bc

Bir Katilin Göz Yaşları

book_age18+
24
FOLLOW
1K
READ
dark
HE
arrogant
badboy
mafia
no-couple
scary
highschool
enimies to lovers
like
intro-logo
Blurb

Asena annesinin ani ölümüyle sarsıldığında henüz on yedi yaşındaydı. Babasının ilgisizliğine alışsa da yasını tutmasına izin vermeyecek kadar düşüncesiz olduğunu , kendisini halasının yanına gönderdiğinde ancak anlayabilmişti. Yine de bu kararın, onun hayatında bir dönüm noktası olduğunu bilseydi belki ilk anki kadar isteksiz ve de ürkek davranmazdı.

Kendisinde derin yaralar açacak olan , kendisini istemediğini defalarca yüzüne haykıran o adamın yanında bile isteye kalmayı tercih edecek kadar çok seveceğini bilseydi alması gereken riskleri en başından alırdı.

Yamaç Yıldırım, Yıldırım Holding'in veliahtı, ilgisiz bir ailenin başına buyruk çocuğu, emirler vermeye doğuştan alışık , kaygısız bir o kadar sorunlu hayatında bir anda beliriveren iki çift mavi gözün tüm dengesini bozacağını bilmeden yirmi beş sene geçirmişti. Babasının gayrimeşru işlerini daha genç yaşında tekeline alırken , giderek korkulası bir adama dönüşüyor, katılaşan kalbi tüm güzel duygulardan kanatırcasına intikam alıyordu. Değer verdiği insan sayısını beş parmağıyla bile gösteremezken

Asena ile tanışmak belki de Tanrının kendisine bir uyarısıydı.

Hayatını değiştirmeye ant içmiş bu genç kızı tanıyana kadar korku nedir bilmiyordu. Şimdi, onu koruyamamaktan endişeli , aciz birine dönüşüyor oluşundan nefret ediyor , nefreti boynunda bir kanca gibi etini sıyırıyordu. Büyük bir çıkmazda en doğru kararı nasıl verecekti?

Aşkıyla kim olduğu arasında bir seçim yapmaya zorlandığında büyüdüğü gerçeğiyle yüzleşecekti.

Çoğu zaman yaralamamak için yaralanmak gerekti. Kırmamak için kırılırdı bir insan tam da orta yerinden.

Oysa her aşk , sancılıdır.

chap-preview
Free preview
Kayıp
Kahreden bir yalnızlık hırkası giydim üzerime. Kolları yamalı, tıpkı hayatım gibi ipi çoktan kaçmış, yarım kalmış hatıraların özlemiyle eğri, utancımı yansıtır gibi büzülmüş ucuz bir kumaşı andırıyor. Zor olacağını biliyordum , elbette yıkılacağımı.... Yine de insan tahmin ettiğinden daha ağırını yaşıyor oluşuyla şaşkına uğruyor. Ağıtların o dinmeyen tiz sesi kulaklarımda birer birer uğultuya dönüşürken ağlamaklı gözlerim etrafımdaki tanımadığım kalabalıkta tanıdık bir yüz arıyor. Annemin yokluğunu yeni yeni fark ediyorum. Şimdi tam da bu kalabalıkta hissettiğim yalnızlıkla annemi bulmak ona ne kadar üzgün olduğumu anlatmak istiyorum. Oysa daha bir saat önce toprağın o serin, hafif nemli yüzünü bedenine örttüklerini gördüm. "Başın sağolsun." diyor biri ve ardından diğerleri takip ediyor. Başın sağolsun. Ne kadar kolay söylemesi oysa ben , başım kopmuş gibi hissediyorum. Büyük bir savaşın tek kaybedeniymişim de kırıldığım yerden kanıyorum. Kalabalığın yavaştan dağılmaya başladığını ve seslerin giderek azalışını duyuyorum. Kafamı yerden kaldırmaya mecalim yok derken sonra büyük bir sessizlik çöküyor eve. Büyük bir yalnızlığın üzerime binişini ve beni kambur bırakışını hissediyorum. Saatler birbirini takip ediyor. Zaman su misali akıyor ve nihayet kapının kıcırdayan menteşesinin kulak tırmalayan sesiyle gözlerimi açıyorum. "Yemek yok mu?" diyor ,çok sigara içmekten belki kalınlaşmış tok bir ses. Babama ait olduğunu biliyorum ancak bu ses beni hiç de güvende hissettirmiyor. "Yok. " diyorum kısık bir sesle. Boğazım acıyor ve öksürüyorum . Gözlerim yanıyor. "Ne bekliyorsun? Yemek yoksa yemek yap . " "Dolapta hiçbir şey yok . " diyorum sistemle. Ne zaman olduğunu hatırlamıyorum bile. Ağız dolusu küfürler duyuyorum ama alıştım ,duymamazlıktan geliyorum. Her günümüzü mahveden bir alışkanlık olduğu gerçeğini hiçbir şey değiştirmiyor. Annemin ızdırap içinde geçen günlerinde duyduğu hakaretlerin sayısını dahi bilmiyorum. Gidişi mucizevi bir kurtuluş gibi görünüyor gözüme. "Az kaldı . " diyen babamın iri bedenini koltuğa yığışını izliyorum. Kirli ellerini yıkamaktan aciz . Ne söylediğini anlamıyor gibi davranıyordum oysa daima aynı cümleyi kurmaktan usanmaz. Az kaldı... Her daim beklediği paralar bir türlü gelmeyen adamdı benim babam. Karısına ve kızına asla sahip çıkamayan , el kaldırmaktan çekinmeyen , bulduğu parayı içki masalarında bahşiş diye bırakan. Sakalları çoktan ağarmış , kafasında bir yün yumağı gibi duran ince telli saçlarıyla adam sanırsınız. "Eşyalarını topla. Gidiyoruz . "diyene kadar hiç bir tepki vermeden onu izliyordum. "Nereye?" Ne önemi var der gibi bakıyor oysa ne kadar önemli olduğunu anlatamıyorum. Annemin her bir hatırasıyla iz bıraktığı bu dört duvardan çıkmaktan korkuyorum. Gidelim diye yalvardığım günleri unutuyorum. "Sorma ." dedi sonra. Uzun kirli tırnaklarıyla sakallarını kaşırken, umursamaz tavrı sinirlerimi bozuyordu. "Karnım aç . " Yavaşça ayağa kalktım. Başıma giren sancı beni hafif sendeletse de mutfağa doğru omuzlarım yerçekimine yenik düşmüşçesine yürüdüm. Bir kaç gün öncesinden kalma yarım ekmek ,köşesinde yeşil küfle bana bakarken gözlerimin yeniden dolmasına engel olamadım. Dolabın gerisinde üç beş zeytinle kendisini kahvaltı mezesi zanneden o kaseyi alıp götürdüm. "Halanlar seni bekliyor . " diyene kadar homurtuyla ekmeği çiğneyişini izlediğim babama ilk kez doğal bir şaşkınlık tepkisi verdim. Halam yıllar önce evlendiği, kendinden kaç yaş büyük olduğunu dahi bilmediğim bir adamla İstanbul'a taşınmıştı. "Okulda hademelik yapıyor. Sen de gider ona yardımcı olursun. " Bir an beni okumam için halama bıraktığını düşünme hatasına düşmüşsem de bu hayal yerini çok geçmeden büyük bir hayal kırıklığına bırakıyor . Bağıra bağıra hayır demek , burda kalmak istiyorum diye ağlamak gelse de içimden artık beni koruyan bir annemin olmayışı tokat gibi çarpıyor yüzüme. "Tamam." diyorum belli belirsiz. "Kocası da öldü ha ölecek. Az buçuk parası var diyorlar . " Anlattığı tüm o gereksiz cümleler düşünce süzgecime uğramadan geçip gidiyor. Olduğum yerde gözlerim kapanırken kısa süre sonra çarpan kapıyla bir an irkiliyorum. Her yerim tutulmuşcasına ağrıyor. Biraz zorla biraz sürünerek kanepeye uzanıyorum. Düne kadar annemin hastalığı yüzünden beni bırakacağı için ağladığı bu sert zemin şimdi bana annemin kucağını andırıyor . *** Sabahın ilk ışıkları her daim mutfağın camından yansır. İnce bir parıltı gibi bulduğu tek bir köşeden uzanır. Aydınlığı kendine bile yetmezken ,güneş görmeyen bu evde biraz olsun nefes alıyorsam sebebi bu. Ne olursa olsun bir yerlerde güneşin hala doğduğu, insanların mutlu olduğu , çocukların neşeyle kahkahalar attığı güzel aileler vardı. Bense o şansı çoktan kaçırdım. Babamın gürültülü horlamasından eser yok. Evde olmadığı düşüncesi beni rahatlatırken bir anda çıkageldi. Daha önce üzerinde görmediğim bir takım ,kesilmiş sakalları ve taranmış saçlarıyla bambaşka birine bakıyor gibiydim. "Hazırlanmamışsın ."diyor sitemle. Acelesi olduğu çok belli. "Hemen mi?" "Halan seni otogardan alacak . Sakın onu utandıracak bir şey yapma . " "Sen gelmiyor musun?" diye soruyorum sözlerini duymazdan gelerek . Gelmemesi beni bir nebze umutlandırıyor. Hiç cevap vermiyor oysa ben daha önce onu kendisine böylesine özenle baktığını görmemiştim.Her nereye gidiyorsa gittiği yerde istenmediğimi bilmeme yetiyor. Bir saat sonra elimde küçük bir çanta, çok giymekten yıpranmış bir ayakkabıyla adım atıyorum sokağa. Uzun süredir gün yüzü görmemiş bir ay çiçeği gibi dönüyorum güneşe. Her ne olursa olsun diyorum. Otogar sandığımdan daha uzak. Hayatımda şehri bırak mahalle bile değiştirmemiş biri olarak kendimi yabancı gibi hissediyorum. Ankara'nın hiçbir yere çıkmayan caddelerini saymazsak eğer pek az yer gördüğüm doğruydu ancak yine de İstanbul'a gitmek fikri şimdi bana korkutucu gelmeye başlıyor. Bindiğim otobüs , ter ve ayak kokusuyla uzun yoldan geldiğini açıkça belli ederken saçlarımdaki sabun kokusunun bana yardımcı olacağını düşünüyorum. On sekiz numaralı koltukta , kilolarıyla barışık iri yarı bir kadın benim geldiğimi görünce kenara kayıyor fakat yanında birinin oturacağı düşüncesine canı sıkılıyor olacak ki sitem dolu bir nefes veriyor Hafifçe başım eğik yanına oturuyorum. Yol boyu hayatımın hangi düzende gideceğini düşünürken, üniversite için halamı ikna edip edemeyeceğimi kestirmeye çalışıyorum. Onu tanımıyor, yüzünü belli belirsiz hatırlıyor oluşum bir yana, kocasının ölümünü bekleyen bir kadına bel bağlamamam gerektiğini biliyorum. Yine de umut denen o duyguyu asla söküp atamıyor, hayatımı değiştirecek o şansı elde edebileceğime inanıyorum. Tüm yolculuk, yanımda oturan kadının horlamasını dinleyerek ve muavinin aralarda dolaşmasını izleyerek geçiyor. Yaklaşık yedi saatin sonunda Esenler Otogar'ında bir başıma etrafımı seyrediyorum. "Asena !" "Asena!" Ciyak ciyak bir sesin kalabalık arasında sesini duyurmaya çalışmasını görmezden gelemiyorum. Elimi kaldırıp varlığımı belli etmeye çalışırken, boyalı kahve saçları dipten beyazlamaya yüz tutmuş, yorgunluğunu her bir hattına kırışıklık niyetine eklemiş ince zayıf bir kadının bana doğru yürüdüğünü gördüm. "Hoş geldin . "diyor yüzünde memnuniyet duygusundan eser olmasa da ses tonu bir nebze olsun yumuşak çıkıyor.. Elimdeki küçük çantaya bakıp "Hepsi bu mu?" diye soruyor, sonra nedense cevaplamama fırsat vermeden başını olumsuzca iki yana sallıyor. "Yanımdan ayrılma. İstanbul burası, adamı farkına varmadan soyarlar da sonra ne olduğunu anlayana kadar iş işten geçmiş olur . " "Baban haylaz adam , geleceğini daha dün söyledi, annesi öldü diyince işimi gücümü bıraktım. Müdür kızacak bana ama elden ne gelir ?" Halamın adı Melahat , oysa ismini hakkıyla taşıyor mu bilmem. Fakat çok konuştuğu gerçeğini hiçbir şey değiştirmiyor. Babama benzerliği karşısında neredeyse yüzümü ekşiteceğim oysa biraz olsun benim de kafa dinlemeye ihtiyacım var. İki otobüs, bir dolmuş değiştirip eski tip mahallelerden birine gidiyoruz. Sokakta top oynayan ayakları yalın çocuklar, halılarını yıkarken bir yandan sakız çiğneyen o ablalar , dizlerine kadar sıyırdıkları pijamalarıyla boy gösteriyor. Kapı aralarında elindeki tesbihle kaba dayılık taslayan genç, yaşlı adamlar. Yokuş yukarı çıkıyoruz şimdi "Melahat abla ." diye sesleniyor biri. "Hayrola. " "Hiç de hayır değil . Abimin kızı. Anası erken gitti, yetim kaldı yavru. Sevaptır, kız çocuğu nihayetinde diyerek getirttim yanıma ama nasıl olacak bilmem. Eniştesi akşamdan beri mırın kırın ediyor. " "Vah vah ." diyor kadın oysa ben yetim kelimesinde kendimi dar ağacına sürükleniyor gibi hissediyorum. Bu kelimenin ağırlığı omuzlarıma kırk yıllık bir yük gibi binerken gözlerimin dolmasını engellemek için gözlerimi kırpıştırıyorum. Eve giriyoruz nihayetinde, güneş görmeyen bir kapıya daha açılıyor geleceğim ve isyan etmemek için sabır diliyorum Allah'tan. İçeriden duyulan kaba öksürük sesinden anlıyorum eniştemin evde olduğunu. "Hadi ." diyor halam içeri çağırıyor beni oysa bu kadar ürkek olmaktan memnun değilim . Geldiğimden beri tek kelime etmiyorum . Yavaş adımlarla salona yöneliyorum ve koltukta altmışlı yaşlarının sonunda , giydiği gömleğin yakaları sararmış, ortası kelleşmis kır saçlarıyla yüzünü ekşiten adamı görüyorum. Önünde , boş bir çorba kasesi ve yarısı içilmiş su bardağı ... "Bu mu ?" diyor göz ucuyla incelerken. "Pek çelimsiz . " "O da büyür elbet. "Gelsin senle işe . Bedavadan kimseye bakmam ." diyor oysa onun parasına muhtaç olmaya niyetim yok. Tabi henüz bilmiyor. "Yarın olsun bir ." diyor halam bıkmışçasına. Tutuyor beni kolumdan daha küçük bir odaya getiriyor. "Burada kalırsın. " diye ekliyor . İstemsizce heveslenen bir yanım, kendi odam olacağı düşüncesiyle mutlu oluyor . Yatağa oturuyorum, evimizdeki kanepeden bin kat rahat . Annemin aylarını o kanepede geçirdiğini düşününce yine bir hüzün çöküyor üstüme. Bazı kayıpların telafisi yok. Oysa daha farklı olabilir miydi diye düşünmeden edemiyorum. "Dinlen biraz . "diyor halam. İyi niyetli biri olduğu belli yine de ağzından çıkanı kulağının duymadığı aşikar. "Tamam ." diyorum ve ilk kez sesimi duymanın şaşkınlığıyla yüzüme bakıyor kısa bir an. Sonra kapıyı kapatıp çıkıyor ve ben her zamanki gibi yalnızlığımla başbaşa kalıyorum

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Toprağın Simyası

read
39.7K
bc

MİLYONER BEBEK

read
22.6K
bc

Limon Ağacı

read
38.0K
bc

Puma

read
112.7K
bc

ŞEYTANA TUTUKLU

read
3.1K
bc

ARAF ~ KAYBOLUŞ

read
1K
bc

Hangimiz Düşman

read
4.2K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook