“İleri Gitmek”

1077 Words
2014, Mahallenin küçükleri yine parkta toplanmıştı. Güneş, Yavuz’un saçını çekip ondan kaçarken kaydıraklardan birinin içine saklandı. “Neredesin Güneş?!” diye kızgınlıkla bağırdı arkadaşı. Güneş yakalanmamak için küçük ellerini dudaklarına kapattı. “Saçımdan çekmek neymiş göstereceğim sana! Bugün kaç kere taradım saçımı biliyor musun? Pasaklısın sen nereden bileceksin ki?” diye söylene söylene gitti Yavuz. Rüya ise yine herkesi sakinleştirmeye çalışan tampon görevi görüyordu. “Sende onun ayağına bastın!” dedi. “Çünkü belimi cimcikledi.” “Cimciklemedi.” “Cimcikledi.” “Cimciklemedi.” “Of! Bıktım sizden bıktım!” diyerek evine yürümeye başladı Yavuz. Onun gittiğini anlayan Güneş derin bir nefes aldı ve kaydırağın içinden çıktı. Hala haylazlık peşimde olduğu için ne yapsam diye düşünüyordu. Bu sırada en yakın arkadaşını gördü. Alperen, Çiçek diye bir kızla konuşuyordu. Güneş gözlerini kıstı. O kızı hiç sevmiyordu! Yumruklarını sıka sıka yanlarına gitti. Alperen ve Çiçek birbirinin suratına bakarken Güneş araya girdi. “Annen çağırıyor, seni dövecekmiş.” dedi direkt. Alperen, “İyi de hiçbir şey yapmadım ki.” diyerek telaşla ayağa kalktı. “Bilmem ki, hadi gidelim. Korurum ben seni.” dedi. Alperen, Çiçek’e selam vermek için döndüğünde Güneş bağırdı. “Gelmezsen gelme! Bende gidip selamını da söyledi derim!” diye çemkirince Alperen söylenerek evine yürümeye başladı. Güneş zaferle sırıtarak Çiçek’e döndü ve dilini çıkardı. Çiçek’in dudakları şaşkınlıkla aralandığında Güneş, elini göğsüne sürtüp ‘canıma değsin’ hareketi yaptı. Kimse onun en yakın arkadaşını çalamazdı! “Aşık mısın sen o kıza?” diye bir anda sordu Güneş. Alperen bu soruyu beklemediği için afalladı. “Ne?” dedi ablak ablak. “Tam yedi saniye bakıştınız. Saydım ben.” “Ne alakası var Güneş?” dedi Alperen. Yanakları kızarmıştı. Henüz küçüklerdi, aşk nedir bilmiyorlardı belki ama istemeden hissettikleri şeyi biliyorlardı. Alperen, bu kıpır kıpır hissi Çiçek’e karşı hissetmiyor olsa bile çok yakından hissettiği biri vardı. “Biliyorum ben. Birisinin gözlerine tam yedi saniye bakarsan aşık oluyormuşsun.” “Kim dedi sana bunu?” “Televizyonda gördüm.” “Her gördüğüne inanma salak.” dedi Alperen gülerek. “Sensin salak!” “Gel deneyelim, sana yalan olduğunu göstereyim.” diyerek kızın omuzlarından kavradı Alperen ve Güneş’in gözlerinin içine baktı. Güneş, hazırlıksız yakalanırken iki çocuk tam yedi saniye boyunca birbirinin gözlerinin içine baktı. Yedinci saniye Alperen çekildi ve bilmiş bilmiş gülümsedi. “Bak gerçek miymiş? Gördün mü?” Güneş, “Hı hı.” dedi. Alperen eve girerken Güneş belki de ilk kez hissettiği duyguların esiri olmuştu. Hem de küçücükken. * “Gitmeyin benim kıvırcığımın üzerine.” diyerek Rüya’nın saçlarını karıştırdı Enes. Rüya gözlerini devirerek Enes’i ittiğinde “Ya da gidin bana ne.” diye homurdandı. Burcu beni zar zor üzerinden attığında neyse ki Alperen tutmuştu da diğer bacağımı da kırmaktan son anda kurtulmuştum. “Çok merak ediyordu ne yapayım?!” diye isyan bayraklarını çekti Rüya. “Evet, ne olmuş yani adam mı öldürmüş canım?!” diye diklendiğimde Yavuz şok içinde “Onu da mı anlattın?!” diye sorduğunda duraksadım. Enes kahkaha atarak karnını tuttu. “İlahı canım arkadaşım, sen neler saçmalıyorsun öyle?” Burcu dişlerinin arasından “Salaksınız.” diyerek tıslayıp ayaklandı. Üzerime yürürken “Artık senin şımarıklıklarına tahammül edemeyeceğim. Bugün buradan gidiyorsun.” dedi buz gibi bakışlarıyla ve yanımdan sıyrılıp geçti. Onun merdivenlerden gidişini izlerken Alperen boğazını temizleyerek “Gel, biraz konuşalım.” dedi. Beni kolumdan tutup ayağa kalkmama yardım ettiğinde bakışlarımı yüzüne çevirdim. Küçükken de çok yakışıklı bir çocuktu. Hatta çoğu kızın çocukluk aşkıydı. Şimdi büyümüştü ve belki de yaşadıklarının verdiği zorluk yüzünde okunuyordu. “Aşık olacaksın.” dedi beni çardağa oturturken. “Hı?” dedim anlamayarak. Güldü. “Çok baktın, yedi saniye kuralı.” diyerek ensesini kaşıyınca suratına boş boş bakmaya devam ettim. Pes edip nefesini üfledi. “Niye bu kadar ısrarcısın anlamıyorum.” dedi. Omuzlarımı silktim. “İnatçıyımdır.” “Bilmez miyim…” diye imayla mırıldandı. "Rüya bana bir şeylerden bahsetti." dediğimde sıkıntıla yanaklarını şişirdi. "Orası belli zaten." diye mırıldandı ağzının içinden. Anlatmak istemediği belliydi ama bende öğrenmek istiyordum. "Yıldıray ile beni gördüğünde bu kadar sinirlenmenin sebebi bu muydu?" diye sorduğumda ilk kez tepki vererek kaşlarını çattı. "Yıldıray ve ben derken Güneş? Yıldıray ve sen mi varsınız?" diyerek sırıttı ama bu gülümsemenin arkasında yatan şey, ilk kez rahatsız hissettirdi. Dirseklerini bacaklarına yaslayarak iyice önüme eğildiğinde gerildim. Sertçe yutkunarak, "Merak etme," dedim her şeye rağmen alaya alarak. "Düşmanınıza köstebeklik yapmıyorum çünkü düşman olduğunuzu da bugün öğrendim." Oh canıma değsin! Lafımı sokarak iyice rahatladım. Tekrar güldü. Neyseki bu sefer içtendi. "Anlaşılan Rüya, düşündüğümden daha çok ötmüş sana." dediğinde tek omzumu silktim. "Kim benim gibi masum birine kıyabilir ki..." diyerek gözlerimi kırpıştırdığım. "Doğru, sen ve Burcu." diyerek düzelttim. Ağzını açmasına müsade etmeden devam ettim. "Gerçi Burcu'nun beni çok sevdiğini öğrenmiş oldum...Tabii seni bilemeyeceğim." diyerek gözlerimi kaçırdım ama yandan yandan bakmayı da ihmal etmiyordum. Tam olarak ne bekliyordum bilmiyorum ama itiraz etmesini, benden nefret etmediğini söylemesini duymak istedim. Alperen, yine sessiz kaldı. "Ahmet'i ne yaptınız? Yıldıray'a ne yapacaksınız? Hem polis nasıl olur da bu sese gelmedi? Mahalleli bir şey bilmiyo-" sözümü kesti. "Senden nefret etmiyorum Güneş." dedi. "Etmiyor musun?" "Etmiyorum. İnsan çocukluğundan nasıl nefret edebilir Güneş?" İkimizin arasında bir bakışma geçtiğinde gözlerinin ne kadar güzel olduğunu fark ettim. İstemsizce bir iç çektiğimde kapıdan gelen öksürük sesiyle bakışmamız kesildi. Burcu her zamanki sert ifadesiyle bize bakarken işaret parmağıyla Alperen'e 'gel' ifadesi yaptı ve içeri girdi. Öldürmese bari! Alperen'in yardımıyla içeri girdik. Burcu bana bakmadı. "O varken hiçbir şey anlatmayacağım." dedi. Taktı bana ya! Bu sırada Enes, merdivenlerden koşar adımlarla indi ve elindeki telefonu salladı. "O şerefsiz Yıldıray bu sefer sınırları çok fena aştı!" diye bağırdığında irkildim. İlk kez onu bu kadar öfkeli görüyordum. "Sakin ol. Ne yaptı?" dedi Burcu, umursamaz bir tavırla. "Ahmet olayı kumpas. Ahmet delilmiş!" "Neyin delili?" diye sordu Yavuz kaşlarını çatarak. "Bir polis soruşturmasında önemli bir görgü tanığıymış. Olay ne diye merak ediyorsanız söyleyeyim, Halef'in yaptığı uyuşturucu ticareti. Ahmet'i ortadan kaldırmak istedi, kaldırdı. Bunu nerede yaptı? Tam olarak bizim mahallemizde!" "Siktir, sıçtık." dedi Burcu saçlarını karıştırarak. Alperen sakince, "Polisler, Ahmet'e ulaşamadıklarında peşine düşecekler." "Ve Ahmet'i ortadan kaldıranın biz olduğunu düşünecekler." "Uyuşturucu ticaretinin büyük görgü tanığını ortadan kaldırmak..." "Tüm oklar bize dönecek." Ortada büyük bir kaos vardı. Herkes birbiri ardına konuşurken, "Siz uyuşturucu ticareti mi yapıyorsunuz?" diye sorduğumda sanki benim varlığımı yeni fark etmişler gibi duraksadılar. "O nereden çıktı şimdi?" dedi Burcu agresiflikle. "O zaman neden korkuyorsunuz?" Enes, ensesini kaşıyarak "İşlemediğimiz suçu üstümüze yıkacaklar, ondan." dedi ve devam etti. "Zaten Yıldıray'ın da istediği bu değil mi-" "Yapıyoruz." Salonun ortasına bomba gibi bir ses düştü. Alperen'e aitti bu. Gözlerimin içine bakarak 'yapıyoruz' demişti. Gerçekten bu iğrenç şeyin ticaretini yapacak kadar mı ileri gitmişlerdi?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD