Ateş’in gözleri üzerimdeydi; ağır, sorgulayıcı ve tehditkâr. Yatağın kenarına oturmuş, benim ne yapacağımı bekliyordu. Sanki bu odayı dolduran gerilim onun nefesiyle şekilleniyordu. Gözlerimi ondan kaçırmak istesem de yapamıyordum.
Aramızdaki mesafe kapanırken nefesimi tuttum. O kadar yakındı ki, tenimdeki sıcaklığını hissedebiliyordum. Gözlerim istemsizce kapanmıştı, her kasım tetikteydi. Ateş, bir süre hareketsiz durdu. Sanki bir şeyleri ölçüp biçiyormuş gibi. Derin bir nefes verdiğini hissettim; sakin ama kontrol edemediğim bir gücü var gibiydi.
"Rahatla,” dedi alçak bir sesle. Sesi her zamanki keskinliğinden uzaklaşmıştı. Bu beni nasıl rahatlatabilirdi. Gerilmekten bedenim taş gibi olmuştu.
"Rahatım zaten," diye terslediğimde o da yatağa, tam yanıma oturdu. Bir adım geriye gitmek gibi bir şansım da yoktu. Saçlarını yine topuz yapmıştı. Üstü çıplaktı ama bakışlarımı gözlerinden çekemiyordum. Ellerini kaldırıp sahiplenircesine omuzlarıma dokunduğunda istemsizce irkildim. Bakışlarım gözlerinden ayrılıp dövmelerine kaymıştı ancak anında toparlayarak gözlerine bakmaya geri döndüm. Bir süre sessizlik oldu, odada sadece ikimizin nefesi vardı.
Bakışmamızı Ateş böldü. Gözleri önce dudaklarıma ardından göğüslerime kaydı. Aldığım hızlı nefesleri izledi. Ardından tekrar boynuma değen bakışlarıyla bedeni de hareket etti. Işığı kapatmak istediğimi söyleyecektim ama buna fırsat vermeden kafasını eğerek bana yaklaştığında düşündüğüm kelimeler buhar olup uçtu. Sıcak nefesi boynuma değdiğinde, vücudum istemsizce gerildi. Dokunuşunun midemi bulundurması gerekirken öyle bir duygu hissedemezdim gözlerimi kapattım. Dudakları boynumda hareket etmeye başladı. Islak dudaklarının arasına hassas derimi kıstırınca gözlerim şokla açıldı çünkü bu... Çok farklı hissettirmişti.
Aynı anda parmakları sırtımda gezindi, her hareketi tenime bir iz bırakıyormuş gibi hissettirdi. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki nefes almak bile zor geliyordu. Ama aynı zamanda, bu sahiplenici tavır beni korkutmaktan çok içine çekiyordu. İtiraf etmem gerekirse kokusu da gerçekten çok güzeldi. Ancak ona dediğim gibi bu sadece bir kez olacaktı. Bu konuda asla taviz vermeyecektim. Özgürlüğümü zamanı gelince geri alacak ve tüm bunlar bir kabusmuş gibi yapacaktım.
Ellerim, onu itmek için mi yoksa daha sıkı sarılmak için mi hareket etti, anlayamadım. Dudakları boynumdan çeneme doğru yavaşça hareket etti.
Ellerini yüzümde hissettiğimde, başımı yukarı kaldırmaya zorladı. Göz göze geldiğimizde, “Kaçmak için çok geç,” dedi. Ve bir an bile tereddüt etmeden dudaklarını benimkilere bastırdı.
Önce sert, kararlı bir temas… Ama ardından, beklenmedik bir şekilde yumuşak ve derinleşen bir hale büründü. Kalbim göğsümden çıkacakmış gibi atarken, elleri beni daha da kendine çekti. Beni adeta sarıp sarmalıyordu. Dilini ağzımın içinde hissettiğimde gözlerimi açtım. O zaten beni izliyordu. Göz göze geldiğimizde utanarak gözlerimi sıkıca yumdum. Ateş, hırlar gibi bir ses çıkarıp alt dudağımı ısırdı ve beni iterek yatağa düşmemi sağladı.
Derin bir nefes aldım, ama bu bile beni sakinleştirmeye yetmiyordu. Tüm bu olanlara inanamıyordum. Daha dün gördüğüm adamla bunları yaşayacağımı asla düşünemezdim.
“Sakin olmalısın,” dedi, sesi yumuşar gibi olmuştu ama hâlâ o sert köşeleri hissediliyordu. Parmak uçları, göbeğime nazik bir şekilde dokundu. Ardından ellerini yaslayarak belimin kıvrımına doğru ilerlerken, nefesim düzensizleşti.
Ona bakmaktan başka çarem yoktu. Gözleri, sanki ruhumun derinliklerine iniyormuş gibi üzerimde geziniyordu. O gözlerde bir buyruk vardı, aynı zamanda bir meydan okuma. Öyle bir bakıştı ki, ne direnebilirdim ne de kaçabilirdim. Derin bir nefes aldım ama içime dolan hava bile beni sakinleştirmedi.
"Korkuyor musun?" diye sordu. Sesi sakin ama alaycıydı, yüzündeki merakla birleşince beni tamamen savunmasız bıraktı. Dudaklarımı ısırarak, ona güçsüz görünmemeye çalıştım.
"Korkmuyorum,” diye karşılık verdim ama sesim düşündüğümden daha zayıf çıkmıştı. Hızlı nefes alışverişim yüzünden göğüslerim öyle hızlı hareket ediyordu ki bakışlarını oraya indirip hafifçe dudaklarını kıvırdı.
“Gerçekten mi?” dedi. Konuştukça bana doğru eğiliyordu, sanki sözleriyle değil de varlığıyla üzerime çöküyordu. Aramızdaki mesafe azaldıkça sıcak nefesi cildime çarpıyor, kalp atışlarımın ritmini alt üst ediyordu. “Titriyorsun, farkında mısın?”
Onun haklı olduğunu biliyordum. Ellerim yanlarımda istemsizce yumruk olmuştu. Bütün bedenim onun varlığının ağırlığını hissediyor, dizlerim titrememek için direniyordu. Geri çekilmek istedim, hatta ayağa kalkıp odadan çıkmak… Ama aynı anda olduğum yere mıhlanmış gibiydim.
Elini belimin kıvrımına yerleştirdiğinde nefesim kesildi. Parmaklarının sıcaklığı, ince bir ateş gibi tenime yayıldı. Hiçbir şey yapmadı. Sadece elini orada tuttu. Ama bu bile içimdeki korkuyla karışmış garip bir duyguyu tetiklemeye yetmişti. Gözleri, adım adım bedenimde geziniyordu. Bir avcı gibi dikkatli ve odaklıydı…
Sonra diğer elini uyluğuma koydu. Parmağı hafifçe bacağımı iterek aralamamı sağladı. İstem dışı bir hareketle başımı çevirdim, ama bu kaçış değildi. Tam tersi, hissettiğim o yoğun bakıştan kurtulma çabasıydı. Yine de her şey onun kontrolündeydi. O kadar sakin ve kendinden emindi ki, bu bile beni daha fazla tedirgin etti.
Altımda hâlâ pantolonum olmasına rağmen, üzerimde hiçbir şey yokmuş gibi hissettim. O bakış, o dokunuşlar… Tenime dokunmaktan çok daha fazlasını yapıyordu; düşüncelerime, korkularıma ve sırlarıma ulaşıyordu.
“Bunu sadece bir görev gibi görme,” diye fısıldadı, dudakları neredeyse yanaklarıma dokunacak kadar yakındı. “senin de sevk almanı istiyorum."
O anda elleri belimde sıkıca kavrayarak beni aşağıya, kendine çekti. Parmakları ince bluzumun üzerinden tenime doğru ilerlediğinde, her dokunuşunda kaslarım geriliyordu
"Bana bırak kendini," dedi Ateş, sesi bu kez daha yumuşak, ama hâlâ içinde kontrolü bırakmayan bir tınıyla. İlk kez sesinde otoriteden çok bir duygusallık hissettim. "Bu benim için de bir ilk olacak."
Sözlerini duyduğumda gözlerim istemsizce büyüdü. Şaşkınlığım yüzümden apaçık okunuyordu. O ise bu ifademe karşı sadece hafifçe sırıttı. Bir eli hâlâ bluzumun üzerinden nazikçe tenime dokunuyor, dokunuşları beni daha da savunmasız hissettiriyordu.
"İlk kez bir bakireyle birlikte olacağım," diye devam etti, gözlerini bir an olsun gözlerimden ayırmadan. "Normalde... sert olmayı severim. Ama bu sefer benim için de bir ilk olacak ve nazik olacağım."
Sözlerinin anlamını tam olarak kavradığımda derin bir nefes aldım. Boğazımda bir düğüm oluşmuştu. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, sanki bulunduğumuz odanın duvarlarına çarpıyordu sesi.
Kendimi toparlamaya çalıştım ve kararlılıkla, "İyi, çünkü bu bir daha tekrarlanmayacak," dedim. Sesim titrek çıkmamıştı, bu bana cesaret verdi. "Bu geceden sonra normal ilişkilerine geri dönebilirsin!"
Sözlerimin ardından odadaki hava bir anda değişti. Ateş'in gözlerindeki kıvılcımlar tam anlamıyla bir ateşe dönüştü. Ellerinin hareketi anında durdu. Bakışları sertleşti ve tenimde dolaşan elleri bir anlığına bedenimden uzaklaştı. Artık sadece gözlerime bakıyordu, ama bu bakış... İfadesi sanki bir fırtınanın habercisiydi. İçimde bir şeyler kırıldı, yerini korkuya bıraktı.
"Düşündüm de..." dedi yavaşça, sesindeki soğukkanlılık beni ürpertti. O korkutucu şekilde gülümsüyordu, ama bu gülümseme sadece yüzünde, gözlerinde değildi. Dudakları dudaklarıma yaklaştıkça nefesim kesildi. Kaçmak istedim ama bacaklarım sanki beni zincirlemiş gibi hareket etmiyordu.
"Belki de o kadar nazik olmam!"