DAVET

1021 Words
Kafamda her şey netleşmeye başlamıştı. Neler yapacağımız üzerinde dikkatlice konuşmuş ve artık hazırdık. 15 yaşımıza girdiğimizden beri Behram'la bugünün hayalini kuruyorduk. Artık çocukluğumuzun, gençliğimizin, hayallerimizin katili olan Karaaslan ve Demirsoy ailesinden intikam alma günümüz geldi. Bu aynı zamanda bir askeri operasyondu. İkizim de ben de askerdik. Ben askeri doktordum daha çok geri hizmetteydim ama gerektiğinde operasyonlara da katılıyordum. Behram ise özel bir ekibe komutanlık ediyordu. Behram'la yaptığımız ilk plan doğrultusunda zaten askeri kimliklerimiz uzun süredir gizleniyordu. Bu yüzden Demirsoylar da Karaaslanlar da bizden şüphelenmeyecekti. Bu iki aile de yasadışı faaliyetlerde bulunuyordu. Behram ağalık makamına konduktan sonra Demirsoy ailesinin iç yüzünün ortaya çıkması çok kolay olacaktı. Karaaslan ailesi de hem beni gelin olarak evlerine sokacak hem de kızlarını Demirsoy'lara kurban verecekti. Her ne kadar bir kadının bu şekilde intikamımıza dahil olması içimize sinmiyor olsa da bizim annemize Evin'den çok daha küçükken yapılanları düşündükçe vicdanımızı bastırmamız daha kolay oluyordu. Planımızın ilk aşaması için Bahoz ile tekrar karşılaşmam gerekiyordu. Bunun için de en uygun yer vakıf davetleri idi. Böyle aileler kendi pis işlerini örtmek ve biraz da vergiden kaçmak için vakıfların düzenlediği bağış gecelerine sıklıkla katılırdı. İlk karşılaşmamızdan 10 gün sonra özel bir vakfın kimsesiz çocuklar yararına düzenlediği bağış gecesinde Bahoz'un karşısına tekrar çıkmamı kararlaştırdık. Bu gece için özel olarak parlement mavisi bir elbise almıştım. Kalp şeklinde yakası, göğsünde bir bant ve derin bir yamacı vardı. Sarıya çalan saçlarım ile bu renk kesinlikle çok yakışmıştı bana. Normalde böyle kadınsı kıyafetleri pek sevmesem de Bahoz'un dikkatini daha fazla çekebilmem için gerekliydi. Kavalyem olarak Behram da benimle gelecekti. Bu sayede işleri daha hızlı ilerletebilecektik. İlişkiler konusunda öğrendiğim bir şey varsa aile üyeleri ile ne kadar hızlı tanışılırsa evliliğe adım o kadar hızlı atılıyordu. Bu yüzden Behram da benimle gelmeliydi. Davet alanına girdiğimizde kameralar bize dönmüştü. İkizim de çok şık syah bir smokin giymişti. İkimiz de resmen parlıyorduk. Amacımız da buydu zaten, dikkat çekmek... Gazetecilerin "kimsiniz, sizi tanıyalım" şeklindeki sorularına cevap vermeden gülümseyerek karşılık vererek gizemi diri tutuyorduk. Bu da bir diğer taktikti. İnsanlar merak ettiklerinin peşine daha çok düşerdi. İçeriye geçtikten sonra davetiyemizi göstererek bizim için ayrılan masaya yöneldik. Özellikle Karaaslan ailesinin masasına yakın bir masada olmak için gerekli ayarlamaları önceden yaptığımız için Bahoz'un bu kalabalıkta beni fark etmemesi pek mümkün olmayacaktı. Biz geldikten yaklaşık 20 dakika sonra Karaaslan'lar da maaile gelmişti. Çok da hayırsever olduklarından değil sadece gösteriş içindi tabii ki. "Biz mükemmel bir aileyiz" imajı göstermeye çalışıyorlardı. O kadar sahteydiler ki, onlara baktıkça sinirleniyordum. "Biraz daha böyle bakmaya devam edersen adamlar bakışlarından dolayı ölecekler" diyen Behram'ın sesi ile kendime geldim ve yüzüme sahte bir gülümseme taktım. Bu dakikadan sonra Bahoz'u görmemiş gibi davranmaya başladım. Behram onun bizi fark ettiğini ve sürekli bizi izlediğini söylese de Bahoz masaya gelmek için bir adım atmamıştı. Bu biraz sinirlerimi bozsa da yalnız kaldığımda yanıma geleceğini düşünerek Behram'ın kulağına eğilip lavaboya gider gibi yapacağımı söyledim. Lavaboya girmiş, biraz beklemiş ve çıkmıştım ki biraz ileride duvara yaslanmış elleri cebindeki Bahoz'u gördüm. Doğrudan yüzüme baktığı için görmemezlikten gelemezdim. Gülümseyerek ilerledim. "Bahoz Bey? Nasılsınız?" dedim, sanki onu yeni görüyormuşum gibi. "Azade Hanım, merhaba, iyiyim teşekkür ederim, siz nasılsınız?" "Ben de iyiyim çok teşekkür ederim, tekrar karşılaşacağımızı düşünmemiştim, büyük tesadüf oldu" "Evet öyle, kader diyeceğim ama..." derken başını öne eğdi. "İçeri geçelim mi?" "Ben aslında masanıza gelecektim ama eşiniz rahatsız olmasın diye gelmedim, bana yakışmaz diye düşündüm, ama masadan kalktığınızı görünce en azından bir selam vermek istedim, kendinize iyi bakın" diyerek yanımdan ayrılmak için döndüğünde "Eşim mi? Ben evli değilim ki" diyerek onu durdurdum. "Masada yanınızdaki bey, çok samimiydiniz, parmağınızda da yüzüğünüz vardı." diyerek annemden kalan yüzüğü gösterdi. Elimi kaldırıp ona göstererek "annemin yüzüğü, yanımdaki beyefendi de ikizim" dediğimde "Ohh" diye bir nidayla derin nefes alıp verdi. "Nasıl rahatladım bilemezsin" "Rahatsız mıydın ki?" "Tabii ki rahatsız oldum. 10 gündür seni düşünüyorum tekrar karşılaşacak mıyız bilmiyordum, hiç sosyal medya hesabın da yok, kaç kez seni gördüğüm sahile gittim bilemezsin. Tam ümitlerim kırılmışken seni görüyorum ve yanında eşin olduğunu düşündüğüm biri var..." "Sakin mi olsan" diyerek sözünü kestim. Uzun süre dönmediğim için Behram konuştuğumuz gibi yanımıza geldi. "Azade!" "Behram" "Geç kalınca merak ettim, (Bahoz'u kafasıyla işaret ederek) rahatsız mı ediyor?" diye sordu. "Hayır, beyefendiyi tanıyorum, tanıştırayım Bahoz Karaaslan" "Merhaba Behram bey, tanıştığımıza memnun oldum" "Ben de memnun oldum Bahoz bey" Behram bana dönerek "nereden tanışıyorsunuz?" diye sorunca afallamış bir ifadeyle "şey, tesadüf, birkaç yerde karşılaşmıştık" dedim. Benim afalladığımı gören Bahoz hemen araya girdi. "Ortak arkadaşlarımız vardı" Gözlerimi açıp kapatarak sanki kurtarıcımmış gibi ona teşekkür ettim. "Geçenlerde ameliyattan çıktıktan sonra kafa dağıtmak için kızlarla dışarı çıkmıştık ya, o zaman karşılaştık" dedim. Böylece Bahoz'un yalanına da kılıf uydurmuştum. "Aslında seni gördüğüm iyi oldu Azade, benim de kız kardeşimi muayeneye getirmem gerekiyordu. Sizin hastaneye getirsem ilgilenebilir misin?" "Tabi ilgilenirim sorunu neydi kardeşinin? "Astımı olduğunu düşünüyoruz, nefes darlığı yaşıyor son zamanlarda, senin bölümün değilse de bizi iyi bir doktora yönlendirebilir misin? "Benim bölümüm değil ama hastanemizde iyi bir doktor var göğüs hastalıklarında yönlendirebilirim." "Sakıncası yoksa numaranı alsam da gelmeden önce seni arasak olur mu?" "Tabi, sorun değil, ihmal etmeyin sonrasında sıkıntı yaşamasın kardeşin" derken cebinden telefonunu çıkarıp bana uzattı ve numaramı yazıp geri verdim. "Tamam, o zaman sonra görüşürüz" deyip Behram'a döndü. "Çok memnun oldum, görüşmek üzere" "Görüşürüz" Bahoz yanımızdan ayrılıp giderken Behram' a dönüp "bu iş bu kadar" dedim, o da göz devirerek "gerçekten aptal bu adam" derken yavaş yavaş masamıza doğru ilerledik. Yerimize oturduğumuzda telefonumun sesini duyunca elime alıp baktım, kayıtlı olmayan bir numara "Bahoz ben, sözünü tuttun ve numaranı verdin, şimdi diğer sözünü tutup benimle yemeğe gelme zamanı" Beni mesajı okurken gözetlediğini tahmin ettiğim için hevesli ve mutlu gibi görünerek cevap verdim. "Ben sözlerimi hep tutarım Karaaslan" Gerçekten de öyleydi. Ben sözlerimi tutardım. Anneme yapılanları ve bizim neden bu kadar sevgisiz büyütüldüğümüzü öğrendikten sonra bir söz vermiştim, ne olursa olsun tüm bunlara neden olanlar cezasını çekecekti. Bugün de bu sözümü tutmaya başladığım ilk gündü. Bahoz'un ilgisini çekmiştim ve artık işim çok daha kolay olacaktı. Zaten benden etkilendiği için kısa sürede planımızın diğer aşamalarını da gerçekleştirebilirdik. "Sözüne sadık insanlara bayılırım" diyen Bahoz'un mesajına göz devirmek istesem de bu isteği bastırıp zoru oynamak için başımı telefondan kaldırıp gözümle Bahoz'u arıyormuş gibi yaptım. Göz göze geldiğimizde soğuk bir bakış attım ve tek kaşımı kaldırdım. İçimden "artık ağımdasın Karaaslan" dedim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD