Baran hızlı adımlarla yokuşu çıkarken ben de onun montuna sarınıp iyice omzuna yasladım başımı. Kalbimdeki acı yavaşlasa da Baran'a bu kadar yakın olmak beni heyecanlandırıyordu. Yine de iyice kucağına yerleşip ona bu kadar yakın olmanın tadını çıkardım canım acısa da. Baran'ın durmasıyla gözlerimi aralayıp etrafıma baktım. Etraf çok kalabalık olmasa da Hilal teyzelerin de burada olduğunu görmüştüm. Bize yaklaşan babam acıyla bana baktığında aynı şekilde baktım ona. Kollarımı Baran'ın boynundan çekip babama uzattığımda büyük iki adımda yanımıza gelip beni Baran'ın kucağından almıştı. Kollarımı boynuna dolayıp babamın göğsüne sığındım. Annem de ağlayarak oturduğu merdivenden sarsak adamlarla kalkıp yanımıza geldi ve saçlarımdan öptü, ellerimi, yüzümü sevmeye başladı.
"Bebeğim... iyisin değil mi?"
"İyiyim anne ağlama artık."
"Üşümüş benim kızım."
"Üşümedim anne."
Annem beni dinlemeyip üzerindeki şalı alıp hemen üzerime örtmüştü bile.
"Uykum geldi baba."
"Tamam babacığım gidiyoruz evimize."
Babam herkese teşekkür ettikten sonra annemin açtığı apartman kapısından kucağında benimle birlikte geçmişti. Kapı kapanmadan son anda görmüştüm Baran'ın parlayan gözlerini. Hafif bir gülümseme sunduğumda ona, bana gülümseyip cebindeki elini çıkarıp ensesini ovuşturdu. Kapı kapandığında tekrar babamın göğsüne sığındım. Eve çıktığımızda babam beni yatağıma bırakmıştı. Öyle yorgundum ki hemen uyumak istiyordum. Sıcacık yorganıma sarılıp kendimi uykunun kollarına bırakırken annemin nefesini hissettim yamacımda. Kollarına bir bebekmişim gibi beni alan annem ben küçükken söylediği ninniyi söylemeye başlamıştı. Onun sesi ile daldım uykuya.
'Ninnilerin benim olsun
Uykularım senin olsun
Akan sular ömrün olsun
Ninni yavrum, kızım ninni.'
Sabah yorgun ama yine de huzurla uyandım. Hazırlanıp salona geçtiğimde annem hemen çayımı koymuştu önüme.
"Başka bir şey ister misin kuzum?"
"Yok annem istemiyorum yeter bunlar."
İkisi birden karşıma oturup beni izlemeye başladıklarında elimdeki çatalı bırakıp onlara döndüm.
"Bir şey mi oldu?"
Birbirlerine baktıktan sonra babam annemin elini tuttu ve bana döndü.
"Damla doktorunla görüşmek istiyoruz kızım."
"Murat bey bir arkadaşının numarasını verdi ama henüz gitmedim doktora."
"İstersen bugün okula gitme doktorunla görüşmeye gidelim."
"Okula gideceğim anne. Bugün arar randevu alırım."
"Tamam birlikte gideceğiz ama olur mu?"
"Olur artık hiçbir şey saklamıyorum sizden."
"O zaman kahvaltını bitir de okula bırakayım seni de kızım. Oradan da alaya geçeceğim.
"Ben her zamanki gibi giderim baba senin bırakmana gerek yok."
"Pekala kendin git ama kendini zorlamak yok tamam mı?"
" Tamam dikkat edeceğim. Merak etmeyin. Akşam görüşürüz."
"Hayatım, seni bırakayım mı?"
"Olur çantamı alıp geliyorum hemen. Damla anahtarını unutma anneciğim."
"Tamam anne."
Portmantodaki montumu giyinip anahtarımı cebime koydum. Baran'ın montuna takılan bakışlarımla bir süre ne yapacağımı düşündüm. Tam kapıdan çıkacakken geri dönüp Baran'ın montunu da aldığım gibi çıktım evden. Apartmanın kapısını kapatırken zıplayarak yanıma gelen Aslı'ya döndüm. Yine enerjisi yerindeydi.
"Günaydın. İyi görünüyorsun."
"Günaydın. İyiyim ve gördüğüm kadarıyla sen de iyisin."
"Nasıl iyi olmam ki? Ozan ile mesajlaşıyoruz. Çok mutluyum Damla."
Sıkıntı ile baktım Aslı'ya. O çocuktaki bir şey beni rahatsız ediyordu. Yine de sadece bir kere görmüştüm. Belki de yanılıyordum.
"Senin adına sevindim."
"Teşekkür ederim. Bu arada o mont ağabeyimin değil mi?"
Utançla Aslı'ya bakıp başımı eğdim ve yokuşu adımlamaya devam ettim.
"Evet onun. Sana versem ona götürebilir misin?"
"Şöyle yapalım istersen. Bugün ağabeyimin yanına gidecektim. Sen de gel ve kendin ver montu ne dersin?"
"Bilmem ki. Nerede ki Baran?"
"Sabah kliniğe gitti."
"Klinik?"
"Ağabeyim veteriner. Sizin pastaneye yakın bir yerde kliniği var."
Anladım anlamında başımı salladım. Baran'ın böyle bir mesleği yapıyor olduğu aklımın ucundan bile geçmemişti. Garip bir adamdı Baran. Onunla ilgili düşündüğüm çoğu şeyde yanılıyorum nedense.
"Ali ve Emre ne iş yapıyorlar?"
"Emre abi mayısta askere gidecek şu an çalışmıyor. Ali abi işletme okudu. Abimin kliniğinin olduğu sokakta lokantaları var. Babası ile birlikte orada çalışıyor."
Konuşa konuşa okula geldiğimizde sınıflarımıza gitmek için ayrılmıştık. Sınıfa gitmeden önce lavaboya giderken Cemre ve Ozan'ı görmüştüm. Tartışıyor gibilerdi. İkisinin bir olayı vardı ama çözemiyordum. Şimdilik boş verip sınıfıma geçtim. Öğle arasında Murat Bey'in verdiği numarayı arayarak yarın için randevu almıştım. Okulun bitişini belirtilen zil çaldığında test kitabımı çantama koyup montumu giyindim. Kapıdan bana seslenen Aslı'nın yanına gittiğimde birlikte okuldan çıktık. Dediği gibi pastaneye yakın bir yerdeydi klinik. Köşeyi döner dönmez görmüştüm tabelayı. 'Dost Veteriner Kliniği' Basit ama anlamlıydı. Hayvanlar gerçek bir dosttu bana göre de. Aslı ile birlikte kapıdan girdiğimizde kapıdaki ufak çan çalmıştı. Arka odadan gelen Baran bizi gördüğünde gülümseyip Aslı'ya sarılmıştı.
"Hoş geldin Damla."
"Hoş buldum Baran."
Baran'ın kliniğindeki koltuklara oturduğumuzda hemen geleceğini söyleyip ayrılmıştı yanımızdan. Etrafta pek hayvan görememiştim. Nasıl bir klinikti ki burası? İçeriden gelen köpek sesinden sonra iç kapıdan kucağında yavru bir köpek ile gelen Baran yanımıza oturup köpeği bıraktı. Etrafta dolanıp duran köpek sürekli Baran'ın dibinde dolaşıyor, onunla oynamak istiyordu.
"Kızlar neye borçluyuz ziyaretinizi?"
"Abimi görmeye gelemez miyim? Hem Damla'nın seninle konuşacakları varmış. Ben acıktım Ali abilerin yanına gidiyorum. Siz konuşun."
Aslı'ya şaşkınca baktım hiçbir şey konuşmayacaktım sadece montunu verecektim.
Ben itiraz edemedim Aslı gitmişti bile. Baran'ın bakışlarını üzerimde hissetmek yine heyecanlandırırmıştı beni. Yerimde kıpırdandıktan sonra Baran'a montunu uzattım.
" Ben sadece teşekkür etmek istemiştim."
"Rica ederim. Daha iyisin değil mi?"
"Evet daha iyi hissediyorum. Se-Sen nasılsın?"
"İyiyim ben de. Bu yaramazla uğraşıp duruyorum."
"Çok güzel senin mi?"
"Evet annesini getirmişlerdi. Kaza olmuş yaralanmıştı. Dayanamadı fazla geriye üç yavrusu kaldı ama bir tek bu yaramaz yaşadı.
" Adı ne? "
" Cesur. "
" Cesur.. Güzel isimmiş. "
Bir süre sessizlik oluştu aramızda. Ne konuşacaktım ki Aslı da bir türlü gelmek bilmemişti. Geleceğe de benzemiyordu zaten. Sıkıntı ile kolumdaki saate baktım.
"Ne o randevuyu falan mı var?"
"Ha?"
"Saatine bakıp duruyorsun da işin falan var sandım. Biriyle randevun filan vardır belki."
Soğuk bir sesle söylemişti bunu. Baran'a akıl sır eriyordu. Ne değişken adamdı bu böyle. Bir öyleydi bir böyle.
"Yok, işim yok. Aslı nerede kaldı diye merak ettim sadece."
"Gelir birazdan. Sıkıldın mı?"
"Hayır. Annem merak edecek onun yanına gideceğimi söylemiştim."
"Ara Miray teyzeyi geç kalacağını söyle. Yemek yiyeceğiz birlikte. Aslı ve Ali gelmek üzeredirler."
Emrivaki tavrı konusunda dumura uğramış gibi olduğum yerde kalsam da kaşlarım çatılı baktım ona. Yine de ters davranmak istemiyordum.
"Teşekkür ederim. Ben aç değilim. Annem merak etmeden gideyim. Sana kolay gelsin."
Oturduğum yerden kalkmış montunu giyerken Baran da benimle birlikte kalktı ve konumu tutup durdurdu.
"Lütfen... Emrivaki gibi düşünme. Yapım böyle. Sana da teklif etmem gerekirdi ama buyum ben. Biz ile birlikte yemek ye lütfen. İstersen ben konuşayım Miray teyze ile. Hem yemek yedikten sonra ben de kapatacağım kliniği birlikte döneriz eve."
Yaptığı açıklama beni tatmin etmişti zaten ve gözleri öyle güzel bakıyordu ki... Bazen ateşler saçıyordu kızgınlıkla, bazen de öyle uysal öyle çocuksu bakıyordu ki.. Bu adamın her hali başka bir şekilde etkiliyordu beni. Her hali heyecanlandırıyordu. Bu heyecan bir gün ölümüm olacaktı. Belki de böylesi daha iyiydi. Soğuk yatağımda titreyen bedenimle ölmek veya hastane odasında yapayalnız ölmek... Bunları istemiyordum. Her ne kadar kabul etmek istemesem de farklıydı Baran. Benim için çok farklıydı. Bir dokunuşuyla büyülüyordu beni, bir bakışıyla... Gün geçtikçe ona çıkıyordu tüm yollarım. Sanki her yer de o var oluyordu birden. Geceleri yatağıma yatıp gözlerimi kapattığımda yüzü belirliyordu göz kapaklarımın ardından. Aşk... Buydu sanırım aşk.. Benim için Baran idi. Ama imkansızdı işte. Benim hasta kalbim dayanamazdı buna. Ona da acı verirdi hem. Baran ile sessizce oturduğumuz on beş dakikanın ardından Aslı ve Ali'nin gelmesi ile hemen yemekleri masaya yerleştirmiştik. Annemi arayıp durumu anlattığında izin vermiş, hatta arkadaşlarımla vakit geçirmeme sevinmişti. Birlikte yemek yerken birçok konu hakkında konuşmuştuk. Ali iyi biriydi ve Baran'ın ona bakmadığı her anda Aslı'ya bakıyordu. Bakışları... Bakışları öyle tanıdıktı ki. Benim Baran'a baktığım gibi bakıyordu. Aslı'ya bakışlarındaki merhameti görmemek için kör olmak gerekirdi. Kırmaktan korkar gibi bakıyordu. Neden söylemiyordu Aslı'ya bunu bilmiyorum. Gerçi Aslı sürekli abi diyordu Ali' ye ve ondan hoşlandığını söylemişti bana. Belki de ben yanılıyorumdur. Yemeğimiz bittikten sonra hep birlikte etrafı topladık. Baran Cesur'u yerine götürüp suyunu ve yemeğini koydu. Kliniği kapattığında birlikte yürümeye başladık. Birkaç bina ilerideki lokantada durduğumuzda Ali bize veda edip içeri girmiş, biz de yolumuza devam etmiştik. Mahallenin girişine ulaşana kadar pek fazla konuşmamıştık. Evin önüne geldiğimizde merdivenlerde oturan Cemre'yi görmek beni çok da mutlu etmemişti. Hemen Aslı'ya sarılan Cemre Baran'ın da yanağından öpmüştü. Bunu görmek kalbimde değişik bir tepkiye sebep olmuştu. İlk kez kalbim bu kadar yavaş atıyordu sanırım. Ve her bir atışında bu kadar çok kırık batıyordu kalbime. Ve ben... Ve benim kalbim açıyordu. Çok hem de çok açıyordu. Bakışlarımı onlardan çekip önüme döndüm. Kısa bir vedanın ardından apartmana girip durgun adımlarla eve çıktım. Gözyaşlarım neden atmak için bu kadar zorluyorgu beni? Ağlamak istemesem de akıyordu yaşlar kendiliğinden. Annem ile babamın bana seslenişlerini önemsemeden odama girip kendimi yatağıma bıraktım. Kendimi ne kadar tutmaya çalışsam da tutamıyordum kendimi. Hıçkırıklarım artarken odama gelen annem ve babam hemen etrafımı sarmıştı.
"Kızım, ne oldu anneciğim söyle hadi bize."
"Canım yanıyor anne. Çok acıyor hem de. Kalbim çok acıyor."
"Engin doktora gidelim bir şey yap."
"Hayır hayır istemiyorum. Bu öyle bir şey değil ki. Bir şey var burada. Başka hissettiriyor. Bazen çok mutlu ediyor beni, bazen de böyle çok acıtıyor canımı."