7.Bölüm

2254 Words
Aysel’de tıpkı Devran gibi son zamanlarda sessizleşmiş gelmeyen birini bekliyordu. Neden bu şekilde hissettiğine kendi de anlam veremiyor, Umut’u yeniden görmeyi deli gibi istiyordu. Dün gece belki gelir umuduna kapılmış yine hüsrana uğramıştı. Umut ile geçirdiği ve bir şey yaşanmayan o geceden sonra yaptığı pis iş daha da rahatsız ediyordu kendisini. Bugünden sonra onu beklemeyeceğine kendini ikna etmiş, Kâzım’ın sessizliğinin nedenini bulmaya vermişti karışık aklını. Aldığı kararın ardından Sevda’yı aradı ve ona ihtiyacı olduğunu net bir şekilde anlattı. Sevda buraya düşen kızlardan biriydi sadece. Fakat kız çok deli cesaretli çıkmış, Kâzım’ı kıskıvrak yakalayıp buradan kurtulmayı başarmıştı. Aysel ile devamlı iletişim halinde olan Sevda’nın tek amacı Kâzım’ı tamamen yok etmekti. Kimseye satılmasa bile Kâzım denen şerefsizden koruyamamıştı kendini. O gün adamın silahının yere düşmesiyle silahı alıp, adamı ayağından vurmuş ve bir korumayı da yaralayarak kayıplara karışmayı başarmıştı. Sevda’nın polise yaptığı şikâyetler sonuçsuz kalmıştı. Sevda, Aysel’e elinden geleni yapacağını söylemişti söylemesine ama yapabileceği pek bir şey yoktu. Devran’daki sessizliği Hüzün gibi fark edenlerden biride yıllardır kardeşi gibi olan Emir’den başkası değildi. Ağzından birkaç defa laf almaya çalışmış ama çabaları boşa gitmişti. Devran telaşla odasına girdiğinde hâlâ arkadaşına neler olduğuna kafa patlatıyordu. “Emir benim birkaç saatlik bir yere gitmem gerekiyor. Sekretere söyledim benim telefonları sana yönlendirdi, beni idare et.” Emir merakla, “Nereye?” diye sordu ama sorusuna yanıt alamadan Devran geldiği gibi telaşlı bir şekilde odadan çıktı. Devran arabasına binip beklediği sonuçları almak için hastaneye doğru yola koyuldu. Olumlu çıkması gerçekten büyük bir hayal kırıklığı olacaktı onun için. Ve olumlu olması birçok sorunu da beraberinde getirecekti. Devran ne yapacağını bilmez halde hastaneye ulaşmış, yakın arkadaşlarından biri olan Sedat’ın odasına girmişti. DNA testini Sedat’ın yardımıyla yaptırabilmişti. Bir süre sohbet ettikten sonra Sedat’ın uzattığı zarfı alarak ayağa kalktı. “Teşekkür ederim Sedat. Bu iyiliğini unutmayacağım.” Sedat ile vedalaştıktan sonra hızlı adımlarla hastaneden çıktı ve elindeki zarfa baktı. Aceleci el hareketleriyle zarfı açtı. Günlerdir bu sonuç yüzünden uyku uyuyamıyor, işlerine adapte olamıyordu. Prosedür yazılarını es geçip hızla sonuca baktı. Gördüğü sonuçla ayakta duramayıp banka çökerken, Hüzün de odaya giren adamla geri geri gitmeye başlamıştı. Kâzım adamının getirdiği dosyayı okuduktan sonra, bütün korumalara emir vermiş ve Hüzün’ün odasına yönelmişti. “Kâzım,” diye bağıran Aysel ile kapıyı tamamen kilitledi. Böyle zengin ve yağlı müşteriler her zaman Kâzım için memnuniyet kaynağı olsa da Devran’ın temiz dosyası canını sıkmıştı. Aile hayatı, özel yaşamı ve iş hayatıyla ilgili herhangi bir pürüz olmaması, şirketin temiz geçmişi Kâzım’ı kıllandırmıştı. Buraya gelen çoğu zenginler işinde, özel hayatında her türlü pisliği çeviren insanlardı. Devran gibi temiz olup her gece aynı kız için buraya gelen birinin farklı amacı olacağını kavrayıp, korumalara bir daha içeri almamalarını söylemişti. Kolu uzun, hatırı sayılır biri olması başına olmayacak işler açabilirdi. Kâzım her şeyi çözdükten sonra Hüzün’ün odasına girmiş, aç bakışlarını genç kızın üstüne dikmişti. “Her gece her gece aynı adam! Sen de sıkılmışsındır eminim! Sana yeteri kadar alışma süresi tanıdım ve artık tadına bakma vakti!” diyerek Hüzün’ün üstüne yürümeye başladı. Hüzün korkulu gözlerini adama çevirip geri geri gitmeye devam etti. Bir yandan da Kâzım’ı kendinden uzak tutacak yolları düşünüyordu. Birkaç gün kazansa yeterli olurdu. Devran ile konuşur Kâzım’ın pis ellerine kalmadan buradan kurtulmasının bir yolunu bulurdu. “Ama şimdi değil!” diye düşündü. “Lütfen bana biraz daha zaman ver, zaten biriyle olmayı kaldıramıyorum. Sadece birkaç gün daha!” Aysel kapıyı yumrukluyor, açması için âdeta yalvarıyordu. Kolunu tutan Salih ile hışımla adama dönüp, kolunu kurtardı. Cebindeki telefonu çıkarıp Devran’ın numarasını aradı. Devran oturduğu bankta hâlâ boş gözlerle elindeki kâğıda bakıyordu. Telefonunun defalarca çalması bile kendine getirememişti onu. Koluna dokunan adamla bakışları ona döndü. “Telefonunuz dakikalardır çalıyor, iyi misiniz?” Adamı başıyla onaylayıp cebinden telefonu çıkardı. Numarayı gördüğü anda hemen cevapladı. “Devran… Kâzım… Kâzım, Hüzün’ün odasında! Ne olur çabuk yetiş!” Devran kulaklarında yankılan sözlerle oturduğu banktan ok gibi fırlamıştı. Beyni uğulduyordu. Aracına atladığı gibi gaza yüklendi. Aysel’in sesi kulaklarında yankılanıyor, DNA testinin sonuçları gözünün önünde fırıl fırıl dönüyordu. Kalbi atmayı kesmiş gibiydi. “Allah kahretsin! Allah’ım yardım et! Geç kalmamam için bana yardım et.” Önüne çıkan arabaları amaçsızca solluyor, kırmızı ışıkları tamamen görmezden geliyordu. Kaza yapmaması tamamen bir şanstı. “Bunun hesabını senden de soracağım,” diye bağırdı öfkeyle. Gözünden akan yaşları silmeye çalışırken yeniden inledi. “Hepsi senin suçun! Kızına sahip çıksan kimse ona bunu yapmayı cesaret edemezdi! Bunun hesabını senden de soracağım lanet olası! Kimsenin yanına bırakmayacağım! Herkes hesabını verecek!” Hüzün gidecek yeri kalmadığında dibine kadar gelen adamla korku içinde gözlerini yumdu. İçinden Rabbine dualar ediyor, bu adama yalvarmaktan nefret ediyordu. Kâzım elini genç kızın yanağına uzatıp okşadı. “Çok güzelsin!” diye boğuk bir sesle konuşması kalbini korkuyla tekrar titretmişti. Başını çekmeye çalıştı. Midesi bulanıyor, başının döndüğünü hissediyordu. “Lütfen bırak beni yalvarıyorum, ne olur!” Kâzım kızı kendine çekerek kolları arasına aldı. Çırpınmasını engellemek için bileğinden tutup yatağa savurdu. Hüzün’ün attığı çığlıkla Aysel kapıyı daha hızlı yumruklamaya başlamıştı. “Lanet herif, Aç kapıyı! Bırak kızı Kâzım! Yalvarıyorum ne istersen yaparım uzak dur ondan!” Duyulan silah sesiyle kimse ne olduğunu anlamamıştı. Hüzün’ün çığlığı bir kez daha odada yeniden yankılanırken gözleri tamamen kapanmıştı. Bazen hayat bir saniyenin kıymetini bile öğretiyor insana. Bir nefeslik an! Ne kadar da kısa aslında… Bir ömürlük hayatımız yıllara denk gelirken, saniyelerin değerini anlayamıyoruz çoğu zaman. Ta ki, o saniye bizden en değerlilerimizi alana kadar, ta ki o bir saniyeye muhtaç olana kadar. Devran barın önüne gelene kadar en kötü senaryoları geçirmişti aklından. Kâzım denen hayvanın Hüzün’e dokunduğunu, pis ellerini narin teninde gezdirdiğini düşündükçe delirecek gibi oluyordu. O öfkeyle ne mantıklı hareket edebiliyor ne de doğru olana akıllıca karar verebiliyordu. Tek odaklandığı nokta Hüzün’ü sağ salim kurtarmaktı, geri kalanı da umurunda değildi zaten. Hüzün kendisine aitti. Onu dokunacak elleri zevkle kırabilirdi. Barın önüne biraz ters tarafta park ettiği arabadan indi ve kapının önünde duran iki korumaya kendini belli etmemeye çalışarak ilerledi. Adımlarını temkinli atmaya dikkat etmesinin tek sebebi o lanet kapıdan içeriye çok zorlanmadan ve zaman kaybetmeden girmek istemesiydi. Korumanın arkasından yaklaşıp, hızlı bir hareketle kolunu boğazına dayadı. Adamın belindeki silahı çekip aldı. Hayatında ilk defa silah tutuyor olması bile onu durdurmaya yetecek bir neden değildi. Korumayı diğer adamın üstüne itip silahı nişan aldı. “Ya adam gibi yol verirsin ya da kurşunu yersin, seçim senin?” İki koruma namlunun ucunun kendilerine çevrilmesiyle tek kelime etmeden kenara çekildi. Can tatlıydı ne de olsa! Devran içeriye adım atmadan önce elindeki silahı kaldırdı ve tetiğe bastı. Tek dileği silah sesinin yukarıya çıkana kadar Kâzım’ı engellemesiydi. Merdivenleri hızla çıkarken önüne kimsenin çıkmaması bir nebze de olsa içini rahatlatmıştı. Devran şanslıydı çünkü gündüz burada sadece birkaç koruma olurdu. Hem gündüzleri dikkat çekmemek hem de geceye göre gündüzlerin olaysız geçmesi koruma sayısının az olmasının nedenlerinden sadece birkaçıydı. Hüzün dakikalarca yalvarmış, yatağa atılmasıyla şiddetini artıran baş dönmesi onu gafil avlamıştı. Zaman kazanmak için elimden geldiği kadar Kâzım’ı durdurmayı dememiş ama fazla da başarılı olamamıştı. Direnci kaybeden vücudu, Kâzım’ın kendisinden iri ve güçlü olması savaşını baştan kaybetmesine neden oluyordu. Hayatı ne kadar da ironikti. Ömrü boyunca bu şekilde erkeklerden kaçmaya daha ne kadar devam edebilirdi? Daha çocuk yaştayken bile Salim’den dayak yemekten korktuğu için kaçmayı dener ama her defasında kaçmasının cezasını daha fazla tekme ve tokatla öderdi. Delice bir fikir beynine üşüştü. Salim’den kaçmaları her zaman başarısız olmuştu, tıpkı Devran da olduğu gibi. Yatağa eğilmiş, üstüne gelen Kâzım’la kalbi ve düşünceleri korkuya teslim olmuş, duyduğu silah sesiyse genç kızın son dayanma gücünü de elleri arasından almıştı. Gözlerini daha fazla açık tutamayıp kendinden geçerken aklına gelen tek isim Devran’dı.   Aysel, Devran’ı karşısında görünce derin bir nefes alıp rahatladı fakat adamın elinde gördüğü silah genç kadını korkutmuştu. Şu an korkularına yenilmenin hiç sırası değildi. Hüzün’ün nasıl olduğunu deli gibi merak ediyordu. Kâzım duyduğu silah sesiyle küfürler eşliğinde yataktaki kıza bakmadan kapıya yöneldi. Kapıyı açtığı anda başına dayanan silahla neye uğradığını şaşırmıştı. “Devran Demir! Büyük patron hoş geldin!” dedi alaylı bir ses tonuyla. Bu adamın o silahı kullanamayacağına, bir canlının kılına zarar veremeyeceğine o kadar emindi ki, değil korkmak kılı bile kıpırdamamıştı. Aysel’in yanından bir hızla içeriye fırlamasını görmezden gelerek Devran’ın arkasındaki Salih’e odaklandı. Salih, Devran’a çaktırmadan ona yaklaşmaya başlamıştı. Kâzım etrafına bir bakış atıp yeniden Devran ile göz göze geldi. Yüzündeki sırıtma genişlemiş, dudakları tiksintiyle yana kıvrılmıştı. Devran arkasında hissettiği hareketlilikle silahı Salih’e çevirip omzuna nişan aldı ve tereddüt dahi etmeden silahı ateşledi. Salih hissettiği acıyla yere düşerken, kıpırtısız gözlerle adama bir an bakıp umursamadan yeniden namluyu Kâzım’a çevirdi. Kâzım iki saniyelik olayda yerinden bile hareket edememişti. Kısılan gözleri ve çatılan kaşlarıyla genç adama daha dikkatli bakmaya başladı. Devran konusunda yanılıyor olabilir miydi? “Kendini akıllı sanıyorsun değil mi lan? Sen hakkımda araştırma yaparken benim kulağıma gelmeyeceğinden gerçekten emin miydin? Ya da dur şöyle sorayım; sen araştırma yaparken ben hiçbir şey yapmadan oturuyor muydum?” diye soğukkanlılıkla konuşan Devran gözlerini kırpmadan Kâzım’ın endişeli gözlerine baktı. İstediği korkuyu adamın gözlerinde görmenin rahatlığıyla omuzlarını dikleştirdi. Devran, Hüzün’ün iyi olup olmadığını deli gibi merak etse de önceliği bu adamdı. Hayatında ilk defa birine zarar vermiş olması kalbini rahatsız ediyor fakat cesaretsiz görünmemek için düşün memeye çalışıyordu. Kâzım çevirdiği işlerin bilinmesiyle rahatsızca yüzüne dikilen namluya odaklandı. Onunda bu hayatta bildiği tek kural korktuğunu düşmanına belli etmemekti. Rahatsızlığını Devran’dan saklamaya çalışarak, “Ne istiyorsun?” diye sordu. Ne istediğini çok iyi biliyor olmasına rağmen korumaların harekete geçmesi için zaman kazanmaya çalışıyordu. Bilmediği şeyse barın önünde kendi korumaları değil, Devran’ın iki gün önce özel olarak yardım istediği arkadaşının korumalarının olmasıydı. Yoldayken alelacele arkadaşını aramış daha önce anlattığı olayları tekrar etmeye gerek duymadan, “Zamanı geldi Hakan, çabuk ol!” diyerek gerekli talimatı vermişti. Kâzım, “Dışarısı tamam!” diyerek merdivenleri çıkan uzun boylu, yapılı adama döndü. Soru dolu bakışlarını yeniden önündeki Devran’a çevirdiğinde gafil avlandığını anlamıştı.   Devran’ın dudakları hafifçe iki yanına kıvrıldı. Bugün buradan Hüzün’ü almadan gitmeye hiç mi hiç niyeti yoktu. “Ne istediğimi ikimizde biliyoruz. Boşuna uzatmanın âlemi yok. Buradan istediğimi almadan gitmeye niyetli değilim Kâzım! Hüzün benim, o bana ait! Onu bana vereceksin ve peşini bırakacaksın.” Bakışları odanın içindeki yatağa kaydı bir anlığına. Yeniden Kâzım’a döndüğü anda Aysel’in endişeli sesi kulaklarına ulaştı. “Hüzün iyi misin?” Aysel, Hüzün’ün rengini kaybeden, yaşlarla ıslanmış beyaza kesilen yüzüne baktı. Hüzün titrek bir hareketle elâ gözlerini yavaşça açtı. Karşısında Aysel’i görmenin endişeyle karışık heyecanıyla kollarını genç kadının bedenine doladı. “Üzülme tatlım hiçbir şey olmadı. Devran çok şükür zamanında geldi.” Hüzün duyduğu isimle Aysel’den uzaklaşıp etrafını taradı, kapının önünde elinde silah Kâzım ile karşı karşıya olan adamı görünce dudakları arasından kaçan korku dolu inlemeye engel olamadı. İki elini ağzına kapatıp endişeli gözlerle onları izlemeye başladı. Devran, hayatını mahveden adam, evleneceği adam bu defa hayatını kurtarmıştı. Hayat kendisiyle gerçekten dalga geçiyor olmalıydı. Devran endişeyle kendine bakan kıza dönüp nasıl olduğunu sormamak için zor duruyordu. Ufacık bir hatası her şeyi berbat edebilirdi. Kâzım ile işi bitince onunla ilgilenebilirdi. O elâ gözlere dalacak çok zamanı olacaktı ne de olsa. “Buradan nasıl kız çıktığını araştırdıysan bilmen lazım Devran! Kimse silahla mekânımı basıp, elini kolunu sallaya sallaya kızı alıp buradan gidemez. Gitse bile hesabı elbet sorulur,” diye söze giren Kâzım korkusuzca ve oldukça kararlı bir sesle ne istediğini belli etmişti. Devran duyduğu tehditle gülmeden edemedi. Söze gireceği sırada merdivenleri çıkan bir ses ondan önce davrandı. “On yedi yaşında reşit olmayan bir kızı pazarlamak, kendi isteği dışında böyle yüz kızartıcı bir işte çalıştırmak büyük suçtur. Bugüne kadar gelen polisleri rüşvetle susturmuş olman yakın dostumuz olan Emniyet Müdürünü susturmaya yetmeyecektir.” Emir konuşmaya devam ederek Devran ve Hakan’ın yanına gelmiş, alaycı gözlerini Kâzım’a dikmişti. Elindeki telefonu Kâzım’a göstererek parmakları arasında çevirdi. “Şimdi adam gibi bırakıyor musun yoksa ipliğini pazara mı çıkaralım?” Devran kısa bir an Emir’e baktı ve gözlerini Hüzün’e çevirdi. Emir acaba bu kızın kardeşi olduğunu bilse ne tepki verirdi? Hâlâ kurtarmak için kendisine yardımcı olur muydu? Ya da genç kızı sahiplenip ona zarar verdiği için kendine düşman olmayı mı tercih ederdi? Onlara bu gerçeği nasıl söyleyecekti? Hayatlarına yeni dâhil olan Hüzün ve sorunları buradan kurtulmakla bitmeyecek gibiydi. Asıl sorunlar daha gün yüzüne çıkmamıştı bile. Başını sallayıp gözlerini Kâzım’a odakladı. İlk önce buradan Hüzün’ü kurtarmalıydı. Gerisi sonra düşünülecek şeylerdi. Sesini duyduğu Aysel ile verdiği karardan tekrar memnun oldu. Bu kadına çok şey borçluydu ve borcunu ödeme günüde bugündü. Kâzım’ın düşünceli ifadesine şöyle bir baktıktan sonra ceketinin cebindeki çek defterini uzandı. Elindeki silahı Hakan’a verip yeterli miktarı çek defterine yazdığına kanaat getirdikten sonra imzaladı ve Kâzım’a uzattı. “Burada yirmi bin var. Aslında sana tek kuruş dahi ödemeden çıkıp gidebiliriz ama bir daha karşımıza çıkmaman için yapıyorum bunu. Ayrıca bu iki kişi için, Aysel de bizimle geliyor.” diyerek iki kadına döndü. Kâzım Devran’a engel olmak için bir adım attı ama Hakan’ın doğrulttuğu silahla en akıllıca hareketi yapıp geri çekildi. “Aysel’i alman için beş mislini vermen gerekir,” dedi dişlerinin arasından. Hüzün’den el mahkûm vazgeçmeyi kabul etmişken Aysel’den vazgeçmeye hiç niyeti yoktu. “O kadar emin olma. Bu parayı kabul edip susmazsan çalıştıracak bir yer kalmayacak elinde. Eğer arkana güveniyorsan benimde güveneceğim birileri var, o yüzden kimseyi karıştırmadan adam gibi kabul et,” diyerek yanıtladı Devran adamı. Verdiği miktardan fazlasını bu pisliğe vermeye hiç niyeti yoktu. Kâzım bir süre düşünceyle başını önüne eğdi. Bugüne kadar polislerle başı defalarca kez belâya girmişti ama yağlı müşterileri ve para sayesinde sorun olmamıştı. Bu adamın çevresinin nasıl geniş olduğunu kendi gözleriyle okuduğu dosyada görmüştü. Başını salladı ve uzatılan çeki aldı. Onların gitmesini intikam dolu gözlerle izliyor, şimdilik sessizce kabullenmekle yetiniyordu. Ama bu tehditlerini, silahla mekân basmalarını ve elini kolunu sallaya sallaya üç kuruşa iki kadını götürmelerini elbette yanlarına bırakmayacaktı. Karşısındaki güçsüz biri olmuş olsa buna zaten asla göz yummazdı. Önündeki kapıya öfkeyle tekme attı, hesap sormaya şimdiden ant içmişti. Eline ilk defa silah almış birine böyle boyun eğmek hesap sorma isteğini artıyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD