"Geciktin."

1313 Words
"Ee ne yapıyordunuz?" diyerek onlara baktım. Burcu, "Sana ne?" diye tersledi. Neyse ki umursamıyordum yoksa çok üzülürdüm! Rüya sol omzunu silkip "Pek bir şey yapmıyorduk aslında. Dinleniyorduk." deyince "Hm." diye mırıldanıp oturduğum yerde yayıldım. "Sormayı unuttum, işiniz neydi ki?" dedim merakla. "Dedim ya, sana ne?" dedi Burcu bacak bacak üzerine atarak. Simsiyah saçları, sert bakışlarıyla gözlerini bana dikmişken hiç etkilenmeyerek gülümsedim. "Doğru ya!" dedim imalı imalı sırıtıp. "Sormaya vaktim olmadı ki! Koşturmaca falan derken..." Yavuz, Enes ile ortamıza oturmak için hareket ettiğinde Enes bacaklarını uzatınca Yavuz dişlerinin arasından konuştu. "Çek o bacaklarını, kırmayayım." "Ver lan paramı. Anca öyle çekerim." "Siktir git sana para falan yok." "Şike var!" diye diklendi Enes. Burcu, "Enes." dedi sertçe. "Laubaliliği bırakır mısın?" Enes başını iki yana salladı. "Sizin yanınızda iki dakika ciddi duramam, neden biliyor musun?" Enes devamını getirmeden ben getirdim. “Çünkü delirirsin!" dediğimde ilk önce ortamda derin bir sessizlik oluştu, daha sonra Enes kahkaha atıp elini uzattı. "İşte sonunda şakadan anlayan birisi." dedi. Burcu gözlerini devirdi. Alperen alayla, "Ne o? Birdiniz iki mi oldunuz şimdi?" deyince Burcu başını iki yana salladı. “İki oldukları falan yok. Fazla uzatmanın da manası yok! Şimdi gidiyorum, sabah kalktığımda seni görmeyeyim." dedi tek bir nefeste ve sert adımlarla merdivenlerden çıkarak gözden kayboldu. O gidene kadar kimseden çıt çıkmazken Enes derin bir nefes verdi. "Gerginlikten nefesi bir taraflarımda alıyordum." Güldüm. Rüya, Burcu'nun arkasından üzüntüyle bakarken mırıldandı. "Öyle kötü birisi falan değildir. Sadece biraz ters biri. Üzülme olur mu?" dediğinde omzumu silktim. “Üzülmüyorum, merak etme." diyerek içtenlikle gülümsediğimde başını salladı. Alperen birden ayağa kalkıp kimseye 'iyi geceler' bile demeden ilerliyordu ki Rüya'nın yumuşak sesi adımlarını durdurdu. "Alperen, Güneş'i odama götürür müsün? Yavuz ve Enes'te bodrumdan yedek battaniyeleri getirsin." Alperen omzunun arkasından baktı. "Burada senin görevin ne?" dediğinde Rüya omzunu silkti. "Ayak altında dolanmamak!" Alperen gözlerini devirip göz ucuyla bana baktı. "Peşimden gel." Merdivenleri çıkarken arkasından ağzımı yüzümü eze büze taklidini yaptım. 'Peşimden gel!' havalara bak ya havalara. Alperen, "Cama yüzün yansıyor." dediğinde duraksadım. Gerçekten de tam sol tarafımdaki boydan boya olan camlar yüzünden yüzüm ortadaydı! "Dışarıdaki herkes görüyor mu burayı? Çok rahatsız edici." dedim konuyu değiştirerek. "Göremezler." "Hm. Peki bu ev yalıtımlı mı?" Duraksayıp omzunun arkasından suratıma baktı. "Bu bilgi ile ne yapmayı düşünüyorsun?" "Kışın ne derece soğuk olduğunu anlamaya çalışıyorum. Ona göre hazırlık yapmam lazım." dediğim sırada çatı katına ulaşmıştık ve ben nefes nefese kalmıştım. “Burada kalmak gibi hayallerin varsa bir an önce unut." dedi kapıyı açarken. Aynen aynen diye mırıldandım ve peşinden girdim. Girdiğim gibi hayranlıkla etrafıma baktım. Burası evin geri kalanından çok farklıydı. Evin içini kasvet boğarken burası rengarenkti. Çeşitli posterler duvarı süslüyordu. Bir sürü koleksiyonu vardı, en çok dikkatimi çeken kar küresi koleksiyonu olurken bir tanesini elime aldım. "Dikkat et. Rüya için fazlasıyla değerlidir." Dikkatlice yerine koyarken odanın geri kalanına bakmaya devam ettim. Yatağın üzerinde çeşitli pelüş oyuncaklar vardı. 'Rüya sizden farklı' demek istedim. O çocukluğunu kaybetmemiş, sizin gibi kalbi sertleşmemiş. Ama demedim tabii ki! Bana sürekli sert davranan Burcu'nun gözlerinin arkasını görebiliyordum. Onları, bu kötülüğe iten bir şeyin varlığını biliyordum ve ben o kötülüğü çıkaracaktım. Onlarla yeniden arkadaş olacaktım bir kere! O albümü gördüğüm andan beri aklımda olan tek şey buydu. "Burada uyursun, gidiyorum." dedi Alperen kısa ve net bir ifade ile. Giderken ani bir refleksle kolundan tuttum. Duraksadı. "Bekle." dedim ama ne diye durdurmuştum ki ben şimdi bu adamı?! "Biraz konuşamaz mıyız?" "Neyi?" dedi kaşlarını kaldırarak. "Normal şeyler. Yani sizin beni kovmadığınız herhangi bir dakika?" diyerek gerginlikle güldüğümde Alperen, "Niye geldin Güneş?" diye sordu. Hazırlıksız yakalandım! "Dediğim gibi albümü-" diye başladığımda sözümü kesti. "Ondan bahsetmiyorum. Bugün. Neden geldin? Kovulduktan sonra neden geldin? İlk başta bizi tanımıyordun ama şimdi tanıyorsun, buna rağmen neden buradasın?" "Sizi tanıyorum." dedim sadece. "Tanımıyorsun. Sadece sanıyorsun. Tanıdığını sanıyorsun." dediğinde kuruyan dudaklarımı ıslattım ve "Bana istediğiniz kadar kötü çocuk muamelesi çekebilirsiniz ama ben buna inanmıyorum." dedim sadece. "Kötü çocuk muamelesi?" diyerek güldü. "Evet." omzumu silktim. "Seni hiçbir şeye inandırmaya çalışmayacağım ama ben olsam bu kadar peşin hükümlü konuşmazdım ve ben olsam..." elimle 'dur' işareti yaparak sözünü kestim. “Sabah kimseye görünmeden pılımı pırtımı toplayıp giderim, değil mi?" başını salladı, beni onaylayarak. "Gidecek bir yerim yok." dedim. "Bunun doğru olmadığını ikimizde biliyoruz." "İspatla." dedim umursamayarak. "İyi geceler Güneş." dedi benimle daha fazla uğraşmamaya karar vererek. İçimdeki ses 'sonunda, biz kazandık!' diye zafer çığlıkları atarken Alperen kapıdan çıkmadan önce bir şey hatırlamış gibi duraksadı. "Geciktin." diye mırıldandı. "Efendim?" dedim anlamayarak. Alperen birkaç saniye yüzüme bakarken kapı ondan önce açıldı. Rüya, karşısında Alperen'i gördüğünde yerinde sıçrarken Alperen başını çevirdi ve kapıdan çıktı. "Anlamadım ki!" diye bağırdım arkasından, cevap vermedi. "Ne oldu?" dedi Rüya. "Bilmiyorum." diyerek dudaklarımı büzdüm. Yavuz ve Enes battaniye ve birkaç çarşaf ile yastık getirdiler. Birlikte yere yatağımı kurduktan sonra odadan çıktılar. Rüya yatağına geçerken bende yere uzandım. Tabii ki kendi yatağım kadar rahat olmasa da idare edebilirdim. En azından kendimi kabullendirene kadar! Işıkları kapattık ama Rüya'nın tavanına yapıştırdığı yıldızlar parlıyordu. "Güneş?" dedi Rüya mırıldanarak. "Efendim?" dedim merakla. Soluma döndüğümde, o da sağına döndü. Böylece yüz yüze bakabiliyorduk. "Hiç değişmemiş gibisin." diye mırıldandı. "Bu kötü bir şey mi?" diye sordum. "Hayır. Çok güzel. Sanki araya yıllar girmemiş gibi..." dedi hüzünle. "İyi geceler Rüya." "Sana da Güneş." deyip gözlerini kapattı. Bende bir süre ne yapacağımı düşünüp tavandaki parlayan yıldızları izleye izleye uyuyakaldım. - Gece olduğu için sokağa çıkmalarına izin verilmeyen çocuklar, Güneş'in ailesinin evine ait bahçede oturuyorlardı. Daha doğrusu kamp yapıyorlardı. Güneş'in oyuncak çadırına altı kişi girmek zor olsa da başarmışlardı. "Annem bize kek yaptı." dedi Güneş keki arkadaşlarına verirken. "Neli?" diye sordu merakla Alperen. “Üzümlü." dedi Güneş ve hevesle bakarken Alperen'in suratını buruşturmasıyla omuzları düştü. "Neden?" dedi. Dudakları her an ağlamaya başlayacakmış gibi titriyordu. "Sevmez misin?" "Üzüm sevmem." dedi çocuk sadece. "Ama annemle beraber yapmıştık..." dediğinde Alperen fikrinden hemen vazgeçti. Güneş yapmıştı bir kere, yemez miydi hiç?! Kek kabına uzanıyordu ki Güneş burnunu kıvırdı. "Sana yok!" Alperen şaşkınca baktı. "Neden?" "Yok işte def ol!" diye çemkirdi. Bir kere onun hevesini kırmanın bedelini çekmeliydi değil mi?! Alperen'de bunu duymasıyla artık Güneş'in onu sevmediğini düşünmüş huysuzca geriye yaslanmıştı. Kendine kızıyordu. Neden yememişti ki?! Güneş, Alperen'in bakışlarına dayanamazken bir parça alıp çocuğa uzattı. Alperen memnuniyetle keki yerken bir tarafta başka bir gürültü vardı... Enes, Yavuz'a "Kandırıkçı!" diye bağırmış ve üzerine çullanmıştı. İki küçük çocuk neden kavga ettikleri meçhul bir şekilde, küçücük çadırda kavga ederken çadır buna dayanamadan çöktüğünde altı çocukta, küçücük çadırın içinde mahsur kaldı. Neyse ki çığlıklarına birileri yetişmişti. - Yeni bir gün! Hayat ne kadar da güzel. Kuş cıvıltı- "Bunun burada ne işi var?"  Geldi benim kuyruklu belam! Ben de nerede kaldı diyordum? Burcu, beni verandada, kahvaltı masasına yardım ettiğimi görünce delirdi. E haklı. Kadın o kadar git dedi durdu, ben dinledim mi? Tabii ki hayır! Ama bu kadar öfkeli görünmesi normal miydi? Çünkü her an beni dövecek gibi bakıyordu da.. Herkes nefesini tuttu. “Günaydın!” dedim neşeyle. “Bu kadar sinirli olmana ne gerek var canım? Aç aç mı gideyim yani ne istiyorsun?” diyerek cıkladım. “Kahvaltıdan sonra gideceksin yani?” Çayıma bir şeker atıp karıştırırken bilerek uzun süre yaptım ki gıcık olsun! Sabah sabah benim sinirlerim bozuluyorsa herkesin ki bozulmalı tamam mı?! “Kes artık şunu!” “Neyi? Bunu mu?” diyerek çayımı hüpürdettiğimde Burcu’nun canına tak etmiş olacak ki öfkeyle üzerime yürüdü. “Ben seni kovmasımı bilirim!” diyerek koluma uzandığı an kendimi yere attım. “Ah ne yapıyorsun ya? İnanılmaz. Darp ediliyorum.” diyerek kolumu tuttuğumda şok içinde kalakaldı. “Dokunamıştım bile! Ne yaptığını gördünüz mü?” “Dokunacaktın ama! Kesin beni döverdin sen.” diyerek huysuzca bakarken arkamdan birisi, omuzlarımın altından tutup ayağa kalkmama yardım etti. “Tamam Burcu. Kahvaltıyı boğazımıza dizme.” dediğinde bunun Alperen olduğunu anladım. Burcu hayretle baktı. “Şaka mı yapıyorsun sen şu an?!” Enes, “Bak polise gidip darp şikayeti oluştururuz ha!” diye alayla güldüğünde Burcu dişlerini sıktı. “Geri zekalısınız.” deyip sandalyeye oturunca hep beraber masaya oturduk. “Çocuk gibisin Güneş!” diye bana laf sokmayı da ihmal etmedi. Keyifle kahvaltımı yaptım. Hiçte umrumda değildi!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD