Artık günlerim eskisi gibi geçmiyordu. Kağan, yaşamak için güzel bir bahaneydi. Onu görmek, onunla konuşmak, ona yakın olmak… Bu, tarifi mümkün olmayan duygulara ev sahipliği yapıyordu. Sabahlar bir anlam kazanıyordu. En azından ben öyle sanıyordum. Konuşmalarımız mutfakta, bulaşık yıkadığım saatlere denk geliyordu. Buluşmalarımız ise annemin uyuduğu vakitlerde gerçekleşiyordu. Bunun planını hiç yapmamıştık. Sanki planlamışız yahut kurulmuş saat gibi kendiliğinden olup ilerliyordu buluşup konuşmalarımız. Kağan o anlarda beni sevdiğini hiçbir zaman açıkça söylememişti. Ben ise bunu şöyle düşünüyordum. İşlerini ayarlayınca her şey yerine oturunca söyleyecektir. Adamın tek derdi bu mu? Seni seviyorum," demiyordu. Ama gözlerimi, saçlarımı, ince belimi…En çok da kimseye benzemeyen doğallığım

