UMUT VAR DEMEDİLER

1183 Words
"Sizinle konuşmak istediğim bir şey var." İkisi de çatık kaşlarla bana bakarken babam konuşmak istediğinde onu susturdum. "Lütfen baba bu önemli. Sadece beni dinleyin olur mu? Yeterince zor benim için. Ben... Bu söylediğimden sonra belki çok üzüleceksiniz ama artık ddaha fazla saklamak istemiyorum. Sizin de bilmeniz gerektiğini düşünüyorum. Eminim siz de fark ediyorsunuz bunu. Uzun bir süredir kötüyüm. Bunu söylemenin kolay bir yolu yok. Sizi alıştırmaya da çalışmayacağım. Buna benim de gücüm yok inanın." İkisinin de dolu dolu olmuş gözlerinden kaçırdım gözlerimi. Onların ağladığını görmek istemiyordum. Buna dayanamayacaktım daha fazla. "İki ay önce tekrar listeye girdim. Bu kalp vücuduma uyum sağlayamamış. Bakın çok umutlanmayın. Çün-kü.. Listenin sonundayım. Daha fazla üzülmeni istemiyorum." Annemin salonumuzda yankılanmaya başlayan hıçkırıklarına daha fazla dayanamayarak oturduğum yerden kalktım. Elime yapışan annem sıkı sıkı tutmuş parmaklarımı öpüp duruyordu. Gözlerinden akan yaşlar ellerime damlarken zorla çektim annemin ellerinden. Yere çökmüş "Damla'm" diye haykırarak ağlıyordu. Babam... Benim güçlü babam. O da anneme sarılmış ıslak gözleriyle bana bakıyordu. Bu görüntü asla silinmeyecekti zihnimden. Evden nasıl çıktığımı anlamadan koşarak indim merdivenleri. Nefes nefese apartmandan çıkıp soğuk karanlık sokağa bıraktım kendimi. Soğuk bedenime işliyordu sanki. Montumu bile almadan çıkmıştım. Beynim patlayacakmış gibi hissederken ellerimi başıma bastırıp ağlamamak için kendimi sıktım. "Damla!" İrkilerek arkamı döndüğümde Aslı'nın oturduğu yerden kalktığını gördüm. Şuan ona bir şeyler anlatacak durumda değildim. Yanıma gelmek için adımladığında başımı gelme anlamında salladım. O anda duyduğum annemin haykırışlarıyla tutamadım kendimi ve gözyaşlarım yanaklarımdan akmaya başladı. "Damla'm. Kızım daha çok küçük Engin. Kızım... Bebeğim o benim." Apartmanın kapısı gürültüyle açılırken daha fazla duramadım orada. Ölecek bile olsam koştum yokuş aşağı. Ciğerlerim patlayana kadar koştum. Hıçkırıklarım nefesimi keserken zar zor durup ayakta durmaya çalıştım. Başım dönüyordu. Düşeceğimi, belki de öleceğimi... Hemen şu dakikada... Biliyordum. Kabulleniyordum da. Düşeceğim sırada belimden tutup bedenimi kendine yaslayan ve tüm ağırlığımı alan kişi kimdi bilmesem de derin soluklar almaya çalıştım. Öksürüklerim arasında nefeslenirken arkamdaki kişi de derin nefesler alıyordu sanki gitmeme, ölmeme... "İyi misin?" Baran'ın fısıltılı sesini duymak daha da yaktı canımı. Onun varlığını, nefesini bu kadar yakınımda hissetmek iyi değildi. Ona alışamaz, onunla ilgili hayal kuramazdım. "Bırak." Baran'ın gevşeyen kollarından çıkan titreyen adımlarla kaldırıma çöktüm. Kollarımı beenime sarıp kenimi ısıtmaya çalıştım. Bir yandan da öksürüklerimin kesilmesi için daha iyi nefes almaya çalışıyordum. Kalbimdeki bıçak her nefeste daha derine batıyordu. Ruhum acıyordu. Omuzlarıma konan sıcak monta iyice sarındım. Baran yanıma oturup yüzüme dikti gözlerini. "İyi misin Damla? Ne oldu evde?" Omuz silkip yanaklarımdan hala akan gözyaşarımı sildim. "Hadi söyle ne oldu?" "Yeter sorup durma artık anlatmak zorunda değildim sana." Kaşları çatılan Baran'ın elleri de yumruk olmuştu. "Sesini yükseltme!" Öyle sert söylemişti ki fısıldaması bile yetmişti. Ona bağırdığım için kendimi kötü hissedip başımı öne eğdim. Bugün ne çok insanı kırmıştım. İyice olduğum yerde büzüldüm. Çok üşüyordum hem de çok. "Özür dilerim sinirlerim bozuk." Sadece bakıyordu, konuşmuyordu. Bakışlarının ağırlığı üzerimdeydi. Kolunu bana dolayıp yaklaştığında üşümekten değil, heyecandan titredim. "Üşüyorsun. Gel böyle." Çekinerek başımı boynuna doğru yasladığımda derin bir nefes aldı ve konuşmaya başlaı. "Tekrar sormayacağım sanıyorsan yanılıyorsun. Sen anlatana kadar soracağım tekrar tekrar haberin olsun. Şimdi tekrar mı sorayım yoksa anlatıyor musun?" Omzundan kalkmak istediğimde bırakmamış daha sıkı tutmuştu beni. "Ölüyorum..." Bunu öyle sessiz söylemiştim ki duyup duymadığından emin değildim. Kolları gittikçe daha da sıkılaşıyordu. Hiçbir şey söylemediğinde ne düşündüğünü anlamak için tekrar omzundan kalkmak istediğim de yine izin vermemişti. Elimi itmek için göğsüne koyduğumda hızlı kalp atışları benimkileri de hızlandırıyordu. Elime damlayan yaş ile şaşkınca kalakaldım. Ne yani Baran ağlıyor muydu şimdi? *** Bir süre daha Baran'ın omzunda yatıp sonra kalktım onun bırakmama çabalarına rağmen. Gözlerim yüzünde gezinirken ne düşündüğünü anlayamıyordum bir türlü. "Artık dönmeliyiz. Merak etmişlerdir." Başka bir şey demeden yanımdan kalkıp ellerimi cebine soktuğunda ben de başımı sallayıp oturduğum yerden kalkıp Baran'ın yanına geçtim. Ne düşündüğüü merak ediyordum. Hem de deli gibi. "Ne düşünüyorsun?" "Hangi konuda?" "Olanlar.. Benim durumum.." "Bir şey düşünmüyorum." Henüz birkaç adım ilerlemişken kolumu tutup beni durdurdu. "Ya da düşünüyorum. Sen bu musun cidden? Seni tanımıyorum Damla ama güçlü olduğunu, kolay kolay pes etmeyeceğini, inatçı olduğunu düşünüyordum. Bir düşünsene her gün o yokuşu çıkıp iniyorsun ve nefesin kesilse bile durmuyor devam ediyorsun. Sen bu dik yokuşu kalbin rahatsız olmasına rağmen bisikletle çıktın. Şimdi nedden pes ettin Damla? Neden yapıyorsun bunu?" "Be-Ben.." "Aileni bu kadar üzmemelisin. Miray teyze de Engin amca da ne hale geldiler. Neden peki? Senin aptal korkun yüzünden. Savaşabilir, korkmayabilirsin. Doktorlar tedavisi yok demedi sonuçta." Bana acıyla baktı. "Demediler değil mi?" "Demediler. Ama umut var da demediler." "Bana bak Damla. Bunlara bak. Dört künye var burada. Biri bana ait üçü de kardeş dediklerime. Biz savaştık ve ben üç kardeşimi de o dağda bırakmak zorunda kaldım. Ne için öldüler biliyor musun? Burada.. İnsanlar burada ölmesin diye. Onlar savaştı. Sen ve senin gibi insanlar ölmesin diye. Onlar bu yüzden şeehit olurken sen nasıl olur da onların ölmesin diye öldükleri canı bu şekilde hiçe sayıyorsun? Savaşacaksın anlıyor musun? Gerekirse ölüme meydan okuyacaksın. Yine de vazgeçmeyeceksin yaşamaktan. Borçluyuz çünkü hepimiz. Bizler yaşayalım diye ölen şehitlerimize borçluyuz bunu." Baran'ın söyledikleriyle utançla eğdim başımı. Bir asker kızı olarak bunu düşünmem gerekirken aklıma bile gelmemişti. Öyle çok utanıyordum ki Baran'ın yüzüne bakamıyordum. "Kaldır başını Damla. Sen bir askerin kızısın. Başın hep dik olmalı. Utanacak bir şey yapmamalısın. Baban nasıl gururlandırıyorsa bu milleti sen de kendi içinde de olsa gururlandırmalısın. Savaşarak, güçlü olarak imrendirmelisin herkesi. İnsanlar dönüp baktığında sana... bu yaşına rağmen neler yaşamış ama yine de dimdik ayakta durmuş demeli. Şimdi söz ver... Savaşacaksın." Baran'dan gözlerimi kaçırıp arkamı döndüm ve denizin karanlık sularına diktim gözlerimi. Hırçın dalgaları izledim bir süre. Koluma dokunan Baran'a tekrar döndüm. "Savaşsam bile bu benim umutlanmamı sağlayacak. Peki sonra ne olacak? Umutlarım tükendi benim. Kabullendim bu durumu. Ama ailem kabullenemez. Onlara tekrar umut verip tekrar onların umutlarını nasıl yerle bir edeceğim?" "Sen savaşsan da savaşmasan da, sonu ne olursa olsun ailenin umutları tükenmeyecek Damla. Onlar her zaman senin iyileşeceğini umut edecekler ve asla vazgeçmeyecekler. Bunu sen de çok iyi biliyorsun. Bırak umutlanmasınlar. Sen de pes etmezsen daha az acı çekersiniz emin ol. Şimdi tekrar soruyorum savaşacak mısın?" Sadece başımı salladım Baran'a. Ne diyecektim ki. Doğruyu söylüyordu aslında. Sonucunda ölsem bile en azından çabalamış olurdum. Hem ailem de mutlu olurdu biraz olsun. "Güzel. Savaşmam desen bile savaşmanı sağlardım bir şekilde zaten. Bu arada gitsek artık hava baya soğudu." "Ah kusura bakma. Ben ısındım zaten teşekkür ederim al lütfen." "Hayır giy geri o ceketi Damla. Hadi gidelim." Tüm itirazlarıma rağmen ceketi üzerime geri giydiren Baran eliyle ilerlememi işaret edince ellerimi Baran'ın ceketinin ceplerine sokup ilerledim. Benim küçük adımlarıma adımlarını uyduran Baran yanımdan ayrılmıyordu. Yokuşun yarısına gelmeden yorulmuştum yine. Baran'a belli etmemeye çalışıyordum ama ne çare. Yalpalamamla hemen tutmuştu beni. "Yoruldun mu?" "Biraz. Bana bir iki dakika verir misin?" "Tabi ki. Ama çok soğudu hava, geç de oldu durmayalım daha fazla burada." "Tamam devam edelim o zaman. Ben idare edebilirim." "Gel buraya." Birden kendimi Baran'ın kucağında bulmamla sıkıca gömleğinin yakalarına tutundum. "Ne-Ne yapıyorsun Baran?" İlk kez çıkmıştı adı dudaklarımdan. Bir süre bana baktıktan sonra yürümeye başladı kucağında benimle birlikte. "Bir şey yapmıyorum. Daha önce de dedim çok yavaşsın ve bu havada daha fazla sokakta kalmak istemiyorum." "Üzgünüm. Yük oldum sana." "Yük olmuyorsun. Kaç kilosun sahi sen? Kaldırdığım dambıllar senden daha ağır." Gülerek yokuşu çıkarken onun neden bu kadar mutlu olduğunu düşünüyordum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD