0.0
İstanbul havaalanında anlamsız bir trafik yaşarken valizimi almaktan neredeyse vazgeçecektim, elimde zorla tuttuğum telefona bakarken arada arayan Dicle'ye kayıyordu aklım. Açmaya vaktim olmamıştı henüz, Eymen'in sünnet düğünü için hızlı hareket etmem gerektiği konusunda ikimizde hemfikir olmalıydık.
Halası olarak orda olmalıydım. "Pardon, tam olarak ne zaman alabilirim valizimi," diye görevliye sorduğumda başını kaldırıp bana bakmadan cevap verdi. Günde kaç kere bu soruya maaruz kalıyordu, tam bilemesemde bıkkın halinden sıkıldığı belli oluyordu.
"Sıran gelince alabilirsin."
Gözlerimi devirdiğimde tekrardan çalan telefona gözlerimi devirip nefesimi üfledim, Dicle arıyordu hâlâ. Geç kalmamam konusunda beni uyarmış olsada, Almanya'da olan işlerimi bitirmeden gelme söz konusu olamazdı. Geç kalıyordum her saniye. Tekrar aradığında pişman olacağımı bile bile açtım, ağzımı açmadan konuştu ardı ardına. "Berfin, nerdesin! Eymen, delirdi. Seni arıyor her yerde!" Tatlı sitemine karşılık istemsizce gülümsedim.
Eymen, benimde oğlum gibiydi sanki. Dicle, hamile kaldığında ve sonrasında ona o kadar yardım etmiştim ki, ondan kopup Almanya yolculuğum başladığında her gün daha da özlüyordum onu. Kuzey'i, Eymen'i, Pınar'ı..
Yiğenler çoğaldıkça kendimi daha da yaşlanmış hissediyordum. Oysa hâlâ yirmi dört yaşındaydım. En başındaydım, gençliğim baharı bile diyebilirdim ama yaşlı hissetmek çok başkaydı. "Geleceğim. Söz veriyorum, yetişeceğim Dicle. Sadece bekle beni."
Gözlerini devirdiğine neredeyse eminken, "Dün gelseydin böyle bir sorun olmayacaktı," diye sitem etti tekrardan. "Çınar'ı arayabilirim, seni alsın."
"Gerek yok, gelirim taksiyle ben."
Gülümserken, "İyi o zaman, hızlı ve dikkatli ol Berfin,"diye söylendi Dicle.
Başımı sallarken vedalaşarak kapattım telefonu, valizlerimi almayı sonunda başardıktan sonra çıkışa doğru yürüdüm. Geçen altı senede, büyümüştüm. Gerçekten büyüdüm diyebilirdim. Dicle ile abimin mutluluğu hepimize yansıdı, içimdeki imkansız aşka son vererek hayatıma devam etmeyi öğrendim. Asaf abimin kızı oldu, dünyalar güzeli Pınar Şadoğlu.
Gözünden sakınıyor abim, kızını dünyalara değiştirmem diyor. Eyüp ağabeyimde değişti. Birbirlerini gerçekten sevdiler, sonra.. bir gün geldi Dicle. Avludaydık, hamileyim dedi. Hepimiz mutlu olduk ama Fatma ana daha çok mutlu oldu. Torun sevecekti. Herkese nasip olmaz derler ya, nasip oldu diyemi ağladı, bilmiyorum. Kuzey'de olduğu gibi, Eymen'de de salya sümük ağladım.
Sonra Pınar derken kocaman bir aile olduk. Babamlar hâlâ Mardin sınırlarında, Eyüp ağabeyim işler için dönmek zorunda kaldılar. Duyduğuma göre işleri iyice büyütmüşler, Ankara'da yeni hizmete açılan bir şirketimiz de varmış. Çoğu şeye şahitlik edemedim. Almanya'da okudum, büyük adam değil ama en azından okudum diyebilmem içindi.
Şimdi, mezun olmuştum. Almanya üzerinde geniş kitleye sahip bir şirkette, insan ilişkileri bölümünde müdürlük tarzı bir şey yapmaya başladım. Babam, ısrarla ülkeye geri dönmemi istesede artık burda kalmak istemediğimi biliyordum.
Geçmişi kirliydi buranın. Hazal bile yoktu artık. Kimsesiz biri değildim ama dostlarım kısıtlı. Havaalanı çıkışında bekleyen taksilerden birine bindikten sonra adres vermiştim. Geri dönmem lazımdı diyemem, artık herkesin bir düzeni vardı. Almanya'da kurulu düzenimi yıkıp geri gelemezdim.
Gelmeyecektim de. Almanya'yı seviyordum. Ordaki yaşamımda acının gramı yoktu. Burda ise, çok acı çekmiştim. Karşılıksız aşkmış, insanı içten içe çürüten. Çürüdüm, tek başıma yana yana unuttum o adamı. Şimdi, çıksa karşıma seni seviyorum dese arkamı döner giderdim. Onun yokluğuna da alıştım. Adını bile bir ara unuttum nerdeyse.
Duran taksilerden birine bindikten sonra babamı aradım hızla. Düğün iki yerde yapılacaktı, İstanbul'a geldikten sonra çevresi oluştuğu için önce burada, yarın öğleden sonrada Mardin'de. Bir sene oldu Mardin'e dönmeyeli. Taşını, toprağını özlediğim memleketim..
Taksici amcaya adresi tarif ettikten sonra babamın sesini duydum. "Kızım."
Gülümsedim. "Baba, nasılsın?"
"İyiyim Berfin'im, nerdesin? İndin mi İstanbul'a?"
"İndim, şimdi gidiyorum yanlarına."
Babam, huzursuzca sustuktan sonra, "Çınar seni alacaktı, gelmedi mi," diye sorduğunda gülmeden edemedim. Kaç yaşına gelsede Çınar hâlâ babamın gözünde küçük haylaz bir oğlan çocuğu olarak kalacaktı.
"Gerek kalmadı baba. Hem, taksiyle dönüyorum. Zor değil. Trafikte çok yok, varırım yarım saate."
"Bıktım bu çocuktan! Gerçekten bıktım," diye söylenmeye başladığı anda gülmemi bastırmaya çalıştım. Her zaman ki gibi, Çınar Şadoğlu aynı adamdı. Yedisinde neyse, yetmişinde misali. "Kaç gündür gidip imzalanması gerekenleri imzalamamış. Mirza'ya dedim, tut kulağından götür şirkete. İmzalat ama Mirza da uğraşmak yerine evine postalatıyor kağıtları. Uğraş dur sonra."
Yutkunurken, adını uzun zaman önce duyduğum adamı düşündüm. Onu görmemiştim, o gün gittiği günden sonra bir kere olsun görmedim. Benden gittiği gün, onu bıraktım. Onunla nefes almayı kestim, ondan kaçtım, haberlerini duymamak için Almanya'ya gittim. Onsuz hayatım daha güzeldi.
Öyle kalacaktı. "Tamam baba, Çınar abim ile konuşur hallederim ben." Şirkete gidip imzalarını atamayacak kadar mı üşengeçti, zaten bütün işi Mirza hallederdi. Sadece imza yetkisi vardı.
"Berfin'im.." Babam ismimi söylediği anda gülümseyerek camdan dışarı baktım. Babamın açtığı hiç bir yara yoktu, şanslı biriydim kesinlikle. "Eyüp ve Asaf'la da görüştüm, artık dön yurduna. Gel evimize. Mardin, İstanbul, Ankara.. nere istersen ama burda ol. Başka ülkede yapayanlızsın. Aklıma neler geliyor her gece. Uyuyamaz oldum, bir sene bana zulüm gibi geçti. İşse iş. Şirketler zaten hepinizin. Gir birine. İstediğini yap ama kal. Kal bizimle. Özlüyorum kızım seni.. bir ayağı çukurda biriyim ben. Seni özlüyorum.. Çınar'ı, Eyüp'ü, Dicle'yi, torunlarımı özlüyorum.. yanlız koymayın artık beni."
Yutkunurken gözlerimin dolduğu hissine kapıldım, kendimi düşünüp buraya geri dönmeyi aklımın ucundan bile geçirmezken babamı unuttum. Onun tek kızıydım, bir başına bırakıp gitmiştim. Bencilce düşünmüştüm. "Babam.." Dudaklarım titriyordu konuşurken. Acıtmıştı dedikleri. "Düzenimi bozamam.." Acıyla fısıldadım, bu haneye geri dönebilmek için hâlâ çok güçlü değildim.
Atlatmak için çok çabaladım, şimdi kendi ayaklarımla geri dönemem acılarıma. Unutmak kolay mıydı? Didinerek unuttum onu. Şimdi, onunla anılarımın olduğu yerlere dönmek.. tekrardan başa sarmak olurdu. "Ama söz veriyorum, senede bir gelmek yok.. her ay, düzenli bir şekilde geleceğim senin yanına. Yine eskisi gibi.. kucağına başımı koyarım avluda. Saçlarımı okşarsın, olmaz mı?" Gözlerimden akan yaşı sildim elimin tersiyle. "Baba, hazır olunca döneceğim zaten.. beni anla lütfen."
Babam sessiz kaldığında taksici durmuştu, ineceğimi anlarken çantamdan nakit para çıkarttım uzattım. Benimle birlikte inip valizlerimi çıkardığı zaman teşekkür etmiştim. "Baba, yarın yüz yüze konuşalım. Şuan geldim, Dicle'yi daha fazla yanlız bırakmak istemiyorum. Seni seviyorum."
Telefonu kapattıktan sonra, kır düğünü yapılacak tarzda bir yer olduğunu fark etmiştim.
İki valizi tuttuğum gibi peşimden sürüklerken içeriye adım attım. İlk dakikadan bir kaç gözün odağı olduğumu fark ederken Eyüp abimi yakaladım, kucağında Eymen vardı. İkiside çok yakışıklı görünürken, Dicle de beyaz bir elbise giyinmişti. Onu beyaz önlükte görmeye alışkın olduğum için çok bir etki bırakmadı ama salık saçlarının siyahlığı beyaz tenine her daim yakışıyordu.
Yanımdan geçen garsonlardan birini durdururken, "Eyüp Bey'in kız kardeşiyim, eşyalarımı alabilir misiniz,"diye sordum, valizlerimi bırakıp onlara sarılmak istiyordum bir an önce. Garson valizlerimi alırken teşekkür etmeyi ihmal etmedim, ikisinin kadrajına girmeden üzerimdekileri düzeltip derin bir nefes aldım.
Kararsız kalmıştım ne giyeceğim konusunda ancak, yol yorgunluğu yüzünden dar paça pantalon ve askılı bir tişört giymiştim. Saçlarım tepeden at kuyruğuydu. Ayağımda alışagelmiş topuklularım vardı. Almanya'da değişim olarak sadece onları söyleyebilirdim. Topuklu ayakkabı giymeyi adet edinmiştim orada.
Dicle bana doğru döndüğünde ona gülümseyerek kollarımı açmıştım. Çok güzel bir kadındı. Abim ve onun için en güzel geleceğe birlikte adım atmışlardı. Dicle Şadoğlu, ailemize katılalı 6 sene olmuştu. Onu hepimiz seviyorduk. Kollarıma girdiği anda gülümseyerek sarıldım ona.
"Hoşgeldin Berfin." Her şeyime ortak olan bir nevi annelik yapan kadındı bana. Emeği çoktu, hakkını yiyemezdim hiç bir zaman.
Geriye çekilip süzdüm baştan aşağı. "Dicle Şadoğlu güzelliği diye bir şey var bu dünyada,"derken göz kırptım gülümseyerek.
Eyüp ağabeyim, "Zaten sinirliyim Berfin, bir de sen tetikleme beni," diye uyardı beni. Kadını güzel olunca kıskanmamak elde değil, o zamanlarda bile Efe ile çok dalaştı ancak Dicle kazandı. Efe'yi abime kabul ettirdi. Sonuçta sadece arkadaşlardı, bu yüzden sesini fazla çıkartmaması lazımdı.
"Bakma sen abine, yine kıskançlığı üzerinde."
Gülümserken, abimin kucağında bekleyen Eymen, bana gelmek için çırpınıyordu. Küçük aşkım benim. Onu abimden çekip alırken, "Hala," dedi. Gülümsedim tekrardan.
"Halasının oğlu, sünnet mi oldu!?"
Eyüp abim, "Zor kabullendi, yapma artık Berfin," dedi, anlaşılan Eymen bezdirmişti abimi.
Eymen ile ilgilenirken Dicle sıkı sıkı sarıldı tekrardan bana. Onları özlüyordum. Şimdi, daha iyi anladım. Gerçekten biz bir aileydik ve onlar artık benim kurulu düzenim içinde yoklardı.
Eymen'i kenara bırakıp etrafta tanıdık yüzlerle ara ara muhabbet ettikten sonra Çınar abimi gördüm. Gözleri beni bulduğunda anlık bir tebessüm yakalarken, "Hoşgeldin," diyerek kolları arasına aldı beni. İki kere Almanya'ya gelmişti benim için. Andrew ile iyi anlaşamazken ondan uzak durmam konusunda fazla ısrarcıydı. Ancak işlerimin çoğu Andrew ile olduğundan onu iplemedim. Sonuçta artık iyiyi kötüyü ayırt edebilecek yaştaydım. Kararlarım konusunda tek başıma alabilecek yaşa gelmiştim.
Eskisi gibi değildim. Berfin Şadoğlu değişmişti. İster inanın, isterse inanmayın ama ben büyüdüm. Beni büyüten adamı unuturken bütün her şeyden tek başıma başa çıktım.
"Babam aradı, niye aramadın beni? Gelip alırdım."
Omuz silkerken, "Yorulma diye," diyerek gözlerimi çevirdim. Yanlız oluşuna bakarken, "Buse yok mu," diye sordum.
Çınar, "Gelmedi," dedi umursamaz bir tavırla. "Son günlerde aramız limoni."
Nedenini az çok tahmin ederken tarihe kayıyordu aklım. Bu hafta sonu Hazal'ın ölüm yılıydı. O gün üzerinden kaç yıl geçmiş olsada, biz kabullenemiyorduk hala. Abim.. o da ister istemez bozuluyordu bu ayda. Buse ile kavga ederdi, sonra yine gönlünü alırdı ancak artık buna son vermeliydi.
Yas tutamazdık ömrümüzün sonuna kadar. "Ayıp ediyorsun artık," dedim gülümsemem yüzümde solarken. "Kimse bunu hak etmez. Hazal.. gitti. Bunu hepimiz kabullenmeliyiz. Sürekli onu düşünemezsin. Seni seven bir kadın var, neden hâlâ ona böyle davrandığını anlamıyorum."
Çınar, suratını asarken, "Berfin, sonra konuşalım. Şimdi Eymen'in en güzel anını bozmayalım," dedi, ardından ikimiz abimlerin yanına yürüdük. Dicle'yle ara ara konuşsak ta hâlâ göremediğim Mirza'yı arıyordu gözüm. Aynı şehirdeydik, aynı gökyüzüne bakıyorduk ama hâlâ gelmemişti.
Eymen'in dayısı olarak gelmesi lazımdı. Ama yoktu. Geleceğimi mi duymuştu acaba? Benden dolayı gelmiyor olabilir miydi? Bu kadar mı nefret etmişti benden? Altı yıl sonra.. bir an bile hiç mi merak etmemişti? Sesini duymayalı o kadar zaman olmuştu ki. Unuttum o sesini. Berfin, diyişini eskiden kulaklarımda duyar gibi olurdum. Şimdi sade bir boşluk.
Eğlence başladığında tanıdıklarla geçen güzel muhabbetler sonrası dayanamayarak gelen Bukre'ye sarıldım. Sıkı sıkı sarılırken, onun gibi olan Umut'a baktım. Sapsarı saçlar, gözleri masmavi. Çok güzel bir bebekti maşallah.
"Hoşgeldin."
Gülümserken, "Hoşbulduk, asıl sen hoşgeldin,"dedi. Geçen yıllarda o da ortaya çıkmıştı.
Başına gelenlere hepimiz çok üzüldük ancak o güçlü bir kadın olmuştu. Aynısı benim başıma gelse yıkılırdım.
Kimse beni toparlayamazdı. Gerçi, tek başına katlandı hepsine. Ailesi halâ onu affetmesede, Bukre çok güçlü bir kadındı. "Mert yok mu?" Başını sallarken, "Arabayı park edecekti," dedi, Umut koskocaman olmuştu.
Güzel kaynattık Bukre'yle. Eskiler uzadı gitti. Biz, pek anlaşabildiğimi söyleyemesekte şimdi güler olduk o eski anılara. Büyüdüğümüzü o anda kabullendim. Hepimiz büyüdük ve Mardin'den uzaktaydık.
"Ee, sende yok mu bir şeyler?"
Merakla sorduğunda Bukre, Dicle sırıtarak, "Andrew miydi," diyerek göz kırptı. Hoş çocuktu, benimle iyi anlaşıyordu ancak biz arkadaştan öte olamazdık. Hele ki, yabancı damat getirecek olsam babamın tepkisini hayal edemiyordum.
Çınar abim, girişirdi önce. "Yok ya, ben hâlâ tek tabanca. Andrew'le arkadaşız biz."
Dicle gözlerini devirirken, "Ne zaman dönüşün," diye sordu ciddi bir tavır takınarak. "Adem babam, fazlasıyla sinirlenecek sana. Onu yanlız bırakıyorsun. Tek kızısın ve haklı."
Babamı düşünüyordum ancak bir anda her şeyden vazgeçmek beni korkutuyordu. "Yapamam. Siz beni anlamıyorsunuz ama düzenimi şu an bozamam."
"Baban iyi bir adam, benim gibi baban olsaydı babana hayran kalırdın," dedi Dicle acıyla, baba yarası büyüktü. Onlar gibi değildim hiç bir zaman. Babam beni çok severdi, annemin boşluğunu bile aratmazdı. Bana anne, baba oldu çoğu zaman. Şimdi, ona haksızlık ettiğimin farkındaydım ancak bende yapamıyordum. En azından şuan dönemezdim.
"Babamla aramı düzelttikten sonra döneceğim."
"Emin misin?" Bukre sorduğunda başımı salladım. En fazla kaç gün bana dayanabilirdi ki?! Babam beni hemen affederdi.
"Yapabilirim."
Bukre sessiz kalırken, "Yarın Mardin'e döneceğiz, aynı şekilde iki hafta falan kalacağız. Orda kalırsan hep birlikte zaman geçirmiş oluruz. Babama çok iyi gelir," dediğinde başımı sallamakla yetindim.
Şirkette zaten Mirza durduğu için rahattılar. "Çınar da gelecek mi?"
"Gelmeyecek,"dedi Dicle. "Hazal'ın kuranını okuttuktan sonra biraz orda dururuz. Sonrası.. bakarız işte. Eyüp'ün işleri devralması iyi olmadı." Dediği şey üzerine kaşlarımı çatarken devam etti. "Sevemedim İstanbul'u. Kalırdım ne güzel memlekette. Hem Eymen'de sevmişti orayı. Konakta yerimizde vardı ama.. abimin bir anda bırakıp geri dönmesi zor oldu. Birinin başa geçmesi gerekti."
Abisi.. Mirza Aksu.
Boğazımda bir şeyler takılırken merak ettim. Neden geri döndü diye ancak soramadım bir türlü. Başımı sallamakla yetinirken, aynı şehirde olduğumuzu düşündüğüm adamın başka bir şehirde olduğunu öğrendim.
Önümdeki meyve suyundan bir yudum içtim. Bunu beklemedim doğrusu. Şimdi, babamın yanında kalmak daha da zorlaşacaktı.
Tekrardan aynı şehirde onunla karşılaşacak olmam.. biraz tuhaf hissettirdi. Düşüncelerimin arasına tuz biber oluşunu duymazlıktan gelirken nefesimi üfledim. Yeniden hayatıma girip mahf etmeye hakkı var mıydı?
Bir gün İstanbul'da görüp Mardin'e dönerim diye beklerken.. şimdi orada beni beklediğini duymak.
"İyi misin Berfin?"
Başımı salladım Bukre'ye. "İyiyim." Yalan.. yalandı.
Hiç iyi değildim.
♤