"Plan aşamaları."

1049 Words
"Az önce ne oldu?" diye sordu Sedef. Omuz silkerek avcumun içindeki çerezleri ortamıza koydum. "Sizin için çerez aldım bakın değerimi bilin değerimi." dediğimde Sude yandan belimi cimcikledi. "Ne söyledin kızlara?" "Aman canım ne söyleyeceğim." diye çemkirdim. "Kalkmadığını söyledim." diye rahatça devam ettiğimde ikisinin da dudakları birbirinden şokla ayrıldı. "Şaka?" dediğinde gözlerimi kıstım. "Ufak bir yalan." dedim. "Bence abartmayalım." "Hm," dedi Sude ve imalı bir gülümseme gönderdi. "Peki neden böyle bir yalan söyledin?" Sedef'te bana bakmaya başladığında çenemi kaşıyarak öksürdüm. "Neden olacak canım!" dedim. "Ben varken kimseyle ilgilenemez." dedim ama demez olaydım. Sedef ve Sude çığlık atarak birbirlerine omuz attıklarında ağzıma yapıştırdım bir tane. "Saçmalamayın be." dedim ve ikisini de tuttum. "Sonuçta kendimi ona affettirmeye çalışıyorum değil mi? Etrafında başkası varken nasıl başaracağım bunu?" dediğimde ikisi "Hıhı." dedi. "Öyle." dedim sinirle. "Şimdi giidiyorum ben. Sakın saçma sapan şeyler düşünmeyin tamam mı?" diyerek tek kaşımı kaldırdığımda yine aynı anda "Tamam." dediler. Gözlerimi kıstım. "Bazen beni dışladığınızı düşünüyorum." Aynı anda "Bunu yeni mi anladın?" dediklerinde orta parmağımı kaldırıp adeta insanları yara yara kulise ilerledim. Bir tane koruma geçeceğim sırada kolunu önüme koydu. "İsminiz?" diye sorduğunda "Ee ben buradan geçebiliyorum?" dedim ve gülümsedim. Bir yandan da Samet'i arıyordum. "Neredesin Allah'ın cezası Samet!" dedim dişlerimin arasından sinirle. "İsminiz?" diye tekrar etti koruma, yüzünde hiçbir mimik olmaksızın. "Bir saniye," diyerek işaret parmağımı kaldırdım ve aşağı baktım. "İsminiz?" "Hay senin ismine." diyerek aşağı bakmayı keserek ona döndüm ve kahkaha attım. "Yaprak." diye otuz iki diş sırıtmaya devam ederken "O zaman kesinlikle giremezsiniz efendim." dediğinde gözlerimi kıstım. "Anlamadım?" "İsminiz Yaprak değil mi?" başımı salladım. "Maalesef patron Yaprak isimli kimseyi içeri almayın diye emir verdi." dediğinde birkaç defa öksürdüm. "Canım benim," diyerek gülümsememe devam ettim ve omzundaki hayali tozları silkeledim. Koruma dik dik suratıma bakmaya devam ettiği için bir tırsmıyor değildim. "Yaprak dememiştir o." dedim. "Sen öyle sanmışsındır." diye devam ettiğimde "Böyle bir cevap alabileceğimi de söylemişti." dediğinde yüzümdeki gülümseme kayboldu. "Yaa." dedim aklıma gelen şeyle ve mutlulukla yerimde zıpladım. "Benim hakkımda bahsetmiş." korumaya kocaman sarıldım. "Beni hala unutamadığını biliyordum." diye devam ettiğimde alnıma avcunu bastırıp ittirdi. "Böyle," yüzünü buruşturdu. "Saçma sapan konuşacağınızdan da bahsetmişti." deyince ofladım. "Tatlım sen hep böyle sinirli misindir?" diyerek sırtımı demirlere yasladım ve korumaya göz kırptım. "Neden cevap vermiyorsun?" diye sordum sustuğunda. "Patronum benimle flört etmeye çalışırsanız susmam gerektiğini söyledi." ediğinde alnıma yapıştırdım bir tane. "Allah'ın cezası seni." diye tısladım. "Ama bekle sen bekle ecelin geliyor bekle." diye ağzımın içinde konuşurken koruma "Bir şey mi dediniz efendim?" diye sordu. Gülümsedim. "Yok canım, demedim." "O zaman buradan giderseniz sevinirim." dediğinde gözlerimi devirdim. "Gideceğim be bir sus." diyerek çıkışınca ilk kez tepki vererek geriye doğru adımladı ve gözlerini kıpıştırdı. Adam ol dedim içimden ama dışımdan demedim tabii ki! O kadar değil... İçeriye doğru bakmaya çalışırken Kağan'ın kapısının açıldığını gördüm. Oraya bakarken Kağan yere bakarak buraya geliyordu. Siyah saçlarını karıştırıp başını kaldırdığında göz göze geldik. Durdu ve bir bana bir korumaya bakarak alayla gülümsedi. "Kağan'cım alsana beni." dedim sahte bir gülümsemeyle. Buraya doğru gelirken korumaya "Bak." dedim. Koruma tedirginlikle Kağan'a döndüğünde Kağan, elini korumanın omzuna atıp "Aferin." dedi ve birkaç kez patpatladı. Koruma gülümseyerek bana nispet dolu bakışlar atmaya başladığında Kağan elini kaldırıp "Hoşça kal, Yaprak'cık." dedi ve ortak odaya girdi. Korumaya dönüp "Naz yapıyor." "Plan başarısız kızlar." dedim ve masaya geçtim. "Ne oldu?" diye sordu Sedef merakla. "Yeni bir koruma getirmiş. İçeriye giremiyorum." dediğimde Sude dudaklarını büzdü. "Bayağı dişli çıktı." dedi. "Bu çocuk lisede böyle miydi ya?" dediğinde Sedef direkt "Hatırlamıyorum bile." dedi. İkisinin bakışları bana dönerken "Ben nereden hatırlayacağım ya?" diye çıkıştım. Neyse." dedi Sedef. "Ne yapacağız şimdi?" dediğinde başımı masaya yaslayarak "Bilmiyorum." diye mırıldandım ama aklıma aniden gelen fikirle "Buldum!" diyerek çığırdım. Sude "Ne buldun?" diye sordu. "Onunla başka bir yerde 'tesadüfen' karşılaşacağım." dedim. Sedef, "O nasıl olacak?" deyince Sedef'e gülümsedim. "İnanmayacaksın ama senin sayende." eliyle kendini işaret ederek "Ben mi?" dedi. "Ne alaka?" "Yavrum sen Ayaz ile flört etmiyor musun ya?" dediğimde gözlerini kaçırdı. Sude ağzını kocaman açarak Sedef'e vurdu. "Doğru mu lan?" Sude'yi tuttum. İşimi görecektim daha da Sude neredeyse dövmekten öldürecekti. "Bacanak olacakları halleri yok ya." dedim ve Sude'yi yerine oturttum. "Sakinim sakinim." dedi ama bıraktığım an "Hrrr." diyerek Sedef'e sıçramaya çalıştı. "Benim gibi zeki olsaydın anlardın." dedim bilmiş bilmiş. "Sus sen." diyerek ikisi aynı anda konuşunca dudaklarımı büzdüm. "Tamam şimdi beni dinleyin." dedim. Tabii ki sus dedikleri için susacak halim yoktu. Delirmeyin. "Sen Ayaz'la flört ediyorsun işte kızım. Ayaz'ın aklına gir, bir şeyler yap, artık ne yapacaksan bilemem(!)" imalı imalı bakınca kızardı. "Sonra Kağan'la alakalı birkaç bilgi ver. Ne bileyim sık sık gittiği mekan olur, o olur bilemem." dediğimde ağlakça bir ses çıkardı. "Ben bu işe nereden bulaştım ya?" diye inlerken "Bana lisede destek çıktığınız için tabii ki! İlahi Sedef." diyerek gülümsedim. Liseye lanet olsun. * Hırsla ağzımdaki tostu kenara bırakarak ekran değiştirdim. Artık televizyon izlemekten de sıkılmıştım. Özellikle Kağan ile uğraşamamıştım. Bugün çok sıkıcıydı. Her şey ama her şey çok sıkıcıydı! Çocuk gibi çayımı höpürdetirken telefonuma gelen bildirimle masadan elime aldım. Sedef mesaj atmıştı. Gönderen: Sedef Grupça gittikleri paşam diye bir mekan varmış. Sabaha kadar açık olduğu için orda bazen sabahlıyorlarmış. Bugün yine gideceklermiş aslında ama Ayaz benimle olunca ertelemişler, onun yerine sadece Kağan gitmiş. Mesaja cevap vermeden odama koşturdum ve siyah taytımı girdim. Üzerime gri sweatshirtümü giydim ve beyaz ayakkabılarımı giydim. Saçlarımı yukarıda at kuyruğu yaparak siyah montumu üzerime geçirdim. Sonuçta ben oranın devamlı müşterilerinden biriydim. Kapıyı kapattığım an birkaç saniye durdum. "Anahtar..." diye mırıldandım. "Ulan anahtarım!" yere eğildim ve kafamı ellerimin arasına aldım. "Kağan beni affetmezsen ağzına sıçacağım." diye mırıldanarak merdivenleri inmeye başladım. Neyse artık. İyi tarafından bakalım, Kağan'a yalan söylemek zorunda kalmayacaktım. Paşam adlı mekan deniz kenarında bir yerdi. Gayet güzel olduğu belliydi. İçeriye girdiğimde üşüyerek ellerimi montumun cebine sıkıştırdım ve sobanın yanında oturan gençlerin arasından geçtim. Yoktu. "Ne alırısınız?" diye sordu garson. "Bir çay alabilirsem..." başını salladı. "Tamam, getiriyorum." giden garsonla beraber ofladım. Hem anahtarım içeride kalmış, sokakta kalmıştım hem de Allah'ın cezası çocuk burada yoktu. Kendi kendime dertlenirken kapıdan giren Kağan ile derin bir nefes aldım. Sobanın yanındakilerle birkaç şey konuştu, en uçta oturanın omzuna vurup köşeyi işaret verdi. Buraya gelmeye başladığında başımı eğdim. Şimdi beni burada görse giderdi falan. Yanımdan geçtiğinde arkama baktım. En uçtaki masaya oturmuştu. Şimdi senin sıran bebeğim. Saçlarımı savurarak ayağa kalktım ve karşısındaki sandalyeyi sürterek çektim. Kağan telefonundaki bakışlarını bana döndürdü. Ağzı birkaç defa açılıp kapandı. Şok oldu. Yazık. "Sen de mi buradaydın?" diye sordum sahte bir şaşkınlıkla.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD