Kanita derin bir nefes aldı ve sesi, odadaki her köşeye yankılandı. "Hepiniz bana kulak verin," dedi, sesi giderek daha kararlı bir tonda yükseliyordu. Gözlerinde parlayan öfke ve kararlılık, onun içindeki ateşi açığa vuruyordu. "Bu birleşme olacak, ya sizin onayınızla ya da onaysız. Seçim sizin. Ya şimdi karar verirsiniz, ya da size Kanita olmanın ne demek olduğunu göstereyim."
Odadaki hava bir anda ağırlaştı. Temsilciler, Kanita'nın sözlerindeki tehdit ve gücü hissetti. Onlar için geri adım atmak dışında seçenek kalmamıştı. Kanita'nın bu kadar ileri gidebileceğini düşünmemişlerdi, fakat artık karşılarında yalnızca bir prenses değil, kararlı bir lider vardı.
Kral Setis, yeğeninin bu cesur duruşunu dikkatle izliyor, içten içe onun krallığa layık bir hükümdar olduğunu görüyordu. Kanita
sadece bir prenses değil, halkını koruyacak güçlü bir hükümdar gibi konuşuyordu.
O sırada, temsilcilerden biri öne çıktı. Soğukkanlılığını koruyarak, "Madem birleşmeden bahsediyorsunuz, prenses," dedi, gözlerini Kanita'nın üzerine dikerek. "Siz büyücü soyundansınız. Eğer elf soyundan biriyle evlenirseniz, bu birleşmeyi onaylarız."
Kanita’nın gözleri hemen kuzeni Valeri’ye kaydı. Aralarındaki bağ, kardeşlikten farksızdı. Evlenmek, ikisi için de imkansızdı. Valeri, Kanita'nın gözlerindeki endişeyi fark etti ve derin bir nefes alarak cesurca konuştu.
"Hayır," dedi Valeri, kararlı bir sesle. "Kuzenimle evlenirsem, soyumuzun sağlığı tehlikeye girer. Bu doğru bir karar olmaz. Ancak," diyerek etrafına baktı, "sağ kolum
Talaris, bu ittifak için en uygun adaydır."
Oda bir anda sessizliğe gömüldü. Herkes Valeri’nin bu beklenmedik önerisine şaşkındı. Valeri, Kanita ve Andres'in arasındaki bağı bilmesine rağmen Talaris'i önermişti. Bu, Kanita için şok edici bir karardı. Gözleri büyümüştü, Andres ise bu beklenmedik gelişmeyle donakalmıştı. Valeri’nin bu kararı, hem Kanita hem de Andres’in hissettikleri üzerinde ağır bir darbe olmuştu.
Kanita, derin bir nefes aldı ve Andres’e yaklaştı, gözlerinden yaşlar süzülürken ona fısıldadı, "Seni her zaman seveceğim, aşkım. Kalbim sana ait."
Andres, onun ne yapmaya karar verdiğini anlamıştı. İçindeki acı büyürken, gözlerinde yaşlar belirmeye başladı. Onu kaybedeceğini bilmek, kalbinde büyük bir
yara açıyordu.
Kanita, odanın merkezine geri döndü ve güçlü bir sesle, "Teklifi kabul edi..."
Tam bu sırada bir muhafız telaşla içeri girdi ve Kral Setis’e doğru eğildi. "Majesteleri, Erit Krallığı’ndan ulak geldi," dedi.
Setis, gelen mektubu aldı ve okumaya başladı. Yüzü gitgide soluyordu. Haberler kötüydü. Erit Krallığı çökmüş, Kanita'nın soyundan kimse hayatta kalmamıştı.
Setis, gözyaşlarını tutamayarak mektubun son cümlesini sesli okudu. O an Kanita’nın kalbi yerinden sökülmüş gibi hissetti. Aylar önce gördüğü o korkunç görüntü, gerçeğe dönüşmüştü. Annesi, babası ve büyücü soyundan herkes ölmüştü.
Kanita’nın içindeki acı, kontrol edilemez bir çığlık olarak dışarı taştı. Dizlerinin üzerine çöktü, acısına dayanamaz halde yere kapanmıştı. Oda sessizdi, herkes Kanita'nın yıkılışını izliyordu. Kral Setis, yaşadığı bu derin acıyla toplantıyı sonlandırdı.
Derin üzüntü ve yas Kanita'yı yıpratmıştı. Erit Krallığı'nın yıkılışı, soyunun sonu, ailesinin ölümü... Bedenine ağır gelen bu acıya daha fazla dayanamayarak, Andres'in kollarına bayıldı. Andres, onu dikkatlice kucaklayıp odasına taşıdı. Günler boyunca Kanita, yasını tek başına odasında sürdürmeyi seçti. Ne yemek yiyor ne de bir şey içiyordu. Odaya gelenler onun bu sessizliğine şahit oluyordu; her gün nöbetleşe kontrol ediliyordu, ama hiçbir şey değişmiyordu.
Kral Setis, Kanita'nın bu durumuna son derece üzülmüştü. Salonda, Kanita'nın grubu ve sarayın ileri gelenleri toplanmıştı. Herkesin yüzünde endişe vardı, Kanita'nın bu ruh hali krallığın geleceğini tehlikeye atıyordu.
Setis, derin bir iç çekerek konuşmaya başladı. "Bu böyle devam edemez. Kanita, kendini tüketiyor. Bu yas, onu bitiriyor."
Andres, sert bir ifadeyle, "Onu yalnız bırakmamız bir hataydı. Hepimizin desteğine ihtiyacı var ama o yalnız kalmayı seçiyor. Onu zorla bu durumdan çıkaramayız," dedi. İçindeki öfkeyi ve çaresizliği gizlemeye çalışıyordu, ama Kanita'yı böyle görmek onu yıkmıştı.
Valeri, kuzeninin bu durumda olmasına katlanamıyordu. "Bir şeyler yapmalıyız. Bu şekilde devam ederse, bedeni daha fazla dayanamayacak."
Alessandra, gözleri dolu bir şekilde konuştu. "Onun acısını anlıyorum, ama bu yas onu yok ediyor. Bir şeyler yapmazsak Kanita'yı tamamen kaybedebiliriz."
Setis, odada dolaşırken düşünceler içinde kayboldu. "Onu zorlayamayız, ama onun yanında olmalı ve acısını paylaşmalıyız. Belki de bu yası onunla birlikte taşımamız gerekiyor. Ona desteğimizi göstermenin bir yolunu bulmalıyız."
Odada herkes sessizleşti, derin bir çözüm arayışına girdiler. Kanita'nın yasını hafifletecek, onu tekrar hayata döndürebilecek bir umut ışığına ihtiyaçları vardı.
Günlerdir Kanita’yı odasından çıkarmak için çaba sarf ediyorlardı, fakat o, tek bir kelime bile etmeden kapılarını kapatıyordu.
İçine kapanmıştı; ne konuşuyor, ne de gözyaşlarını siliyordu. Yas, onu derin bir yalnızlığa itmişti. Herkes endişeliydi, ama çaresizdiler.
Bir gece, Alessandra Kanita’yı kontrol etmek için odasına gittiğinde bir şey fark etti: Oda boştu. Kanita, odada değildi. İlk başta gözlerine inanamadı, ama odayı bir kez daha hızlıca taradığında paniğe kapıldı. Nereye gitmişti? Hiçbir iz yoktu.
Alessandra, kalbi hızla çarparak sarayın koridorlarına doğru koşmaya başladı. Diğerlerine haber vermek zorundaydı. Kral Setis, Andres, Valeri ve diğer yoldaşları hızla toplanmıştı. Saray bir anda kaosa sürüklenmişti. Herkes Kanita’nın nereye gitmiş olabileceğini düşünüyordu.
"Kaçırılmış olabilir mi?" diye fısıldadı Rodrigo, gözlerinde endişe vardı.
Andres, derin bir öfkeyle yumruklarını sıkarak, "Kanita kendi başına gitmezdi, bunu yapmazdı," dedi. İçindeki korku onu çıldırtıyordu. "Bir iz bırakmamış olması mümkün değil, onu bulmalıyız!"
Valeri, kuzeninin bu şekilde ortadan kaybolmuş olmasının yarattığı dehşetle, "Onu hemen bulmalıyız, hiçbir yere gitmiş olamaz!" diye bağırdı.
Saray muhafızları, Kanita’yı aramaya başladılar, ama nereye baksalar izine rastlayamıyorlardı. Korkuları her geçen an daha da büyüyordu. Kanita ya kaçırıldıysa? Ya tehlikeli bir yerde yalnızsa?
Gecenin karanlığı çöktükçe, saraydaki herkesin endişesi artıyor, umutları azalıyor, kaos derinleşiyordu.