyorum rüyamda gördüğüm tek şey sahilde koşan küçük bir kız çocuğuydu. Gülüyor, koşuyor, dönüp bana bakıyordu. Sahile vuran dalgalara doğru koşmaya başlayınca bende koştum arkasından ama suya girmesine engel olamadım. Önce minik bacakları ıslandı sonra bütün bedeni ve dalgalar onu götürmeye başladı. Ağlıyordu, annesini kaybetmiş gibi bana bakıp ağlıyordu. Çığlıkları kulaklarımda yankılanırken, o benden uzaklaştıkça daha yakından geliyordu.
"Ağlama!" dedim, ona ağlayarak bakarken.
"Ağlama!” diye tekrarladım ama o ağlamaya devam ettim.
"Ağlama, lütfen...” dedim o gözden kaybolurken.
Ona seslenirken vücudum sarsılmaya başladı. Ayaklarımın altındaki toprak kayıp gidiyordu sanki. Ben ağlama dedikçe daha da sarsılıyordum. Sonunda dalgalarla giden bebek gözden kaybolunca gözlerimi sıkı sıkı kapattım. Ama o an açıldı gözlerim ve Kerem'le burun buruna geldik.
"Farah, iyi misin?" dediğinde nefes nefeseydim. Eliyle yanaklarımı silerken ağladığımı fark ettim.
"Birden ağlamaya başladın. Ağlama, ağlama diye sayıkladın. Kabus mu gördün?" Elleri yanaklarımda dolaşırken gözlerine bakmam için ısrarla yüzümü ona çeviriyordu. Başımı aşağı yukarı sallarken ağlamaya devam ettim.
"Su içmek ister misin?" dedi şefkatle. Hayır dercesine kafamı salladım.
"Peki tamam, hadi yat. Eğer istersen sarılabili-" lafını bile bitirmeden sarıldım ona. Ağlayışıma bir de hıçkırık eklendi. Bana hissettirmeden yatağa uzandı, onunla birlikte bende. Elleriyle sırtımı sıvazlarken saçlarımı öptü. Saat kaçtı, ne kadar süre hıçkıra hıçkıra ağladım bilmiyorum ama sonrasında yine çok derin bir uykuya daldım. Kerem'le evlendiğimizden beri belki de ilk kez deliksiz uyumuştum. Yüzümü boyun boşluğuna gömerken ne hisseder ya da ne düşünür hiç umurumda bile olmadı. Kabus görmüştüm ve korkuyordum. Kaç yaşıma gelirsem geleyim korkardım kabuslardan. Ne zaman kabus görsem tek başıma ağlardım sabaha kadar. Ama artık yalnız değildim. Uzun zamandır yalnız değildim. Korktuğum zaman bana, koşulsuz yardımcı olan biri vardı.
Kocam.
Ne kadar gerçekten evli olmasak da evliydik. Beraber gülüyorsak beraber de ağlamalıydık. Birbirimize sığınmalı, destek olmalıydık. Adımız evli özümüz arkadaş olsa bile. Bende şimdi, tam şu an aynen böyle yaptım.
Rüzgardan ürküp limana sığınan gemi misali sığındım Kerem'e.