Kampüs yavaş yavaş bahara uyanıyordu.
Ağaçlar çiçek açmış, rüzgâr ılık esmeye başlamıştı.
Kütüphanenin önündeki bankta Bora, Elif’in dizine başını koymuş halde kitabını okuyordu.
Elif her zamanki gibi notlarına gömülmüş, arada Bora’nın saçlarını karıştırmadan edemiyordu.
— “Seninle ders çalışmak mümkün değil,” dedi Elif gülerek.
Bora, gözlerini kitaptan kaldırmadan, tembel bir sesle karşılık verdi:
— “Benim için gayet verimli geçiyor. Şu anda evrenin en güzel manzarasına bakıyorum.”
Elif başını iki yana salladı ama gülümsemekten kendini alamadı.
O sırada Suna ile Emre, el ele yürüyerek yanlarına geldiler.
Artık kimseye açıklama yapma gereği duymuyorlardı; “akışına bırakmak” çoktan yerini sevgiye bırakmıştı.
Emre iki kahve uzattı.
— “İki şekerli, bol köpüklü. Hanımefendi ve beyefendiye. !”
Bora, Elif’in dizinden doğrulmadan kahveyi aldı.
O an her şey basit ve güzeldi. Dert yoktu, gelecek yoktu.
Sadece o anın sıcaklığı vardı.
Ama ertesi akşam, o sıcaklık yerini başka bir heyecana bıraktı.
Evde akşam yemeği zamanıydı.
Mert masaya oturduğunda yüzünde o tanıdık, “resmî açıklama” ifadesi vardı.
— “Bir haberim var,” dedi, çatalını masaya koyarken.
Elif kaşlarını kaldırdı.
— “Yeni bir proje daha mı?”
Mert gülümsedi.
— “İstanbul’daki şubeyi büyütme kararı aldık. Ama bu kez farklı bir sektör de ekleyeceğiz.”
Elif’in yüzündeki gülümseme bir an durdu.
— “Nasıl yani, ne sektörü?”
Mert’in sesi bu kez ciddi ama biraz da oyunluydu.
— “Hani böyle... mimarlık, inşaat tarzı diyelim.”
Elif kaşlarını çatıp sert bir sesle,
— “Abi lafı geveleme artık,” dedi.
Mert derin bir nefes alıp gülümsedi.
— “Abicim diyorum ki… sen son sınıfa geçiyorsun, staj zamanı da yaklaştı.
Biz de düşündük; hem sana alan açalım, hem işi büyütelim.
Boranın babasıyla ortak oluyoruz. Güzel bir proje geliyor.”
Elif’in ağzı açık kaldı.
— “Ne? Bora’nın babasıyla mı?” diyebildi sadece.
Tam o sırada mutfaktan Bilge içeri girdi, elinde çay tepsisiyle.
mert Elif e cevap veremeden kapı zili çaldı.
Suna kapıya koştu — kapıyı açtığında Bora önde, arkasında Bora’nın babası Adem Bey ve Elif’in babası Osman Bey vardı.
— “Hoş geldiniz,” dedi Suna telaşla.
Elif sevinçle babasına sarıldı, sonra Adem Bey’in elini öptü.
— “Hoş geldiniz, aç mısınız? Biz yeni kalktık sofradan.”
Adem Bey gülümseyerek başını salladı.
— “Yok kızım, tokuz. Şöyle bir uğrayalım dedik.”
Salonun kapısı aralanırken Bora, arkasında kalan Elif’e yaklaşıp fısıldadı:
— “Güzelim, bir şeyler oluyor anlamadım ama ciddi bir şey dönüyor galiba.”
Tam o sırada Mert, ikisinin omzuna dokundu.
— “Hadi bakalım, gençler... resmî açıklama salonda yapılıyor.”
Elif ve Bora birbirlerine kısa bir bakış attılar — içinde hem merak hem hafif bir telaş vardı.
Sonra birlikte salona yürüdüler.
Babalar salonda karşılıklı oturmuşlardı.
Adem Bey, elindeki çay bardağını masaya bırakırken koltuğuna biraz daha yaslandı; yüzünde ciddi ama sıcak bir ifade vardı.
Osman Bey ise her zamanki gibi sakin, ölçülüydü.
Bora ve Mert, iki kişilik koltuğa yan yana geçmişlerdi.
Elif, Bilge ve Suna da üçlü koltuğa oturmuş, ne olacağını anlamaya çalışıyorlardı.
Bir anda Bilge fısıldadı:
— “Ben bir çay koyayım, ortam fazla resmîleşti.”
Suna hemen ayağa kalktı.
— “Ben de yardım edeyim.”
İkisi mutfağa yönelirken Elif, babasına döndü.
— “Baba, abim bir şeyler dedi ama ben tam anlayamadım. Ne oluyor?”
Adem Bey boğazını temizledi, gülümserken sesi yumuşaktı:
— “Bak kızım, biliyorsun Bora inşaat okuyor, sen de mimarlık. E biz de düşündük…”
Gözlerini kısa bir an Bora’ya çevirdi, sonra Elif’e döndü.
— “Madem çocuklar birbirini iyi anlıyor, biz de iki işi bir araya getirelim dedik. Ortak bir proje yapacağız.”
Elif’in kaşları havalandı.
— “Ne? Şirketleri mi birleştiriyorsunuz?”
Tam o sırada kapı zili yeniden çaldı.
Suna ve Bilge mutfaktan seslendi:
— “Açıyoruz!”
Kapı açıldı ve içeri kahkaha sesleriyle Emre, ardından üç anne girdi.
Emre’nin annesi Sibel hanım, elinde tatlı tepsisiyle, gülerek seslendi:
— “Bizi beklemeden başlamışsınız ha!”
Bora hemen ayağa kalktı, ardından Elif de kalktı.
— “Anne! Siz… hepiniz birden mi geldiniz?”
Boranın annesi Füsun hanım, gözlerini kısıp oğluna baktı.
— “E tabii geleceğiz. Ortaklık konuşulacaksa, asıl söz hakkı bizde.”
Salondaki hava bir anda yumuşadı; herkes birbirine bakıp gülmeye başladı.
Emre tatlıyı masaya bırakırken alttan alta fısıldadı:
— “Ben anlamadım, iş mi konuşuyoruz düğün mü?”
Bora dirseğiyle dürttü:
— “Sus, şimdi zamanı değil.”
Adem Bey hafifçe öksürdü, kahkahaların arasından sesi duyuldu:
— “Neyse efendim, konumuza dönelim. Ortak bir inşaat projesi başlatıyoruz.
Osman Bey’le anlaştık, gençleri de bu işin içine katacağız. Hem tecrübe olur, hem gelecekleri için güzel bir başlangıç.”
Emine Hanım, gururla kızına bakarak araya girdi:
— “Allah utandırmasın. Çalışkansınız, dürüstsünüz… arkada durmak bize düşer.”
Elif’in gözleri bir anda Bora’ya çevrildi.
Bora hafifçe gülümsedi, sanki “Benim de haberim yoktu” der gibi omuz silkti.
Mert’in sesi araya girdi:
— “Ben demiştim işte, bomba gibi bir haber!”
Bilge ve Suna çay tepsileriyle döndüler.
Salonda mis gibi çay kokusu yayılırken, ortam ciddiyetten çıkıp tam bir aile sofrasına dönmüştü.
Ama Elif’in aklında hâlâ bir soru vardı.
Bora’ya eğilip fısıldadı:
— “Senin babanla benim babam ortak oluyorsa... biz hangi tarafta sayılırız?”
Bora göz kırptı.
— “Ben her türlü senin tarafındayım güzelim.”
Elif istemsizce güldü ama kalbi kıpır kıpırdı.
Bir anda herkesin içinde oldukları düzenin, aslında yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu hissetti.
O akşam, bir proje masasında oturan iki aile, farkında olmadan iki kalbin kaderini de ortak etmişti.