9 bölüm

991 Words
Kanita ve Valeri, Setis'in odasından ayrıldıktan sonra sessizce krallığın koridorlarında ilerlediler. İkisinin de aklında sabah yapılacak toplantı vardı. Zihinlerinde birbirlerine nasıl destek olacaklarını, planlarını nasıl sunacaklarını tartışıyorlardı. Ancak Kanita'nın içini başka bir endişe daha kemiriyordu: Halkları bu birleşme fikrine ikna etmek gerçekten mümkün olacak mıydı? Koridorun sonuna geldiklerinde Valeri, derin bir nefes aldı ve Kanita’ya dönerek konuştu. "Bunu birlikte başarabiliriz," dedi kararlı bir sesle. "Sabah toplantısında krallıkların liderleri zorlayıcı sorular soracak. Hepsine hazırlıklı olmalıyız." Kanita başını salladı. "Hazırlıklı olacağız. Bu sadece bizim geleceğimiz değil, halklarımızın geleceği. Onlara birleşmenin getireceği faydaları açıkça göstereceğiz. Barışı, gücü ve refahı… Ancak en önemlisi, bir arada olmanın gücünü vurgulayacağız." Valeri, Kanita'nın kararlılığını takdir etti. "Ama bazıları elementlerin dengesizleşmesinden korkuyor. Özellikle siyah kanatlı büyücüler ve beyaz kanatlı elfler arasındaki farklılıklar… Bunun bir felakete yol açacağını düşünenler var." Kanita, bir an duraksadı ve derin bir nefes aldı. "Evet, bu en büyük endişeleri. Ancak elementlerin bir arada çalışabileceğini onlara göstermek zorundayız. Bu, sadece savaş ya da güç için değil, uyum içinde yaşamak için bir fırsat. Ateş ve su, gece ve gündüz gibi… Birlikte daha büyük bir denge sağlayabiliriz." Valeri, onun sözlerini dinledikçe Kanita’nın ne kadar vizyoner olduğunu daha iyi anlıyordu. Yarınki toplantıda bu mesajın doğru bir şekilde iletilmesi gerekiyordu, aksi takdirde krallıkların geleceği belirsiz olacaktı. Gece ilerlerken ikisi de kraliyet bahçelerine doğru yürüdü. Gökyüzü yıldızlarla doluydu ve ay ışığı her şeyi aydınlatıyordu. Sessizliğin tadını çıkararak biraz dinlendiler. Valeri, bir süre sonra Kanita’ya bakarak yumuşak bir sesle konuştu: "Benimle evlenmek istemediğini söyledin, çünkü bu sadece bir gelenek olurdu. Ama… eğer halklarımızın geleceği için doğru olan buysa, ve bu bizim için bir bağ değilse, belki de bu yol denenebilir." Kanita, Valeri’nin sözlerine şaşırdı. "Valeri, bu evliliğin krallıklarımıza bir fayda getirmeyeceğini düşünüyorum. Bizim yapmamız gereken şey, halklarımızı başka şekillerde bir araya getirmek. Ancak bu yol, sadece politik bir adım olmamalı. İçtenlikle barış ve dayanışmayı sağlamak zorundayız." Valeri, bir an duraksadı. "Belki de haklısın," dedi sessizce. "Ama senin yanında olmak ve bu yolculukta sana destek olmak istiyorum. Ne olursa olsun, birlikteyiz." Kanita, Valeri’nin gözlerine baktı ve ona güvenle gülümsedi. "Biz bir aradayken, her şey mümkün olabilir," dedi. "Yarınki toplantıda güçlü olacağız." O gece, Kanita ve Valeri uyumadan önce birbirlerine söz verdiler: Her iki krallığın da geleceğini parlak bir barışla birleştireceklerdi. Şimdi sırada, halklarını ikna etmek vardı. Sabah olduğunda, krallığın büyük salonu halkın önde gelenleriyle dolmuştu. Kanita ve Valeri salona girdiğinde, herkesin gözleri onlara çevrildi. Setis, krallık tahtında oturmuş, toplantıyı başlatmak için hazır bekliyordu. Kanita ve Valeri, halkların temsilcilerine doğru yürüdüler ve salonun ortasında durarak konuşmalarına başladılar. "Bugün burada, iki büyük krallığın geleceğini konuşmak için toplandık," dedi Kanita, sesi tüm salonda yankılanırken. "Birleşme fikri, yalnızca geleneklerimize değil, aynı zamanda halklarımızın güvenliğine ve refahına dayanıyor. Birlikte daha güçlü olabiliriz, ancak bu sadece bir evlilikle değil, ortak bir vizyonla mümkün." Valeri, Kanita’nın ardından söze girdi: "Her iki krallığın da halklarının gücünü ve kaynaklarını bir araya getirerek düşmanlarımıza karşı daha sağlam bir savunma kurabiliriz. Elementlerin birleşimi, her iki soyun da geçmiş deneyimlerinden daha ileriye taşınabilir." Salondaki halk temsilcileri merakla birbirlerine bakarken, bazıları fısıldayarak bu yeni vizyonu tartışmaya başladı. Ancak, en büyük zorluk şimdi başlıyordu: Bu fikri kabul ettirmek. Temsilciler, Kanita'nın önerisini duyduktan sonra itiraz etmeye başladı. "Su ve ateş elementini bir kişi nasıl kullanabilir? Bu imkansız!" diye seslendi bir temsilci. "Yüzyıllardır her ırk sadece tek bir element kullanma gücüne sahipti." Bu itirazlar Kanita'nın sabrını zorluyordu. Yavaşça etrafına bakarak, derin bir nefes aldı ve yanındaki Kaelis'e döndü. "Kaelis, göster onlara," dedi kararlı bir şekilde. Kaelis, Kanita'nın sözleri üzerine ağır adımlarla öne çıktı. Gözlerini kapatarak kısa bir büyü mırıldandı ve ellerini havaya kaldırdı. Bir anda odanın içinde dört element—ateş, su, toprak ve hava—havadaki yerlerini aldı ve dairesel bir biçimde dönmeye başladı. Her element uyum içinde diğerine karışmadan dönerken, odadaki herkes şaşkınlıkla Kaelis’i izliyordu. Temsilcilerin yüzlerindeki şaşkınlık gözle görülür haldeydi. Kimse böyle bir şeyin mümkün olduğunu düşünmemişti. Kanita, bu sessizliği fırsat bilerek konuşmaya başladı. "Yüzyıllardır süregelen geleneklerden bahsediyorsunuz," dedi, sesi güçlenerek. "Ama o geleneklerin gerçekliği ne kadar doğru? Kaelis, bir kanatsız. Fakat o, büyü yetenekleriyle birlikte dört elementi de ustalıkla kullanabiliyor." Temsilciler arasında bir huzursuzluk baş gösterdi. İçlerinden biri öne çıkarak, "Bu... bu nasıl mümkün olabilir?" diye sordu, gözleri hâlâ Kaelis’in oluşturduğu dört element üzerinde. Kanita gözlerini kalabalığın üzerinde gezdirdi. "Sınırlara inanmak, yalnızca kendi gücümüzü küçümsemek demektir. Geçmişte yapılan hataların ve sınırların geleceğimizi belirlemesine izin vermek istemiyorum. Kaelis, bizim gerçek potansiyelimizi gösteriyor. Yeterince cesur olursak, geleneklerin ötesine geçebilir ve daha büyük bir güç elde edebiliriz." Oda sessizliğe büründü. Kanita'nın sözleri herkesi derin düşüncelere sevk etmişti. Geleneksel sınırların ötesine geçmek ve elementlerin uyum içinde bir arada olabileceğine inanmak, şimdi hiç olmadığı kadar olası görünüyordu. Temsilcilerin itirazları gitgide yükseliyordu. Kanita'nın sabrı taşmak üzereydi, ama içlerinden biri aniden öne çıkarak kılıcını çekti. "Peki sen, lanetli prenses!" diye bağırdı. "İki ırkı birleştirerek ne tür bir oyun oynuyorsun?" Bir anlık sessizlik oldu, ardından Andres ve Talaris hızla Kanita'nın önüne geçtiler. Silahlarını çekmişlerdi, Kanita'yı savunma pozisyonunda koruma altına aldılar. Gözlerinde bir tehdit vardı. Oda bir anda savaş alanına dönmüş gibiydi, gerilim had safhadaydı. Kral Setis ayağa kalkarak gürledi, "Bu ne cüret! Yeğenime nasıl kılıç çekersin? Karşında bir krallığın varisi duruyor, hemen indir silahını!" Ancak, silahını çeken temsilci geri adım atmadı, aksine diğer temsilciler de silahlarına davranarak ona katıldılar. Bu kargaşanın ortasında, Kanita içinde bir şeylerin alevlenmeye başladığını hissetti. Daha önce yaşadığı patlamadaki aynı öfke ve hırs geri dönüyordu. Vücudu titremeye başlamıştı, etrafında bir sıcaklık yükseliyordu. Kaelis, bunu fark ederek yavaşça Kanita’ya seslendi. "Öfkeni kontrol et, Kanita," dedi sakin bir sesle. Ama Kanita onu duymuyor gibiydi. Bedeni yavaş yavaş alevler içinde kalmaya başlamıştı. Onu görenler hem korku hem de merakla bakıyordu; alevlerin parıltısı odanın içinde yankılanıyordu. Andres, Kanita'nın bu haline dayanamayıp ona yaklaştı. "Silitsia... lütfen dur," dedi yumuşak bir sesle, ona ulaşmaya çalışarak. Andres'in sesi Kanita'nın kulağına çalındığında, alevler yavaşça sönmeye başladı. Onun yanan öfkesi, Andres’in sözleriyle yumuşamıştı. Bu değişimi fark eden Setis, Andres ile yeğeni arasında farklı bir bağ olduğunu sezdi. Odadaki gerilim azalırken, temsilciler ve kralın gözleri şimdi Kanita'nın üzerinde odaklanmıştı. Alevler sönmüş, ama Kanita'nın gözlerinde hâlâ bir ateş parıltısı kalmıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD