Kapının kapanmasıyla birlikte odadaki hava iyice ağırlaştı. Sigara dumanı ve ucuz parfüm kokusunun karıştığı boğucu bir atmosferde, Hayal'in hıçkırıklarından başka ses yoktu. Yerde, beyaz gelinliğinin üzerindeki kir lekeleri büyüyor, umudu ise küçülüyordu.
Kürklü koltuktaki adam, hiç acele etmeden ayağa kalktı. Uzun boyu ve ağır varlığıyla odayı dolduruyordu. Adımlarını yavaş yavaş Hayal'e doğru attı. Pahalı siyah ayakkabılarının ucu, Hayal'in yere saçılmış gelinlik tülüne değdi.
"Kalk." Sesi, derin ve hiçbir duygu barındırmıyordu. Bir emir kadar keskin, bir mezar taşı kadar soğuk.
Hayal titreyerek başını kaldırdı. Gözleri, korkudan ve gözyaşlarından şişmişti. "Lütfen... Beni bırakın. Söyleyin ne yapmam gerekiyor? Babam size öder, her ne isterseniz..."
Adam, sözünü acımasızca kesti. "Babanın hiçbir şeyi kalmayacak çok yakında. Ve senin burada tek bir işin var: itaat etmek." Eğildi ve soğuk parmaklarıyla Hayal'in çenesini yakalayıp, zorla yukarı kaldırdı. Bakışlarını incelemişti. "Güzelmişsin. Temiz. Bedirhan sözünde durmuş. Bu, burada nadir bulunan bir şey. Ama bu güzellik senin için bir lütuf değil, bir lanet olacak."
İki iri adam, bir adım daha yaklaştı. Adam, onlara başıyla işaret etti. "Götürün onu Zeynep Hanım'a. Bu beyaz örtülerden kurtulsun. Buradaki hayata uygun giyinsin. Ona... kuralları öğretsin."
Adamlar, Hayal'i kollarından tutup kaldırdılar. Direniyor, ayaklarını yere saplamaya çalışıyordu ama gücü tükenmişti. Onu odadan çıkarıp, daha da loş ve pis kokulu bir koridora sürüklediler. Duvarlardan cıvık bir nem sızıyor, uzaktan gelen boğuk müzik ve kadın kahkahaları, Hayal'in içini kemiriyordu.
Sonunda, koridorun sonundaki küçük bir odaya girdiler. İçerisi, ağır bir çamaşır suyu ve ter kokusuyla karışık ağır bir makyaj malzemesi kokuyordu. Odada, yaşı belli olmayan, sert ifadeli, ağır makyajlı bir kadın vardı. Saçları sıkı bir topuz yapılmış, üzerinde lekeli bir sabahlık vardı. Bu, Zeynep Hanım olmalıydı.
"İşte bu mu?" diye söylendi kadın, sesi sigarayla yıpranmıştı. Hayal'i baştan aşağı süzdü. "Beyaz güvercin. Payvona yeni kan. Uzun sürmez."
Adamlar, Hayal'i içeri itip kapıyı kapattılar. Hayal, kendini bu yabancı ve tehditkar kadınla kilitli buldu.
"Lütfen," diye fısıldadı Hayal, sesi titreyerek. "Benim evlenmem gerekiyordu. Beni yanlışlıkla getirdiler..."
Zeynep Hanım, acı bir kahkaha attı. "Yanlışlıkla mı? Tatlım, buraya gelen herkes bir yanlışlıkla gelir. Ama bir kez girdin mi, çıkış yok. Şimdi o pis, bembeyaz derisini çıkar üzerinden."
Yaklaştı ve ani bir hareketle gelinliğin arka düğmelerini çekmeye başladı. Hayal, çığlık atarak geri çekildi, elleriyle kendini savunmaya çalıştı.
"Dokunma bana!"
Zeynep Hanım'in eli, havada bir şimşek hızıyla indi ve Hayal'in yanağına tokatı yapıştırdı. Ses, odada patlar gibi oldu. Hayal'in yüzü aniden yandı ve gözleri once şoka, sonra daha derin bir korkuya boğuldu.
"Bir daha bana karşı gelirsen, seni öyle bir terbiye ederler ki, annen bile tanıyamaz," diye hışırdadı kadın. "Burada tek kural var: itaat. Anladın mı?"
Gözleri yaşaran Hayal, çaresizce başını salladı. O tokadın acısı, onu sarsmış, direnme gücünün ne kadar işe yaramaz olduğunu acı bir şekilde göstermişti.
Zeynep Hanım, gelinliği ondan acımasızca çekip aldı. Hayal, ince, beyaz iç çamaşırlarıyla ortada kaldı; soğuktan ve korkudan tir tir titriyordu. Kadın, bir dolaptan ucuz, sentetik, kırmızı ve çok dar bir elbise çıkardı ve onun önüne fırlattı.
"Bunu giy. Ve şunu iyi dinle," dedi, ses tonuyla Hayal'in ruhunu dondurarak. "Burada ismin 'Lale' olacak. Kim olduğunu, nereden geldiğini unut. Sen artık Bedirhan Bey'in bize bir 'hediyesi'sin. Müşteriler ne derse o. Karşı gelme. Ağlama. Gülümse. Eğer bu gece seni beğenirlerse, belki dayak yemezsin. Beğenmezlerse..." Cümlesini bitirmedi. Anlamı, odanın soğuk havasında asılı kaldı.
Hayal, elbiseyi titreyen elleriyle tuttu. Kumaş, teninde tırmalayıcı ve ucuz hissettirdi. Gözyaşları, yanağındaki tokadın izine düşerek süzüldü. Dışarıdan gelen müziğin ritmi, kalbinin çarpıntısına karışıyordu. Babasının evi, annesinin mutfaktaki sesi, düğün için hazırlanırkenki heyecanı... Hepsi silinmiş, yerini bu korkunç kabusa bırakmıştı.
Zeynep Hanım, onu süzmeye devam ediyordu. "Hadi çabuk ol! İş başı vakti. Ve unutma güvercin, burada kimse seni kurtarmaya gelmeyecek. Artık burası senin yeni evin."
Hayal, o kırmızı elbiseyi giyerken, her hareketi bir ihanet gibi hissediyordu. Aynada gördüğü yansıma, tanımadığı, korku dolu bir kadındı. Beyaz gelinliği, kirli bir köşede ölü bir hayvan gibi duruyordu.
Kapı tekrar açıldı. Dışarıda, onu bekleyen bir gölgeler vardı. Müziğin ve kahkahaların sesi artık daha yakın, daha tehditkardı.
Hayal, kapıya doğru bir adım attı. İçeri giren soğuk rüzgar, tenini ürpertti. Artık Hayal değildi. O, bu karanlık dehlizlerde kaybolmaya mahkum edilmiş "Lale" idi. Ve ilk müşterisini bekliyordu. İntikamın ilk kurbanı, karanlığın yeni çiçeği...