3

1600 Words
Miyesa gözlerini açtığında kendini su dolu bir küvetin içinde buldu. Parmaklarını serin suyun içinde oynatırken kuyruğunu nazikçe salladı ve etrafa sıçrayan suyla gülümsedi. “Kuyruğun fırlamış yine.” Duyduğu sesle başını kaldırdığında onu kurtaran adamı gördü. Onu her görmesinde kalbinin hızlı atışlarını engelleyemiyordu. Acaba…O olabilir miydi? Miyesa’nın Serenadı? Ablaları ona her zaman insanlara karşı dikkatli olmamasını ve aşktan kaçmasını söylerdi. Çünkü insanlar bencil ve acımasızlardı. Bu yüzden ancak evinde güvende olurdu. Suda. Yapması gereken tek şey bir çocuk sahibi olmak ve neslini devam ettirmekti. Asıl aşkı ona bir adam değil de, çocuğu verirdi. Ancak kavuşulamayan sevgiler aşktır. Derdi ablaları. Kavuştuğunda yalnızca pişmanlıktır Miyesa. Bu yüzden kavuşamayacağı o sevgiliye serenad derdi deniz kızları. Miyesa heyecanla küvetin kenarına doğru eğildi ve adama baktı. Ona suyu veren kendisi olmalıydı. Teşekkür etmek istedi ama insanların diline pek de hakim değildi. Bu yüzden gülümseyerek bu yakışıklı adama baktı. “İyi misin? Özellikle deniz suyu getirttim.” Arşidük Perez, kızın yanına giderek küvetin kenarına oturdu. “Söylediklerimi anlamıyor gibisin.” Kız öyle saf bir ifadeyle ona bakıyordu ki, Kont Luceras’ın ona söylediği sözler daha da anlamsız gelmeye başladı. Bu kızı üzdü diye kimse lanetlenmezdi. Zararsız bir saftiriğe benziyordu. Gemide yaptıkları uzun yolculuklarda mürettebat her zaman bundan bahsederdi. Çoğu zaman güvertedeyken kulaklarına pamuk tıkarlardı. Çünkü herkes bilirdi ki deniz kızının şarkısı seni büyüler, güzelliği aklını başından alır ve ona kapıldığın zaman sonsuz okyanusa sadece yem olursun. Bir kere bile o aptallar gibi kulağını tıkamasa da bu kızın şarkıyla onu zehirleyebileceğini de sanmıyordu. Kızın beyaz saçlarını nazikçe severken “Sana konuşmayı öğretmem lazım.” Diye homurdandı Perez. Ayağa kalkıp kıza arkasını döndüğünde Miyesa endişeyle ona bakıyordu. Giden adamın arkasından hiçbir şey söyleyemedi. Sadece elini kaldırıp durmasını istedi ama adam onu yalnız bırakıp odadan çıktı. Konuşamadığı için mi gitmişti? Sıkılmış mıydı ondan? En kısa zamanda konuşmayı öğrenecekti. Deniz kızları saf görünebilirdi ama oldukça da zekilerdi. BİRKAÇ GÜN SONRA Miyesa ona ait olan odadaki devasa havuzun içindeki bacaklarına bakarken yüzünü astı. Bu büyük eve geldiğinden beri hiçbir şey güzel değildi. Ona bakan hizmetli dışında! Kurtarıcısı o adam bir kere bile yanına gelmemişti. Bacakları suya girmesine rağmen hiç kuyruğa dönüşmemişti. En büyük üzüntüsü adamın gelmemesiydi. Yüzünü astı ve kapının açılmasını bekledi. Tam o anda aralanan kapıyla heyecanla sudan doğrulmuştu ki Bella’yı görünce yüzü düştü. “Başkasını mı bekliyordun?” Hizmetli Bella elindeki bir kova kalamalarla onun yanına gitti. “Aç olmalısın.” “Evet. Açım!” Dedi Miyesa ve doğruldu. “Teşekkür ederim Bella!” “Harikasın!” Bella onu alkışladı ve kalamar kovasını önüne koydu. Bu kız sadece çiğ balık yiyor ve küvette oturuyordu. Geldiğinden beri Bella’nın görevi ona konuşmayı ve bazı ifadeleri öğretmek olmuştu. Oldukça hızlı öğrenmesi ve güzelliği sayesinde bu iş şu an en keyif veren işti! Köşkte herkes ona arşidükün sevgilisi diyor ve Bella ile dalga geçiyorlardı. Diğerlerine göre vahşi ve tuhaf bir canavar olan bu kız tam aksine masum bir melekti! Miyesa kalamarı eline aldığı sırada kapının önünde bir gölge görür gibi oldu ve heyecanla doğruldu. İçeri giren kimse olmayınca suratını asıp kalamarı kovanın içine bıraktı. “Aaa!” Bella şaşkınlıkla bu tepkisine baktı. “Kimi görmek istiyorsun deniz kızı?” Kızın bir ismi var mıydı acaba? Sormak aklına gelmemişti. “Görmek?” Dedi Miyesa ona doğru eğilerek. Bu odaya ilk geldiklerinde Kont Luceras sık sık deniz kızını görmeye gelirdi. Acaba onu mu bekliyordu? “Kont Luceras’ı mı bekliyorsun?” “Haa…” Miyesa başını kaldırıp düşündü. O adamın adı Luceras mıydı? Kehribar gözler, güçlü bir vücut ve kumral teni… O adam mükemmeldi. “Evet!” “Hey! Heyecanlandın mı sen?” Bella, kızın kızardığını görünce kendini tutamayıp güldü. “Kont Luceras’ı neden sevdin? Yakışıklı olduğu için mi?” Yakışıklı? Evet. O adam çok yakışıklıydı ama en önemlisi yardım etmesiydi. Onu oradan kurtardı ve burada çok güzel bakıyor. “Luceras. Evet. İyi.” Bella kızın beyaz saçlarını okşarken kusursuz yüzüne her seferinde hayran kalıyordu. Böyle bir güzelliği ömrü hayatında görmemişti. “Belki ziyarete gelir. Saçını örelim mi? Sana çok yakışıyor.” Kızın arkasına geçip saçlarını örmeye başladığında Miyesa çenesini dizlerine yasladı ve o adamı düşündü. Neden hiç gelmiyordu? Kendisini görmek istemiyor muydu? O adam Miyesa’nın insanıydı. Onun kaderi olmalıydı. Hisleri bunu söylüyordu. Çünkü onu gördüğü andan itibaren içini kaplayan bir huzur vardı. Bekleyecekti. Bedeli ve süresi ne olursa olsun onu bekleyecekti. Sabırlı olması lazımdı. Bella onun saçını süslemek için toka alacağını söyleyerek odadan çıktığında Miyesa bacaklarını karnına çekti ve suyu izledi. Tek istediği şey onu görmekti. Bir süre sonra kapı açıldığında “Bella!” Diye seslendi ve kapıya baktı ama gelen kişi O’ydu. Luceras… Kalbi pır pır atmaya başladı ve yüzü anında ısındı. Çok büyük bir görüntüsü vardı. Çok yakışıklıydı. Ah, bu adam onundu. “Başkasını mı bekliyordun?” Dedi Perez tek kaşını kaldırıp dik dik kıza bakarak. Saçları örülmüştü ve birkaç tutamı önünde düşmüştü. İri göğüsleri suyun içinde pamuk gibi görünüyordu ve gözleri…Siktir. Kız manyak bir şeydi. Havuzun kenarına gidip ona eğildi ve ister istemez kendini onun yüzüne çok yakın bir yerde buldu. “Şu suratına bak. Tam bir şapşalsın. Kuyruğun nereye gitti?” “Eh…” Miyesa adamın yakınlığı yüzünden sarhoş gibiydi. “Kuyruk?” “Evet.” Perez, belindeki devasa kılıcı kenara çekerek kızın bacaklarına uzandı. “Bunlardan bahsediyorum.” Buranın suyundan olmalıydı. Kendisi de tam olarak bilmiyordu ve açıkçası üzerine pek de düşünmemişti. Tabii cevap olarak sadece avcuna doldurduğu suyu ona gösterdi. “Su.” “Ne dedin şimdi? Hiçbir şey anlamadım.” Ah! Miyesa yüzünü buruşturdu. Söylediklerini ifade edememek öyle zordu ki! “Su. Luceras, su!” İnatla suyu gösteriyor ve anlamasını bekliyordu ama o an Perez’in beyninde bir nokta simsiyah oldu. “Luceras mı?” Neden deniz kızının tatlı ağzında kont Luceras’ın ismi vardı? Tanrı aşkına Luceras… O adamın ölümü bu kadar arzuladığını hiç düşünmezdi. Demek ki yanılmıştı. “Hey! Çık dışarı!” İçeri giren Bella öfkeyle Perez’in kolunu tutup çekmişken onun Arşidük olduğunu gördüğü an ateşe dokunmuş gibi bir panikle ellerini çekti. “Özür dilerim ekselansları! Kim olduğunu görmedim ne olur affedin!” Bella yere kapanıp ölmemek adına af dilerken pek şansı olduğunu düşünmüyordu. Bu adam caniydi. Tek kılıç darbesiyle onu bin bir parçaya bölecekti. “Yalvarırım affedin!” “Boşa yalvarma. Daha kime hizmet ettiğini bilmeyen birini dinleyecek değilim.” Perez kılıcına uzanmıştı ki Miyesa sudan fırlayarak adamın karnına sarıldı. “Luceras dur!” Adamın ona sinirli bakan yüzünü gördükçe midesi büzülüyordu. Bu kötüydü. Çok kötü hissettiriyordu. “Luceras!” Dedi tekrardan. O, Luceras dedikçe Perez’in sinirleri daha da zıpladı ama Miyesa bunun farkında değildi. “Teşekkür ederim! Harika!” Perez bu cümlelerden sonra ister istemez sırıttı. “Teşekkür mü? Çenen açılmış ama yanlış kelimeler kullanıyorsun.” Parmağını kızın pembe dudaklarında gezdirdi. “Ayrıca çok güzel sarılıyorsun.” Ona sarılan narin bedeni kendine biraz daha yaklaştırdı. Yumuşak göğüsler karnına değiyordu. “Benim akıllı balığım…” Dedi kızın saçlarını okşarken. “Seninle ne yapsam?” Kızın ona ilgiyle bakan iri mavi gözleri, aralık duran küçük pembe ağzına bakarken bile ağzı sulanıyordu. “Kılıcımı mı istiyorsun?” Dedi minik ellerinin kılıca uzandığını görünce. “Onu öldürmek ister misin?” Bunu duyan Bella acıyla haykırarak başını yere biraz daha yapıştırdı. “Yalvarırım yapmayın! Ekselansları yalvarırım!” “Öldürmek?” Diye sordu Miyesa adamın onun elinin üzerinde gezen parmaklarıyla daha da ısınarak. “Kıymayın bana YALVARIRIM!” “Kıymak?” Dedi Miyesa, Bella’ya korkuyla bakarken. Kız çok ağlıyordu ve korkuyordu. “Bana bak.” Luceras onun çenesini kavrayıp bakışlarını kendine çevirdi. Yüzleri o kadar yakındı ki biraz yaklaşsa dudakları birleşecekti. “Yalvar bana. Dudaklarını kullan ki onu bağışlayayım.” Miyesa onun ağzından çıkan sözleri hemen tekrar etti. “Bağışlayın. Yalvarırım.” Hem, Bella ne demişti? Ekselansları. “Ekselansları. Hayatımı bağışla.” “Hmm…” Perez kızı kendine doğru biraz daha yaklaştırdı. Sözlerine, güzelliğine ve büyüsüne kapılmak üzereyken Miyesa ona “Luceras?” Dedi ve her şey mahvoldu. “Pekala.” Perez kızı üzerinden itti ve yerdeki hizmetliye döndü. “O istiyor diye hayatını bağışlıyorum.” Kılıcını yerine sabitlerken Miyesa’ya döndü. “Sen de düzgün konuşmayı öğren. Adımı bile bilmiyorsun. Bir daha sakın ağzından Luceras ismini duymayayım.” “Emredersiniz ekselansları.” Bella, arşidük odadan çıkana kadar başını kaldırmadı. “Ona öğreteceğim.” 🧜‍♀️ Kont Luceras, gergin adımlarla Majestelerinin odasına girdiğinde onu masasında buldu. Ellerini çenesinin altında birleştirmiş ve tıpkı bir avcı gibi bakıyordu. Yavaşça yutkundu. “Deniz kızını görmeye gitmişsiniz ekselansları.” “Bu saray çok dedikoducu olmaya başladı.” Perez sakin konuşsa da aklında dönen tek şey deniz kızının dudaklarından şefkatle çıkan ‘Luceras’ ismiydi. “Hizmetlinin yaptığı saygısızlığı-“ “Hayatımı bağışla dedi.” Diye devam etti Perez. Gözünde canlanan o yalvaran bakış öyle tatlıydı ki ister istemez kanı kaynıyordu. “Normalde hayatı için yalvaranlardan tiksinirim ama o… Hoşuma gitti.” Ve küçük balığımı delilercesine korumak istedim. Her şeyden. Bu saçma. “Efendim. Uyumanız gere-“ “Deniz kızı seni sayıklıyordu.” Dedi adama bakmayı kesmeden. “Aranız pek iyi olmalı.” Luceras ölmediyse de o an birkaç saniyeliğine öldüğünü hissetti. “Sadece kontrol etmek-“ “Bir daha adını duymayacağım.” Perez’in dudağındaki soğuk tebessüm tıpkı ölüm meleğini andırıyordu. “Şimdi, çekil başımdan.” Luceras başını sallayıp hızla odadan fırladığında Perez gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Uyku, onun için bir cezaydı. Çünkü kavuşamadığı bir aşk gibiydi aralarındaki ilişki. Gözlerini her kapattığında öldürdüğü bedenleri görüyor, hayatlarını almadan önce sadece yalvaran çığlıklarını duyuyordu. Sayısız katliam… Yine aynısı oldu. Sayısız çığlığın arasında kıvranırken tatlı bir ses onun zihnini esir aldı. Zarif melodi kulaklarında yankılanırken mavi gözler belirdi tam karşısında. İnce parmakları onun yüzünü okşarken dudakları boynuna sürttü. “Perez…” İlahi sesi Perez’i huzurlu bir uykuya çeker gibi seslendi. “Kurtar beni.” Karanlığa dalıp gitmeden önce Perez bir söz verdi. Bu balık, sonsuza dek ona ait olacaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD