Kömür karası gözleriyle ruhumu ezip geçen tanıdık sima belli belirsiz silüet halinde beni çağırıyor.
"Asena !"
Onu tanıyor gibiyim fakat bir o kadar yabancı. Tüm anılarımda hükümdar, geleceğimde bir muamma.
"Neden duruyorsun ? Nasıl da kıvranıyor bedenimdeki sancı, nasıl da tarumar ediyor ömrümü . Biliyor musun?"
"Korkuyorum. " diyorum neden korktuğumu bilmeden.
"Asena ." diyor yeniden bu defa sesi yenik çıkıyor. "Bu aşk değil de ne ?"
Uçurumdan düşercesine uyanıyorum, kalbim göğüs kafesime sığmıyor. Boğazım kurumuş, her şeyin bir rüya olduğunu fark edene kadar şaşkınlıkla etrafıma bakınıyorum. Karşımda duran, çekmecesinin biri eksik geniş komodinin bana ne kadar yabancı olduğunu fark ediyor, aslında şu anda ait olmadığım bir yerde sıkışıp kaldığımı hissediyorum.
Saat sabahın kaçı bilmiyorum fakat güneş daha yeni doğmaya başlıyor. Odamın yavaştan aydınlanan karanlığına alışıyorum.
Başımı yeniden yastığa koyduğumda beni esir alan o koyu kahve gözlerin tüyler ürperten hatırasını anımsıyorum.
Kim olduğunu bilmiyorum, rüyamda gördüğüm, varlığından bile haberdar olmadığım o adamı kaybettiğim için üzülmeye başlıyorum sonra delicesine bir gülme hissiyatı sarıveriyor beni. Rüya diyorum kendi kendime. Sadece rüya .
Yeniden uykuya dalıyorum belki de o gözlerin sahibini bir kez daha görme isteği ağır basıyor emin değilim fakat ağırlaşan göz kapaklarıma direnemiyorum.
Üzerinden ne kadar geçti bilmiyorum fakat çok geçmemiş olacak ki halam kapıyı açarak "Uyan . " diyor.
"Ne zamandır mutfakta çalışacak birini arıyordu bizim müdür. Sayar da beni. Alır seni işe. İstanbul'da işin yoksa aç kalırsın. Bizim eniştenle halimiz ortada. Sana bakamayız."
Peşi sıra kurduğu cümlelerinin altında yatan bize yüksün imasını çok net anlarken yataktan çıkıyorum.
"Tamam . " diyorum bıkkın bir sesle.
Kahvaltı ,eniştemin durumun memnuniyetsizliğini saklamaya dahi çaba harcamadığı homurtusuyla geçerken halamla yola çıkıyoruz. Ne bekliyorum bilmiyorum ama okul dediğinde aklıma ülkenin en iyi üniversitesi olan Kozanoğlu Üniversitesi gelmiyor. Kozanoğlu Kolejinden mezun her genç bu üniversiteye girmeye hak kazanıyor. Öğretmenlerin öve öve bitiremediği bu koleje gitmeyi hayal dahi edemezken şimdi üniversitesinin kapısından içeri giriyor, içimi kıpır kıpır eden bir heyecanla etrafıma bakmaktan alamıyorum kendimi.
"Sen bahçede bekle. " diyen halama hızla başımı sallarken sanki başka bir evrende başka birinin hayatını yaşıyor gibiyim.
"Müdürle konuşup geleceğim. " diyor .
Halamın apar topar ayrılışının ardından ne yapacağımı bilemez bir halde okulun bahçesinde kalakalmış, boyalı saçları, pahalı kıyafetleri ile etrafta gezinen , gülen konuşan kızları seyredalıyorum. Bir anlık farkındalıkla üzerimde birer döküntüye benzeyen kıyafetlerimden utanıyorum. İki büklüm olmamak için çaba sarf ederken bana dönen bir kaç alaycı bakışın da farkına varıyorum.
Öylesine ait değilim ki buraya, bir an burada okuduğumu hayal etmek bile aptal olduğumu düşünmeme yetiyor.
" Yaban gülü , dikkat et ." diyen sesle kendime geliyor ve boş hayallerimden sıyrılıyorum fakat son hızla gelen arabanın santimler kala önümde durmasını beklemiyorum. Korkuyla açılan gözlerim dolarken , arabadan öfkeyle çıkan adamı görür görmez şaşkına uğruyorum . Yaşına rağmen iri kıyım, çatık kaşları ve gerilmiş dudaklarıyla bana bakıyor oysa ben o gözlerdeki tanıdıklık karşısında ne yapacağımı bilemiyorum.
"Deli misin yoksa avare mi ?" diyor. Cevap veremiyorum. Ses tonu yüreğimde bir sızı haline geliyor. Nedenini anlamıyorum. Sadece bu sabah rüyamda gördüğüm , beni etkisi altına alan o siyah gözlerde kayboluyorum. Bu kadar benzerlik beni korkutuyor.
"Kendini öldürmeye meyilli misin?" diyor sonra. "Konuşsana. "
Konuşmak, bir kaç kelime söylemek istiyorum fakat mümkün değil . Konuşmayı unutmuş gibiyim.
Başını sallıyor öfkeyle. "Kenara çekil. "
"Ah vah!" diye koşuyor halam el pençe mahçup "Kusura bakmayın. " diyor. "Yeğenim bir cahillik etmiş. Bilmiyor buraları. " diyor. Ben hala o siyah gözlerden gözlerimi alamıyorum. Bir an öfkesi geçer gibi oluyor , bir şeyler söylemek ister gibi oynatıyor dudaklarını sonra vazgeçiyor. Arkasına bile bakmadan arabasına binip uzaklaşıyor.
Halam kolumu tutup "Ne bakıyorsun kız ? " diyor. "İlk günden rezil ettin bizi . "
"Kimdi o?" diyorum kendime gelerek.
"Yamaç Bey. Okulun sahibinin oğlu o . Burada okuyor güya ama okumasına ne gerek, ana babasındaki para yedi ceddine yeter . "
"Neyse oyalanma. Müdür bey kabul etti. Yemek dağıtacaksın öğrencilere. İyi öğren ki beni de işimden etme . " diyor
"Tamam . " diyorum başımı öne eğerek ama hala onu düşünüyorum. Daha tanışmadan nasıl görürüm rüyamda ? Öyle tanıdık ki sanki ömrümün hatırlamadığım bir döneminde beraberdik. Bu düşünceyle irkiliyorum . Garip bir heyecan sarıyor yüreğimi.
Halamın peşinden hukuk fakültesinin önünden geçiyoruz. Hayalim avukat olmak ama nasıl ? Babam sınava girmeme bile izin vermedi. Gecelerce ağladım. Annem gözyaşlarımı silerken af diliyor benden . Ama onun suçu ne ?
Büyük bir yemekhaneye giriyoruz. Sanki lüks bir restoran. Mutfaktakilerle tanıştırıyor beni. Orta yaşlı tıknaz bir adam babacan bir tavırla yaklaşıyor bana. Adı Ahmet.
"Gel kızım. " diyor. Anlatıyor her şeyi en ince ayrıntısına kadar. "Bunlar zengin çocuğu illahaki bir kulp bulup ucundan sana dokundurur . Aman dikkat et. " diyor. Seviyorum Ahmet abiyi , en kötü zamanlarımda bana hep abilik yapacak tabi o zaman henüz bilmiyorum.
Öğle saati yaklaştıkça heyecanım artıyor. Onu yine görebilecek miyim merak ediyorum.
Bir saat içinde alabildiğine kalabalık oluyor . Masalara yemek taşıyorum, kızların aksi tavırları, erkeklerin göz ucuyla süzüp alay edişini görmezden gelmeye çalışıyorum ama çok zor. Hayat herkese adil davranmıyor.
O ise hiç uğramıyor. Hayal kırıklığı içinde günü bitiriyorum.
Halamla eve dönüyoruz.
Eniştem evde yok. Yemeğimi yiyip odama çekiliyorum.
Gece boyu düşünüyorum. Kendimi bir anda nasıl kaptırırım ? Yaşım yirmi bir , genç ve toy değilim diyorum. Yine de kalbime söz geçiremiyorum.
Uykuya dalmakta zorlansamda gözlerim ağırlaşıyor yavaştan.
"Asena !"
Yine aynı ses , aynı emredici ton. Etrafıma bakınsam da göremiyorum. Bir anda arkamda belirliyor
"Asena !"
"Yamaç!"
Uyanıyorum. Saçlarım terden yüzüme yapışmış. Bu rüyalar hayır mı şer mi bilmiyorum fakat bu defa yüzünü gördüm. Neden onu rüyamda görüyorum? Neden durmadan düşünüyorum oysa aramızda öylesine büyük bir uçurum var ki kendimi o uçurumdan atmak istiyorum.
Böyle gitmeyeceğini biliyorum. Toparlanmam gerek. Kendime gelmek için elimi yüzümü yıkıyorum.
Halamla yeniden işe gidiyoruz. Zamanla rutinim haline geleceğinden yolları öğrenmeye çalışıyorum. İstanbul çok büyük. Gözümü korkutuyor fakat bir çok fırsatım olacağını düşünüyorum. Bir de üniversiteye başlayabilsem. Halamla bunu konuşmak istiyorum fakat fırsatım olmuyor. Seneye sınava girersem biliyorum , istediğim bölümü kazanabilirim. Bunu en kısa zamanda konuşmak için kenarda tutuyorum.
Yemekhaneye gelir gelmez masaları silmeye başlıyorum. Arada bir kaç kişilik grup gelip oturuyor. İki yıldır aynı arabayı kullanmaktan şikayet eden kızı duydukça gülümsememi saklayamıyorum.
"Yaban gülü ! Teşekkür yok mu?" diyor yeni gelenlerden biri . Şaşkınlıkla etrafıma bakınıyorum.
Beni işaret ettiğini görünce "Anlamadım." diyorum.
"Dün hayatını kurtardım. "diyor . Gözleri neşeyle parıldıyor. "Ali ben ." Elini uzatıyor, tutmuyorum. " Yamaç'ı sinirlendirdin. " diye ekliyor. Bir adım geriliyorum.
"Bak , iyi insan lafın üstüne gelir . "
Kafamı çevirince kapıdan giren Yamaç'ı görüyorum. Üzerinde Beyaz bir tişört. Saçları dağınık ama nasıl bu kadar iyi duruyor anlamıyorum. Gözleri beni bulduğunda kısılıyor , yutkunamıyorum.
"Beni çağırıyorlar. " diyorum telaşla. Ali 'nin gülümsemesi genişliyor. Alelacele mutfağa gidiyorum kalbimin sesini bastırmaya çalışıyorum.
"Burda mısın?" diyor halam. "Gel bulaşıklara yardım et. "
Derin bir nefes alıp toparlanmaya çalışıyorum. Halam saf değil , gözü üzerimde biliyorum. Ona belli etmemeye çalışarak içeri geçiyorum.Ama kalbimin sesi sanki dışarıdan duyuluyor.
Öğle arası olduğunda ana salona çıkıyorum . Kalabalığa alıştım sayılır , işi de hemen hemen beceriyorum . Herkese ön yargıyla yaklaşmamaya çalışıyorum . İyi insanlar da var tabi. Masaları toplarken kimisi yardım ediyor. Paraları olsa da o kendini beğenen, büyüklük edasını görmüyorum .
Bir kaç kişi ne zaman işe başladığımı soruyor gülümseyerek cevap veriyorum . Yeni insanlarla tanışmak garip hissettiriyor. Diğer yandan memnunum. Hiç arkadaşım olmadığından belki bu samimiyetten hoşlanıyorum. Fakat kısa bir an sanki tüylerimi diken diken eden bir his sarıyor bedenimi ve kafamı kaldırdığımda Yamaç'la göz göze geliyorum. Doğrudan yüzüme bakıyor. Ne düşündüğünü anlamak güç . Ölçüp biçiyor sanki ama karar veremiyor. Yine de doğrudan bana bakıyor olmasından rahatsızım . Sırada onların masası var. Kaçıp gitsem mi diye düşünüyorum bir an. Bacaklarımda bir yorgunluk hissiyatı oluşuyor ama zorla da olsa gidiyorum masasına. Gözleriyle takip ediyor beni.
"Hoş geldin Yaban Gülü . " diyor Ali gülümseyerek. Mahçup oluyorum. İkisinin arkadaş olduğunu düşünüyorum. Masada duran diğer iki kız bana pek de iyi bakmıyor. Yamaç'ın beni izlediğini bilerek masayı toplamaya başlıyorum.
"Adını hala söylemedin. " diyor Ali. "O kadar husumetimiz var. "
"Asena . " diyor Yamaç benden önce ve ben bir tabağı yere düşüyorum. Allah'tan kırılmıyor. Telaşla tabağı alırken kafamı masaya vuruyorum. Başıma ince bir sızı saplanıyor fakat Yamaç'ın dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme izi dolanıyor, görüyorum.
"Tanışıyor musunuz ?" diyor sarışın olan kız . Giydiği etek boyunda çorabım olduğunu düşünüyorum. Suratından memnuniyetsizlik akıyor. Yamaç ,adımı nerden biliyor bilmiyorum ama kızın da aynı derecede hoşuna gitmediği açık .
"Yamaç'ın bilmediği şey mi var şu okulda . " diyerek araya giriyor Ali. Bana göz kırpıyor.
"Yamaç'tan da hiçbir şey kaçmıyor." diyor diğer kız , yapmacık bir kahkaha atıyor.
"Bu yaz gidiyor muyuz Fransa'ya?" diye soruyor kız , alakasız . Yamaç 'a doğru gözlerini süzüyor. Bense masayı bir an önce toplayıp buradan ayrılmak istiyorum.
"Bilmem ki . " diyor Yamaç. Niyahet gözlerini üzerimden çekiyor. "İşler çok yoğun bu aralar. "
"Özletiyorsun kendini . " diyor Ali. Yamaç'ın omzuna koyuyor elini.
"Bakarız . " deyerek geçiştiriyir Yamaç. Bunalmış gibi çıkıyor sesi. Bir anda ayağa kalkıyor, istemsizce titriyor ellerim .
Kısa bir an göz göze geliyoruz bin yıl sürüyor gibi hissediyorum.
Hiçbir şey söylemeden gidiyor sonra. Masayı tam silerken sarışın kız kolasını ,bilerek yaptığından eminim , döküyor masaya.
"Hemen temizle . " diyor. Ses tonundaki küçümseyici ifadenin farkındayım. Tekrar siliyorum masayı.
"Kız zaten temizliyor sen kirletiyorsun ." diyor Ali. Onaylamaz bir ifadeyle kıza bakıyor. O zaman birinin beni kollaması hoşuma gidiyor. Bakışlarımla teşekkür ediyorum.
"Akşamki partiye geliyor musun Asena ?" diye soruyor Ali. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum.
"Ne işi var onun? Burda bile okumuyor ." diye sitem ediyor sarışın kız .
"Buradakilere özel değil ki. Davet ettiğim herkes gelebilir. " diyerek açıklıyor Ali. "Mutlaka gel. " diyor bana bakarak.
" Gelemem . " diyorum. Sanki istesem de gidebilecekmişim gibi.
"Herkes orada olacak. Çok eğleneceksin söz veriyorum. " diye üsteliyor.
"Teşekkür ederim. " diyorum. "Ama gelemem . " Gitmek istesem halam burnumdan getirir biliyorum.
"Sen yine de bir düşün. " diyor Ali. Peçeteyi alıp bir şeyler karalıyor. Zorla elime tutuştururken görüyorum, adresi ve telefonu yazıyor. Oysa arayacak telefonum yok.
Başımı sallayıp ayrılıyorum ordan. Değişik biri bu Ali. Kötü niyetli olduğunu düşünmüyorum ama her sözünde bir ima seziyorum.
Akşam olup iş bitiminden sonra yine eve dönüyoruz. Halamlarla yaşamak, özellikle eniştemin sitemkar haliyle karşılaşmak beni yoruyor. İstenmediğimi biliyorum ama yapabilecek hiçbir şeyim yok. Odama girip üzerimi değiştiriyorum. Cebimden çıkan, adres yazılı peçeteye göz atıyorum. Bir yanım gitmek istiyor oysa halama bunu söyleyecek cesaretim yok. Üstelik giyecek tek bir kıyafetim de. O insanların arasında yerim olmadığı bir kez daha çarpıyor yüzüme . Diğer yandan Yamaç'ı görme isteği de ağır basıyor. Orada olacağından neredeyse emin gibiyim. Bana karşı garip bir tutumu var . Hala ne düşündüğünü bilmiyorum fakat ben onu görmek isteğine engel olamıyorum.
Bir umut halamın yanına gidiyorum.
Nasıl söylesem bilemiyorum fakat
"Var sende bir şeyler. " diyor halam. Anlıyor, boş boş yanında durduğumdan olsa gerek . "Ne diyeceksin şöyle . " diye üsteliyor.
"Okulda parti yapıyorlarmış. Davet ettiler . " diyorum..Halamın gözleri büyüyor. "Kimmiş davet eden ?" diye soruyor.
"Hem iki günde nerden tanıştın da arkadaş oldun ?" diye sitem ediyor.
"Bırak gitsin . " diyor eniştem beni bile şaşkına uğratıyor.
"Deli deli konuşma. Ne işi var kızın gece gece dışarıda?"
"Fena mı? Zengin değil mi sizin ordaki veledler. Bulur birini evlenir de kendi hayatını kurtarır . " diyor eniştem, düşüncesi midemi bulandırıyor.
"Olmaz. " diyor halam kati bir sesle.
Başımı eğiyorum öne . "Peki. " diyorum kalkıp odama geçiyorum. Pencereden ay ışığı bile görünmüyor bu şehirde. Perdeyi çekip yatağıma geçiyorum. Çok geçmeden halam giriyor odaya "Çok mu gitmek istiyorsun?" diyor bir anda. Üzülüyor gibi halime.
"Bilmem . " diyorum. "Davet ettiler işte. "
Kısa bir an duraklayıp "Erken geleceksin ama . " diyor . Fikrini ne değiştirmiş bilmiyorum . Yüzüm aydınlanıyor. Başımı sallıyorum heyecanla .
"İstanbul, senin geldiğin yere benzemez . " diyor. "İki günde harcanırsın. Gençsin güzelsin. Benim çocuğum olmadı ama sen bana kardeşimin emanetisin. " diye ekliyor. Samimiyetinden şüphe duymuyorum.
Üzerime bir pantolon bir tişört alıp salona gidiyorum . Eniştem yüzüme bakmıyor . Nasıl gideceğimi halamdan öğrenip gayri ihtiyari atıyorum kendimi sokağa.