1. BÖLÜM: KIZ KAÇIRMIŞ

2419 Words
"Ahunaz..." ismimin yankılanmasıyla mutfaktan ellerimi havluya silip bir koşu çıktım "efendim baw (Baba)..." diye de cevabını hemen verdim. "Keçe min (Kızım) Baran'ı gördün mü?" kaşları çatılmış elinde ki telefonuyla da habire birini arıyor ama ulaşamıyordu "dün akşam gördüm..." dedim, dün akşam abla-kardeş terasta biraz dertleşmiştik sonrasında da sabah kahvaltısı olmak üzere hiç görmemiştim. "Şirkette olmasın..." dedim bir ihtimal babamın telaşına karşılık. Kafasını iki yana sallayan babam "yok, sabahtandır hiç bir yerde yok" dedi sinirle. "Sana dün bir şey dedi mi?" diye sorduğunda aklıma dün akşam terasta konuştuğumuz şeyleri getirdim. Hayır önemli bir şey dememişti. Her zaman ki gibi abi kardeş oturup sohbet ettikten sonra o kendi odasına bende kendi odama gidip uyumuştum. Babam sesini duyurabilmek için, "Ahunaz sana diyorum Keçe min (kızım.)" dediğinde "Yok baba." diyerek başımı iki yana sallayarak söylediğimi tasdikledim. "Abi kardeş oturup çay içtik. Sonra da ikimiz de kendi odamıza gittik" dedim. Babam başını sallayıp "Peki peki." deyip tekrar telefonunu kurcalayıp birini arayarak kulağına götürdü. Kapının biraz yanına kayıp, dinledim. "Hazar oğlum, kardeşin Baran'dan haberin var mı? Sabahtandır arıyorum, ulaşamadım." dedi. Hazar en büyük abimizdi. Sonra Baran abim en sonda bendim. Üç kardeştik. Geçen yıl Hazar abim sevdiği ağa kızını isteyerek almıştı. Baya aşıklardı birbirlerine. Umarım bende aşık olacağım bir adamla evlenirdim diye geçirdim içimden. "Sen etrafa sor soruştur. Nereye gider koskoca adam." diyerek sesini git gide yükseltti. "Bana onu akşama kadar buluyorsun Hazar." dedikten sonra telefonu kapattı. Kendimi hızla geriye çekip aşağıya inerek mutfağa girdim. Bu konuya karışmak hiç istemiyordum, içim bir an da huzursuz olmuştu nedensizce. Derin bir nefes alıp tepsilere koyulan kahvaltılıkları kontrol ettim. Birazdan kahvaltı saatiydi. Bugün kahvaltıya amcam, yengem ve kuzenlerim gelecekti. Amcam ve yengemle ne kadar iyi anlaşıyorsam, kuzenlerimle bir o kadar anlaşamıyordum. Hiç bir zaman da anlaşamayacaktım. Çünkü hiçbiri benimle bir değildi. Burunlarını havaya dikip saçma sapan haraketler sergileyip canımı sıkıyordu. "Ahunaz Keçe min (kızım)..." diyerek içeriye giren daye (anneme) hayranlıkla baktım. Bugün fazlasıyla güzeldi. "Muhteşem olmuşsun dayemmm (annecimmm) ." diyerek yanına iki adımda gidip yanağına bir öpücük bırakarak geriye çekildim. "Her şey hazır mı Ahunaz. Bak babanı biliyorsun, misafir olunca daha titiz bu konular da. Sen tekrar tekrar bak olur mu keçe men (kızım)." dedi beni uyararak. Başımı tamam anlamında sallayıp diğer yanağına da öpücük bırakarak tekrar kahvaltı tepsilerini tek tek sayarak kontrol ettim. Her şey eksiksiz hazırdı. Bir tek amcalar gelecekti. Onlar gelir gelmez de biz kahvaltılıkları misafir odasına götürecektik. Şimdiden götürmek ayıp olurdu. Annem mutfaktan ayrıldığında, giydiğim uzun çiçekli elbisemin cebinden telefonumu alarak saate baktım. Saat sekize geliyordu. Gelmeleri de an meselesiydi. Bahçe kapısının açılma sesiyle birlikte hoşgeldin sesi de bahçe de yankı yaptı. Gelmişlerdi. Telefonu tekrar cebime koyarak üzerimde ki kısa kollu elbisenin yakasını düzelttim. Eğilip, doğrulduğum için biraz açılıyordu. "Ahunaz Keçe min (kızımız) yok mu?" diyen amcamın sesiyle mutfaktan hızlıca çıktım. Baran abim yoktu, bir de ben ortalar da gözükmezsem daha büyük bir sorun çıkardı. "Geldim, geldim." diyerek gülümseyip bahçeye çıktım. "Hoşgeldin amca." dedim. Amcam "Hoşbulduk" dedikten sonra babamla birlikte üst kata misafir odasına çıktılar. Yengem ve iki kızı kalmıştı bahçe de. Amcamın bir de Baran abimin yaşında bir oğlu vardı. Sanırım bugün gelmeyecekti. Normalde böyle şeylere katılır, her şeye de eksiksiz gelen bir insandı. Neden gelmediğini merak etmiştim. Sorup yanlış anlama yaratmamak için sessiz kalarak "Ayakta kaldınız yenge, gelin misafir odasına geçelim." diyerek önden gitmeleri için buyur ettim. Yengem başını sallayıp "Serhat da gelecek. Dışarıda telefon konuşuyor. Biz çıkalım, sen onu karşılarsın." deyip taş merdivenlerden hepsi yukarıya çıktı. Bahçe de yalnızca ben kalmıştım, alt dudağımı ısırıp Serhat'ı bekledim. Bırakıp gitmek olmazdı. Mecburen karşılamak zorundaydım, annem de yukarıya çıkmıştı. İçimden de git Ahunaz diyen sese kulağımı kapattım. Serhattan hoşlanmadığım gibi sevmiyordum da. Dış kapı geriye doğru açılıp içeriye siyah takım elbiseli Serhat girdi. Zora ki bir gülüş yüzüme oturtup "Hoşgeldin Serhat abi" dedim. Kahverengi gözleri bir ok gibi beni bulduğunda yutkunup o sert mizacına baktım. Hiç ama hiç güldüğünü görmüyordum. Her zaman bu yüz ifadesiyle geziyordu. "Yukarıya mı çıktılar babamlar" diye sordu. Başımı hızlı hızlı sallayıp elimle yukarı ki misafir odasını gösterip "Misafir odasındalar." dedim. Serhat abi başını yavaşça sallayıp taş merdivenlerden çıkarak açık olan misafir odasına girdiğinde derin bir nefes aldım. Oldum olası Negatif bir enerji alıyordum bu adamdan. Ne kadar kötü düşünmemeye çalışsam da olmuyordu. Hele o son bize geldikleri zaman konuşması beni iyice çileden çıkarmıştı. GEÇMİŞ; Abim, Baran abim ve Hazar abimle birlikte salonda Amcam ve Serhat abi oturmuş sohbet ediyordu. Babam kahve istemiş onu yapmış odaya getirmiştim. Önce babamdan başlayıp sırayla kahveleri verirken abimin sesine kulak kesildim. "Haftaya sınav var Baba. Ben Ahunazı sınavı götüreceğim. Toplantıyı iki gün sonraya ertelesek." Diyen Baran abime gülümsedim. Her daim arkamdaydı, ailem de öyleydi. Burda okunmaz, kız çocukları evde oturur dense de benim ailem tam tersi benim okumama ve okula gitmeme hiçbir zaman karışmamıştı. Haftaya da üniversitenin yabancı dil muafiyet sınavına katılacaktım. Yabancı dilim iyi olduğu için muaf olup üstten ders almak istiyordum. "Biraz zor." diyen Serhat abiye bakmadım. "Hem hâlâ neden okuyor anlamış değilim amca. Okulu okusa da çalışacak hali yok ya. Yine evde oturacak. Boşu boşuna yıllarca okumasına değmez." dediğinde tepsiyi sinirle tutup en son Hazar abime de kahveyi verip odadan çıkarak bir kaç adım atıp durdum. Baran abim,"Bizim şirkette çalışacak Serhat. Boşuna okumuyor. Kendi mesleğini yapması için biz ona imkanları sağlayacağız. Evde oturup ne yapacak. Herkes gibi çocuk bakacak hali yok. Ahunaz daha küçük. İstediği gibi önce yaşasın." diyerek resti çekti. İşte canım abim. Hemen lafı sokup susturmuştu. Serhat iyi ki benim abim falan değildi. Herhalde liseyi bitirir bitirmez evlendirirdi. Düşündükçe midem bulandı. Babamın yaşlı sesi duyuldu,"Serhat oğlum o ne söz. Seninde kız kardeşlerin vardır. Onlar da okudu" dedi. Babam da hiç bir zaman ezdirmemişti bizi. Şimdi de öyle yaparak karşı çıktı hemen. Bu sefer amcam olaya dahil olduğunda kulağımı daha çok verip dinledim. "Okudu, okudu tabi ama biz liseye kadar müsaade ettik biliyorsun abi" dedi. Babam, amcamdan büyük olduğu için abi diye hitap ederdi her zaman. Toplantılarda da ağa derdi. "Ahunaz okumak istedi bizde izin verdik. Bunda bir sorun görmüyorum ben Halim." diyen babamla yüzümde otuz iki diş sırıtma meydana geldi. Serhat abi, "Üniversite, lise gibi değil. Aklını çelip başka şeylere çekerler Ahunaz'ı o zaman ne yapacaksınız? En iyisi baştan ipleri elinize alın. Kız sonuçta okusa da evlenip çocuk bakacak. Okumasa da evlenip çocuk bakacak." Dişlerimi sıkıp, sinirle gözlerimi kırpıştırdım. Okumamam için elinden geleni yapıyordu. Ona neyse? Benim hayatım benim kararımdı sonuçta. Ailem bile bir şey demezken Serhat abiye laf düşmüyordu da işte yine çok bilmiş gibi konuşup duruyordu. Bu sefer Hazar abim sertçe her kelimesinin üzerine istisnasız teker teker bastı. "Biz Ahunaza güveniyoruz Serhat. O bizim hiç bir zaman güvenimizi kırmadı, şimdi de kırmaz. Üniversite ortamı dediğin ortamda sende okudun, Baran da okudu." diyerek kısa bir es verdi. "bende okudum. Biliyoruz herhalde, anlatmana gerek yok. Kardeşimde okuldan eve, evden okula gidiyor yaptığı bir şey yok." dedi. Şeytan diyor şu tepsiyi al Serhat'ın kafasında parçala. Ama durumlar el vermiyordu ne yazık ki. ŞİMDİ Kİ ZAMAN: Mutfağa girip hazırlanan tepsileri yanımızda çalışan kızlara,"Kahvaltıyı hazırlayalım." dedim. Dördü de hazırlanan tepsileri çayları ve bardakları alarak mutfaktan çıktılar. İstemeye istemeye bende arkalarından taş merdivenleri sayarak misafir odasının kapısına kadar geldim. İçeriden gelen konuşma sesleri, ona eşlik eden tabak bardak sesleri oldukça başımı ağırtmıştı. Ben bugün akşama kadar nasıl katlanacaktım bu sese hiç bilmiyordum. Odaya girdiğim de kimse beni farketmemişti. Bende kendimi masaya verip, tekrar tekrar kontrol ettim. Sabah sabah hiç konuşasım yoktu gerçekten. "Baran yok mu?" her şeyi sormasa olmuyordu. Bu kızın Baran'ı sormayı bırak adını bile ağzına almaması gerekiyordu. Öyle gıcık oluyordum yani. Şilan'a ben dönüp "İşi var" dedim yüzümde ki o sahte gülümsemeyle "Gelmeyecek kahvaltıya." Diye tamamladım. O sırıtan yüzü anında düştü, düştüğü gibi bende mutlu oldum. Baran ne ya. Bir kere Baran abi demesi gerekiyordu. Baran ve Serhat aynı yaşta olduğuna göre nasıl kendi abisine abi diye hitap ediyorsa, Baran abime de abi demesi lazımdı. Daha sonra ben onun ipini çekerdim ama. Şimdilik susup kötü kötü bakışlar attım yalnızca. Aklından geçenleri az çok anlıyordum da işte, susmak zorunda kalıyordum. Bu konakta susmak zorundaydık zaten. Şilan böyle bir patavatsızlık yapsa da eminim evde bunun büyük cezasını çekerdi. Serhat abisi de zaten ters ters bakıyordu. Zaten ona neydi ki Baran Abimi sormak. Aramız da oluşan bariz belli gerginlik ile babam orta yolu bulmak için "kahvaltı hazırdır geçek beyler" diyen babam ile kurduğumuz büyük masaya oturdular. Çayları dolduran yardımcı kızlar ile bende annemin yanına iliştim ve oturdum. Normalde başka biri gelse biz kadınlar diğer odada, erkekler de bu odada da yani büyük salonumuzda ağırlanırdı. Yemekler bile ayrı ayrı yenir, mutfakta hazırladıklarımızı da dışarıda ki korumalarımıza vererek onlarla yukarıya göndertirdik. Onlar servis ederdi, onlar tekrar toplardı. Yalnızca Halim amcam gelince aynı sofra da oturup yemek yiyiyorduk. Babam ve Amcam her anlarında yan yanaydılar. Sıcak çay bardağını parmaklarımın arasına alarak dudaklarıma götürüp küçük bir yudum aldım ki boğazımın kuruluğunu götürsün. Sabahtandır hiçbir şey yiyip içmemiştim. "Abi." diyerek amcam babama masa da başını çevirdi. En başta babam oturuyordu, etrafına da sırayla amcam, serhat abi, kızlar. Diğer yanında da annem ve ben oturuyordum. "Buyur." diyen babamın sesi hiçte iyi değildi. Kafasına Baran abimi takmıştı. Abim bu yaşına kadar böyle bir şey yapmadığı için endişeleniyorduk normal olarak. Nereye giderdi ki? Veya gittiyse bile haber verseydi ya? Sıkıntılı bir nefes alıp vererek tabağıma aldığım peyniri çatalımla bir sağa bir sola itekleyip durdum, yemek yemeye bile iştahım yoktu. "Ben düşündüm, kızlarımız başkasına gideceğine tanıdık birisiyle evlensin." dediğinde başımı tabağımdan kaldırıp amcama çevirdim. Konu kızlarımız olunca ben de oluyordum o cümlenin içinde. Beni neden katmıştı onu da anlayamamıştım ya. Dikkat kesildim. Ne diyecek diye merakla bekledim, bunun altından ne çıkacaktı acaba? "Şilan'ı Baranla evlendirelim." diyen amcama şokla baktım. Baran abim bırak Şilan'la evlenmeyi yüzüne bile bakmıyordu. Yıllardır da kaç kez dile getirmişti, ben yakınlarımla evlenemem diye. "Serhata da Ahunazı alalım." dediğinde yutkunup babama döndüm. Vücudum bir anda hissizleşmiş gibiydi. Ellerimin titremesini kimse görmesin diye bacaklarımın arasına sıkıştırdım. SERHAT'A DA AHUNAZI ALALIM... Bu tamamen vermek almak meselesine dönmüştü. Kız verip, karşılığın da kız alıyorlardı. Berdel gibi bir şeydi. Hiç kimseden ses çıkmayınca anneme döndüm. Kabul edilmeyecekti değil mi? Ben ve Okumamı asla istemeyen okusa ne olacak kafasında biri ile evlenmemi beklemiyordır umarım. "Halim." diyen babam elinde içtiği çayı masaya bıraktı. "Kız alıp kız verme de her iki tarafında gönlü varsa olur. Yoksa olmaz." Dedi. Yani olay biz de bitiyordu. "Tamam o halde Baran gelsin onunla da konuşalım abi. Şilandan başka düzgün birini nerde bulacak Baran?" diyerek kızını övdü. Dudaklarımı büzüp, olup bitene baktım. Neden sadece Baran abime soruyorlardı ki. Burada benim de söz hakkım olması gerekiyordu. Konu benimle de alakalıydı ya hani. Bana da soracaklardı. Ama kimse sormadı üstüne bir de bana dik dik bakan koyu kahve gözlerle daha çok sinirlendim, gerildim. Gözlerim doldu, benim hayatım hakkında konuşuluyordu. Hemde evlilik! İstemediğim bir evlilik yapmak istemiyordum, eğer iş oraya kadar giderse hiç çekinmeden babama istemediğimi söyleyecektim. Sonuçta bu benim hayatımdı. "Baran'a haber verin gelsin konuşalım. Bugün artık bir sonuca varalım ki. Bizde hazırlık yaparız." diyen amcama baktım. Hala hazırlık, evlenmek falan diyordu. Tırnaklarımı avuç içime batırıp gözlerimi yumup açtım. Sakin kalıp, önce babamla konuşacaktım. Öyle onların evet demesiyle olmuyordu hiçbir şey. "Baranla akşam konuşuruz Halim. Onun bugün arkadaşları gelecekti. Telefonu duymaz." dedi babam hemen cevap vererek. "Tamam abi, biz akşama haber bekliyoruz senden." dedi amcam yine ısrarını sürdürüp pes etmeyerek. Babam, "Ahunaz kızım sen ne diyorsun bu evliliğe. Senin rızan var mı?" dedi sonunda. Sonun da bana gelmişlerdi. Konunun bana dönmesiyle masa da ki herkesin bakışları bana döndü. Yutkunup yalnızca babama baktım. Amcam, "Abi.." dedi amcam memnuniyetsiz bir şekilde. Sorunun bana sorgulamasından hoşnut olmamıştı. Yüzünde gördüğüm ifade buydu. "Şilan'a sormadık. Ahunaz'a da sormaya gerek yok. Aşiretimiz de erkekler ne derse o olur. Haksızlık yapmayalım." dedi. Saygısızlık yapmamak için sustum ama babam benim yerime konuştu "Olmaz öyle Halim. Bu evlilikte Ahunaz'ın da konuşma hakkı var. Eğer istemediği bir evlilik yaparsa ne olacak. Huzursuzluk baş gösterir, o evlilikte yürümez." deyip amcamı bastırdı. Ama amcamın susmaya hiç niyeti yoktu. "Biz zamanında susup ailemiz ne dediyse kabul ettik abi. Şimdi eski adetleri silip böyle değişik değişik şeyleri kabul etmiyorum" diyerek sinirle homurdandı. Neymiş acaba değişik olan, bir kadının üzerinden istedikleri gibi söz sahibi olamamalarımı. "Halim!" Diyen babamın sert sesi ile amcam susmak yerine yine konuştu. "Saçma sapan şeyler çıkarma abi, evlenecek dediysek evlenecektir. Dua edin biz Ahunaz'ı alıyoruz" diye suratını buruşturdu. Dua edin biz Ahunazı alıyoruz. Beynim de şimşek gibi aynı kelimeler tekrar etti durdu. Kendi öz yeğenine nasıl böyle konuşabiliyordu. Bu söylediği kelimenin altında binlerce anlam yatıyordu. "Neyi var Ahunazın. O nasıl kelime öyle." diyerek babam masa da sesini yükseltip amcama sinirle baktı. Gözlerim dolmuştu, ben bu kelimeleri hak etmiyordum. Kendimi sıkıp bekledim. Babam benim yerime gereken cevabı verdikçe içime su serpiliyordu. "Gelmiş yirmi yaşına hala dışarıda geziyor. Onun yaşındakilerin ikinci çocuğu var abi. Neden bu zamana kadar Ahunazı kimse istemedi sende biliyorsun. Dışarıda gezen kızı kimse gelin diye almaz. Hala okuyorum diyor, sizde tamam diyip susuyorsunuz. Yarın öbürgün de hamileyim diye gelir kapına o zaman başını duvarlara vurursun." Ağzım açık kalmıştı, bunlar nasıl böyle düşünebiliyordu. Aklımın ucundan bile geçmeyen şeylerdi. Akmaya yer arayan gözlerimi sıktım. "Yeter, sınırı aştın. Halim" diye babam kükreyerek elinde ki çatalı tabağına sertçe fırlatıp, "çık git gözüm görmesin" "Doğruları söylediğimden kabullenemiyorsun değil mi ağam" dedi. Ağam kelimesinin bir de üzerine basa basa. "Ben giderim giderim de arkandan konuşulanları da söyletir öyle giderim ha bilesin" dedi. Tehdit etti. Ağzımı açıp bir şey söyleyecektim ki annem elimi sıkıca tutarak gözlerini büyüttü. "sen sus, amcana saygısızlık yapma" dedi. Zaten hep Ahunaz sus, Ahunaz dur, Ahunaz saygısızlık etme. Seni yerin dibine soksalarda otur sen. Hep buydu. Çocuk yaşında evlenen annem, nasıl görmüşse bize de öyle davranıyordu. Hep biz bu şekilde büyümüştük. Her ne kadar üniversite için tolernas gösterip ardımda dursalarda en büyük etken yine abimler olmuştu. En büyük abim ısrar edip kıyamet çıkararak resti çekmese şu an ben de amcamın dediği gibi evlenmiş, şimdi de çocuk bakıyor olurdum. Babam da ardımdaydı evet inkar etmiyordum ama biri bir şey söylese hemen hayır diyordu. "Halim bana saygısızlık edecek en son kişi bile değilsin. Ne değişti ne oldu sende anlamıyorum. Derdin kiminleyse git onunla hallet." dedi babam son kelimelerini söyleyerek. Amcam kalktığı sandalyeyi geriye itip "Ben sana kızgınım abi." dedi ayakta durarak "Ben seni abi bildim, ağa bildim gelip konuştum. Sen Ahunazın isteği diye tutturmasan bir şey olmayacaktı. Aramızı sen bozdun. Ha ben sana yine söyleyeyim ağam, Ahunazı kimse almaz. Yine bana geleceksin." diyerek arkasını döndü. Aynı anda masa da oturan yengem, Serhat abi ve kızları da ayaklanıp amcamın arkasından ilerlediler fakat misafir kapısının önünde aniden durdular. En önde giden amcam da durmuş, kapının önünde bir eli göğsünde nefes nefese kalan Hazar abime bakıyorlardı. "Baba..." diyerek Hazar abim yutkunup kıpkırmızı olmuş gözlerle babama baktı. Yüzü gözü toprak olmuş sanki bir savaştan kaçmış gibi bir hali vardı. "Baran kız kaçırmış."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD