Tüm gece boyunca krallığın her köşesi arandı, ama Kanita'dan en ufak bir iz bile bulunamadı. Sarayda bir çaresizlik havası hâkimdi. Kral Setis, Prens Valeri ve Kanita’nın yoldaşları, endişeden deliye dönmüş gibiydiler. Her türlü ihtimali düşündüler; kaçırılmış olabilir miydi, yoksa bir tehlikeyle mi karşılaşmıştı?
Tam umutlarını kaybetmeye başlamışken, sarayda birden davullar çalmaya başladı. Birinin geldiğini haber veriyordu. Herkes hızla sarayın kapısına yöneldi. Ve o an, Kanita’yı gördüler. Yorgun ama kararlı bir şekilde sarayın kapısından içeri giriyordu. Elinde küçük bir çuval taşıyordu, ama o çuvalın içindekiler kimsenin tahmin edemeyeceği kadar önemliydi.
Kanita, doğrudan temsilcilerin önüne ilerledi. Hiçbir şey söylemeden çuvalı onların ayaklarına attı. Çuvalın içinden
birkaç parça düştü,Org liderinin başı,eski bir hançer, kanla kirlenmiş bir mühür ve bir tomar parşömen vardı. Temsilciler şaşkınlık içinde ne olduğunu anlamaya çalışırken, Kanita sonunda sessizliğini bozdu.
"Soğuk duvarların arkasına saklandığınız o sırada, ben gerçeği bulmaya gittim," dedi, sesi sakin ama içinde fırtınalar kopuyordu. "Erit Krallığı'nın yıkımını organize edenlerin köleği. Beni susturamayacaksınız. Krallığımı yeniden kuracağım, ve bu ihanetin bedelini hepiniz ödeyeceksiniz."
Kanita, krallığını ve ailesini hedef alan Orgların sorumlularını bulmaya kararlıydı. Günlerce yasını sürdükten sonra, içindeki büyü gücünü kullanarak Orgların saklandığı mağarayı keşfetti. Sessizce harekete geçti ve bir portal açarak o karanlık yere adım
attı.
Mağara soğuk ve kasvetliydi, fakat Kanita korkusuzdu. İçindeki güçle, Orgların karşısına geçti. Onlarla doğrudan yüzleşmeden önce, çevresini dikkatle inceledi ve büyüsünü akıllıca kullanarak onları etkisiz hale getirdi. Güçlerini stratejik olarak yönlendirerek, savaştı ve Org liderini öldürdü.
Kanita, saraya döndüğünde üstü başı kir, yüzü ve elleri yara içindeydi. Yorgunluktan bitkin düşmüş bir haldeydi. Valeri, hemen kuzeninin yanına koşarak onu sırtlayıp odasına götürdü. Kanita'nın adım atacak gücü kalmamıştı, ama kararlılığından bir şey kaybetmemişti.
Şifacılar hızla odaya geldi ve Kanita'nın yaralarına baktılar. Ellerindeki büyüyle
yaralarını temizlediler ve sardılar. İşlerini bitirdikten sonra dışarı çıkarken biri, hayranlık dolu bir sesle fısıldadı, "Prenses gerçekten çok güçlü. Bu yaralara başka bir kadın asla dayanamazdı."
Valeri, Kanita'nın yatağının başucunda oturup onun uyanmasını bekledi. İçeri başka kimsenin girmesine izin vermedi. Muhafızlar kapıda nöbet tutuyor, kimseyi içeri sokmuyorlardı. Valeri, kuzeninin ne kadar zor bir mücadeleden döndüğünü biliyor ve onu korumak için elinden geleni yapıyordu. Kanita'nın yüzündeki çizgiler bile yaşadıklarının ağırlığını gösteriyordu, ama Valeri, onun yine güçlü bir şekilde ayağa kalkacağına inanıyordu.
Prens Valeri, büyük salona adım attığında içindeki öfke ve üzüntü yüzünden sıkılı
yumruklarını açmaya çalışıyordu. Anne ve babasına başını eğerek saygıyla selam verdikten sonra yerini aldı. Gözleri odadaki herkesi tararken derin bir nefes aldı ve kararlı bir sesle konuşmaya başladı:
"Doğduğu günden bu yana hep 'lanetli prenses' diyerek onu hor gördünüz. Kehanete inanıp, onun element gücünü alacağı gün ona karşı nefret beslediniz. Ama o, sadece küçük, savunmasız bir kızdı. Her zaman verilen görevleri yerine getirdi. Her zaman söz dinledi. Prenses tahtına uygun olacak şekilde davrandı. Ve siz, sevgili kuzenim Kanita’yı, yaşadığı onca şeye rağmen hâlâ hor görüp küçümsüyorsunuz."
Oda derin bir sessizliğe gömülmüştü. Valeri'nin sözleri ağır ve derin anlamlar taşıyordu. Devam etti:
"Benim kuzenim artık o eski küçük prenses değil. Aylarca tehlikeli ormanlarda ve yollarda yürüdü, konakladı. Bunu yaparken tek umudu, kendi soyuna layık olabilmekti. Ama artık sizden onay ya da sevgi dilenmek zorunda değil. Kanita, uyandığında kimse onu zorlamayacak. Eğer evlenmek isterse, kendi sevdiği biriyle evlenecek. O kişi büyücü olsun ya da olmasın, bu onun kararı olacak."
Valeri'nin sesindeki kararlılık artarken, bakışları odadaki her bir kişiye meydan okur gibiydi. "Hiçbirimize bir şey kanıtlamak zorunda değil. Kadim kurallar, gerçekliğini kaybetmeye başladı. Tanrıların izniyle, bu gerçekler er ya da geç ortaya çıkacak."
Odada yankılanan Valeri’nin sözleri, tüm temsilciler, komutanlar ve danışmanlar üzerinde ağır bir etki bırakmıştı. Kral ve kraliçe bile Valeri'nin cesareti karşısında
sessiz kalmışlardı. O an, herkes Kanita'nın sadece bir prenses olmadığını, artık güçlü bir lider olarak hak ettiği saygıyı alması gerektiğini fark etmişti.
Valeri, krallığın geleceği adına bir adım daha atmak istediğini hissetti. "Kral babam ve kraliçe annem uygun görürse, hemen bir taç giyme töreni düzenleyip Erit Krallığı'nın yeni kraliçesini tanıtmak istiyorum," dedi kararlılıkla.
Kraliçe hemen yanıtladı: "Oğlum, Erit Krallığı artık yok. Tacını giyse bile yönetecek bir krallık yok."
Valeri, annesine dönerek, "O zaman yeni bir krallık inşa ederiz," diye karşılık verdi.
Bu sözler, salonda yankılandı. Herkes Valeri’nin cesaretine ve azmine hayran kalmıştı. Onun kararlılığı, herkesin içinde
bir umut kıvılcımı yarattı. Kuzeni Kanita'yı yalnız bırakmayacaklarını, birlikte yeni bir krallık inşa edeceklerini hissettiler. Valeri'nin liderliği altında, eski gelenekleri bir kenara bırakıp, yeni bir başlangıç yapma zamanı gelmişti.
Valeri toplantıyı bitirip hızla Kanita'nın odasına döndü. Odaya girdiğinde, gözlerini hafifçe aralayan Kanita, elini uzattı. Valeri nazikçe elini tuttu ve onun bu ince hareketine karşılık verdi.
"Neler oluyor, kuzen?" diye sordu Kanita, kafası karışık bir şekilde.
"Artık hiçbir şey için endişelenmene gerek yok, kıymetli kuzenim," diye yanıtladı Valeri, ona güven vererek. "Ben her şeyi hallettim."
Kanita, ne olduğunu tam olarak anlayamamıştı. O an, kapıdan içeri Andres girdi. Günlerdir görmek için can attığı prensesini nihayet karşısında görünce, içi sevinçle doldu.
Valeri, Kanita'nın kulağına sessizce fısıldadı, "Artık özgürsünüz."
Bu sözler, Kanita'nın içindeki umut ateşini yeniden yakmıştı. Valeri, kuzenine ve Andres'e yalnız kalmaları için odadan çıktı.
Kapıyı kapatırken, arkasında bıraktığı bu sıcak anı düşündü. Kanita'nın yaşadığı travmanın üstesinden gelmesi için, onu destekleyen ve yanında olan birine ihtiyacı vardı. Valeri, kuzeninin hayatında yeni bir başlangıç yapabilmesi için her şeyi göze almıştı.
Andres, Kanita'nın yanına yaklaştı, elini
onun üzerine koydu ve "Senin için burada olduğumu biliyorsun, değil mi?" diye sordu. Kanita, gözlerinde beliren yaşları silerek, "Evet, biliyorum. Ama ben hâlâ çok yorgunum," dedi.
Andres, "Sana yardım etmek için buradayım. Birlikte bu zorlukların üstesinden gelebiliriz," diye yanıtladı. Kanita, ona minnetle baktı. Yavaş yavaş kendini toparlamaya çalışırken, yanında bir dostun olduğunu bilmek, ona güç veriyordu.
O an, geçmişte yaşananların geride kaldığını ve geleceğe umutla bakmaları gerektiğini hissettiler. İkisi de, yeniden başlamak için birbirlerine destek olacaklardı.