29. BÖLÜM:
"ZAFER"
"Evet çocuklar zil çaldı, kağıtları verin lütfen!"
Ve sınav haftası Tarih sınavıyla son bulmuştu.
Kağıdı hocaya verdikten sonra gururlu bir şekilde sınıftan çıktım. 100 bekliyordum, her zaman olduğu gibi. Ehe.
"Ulan Mi Hi, Jungkook'u çalıştıracağına kadar beni çalıştırsaydın keşke." Kafasını omzuma dayayan Yu Jin'e baktım. "Ne oldu ki?"
"Elinin körü oldu. Sınıf tekrarı yapacağım bu gidişle. Zaten matematikten de 20 almışım."
Kahkaha attım. "Üzgünüm Yu Jin, sen umutsuz vakaydın."
"Gül sen gül. Annem senin en yakın arkadaşını, dostunu, bacını, gardaşını tamirhaniye çırak olarak verecek sen gül."
"Tamirhane nereden çıktı be?"
"Karşı komşumuz Türk de ondan. Anneme benim hakkımda enteresan enteresan fikirler veriyor Mi Hi. Çok korkuyorum."
Elimle sırtını sıvazladım. "Her zaman bize kaçabilirsin."
Biz koridorda hapis ağası yürüyüşü yaparken karşı taraftan gelen Jungkook'u görmemle hemen vitesi geriye aldım ve koşmaya başladım.
"Mi Hi yavaş ciğerimi söktün!"
Yu Jin'in haykırışını duymuyor, koşmaya devam ediyordum. Öğrencilerin az olduğu bir yere vardığımda yere çöktüm ve derin derin nefesler almaya başladım.
"İnsan bir arkasına bakar, sana yetişeceğim diye kül kedisine döndüm. Ayakkabı değil belki ama ayağımı yolda bıraktım!"
Gözlerimi devirdim, Yu Jin'i şimdi hiç çekemezdim. Nefes alışverişlerim düzene girince Yu Jin de hemen yanıma çöktü.
"Ne zamana kadar kaçacaksın ondan Mi Hi?"
Kafamı duvara yaslayıp gözlerimi yumdum.
"Kaçabildiğim kadar kaçacağım."
Jungkook ona beslediğim duyguları tüm detaylarına kadar öğrendikten sonra hiçbir şey demeden odadan çıkmıştı. Ben ise sabaha kadar ağlamıştım. Onun yüzüne bir daha nasıl bakacaktım? Ne diyecektim? Bundan sonra aramızda arkadaşlık diye bir şeyde kalmayacaktı. Yine benden uzaklaşacaktı ki uzaklaştı da. Belki de şu an benden nefret bile ediyordur, midesi bulanıyordur. Dünyanın en çirkin kızı onu seviyordu sonuçta.
O sabah daha kimse uyanmadan, hiç kimse bir şey demeden, Jungkook'un yüzüne bakmamak için erkenden kalkmış bavulumu toplamıştım ve evi terk etmiştim.
Zaten kimse arayıp sormamıştı beni tam da beklediğim gibi.
Canım yanıyor muydu?
Her zaman...
"Bu akşam son prova var. Yarın bizim günümüz Mi Hi, unutma."
Sınav stresi ve Jungkook yetmiyormuş gibi birde voleybol maçı çıkmıştı başımıza.
Basketbol maçı geçtiğimiz günlerde olmuş takımımız okula herkesin tahmin ettiği gibi kupamızı getirmişti. Herkes Jungkook'un takıma getirdiği sayıları konuşuyordu ve ben sadece onları dinliyordum. Bizim o gün voleybol çalışmamız olduğu için onları izlemeye gidememiştik. Oysa gidip onları desteklemeyi çok isterdim.
Ama onlar bizi izlemeye gelecekti. Sadece onlar değil, tüm okul... Ve ben çok heyecanlıydım.
"Yarındı maç değil mi?" diye teyit ettim son kez.
"Evet, eğer yarın kazanırsak gece büyük bir kutlama partisi varmış."
"Karşımızdaki hangi okuldu?"
"Park Yun Lisesi."
"Basketbolda ezdiğimiz okul değil mi ya o?"
"Evet. Hatta maç sırasında karşı takımdaki son sınıflardan Kim Jongin ile dalaşma olmuş Jungkook arasında."
"Duydum ama çok fazla ileri gitmemişler zaten sadece ortam gerilmiş."
"Öyle ama yarın tekrar karşılaşacaklar. Ayrıca voleybol takımı basketbol takımın intikamını almaya çalışacak bizden. Pislik çıkarmazlar umarım."
"Takımı bilmem ama Jongin rahat durmaz. Adamın isminin tamamiyle pislikten işlerden oluştuğunu biliyoruz değil mi?"
Yu Jin gülümsedi. "Jongin değil bebeğim, Kai. Jongin ismini hiçbir zaman kirletmez. Bu yüzden Jongin diye bilinmez ortalıkta, Kai diye bilinir. Yakışıklı ama bir o kadar da tehlikeli Kai."
Gözlerimi kıstım. "Yakışıklı ama bir o kadar da ergenlik dönemini üstünden atamamış, çok bad boy konulu şeyler izleyen ve onlara özenen Kai..."
Yu Jin dediğim şeyle kahkaha atmaya başlamıştı. Hatta öyle ki yere uzanıp öyle gülmeye başlamıştı. Onun bu haline ben de gülmeye başladım.
Ama dediklerim de ciddiydim.
Kim Jongin, yani Kai çok bad boy şeyleri izleyen ve onların etkisinden çıkamayan zengin bir ergendi.
Adına kendine ait bir barı vardı ve insanlardan haraç kesme, adam yaralama ile ünlüydü. Ah, bir de motor yarışları. Kendisi motorcuydu.
Kai lakabını kendine takmasıyla ilgili pek bir bilgi yoktu ortalıkta. Sadece bazıları günün birinde iş hayatına atılacağı için gerçek ismini kirletmemek istediğini söylüyordu.
Bu zengin insanların dertlerini hiçbir zaman anlamıyordum. Adamlar para sıçıyordu ama macera olsun, ekşın olsun diye ibnelik yapıyordu.
Böyle insanlardan hiç haz etmiyordum.
Kim Jongin ya da Kai, umarım yarın bir arza çıkartırsında sana kafa atarım, amin.
Maç Günü
"Jimin ben çok heyecanlıyım!"
Maç günü gelmiş çatmıştı. Ve benim elim ayağım birbirine giriyordu heyecandan. Ya herşeyi mahvedersem?
"Sakin ol Mi Hi. Sahada sadece sen olmayacaksın unutma bu bir takım işi."
Eliyle omzumu okşadı ve beni kendisine doğru çekerek sımsıkı sarıldı. Bu bana iyi geliyordu.
"Jimin üzerimde çok baskı var. Hyun her fırsatta beni sıkıştırıp 'Eğer maçta bir hata yaparsan seni yakarım' gibi şeyler söylüyor. Sakin kalamıyorum, çok korkuyorum."
"Biliyorum, biliyorum ama ben senin her zaman yanındayım. Seni her zaman destekleyeceğim." dedi eliyle yanağımı severek.
"Çok teşekkür ederim Jimin, iyi ki varsın."
Küçük bir öksürük sesi duyduğumuzda birbirimizden ayrıldık.
"Maç başlamak üzere Mi Hi, sahaya dönmelisin."
Jungkook soyunma odasının kapısına yaslanmış bizi izliyordu. Kafamı salladım. Herkes sahada yerlerini almıştı ama ben daha buradaydım.
"İyi şanslar," Jimin yüzümün maskesiz tarafına küçük bir öpücük kondurduğunda şok geçirdim. Beklemediğim bir şeydi bu.
Jimin beni beklemeden odadan çıktığında Jungkook olduğu yerde gözlerini kısarak bana bakıyordu.
"Şey, ben de gideyim."
Jungkook'un yanında onunla temas etmemek adına dikkatli bir şekilde geçtiğimde arkamda kısık bir ses duydum ona ait.
"Sözde bana aşık ama gözümün önünde Jimin ile cilveleşiyor."
-
Toplam 3 set oynamamız lazımdı ve biz şu anlık 2 sete girebilmiştik. 1 seti biz 1 seti onlar kazanmıştı. Son seti kazanan galip olacaktı.
Takım olarak toplaşıp stratejimizi geliştirdik. Ellerimizi birbirinin üzerine koyup okulumuzun adını haykırdığımızda son set başlamıştı.
Şu ana kadar beraber gidiyorduk ve zaman azalmıştı, bu son sayıyı alan galip olacaktı. Ve düşünün bakalım bu durumda kim servis atıyor? Ben...
Derin bir nefes aldım. Gözüm tribünlere kaydı. Jimin, Jungkook, Taehyung yan yana oturmuş benim atışımı bekliyordu.
Jimin eliyle bana sakin olmam için işaret verdi. Taehyung ise bana doğru beğenme işareti yaptı. Jungkook ise hiçbir şey... Onun da beni desteklemesini çok isterdim. Hatta hiçkimse desteklemesin, bir tek o desteklesin, o olsun yanımda.
Topa vura vura ellerim acıyordu artık.
"Daha neyi bekliyorsun Mi Hi, davet mi?"
Hyun'un sesini duyduğumda başımı salladım ve pozisyonumu hazırladım. Beklememem lazımdı, ne olacaksa hemen olmalıydı.
Gözlerimi kapattım.
Yapabilirsin Mi Hi, bunu başarabilirsin.
Gözlerimi açmadan topu fırlattığımda saniyeler sonra çığlık sesleri dört bir yanımı sardı.
Bir an havaya kaldırıldığımı hissettiğimde gözlerimi açtım ve basketbol takımının (Jimin-Taehyung) beni omuzlarında taşıdığını gördüm.
"Başardın Mi Hi, başardın!"
Ne? Yapmış mıydım? O son sayıyı ben mi almıştım gerçekten de?
Yere indiğim anda birisinin beni kucaklaması ve havada döndürmesi bir oldu.
Eeh yeter bir durun ama.
"Bunu yapabileceğini biliyordum, sana en başından beri güveniyordum."
Kulağıma fısıldayan bu ses ona aitti. Bu kollar, bu koku ona aitti.
"Çok fazla sevinmeyin bence."
Jungkook'un kollarını ve kokusunu benden alan yabancı ses ona şimdiden küfürler etmeme sebep oldu. Kafamızı sesin geldiği yere doğru çevirdiğimizde onu gördük.
Kim Jongin ya da Kai, adı artık ne bilmem neyse...
Onu ilk defa canlı kanlı görüyordum.
Bana gülümsedi ve baş parmağıyla beni göstererek yanıma doğru yürümeye başladı.
"Sen şu okulun canavarı olan, çirkin ve korkunç yüzlü kız değil misin?" Elini çenesine koyup kaşıdı. "Neydi ismin? Hah, Kim Mi Hi!"
Göz ucuyla Jungkook'a baktığında boynundaki damarların kabardığını fark ettim. Ellerini ise sımsıkı yumruk yapmıştı.
Kaşlarımı kaldırarak "Eee?" dedim. "Benim o kız, ne olmuş?"
"Hiç," dedi dibime doğru gelerek. Boyu kaçtı bunun? 1.80 falan var mıdır? Ben buna kafa atamazdım ki... Dibimdeyken bile boynumu kaldırmak zorundaydım. 1.60'ım lan ben. Tüh, hayaller suya düştü.
"Senden böyle bir performans beklemiyordum açıkçası."
"Seni şaşırtabilmek güzel," dedim.
O ise eliyle saçlarımdan bir tutam aldı ve parmaklarının arasında döndürdü. "Ama şunu söylemeliyim ki yüzünün bir kısmı güzel. Bir kısmı ise..." Parmakları maskeme doğru kaydı. Ne yapacağını anlamıştım. Gözlerimi sımsıkı kapattığımda Jungkook'un sesini duydum.
"İndir o elini," Kai'nin yüzümdeki ellerini sımsıkı tutmuştu. "Yoksa kırarım."
Sesi o kadar sertti ki bir an gerçekten yapıp yapmayacağını düşündüm. Evet, yapabilirdi.
"Neden?" dedi pişkince sırıtarak. Onun o suratına yumruk atmak istiyordum. "Yoksa sevgilin falan mı? Ah zavallı Jungkook senin göz zevk-"
Kai'nin lafını kesen Jungkook'un yumruğu olmuştu.
Kai çığlıklar eşliğinde geriye doğru savrulurken takımdakilar hemen Jungkook'u tuttu.
Ben ise sadece keyifle tüm bu olanları izliyordum. Eline sağlık Jungkook, yapmak istediğim şeyi yaptığın için de teşekkür ederim.
"Adam akıllı konuşacaksın Kai! Yemin ederim o gün yarım bıraktığım işi şimdi bitiririm!"
"Seni bu kadar öfkelendiren şey ne ya?" dedi Kai yattığı yerde kahkaha atarken. Dudağı kanıyordu salağın. Ne biçim psikopat çocuktu bu be?
"Sevdim ben bu işi," Ellerini başının altına koydu. Sanki güneşleniyor pezevenk. "Gün geçtikçe senden almam gerekenler çoğalıyor. Bunun bana ne kadar çok haz verdiğini tahmin ediyor musun?"
Neyden bahsediyordu bu yalak?
"KAİ SENİ YEMİN EDERİM Kİ ÖLDÜRÜRÜM! UZAK DURACAKSIN"
"Tabii, tabii."
Jungkook onu tutan ellerden sıyrılıp kendini Kai'nin üstüne atınca bu sefer olaya hocalar müdahale etmişti.
Kai ve okulu salondan uzaklaşırken hala arkadan bağırıyordu. "Daha yeni başlıyoruz Jeon Jungkook!"
Jungkook ellerini saçlarına daldırmış, derin derin nefes almalar eşliğinde etrafa küfürler savuruyordu. Delirmiş gibiydi ve kendince bir şeyler mırıldanıyordu.
"İzin vermeyeceğim, bu sefer kaybetmeyeceğim. O orospu çocuğunun yine aynı şeyleri yapmasına izin vermeyeceğim."