Yaman’ın lüks dairesinin atmosferi, birkaç saniye içinde sıcak ve güvenli bir limandan, buz gibi bir fırtına merkezine dönüşmüştü. Televizyondaki SON DAKİKA haberi bitmiş, yerini başka gündem maddeleri almıştı. Ama ekrandaki o görüntüler – Efe’nin hınç dolu bakışları, sırtındaki o korkunç yara izi – odanın havasında somut bir varlık olarak asılı kalmıştı. Yaman, koltuğa mıhlanmış, nefes alışverişi sığ ve hızlıydı. Yüzünde, basın toplantısının verdiği o ilhamlı ifadenin yerini, kadim ve derin bir korku almıştı. Gözleri, artık ekran olmayan televizyona dikili, ama aslında çok uzaklarda, yıllar öncesine, o lanetli geceye bakıyordu. “Yaman? Lütfen bana bir şey söyle. Bu kim? O kaza dediği ne?” Hayal’in sesi, onu o karanlık girdaptan çekip çıkardı. Yavaşça başını çevirdi. Hayal’in endişeli,

